Her kötü deneyimin içinde bir güzellik saklı
- sesinakmaz
- 1 Eki 2024
- 7 dakikada okunur
30 Eylül 2024
Yazmak, yazarken olan biteni tartmak o kadar iyi geliyor ki fiziken uzak kalsam da aklım sürekli burada kalıyor.
Dün yaşadığım can sıkıcı olaylar sebebiyle zor bir gece geçirdim. Evde kimse beni bu denli telefonuma odaklanmış görmeye alışık olmadığı için anlatmasam da beni üzen bir durum olduğunu anladılar. Merin’i uyuttum ama odadan aşağı inecek gücü bulamadım. Ali yemek hazırlamış. Defalarca yemeğe çağırmışlar. Sadece birini duyup “Siz yiyin.” dememe rağmen beklemişler. Ben gitmeyince Ali benim için hazırladığı yemek tabağını getirmiş. Etrafa bakıyor ama görmüyor, duymuyor gibiydim. Ali “Sesin ne olduğunu bilmiyorum. Anlatmak istersen burdayım. Sadece şunu bilmeni isterim ki her ne olmuş olursa olsun, hatta hata bile yapmış olsan ailen burda, biz burada ve yanındayız. Seni seviyoruz. Bence önemli olan tek şey bu.” dedi. Teşekkür etmekten başka kelime kullanamadım. Çok duygulandım. Onca olan bitenden değil ama Ali’nin sözlerinden sonra gözlerim doldu. Ardından “Biz çocuklarla bir film izleyelim mi?” dedi. “İzleyin.” deyip kendi dünyama daldım. Bugün Derin devamında neler olduğunu anlattı. Ali aşağı çocukların yanına inip “Film izliyoruz.” demiş. Derin “Annem buna ne dedi?” demiş. Ali de “Hiç. Sadece izleyin dedi.” diye cevap vermiş. Derin oldukça şaşırıp “Annem böyle söylediyse, konu her neyse çok ciddi olmalı.” cevabını vermiş. Hayat şaşırtıcı, bazen oldukça zorlu ama bir o kadar da güzel ki, her kötü durumun içinde kocaman bir güzellik var. Bunu son yıllarda çok daha net görebildiğim için minnettarım.
Film bitince çocuklar yatağa geldi. Sohbet ettik. Keyfimi yerine getirmeye çalıştılar. Beni neşelendirmek için öyle şeyler söylediler ki kahkahalarla güldüm. Bayılıyorum bu hallerine. Kitap okurken uyuyakaldılar.
Geçen hafta kötü bir kulak ağrısıyla doktora gittim ve antibiyotik kullanmaya başladım. Uzun zamandır bir kaç kez dahil olduğum arkadaş buluşmaları dışında alkol almamaya özen gösteriyorum. Fakat dün akşam bedenimde hissettiğim ama fiziksel olarak yerini tespit edemeyeceğim ağrı öyle dayanılmaz oldu ki, üç kadeh şarap içtim. Rahatladım. Baş edemediklerimi yumuşattı. Ama uyumamı sağlamadı. Alkolün etkisiyle biraz rahatlasam da, uykusuz olmama rağmen düşünceler uyumama engel oldu. Koyun saydım. Bunu yaptığıma ben de inanamıyorum ama çocuklara okuduğum kitaplarda karakterlerin yaptığı gibi o tatlı koyunları çitin üstünden atlarken hayal edip saydım ve işe yaradı. Bir an için daldım ama bir süre sonra yine uyandım.
Uykusuzluk tüm gece peşimi bırakmadı. Gün doğarken Merin uyanmadan uyandım. Bir süre sonra Merin de uyanınca, çocukları uyandırmasın diye sessizce aşağı indim. Önce tüm bu yorgunluk be uykusuzlukla günümün kötü geçeceğini düşünüyordum. Ama güneşin yükseldiği an saçtığı ışıkların doğadaki yansımasını izlemek, hafif sonbahar esintisini hissetmek birden duygu durumumu tamamen değiştirdi. Birden mutlu ve enerji dolu hissettim. Merin’le oynadım, O’na kitaplar okudum. Merin’le çok sakin, sessiz ve uzun süre geçirince, gözüm çocukları aradı. Bir kahve yapıp dünden beri aklımda olan, İlber Ortaylı’nın Fatih Altaylı’nın programına konuk olup eğitim hakkında sohbet ettiği videoyu kaldığım yerden izlemeye karar verdim. Ali de dün “Duydun mu? Eğitim hakkında program yapmışlar.” deyince ikimizin de ilgilenmesi tesadüf oldu. İlber Ortaylı İzlerken Derin uyandı ve Merin güzel gülüşüyle, coşkusuyla karşıladı.
Ailece hepimiz aynı evdeyken benim bölünmeden bir buçuk saatlik bir programı izlemem mümkün değil. Sık sık durdurup geri almak durumunda kalsam da izledim. Çünkü konuya büyük önem veriyorum. Dinlerken ferahlayamadım, endişelerim arttı. Ülkemi çok seviyorum ama burada yaşamak hiç kolay değil. Özellikle anne baba olduktan sonra daha da zormuş.
Ali uyandıktan sonra programla ilgili biraz sohbet ettik. Kendisi her gün hiç kaçırmadan Fatih Altaylı dinlediği için ilgisini çekti. Eğitim üzerine konuştuk. “Sırf Derin oldukça ilgileniyor ve ben bu konuda eksiğim diye mitoloji dinlemeye başladım.” dedi. Hayranlıkla dinledim. Derin’e öğrendiklerini anlattı. Derin de kendi bildiklerini paylaştı. Konuyla ilgili bir video bulup izlediler, sohbet ettiler. Serin bile bunca şeyi ne ara öğrenmiş anlayamadım. Ali aslında beraber yaşamaya başladığımızda da beni oldukça şaşırtmıştı. Ulusal kanal izlemez, tarih programları ve belgeseller izlerdi. Telefonuna gömüldüğünde ne yaptığına bakardım ve haritada gezindiğini görürdüm. O zamanlar ben dizi izlerken eleştirir, “Bırak şu saçma şeyleri izlemeyi.” derdi. Böyle söylemesine kızardım ama O izlemediği için hoşuma da giderdi. Fakat özellikle son yıllarda Ali’nin yaşam şekli çok değişti. Kafası sürekli meşgul, işler arttıkça sorunlar da dağ oldu. Çok içmesine kızsam da, baş etme şekli olduğunu görüyorum. Zaman içinde ben ekranlarda olan biten neredeyse her şeyi hayatımdan çıkarırken, Ali saçma bulduğum reels videolarına tutunur oldu. Sanırım bu da bir kafa boşaltma şekli. Anlıyorum, ne izlediğiyle ilgilenmiyorum ama çocuklara izlettiğinde kızıyorum. Geçenlerde Derin’e oldukça argo bir video izletirken görünce “Senin hakkında ne hissettiğimi buldum! Sen, Derin’in asla etrafında olmasını istemediğim uygunsuz arkadaşsın.” dedim. “Çocuklara hayatı öğretiyorum. Okula da gitmiyorlar. Babaları olarak göstermek görevim.” dedi. Böyle yaptığında kızıyorum ama bugün evimdeki ortam izlemeye doyamadığım kadar güzel.
Önceki gün iPad alma mevzusundan dolayı Ali’ye hala kızgındım. Hatta bir de kulaklık yüzünden tartışmıştık. Evde bulduğu teknolojik aletleri kullanır, bozar, kaybeder, iyi bakmaz, şarjı bitince şarja takmak için uğraşmaz. Aylar önce kendime aldığım kulaklıklarıma el koymuş, kaybetmişti. Yenisini alıp gün içinde benim de kullanmaya ihtiyacım olduğunu söyledim. Bu sefer Derin’in kulaklığını almaya başlamış. Traktörde çalışırken taktığı için kulaklığı toz içinde getiriyor. Derin almasını istemiyor ama söyleyemiyor da. Bebekliğinden beri Derin için eşyaları çok önemlidir, iyi bakar. Oyuncakları bile yeni gibidir. Kulaklığın toz olmasına çok üzüldü. Annesi olarak sık sık olduğu gibi içimden koruyucu kaplan çıktı. Ali’ye durumu anlattığımda bana kızıp “Bozulursa yenisini alırım.” deyince öfkem katlandı. Kendimize aldığımız her şeyin, sırf parasını ödüyor diye kendi malı gibi kullandığını görüp sınır tanımayan halinden çok rahatsız oluyorum. Uzun zamandır gerçekten ihtiyacım olan şeyler dışında bişey satın almamaya dikkat ediyorum ama o gün gidip nicedir aklımda olan, çok istediğim lambayı aldım. Ali’ye bıyık altından gülerek “Nasıl olmuş? Beğendin mi?” diye sordum. “Gerçekten harika! Özellikle çok pahalı görünüyor olmasına bayıldım!” dedi. Hayat işte. Bazen doğru olanı yapamadığımızı düşündüğüm anlar bunlar. Fakat dün gece O’na kızgın olmama rağmen bana en içten duygularıyla destek olma halini çok sevdim. Bugün çocukları gözlemledim. Aslında ikisinin iki ayrı iPad alıp, ayrı ayrı içine gömülmelerini istemiyorum. Ama bazı güçlükleri oluyor. Kulaklıkları ayrı ayrı bağlamak zaman alıyor. Bazen biri piyano çalışırken, diğeri aynı anda kitap dinlemek ya da İngilizce çalışmak istiyor. O zaman birbirlerini beklemek zorunda kalmaktan hoşlanmıyorlar. Bazen beklerken hevesleri kaçıyor. Konu iki iPad almak da değil. Sorun, Ali bana bir ihtiyacını, olmasını uygun bulduğu durumu anlattığında kendisine güvendiğimden, benim fikrimi alsa da “Sen öyle uygun görüyorsan öyle olsun.” derken ve hatta benim bu özelliğimden övgüyle bahsederken, ben alınmasını uygun bulduğum şeyden bahsedince, sanki gereksiz masraf çıkarıyormuşum gibi davranması. Senelerdir, genel olarak harcamalarımı anlatmam, neyi uygun bulursam sormadan alırım. Son dönemde hayatımla ilgili aldığım kararlar neticesinde sadeleşmeye önem veriyorum ve artık bişey alacağımda Ali’nin de fikrini soruyorum. Beklediğim koşulsuz bir kabul değil ama bu tavır da değil. Çocukların ve benim hayatımızı kolaylaştıracağını düşündüğüm ve almayı uygun gördüğüm şeyle önyargısız ilgilenmesini istiyorum.
Çocukların İngilizce dersi vardı ama gidemediler. Arabalarımızın birini sattık. Neredeyse her seferinde yaşadığımız şeyi yaşadık. İki araba varken dışarı çıkmıyorum, ama tek arabaya düştüğümüzde Ali’nin işleriyle çocukların dersleri çakışıyor ve götüremiyoruz. Aslında çok aksattık ama iş daha önemliydi. Gidemediler.
Geçen haftadan beri İzmir’e tatile gitmeyi planlıyoruz. Efes’i gezeceğimizi düşünerek araştırma yapmaya başladık. Mitoloji kitaplarına gömüldük. Videolar izledik. Bunca bilgiden sonra Serin, Çocuklar İçin Dünya Tarihi kitabından, Artemis tapınağına benzettiği resmin olduğu sayfayı getirip okumamı istedi. Çok şaşırdım. Henüz okuyamıyor ama kitapları eline alıp okuyor gibi uzun uzun her sayfaya bakıyor, bitirene kadar bırakmıyor. Gören okuduğuna ant içebilir. Kitapları böyle incelediğinden, bir konu hakkında konuşmaya başladığımızda, beni şaşırtan şekilde konuyla ilgili bir kitap bulup getiriyor. Atina ve Athena’yı duyunca bu sefer de yukarı çıkıp kütüphaneden Medusa’nın Laneti kitabını bulup getirdi ve okumamı istedi. Farklı öğrenme hallerini izlemeyi çok seviyorum.
Derin’in matematik çalışıyor olduğunu görünce ne yaptığına bakmaya gittim. Biraz canı sıkılmış gibiydi. Tahmin üzerine sorular vardı. Göründüğü gibi zor olmadığını söyleyip anlattım. Yapmaya başlayınca çok zevkli olduğunu, sevdiğini söyledi. Buralarda arada kalıp zorlanıyorum. Bir yanım “Zor görünüyorsa yapma.” demek istiyor, diğer yanım “Hiç karşılaşmazsa nasıl olduğunu nereden bilecek?” diyor. Zihinden işlem yapabilme becerisi geliştikçe, alışveriş yapmayı çok sever oldu. “Anne alış veriş yaparken bir oyun oynuyorum. Kaç para diye soruyorum. Cevap verene kadar kendim hesaplamaya çalışıyorum. Doğru bilirsem oyunu kazanmış oluyorum.” dedi. Geçen sene ve hatta bu sene çok kere sırf Derin alışveriş, para hesabı yapabilsin diye nakit para çekip her hafta pazara gitmeye başladım. Fakat son dönemde kendimi çok fazla yorduğumu anlayınca, bunu da kitaptan çalışıversin diye düşündüm. Nakit taşımıyoruz, neredeyse her ödememizi banka transferi ya da kartla yapıyoruz. Çocukların hesap yapma ihtiyacı duyacağı bir ortam olmuyor. Bazen kolaya kaçma hakkım olsun istiyorum.
Serin öğleden sonra saatlerce kendini oyun/çalışma odasına kapattı ve içeri girmemizi yasakladı. Oyun çok önemli ama bir şekilde evde olan bitenden bölünebiliyor. Özellikle Merin çocukların oyunlarını King Kong gibi bozuyor. Oynadığı oyunlar öyle güzel ve önemli ki, kendini odaya kapatıp saatler geçirebiliyor. Bir ara Merin kapıyı aralık bulup içeri girmeye çalışmış. Serin beni haykırarak çağırdı. Hemen Merin’i alıp dikkatini dağıtmaya çalıştım. Serin oyununu bırakıp Merin’le oynamaya geldi. “Oyun oynamıyor muydun? Şu an Merin’le mi oynamaya karar verdin?” dedim. “Aslında oyunuma devam etmek istiyorum ama Merin’i oyalasam iyi olacak. Burda da eğlenebilirim.” dedi. “Ben Merin’le oynarım. Sen git oyna.” dedim. Mutlulukla koşarak gitti. Bazen yemek yapıyor ya da bir işi halletmeye çalışıyorum. O zaman Merin çocuklara müdahale ettiğinde, durum çok ciddi değilse kendi yollarını bulmaları için akışına bırakıyorum. Derin ve Serin işlerini ona göre ayarlayıp Merin’e nöbetleşe ya da beraber bakıp oynuyorlar. Sanırım bu sebeple Serin kendini Merin’i oyalamak için sorumlu hissetti.
Derin uzun süre bateri çalıştı. Merin iki gündür ikinci gündüz uykusunu uyumuyor. Uykusuz ve yorgunum. Evde olmak daha da uykumu getiriyor. Çocuklara arazide gezmeyi önerdim. Yanımıza meyve ve kitap alıp çıktık. Harika bir akşamüstü geçirdik. Bugünlerde çocuklarla Tarık Uslu kitaplarını okuyoruz. Bir süre sesli kitap okudum. Ağaçların arasında ağaçları okumak çok iyi geldi. Arazideki ağaçlar üzerine konuştuk. Eşyalarım için depo olarak kullandığım küçük eve uğradık. Merin’e yeni taytlar dikmek istediğim için kumaş seçtim. Kumaşların evden uzakta olması işime gelmedi. Serin kumaşları görünce çok beğendi. Kendisine de bir pijama dikmemi istedi. Derin “Anne daha kendime bir şey dikemedin.” dedi. Yakın zamanda kendime de bişey dikeceğim. Kararlıyım. Kıyafetim, çantam, her şeyim olduğu için ve bedenim hep aynı olduğu için kendime bişey dikme ihtiyacı duymuyorum. Oysa çocuklar büyüyorlar ya da sevdikleri modelde kıyafetler isteyebiliyorlar. Dikebiliyor olmanın kendisi benim için ödül. Çocuklarıma sevdikleri şeyi dikiyor olmak apayrı bir mutluluk.
Derin sevdiği ağaçta durup tırmanma denemeleri yaptıktan sonra eve döndük. Ali’den kasaba ve markete uğramasını istemiştim. Siparişlerimi bırakıp iş yemeğine gitmiş. Aceleyle çocuklara yemek hazırladım. Çocuklarla sevdikleri müzik gruplarının bazı röportajlarını dinledik. Merin’i yıkayıp uyuttum. Derin İngilizce çalışırken, Serin de piyano çalıştı. Bir süredir çalışamadığı için bazı parçalarda zorlandı. “Geç oldu. Bırakalım. Yarın çalışırsın.” desem de devam etmek istediğini söyledi. Merin uyuduğu için çok alçak sesle çalıştık. Kendime bir kadeh şarap koydum. Serin de içmek istediğini söyleyip büyük keyifle bir miktar içti. Şarabın tadını çok seviyor. Endişelenmeli miyim emin değilim. Çocukların her hareketimizi izlediklerinin farkındayım. Çok az da olsa makyaj yapıyordum. Serin de yapmaya başlayınca bıraktım. Serin’in de artık aklına gelmiyor. Bu sebeple one de sürmüyorum. Diğer sebep buna zaman ayırmak istemiyor oluşum. Bugün duştan sonra yüzüme sürdüğüm kremleri denemek istedi. Hepsi doğadan olduğu için sakınca görmedim. Çocuklar, özellikle Serin beni bu denli dikkatle izler, taklit ederken alışkanlıklarımı sürekli gözden geçiriyorum. Bugün belki de şarap içmemeliyim diye düşündüm. Tırnak yemek de benim sebep olduğum bir durum. Maalesef buna şimdilik bir çözüm bulamıyorum.
Çocuklar neşeyle oynayıp birbirlerine takılırken izledim. Ali’yi aradım. “Şarabı bitirdin mi?” diye takıldı bana. “Aslında ilaç kullanırken içmemeliydim ama şu an içmek iyi geliyor.” dedim. “İnan her şey geçici. Bu da geçecek.” dedi. Vedalaşıp kapattık. Çocuklar uyudu ve güzel bir gün daha bitti.
Comments