top of page

Öldürmeyen güçlendirmiş ama sevgiyle.

  • sesinakmaz
  • 29 Haz
  • 7 dakikada okunur
ree

28 Haziran 2025 Cumartesi


İnsanın anlatacak şeyleri biriktiğinden, dolup taştığından yazarmış. Her zaman anlatacak bir şeyim var benim. Olaylar bana yansıdığında görünenden başka bir hale bürünüyor, büyüyor, benim için anlam kazanıyor. Bu yeni hal bazen çok mutlu ediyor, bazen kahrediyor, bazen öfke, bazense bol sevgiye sebep oluyor.  Her ne şekilde olursa olsun duygu dünyamı yerinden oynattığı için dışarıya yansıtma, gösterme ihtiyacı duyuyorum. Yazma ihtiyacımın, kendimi durduramayışımın sebebi bu sanırım. Yazmayı hiç bırakmadım ama yazdıklarımı yayınlamaya son verdiğimden beri gelen okuyucu mesajları beni çok etkiledi. Sadece bende olanı yazarak bu kadar insanı etkileyebildiğimi bilmiyordum. Yine de hatırlatmak isterim. Yazdıklarımdan etkilenerek hayatlarında bazı değişimler olduğunu söyleyenler, bunu benim değil, kendilerinin fark etme, görme ve değiştirebilme iradesine sahip olmalarından kaynaklandığını bilmeliler. Paylaşarak madem birbirimize ilham oluyoruz, tekrar yazmak geldi içimden.


Son yazımın üstünden uzun zaman geçmiş. Şimdi geriye bakınca anlıyorum ki bebek bakımının zorlukları altında eziliyormuş, mücadele ediyormuşum. Her seferinde olduğu gibi ailemize bir bebeğin gelişi Ali’yle aramıza mesafeler koymuş. Yan yana, diz dize olunca aynı fikirde olmasak da birbirimizi anlayabilirken, mesafeler arttıkça, iki ayrı odada uyumaya başlayınca sırf birbirimize muhalefet olmak için konuşur olmuşuz. Aslında itiraf etmek gerekirse ortalıkta bolca konuşup öfke saçan benimdir. Yorgunluk ve uykusuzluk en kötü taraflarımı uyandırıyor. Tüm zorlukların beni güçlendirdiğini düşünmek yerine, neden yalnızım diye kahrolurken buluyorum kendimi. Ali’den beklentilerimi durduramıyorum.


Uzun zamandır önemli bir değişimin farkındayım. Eskisi kadar beklenti içinde değilim. Özellikle Ali’den beklentim azaldıkça, kendisini bana daha çok yardım ederken, destek olurken buluyorum. Değişiyoruz, sorunları çözme şekillerimiz değişiyor ve buna minnettarım. Çok gençken evlilik gözümü korkutur, bir insan nasıl tek bir kişiyle koca ömrü paylaşır diye düşünürdüm. Birlikteliğimizin ilk yıllarında yıkıcı, kolay vazgeçebilecek bir yapım vardı. Zamanla aile olmayı öğrendim. Ağır fedakarlıklar yaptım. Ali’nin yapmadığını söyleyemem ama herkes kendi verdiklerini bildiğinden, kendi tarafımdan anlatıyorum. Fedakar olanın cezalandırıcıya dönüştüğünü sıkça duydum. Deneyimlerime dayanarak bu sözün haklı tarafını görebiliyorum ama zamanla yaptığım fedakarlıkların sevgiyle bana geri döndüğünü gördüm. Her ilişki ve yapılan her fedakarlık için böyle bir dönüşün gerçekleşeceğini söyleyemem. Fakat ilişkiler içinde derin bir sevgi varsa verilen emeğin karşılığını almamak mümkün değil gibi hissediyorum.


Değişime dair bir farkındalığım da, önceden “Neden böyle?” diye kahrettiklerime bugün teşekkür içinde olma halim. Henüz açıkça anlatamayacağım nedenlerle zor günler geçiriyorum. Yalnız bir hayat sürüyor olmak güçlendirmiş beni. Eskiden yerle bir olacağım durumlar, bugün sarssa da, yıkmıyor. Çocuklar bile “Zorluklar güçlendirir.” sözümü ilke edinmişler. Fiziken hep güçlüydüm. Ailemde “Sesin başının çaresine bakar.” derler, çok güvenirlerdi bana. Ama anne babamın, en güvendiğim insanların, onlara duyduğum güveni yerle bir edişlerini defalarca derinden hissettim. Duygusal olarak çok zayıftım. Hayat bana zor geliyordu. Yaşamak zor geliyordu. Ama bugün en kötü durumda bile kendi ailemin varlığı, sevgisi, birbirimize olan güvenimiz her gün yaşama sevinciyle uyanmamı sağlıyor. İyi ki yalnızız, iyi ki bugüne kadar her sorunda başımızın çaresine bakmış, kimseden destek almamışız diyorum. Ali de, ben de öyle alışmışız ki tek başımıza her şey olmaya, gerçek felaketlerde kendi yolumuzu bulmakta zorlanmıyoruz. Terapistim en son bana “Aslında dışarıda başkalarıyla, kendi anne babanızla, arkadaşlarınızla bir hayatınız olsa, evdekilerin üstüne bu denli düşmezsiniz. Onlar da rahatlar.” demişti. “Acaba ailemi sıkıyor, bunaltıyor muyum?” diye telaşlanıp Ali’ye sordum. “Belki de kendi hayatım olmalı. Belki de sizi sıkıyorum.” dediğimde, “Belki de senin bize bu denli düşkün olmandan biz de memnunuzdur.” dedi. Belkilerle dolu, emin olamadığımız ucu açık bir sohbet gerçekleştirdik. Hangisi doğru bilemiyorum ama geçmişe bakınca çekirdek ailemde birbirimize bağlanmayı sağlamanın bana,hepimize iyi geldiğini hissediyorum.


Belirsizliğin ara ara bunalıma çektiği bugünlerde, kitaplığımda, yayıncısıyla oldukça büyük ve zamana yayılan tartışmalar, olaylar yaşadığım, fakat kitaplarını çok sevdiğim yayınevinden Pema Chödrön’e ait Belirsizlik ve Değişimle Birlikte Güzel Bir Hayat kitabını buldum. Kitapta “Biz insanlar etrafımızdaki her şeyin değişmekte olduğunu fark ettiğimiz zamanlarda değişmezlik için çabalama eğilimine gireriz. Zor dönemlerimizde, üzerinde durabileceğimiz sağlam bir zemin, öngörülebilir ve güvenli bir yer bulmaya çalışırken yaşadığımız stres sanki iyice yoğunlaşır. Ama aslında daimi değişim varoluşumuzun doğasında vardır. Biz farkında olsak da olmasak da her şey değişir.” Bu satırları okuyunca duyduğum acı değişmeye başladı. Düşüncelerimizle duygularımızı kontrol edebildiğimizi anımsadım. Özellikle kitaptaki bir örnek çok güzel. Yazar, bir geminin pruvasında Titanik sahnesinde olduğu gibi oğluyla bir platformda durduklarını anlatıyor. Yazar orada dururken çok korktuğunu, orada duramayacağını, çeşitli fiziksel şeyler hissettiğini, bacaklarının tutmadığını söylerken, oğlunun yüzünde aynı şeyleri hissettiğini ama bunu sevdiğini belirten bir ifade varmış. Bu örnek üzerinden aslında iyi ya da kötü his olmadığını, hepsinin bizim algılama şeklimizden kaynaklandığını söylüyor sanki. Bazı kitaplar gibi bu kitap da bana bugünlerde can simidi oldu.


Yapmak istediğim yüzlerce şey arasında en çok istediklerimi seçmeye çalışıyorum ve bostan yapmak üstün çıkıyor. Senelerdir dilediğim bahçeyi yapamıyorum. Bu sene erkenden başlamaya kararlıydım. Fakat dirensem de hayat benim istediğim gibi, sağlam zeminde gitmiyor. Bahçeyi hazırlayıp oldukça emek harcadım. Ali üç gün boyunca Derin’le bostanın etrafına tel çekmeye uğraşırken, “Sesin senden başka kimse bana bu işi yaptıramazdı.” diye söylenerek çalıştı. Toprağı solucan kompostuyla, inek gübresiyle besledim. Çarşıdan günlerce karton toplayıp malç yaptım. Tüm sıralara malç bitkileri diktim. Damlama sulama sistemi döşedik. Fakat Ali büyükbaş hayvancılık yapacağımızı söylediğinde bahçe tam ineklerin geleceği yerin önünde kaldı. Eninde sonunda tüm emeğim boşa gideceği için bahçemin yerini değiştirdim. Fakat Ali yoğun olduğu için ne tel çekmeye, ne sulama sistemi kurmaya yanaşmadı. Söylene söylene bir günde tel çektim. Bahçe ayrık otuyla dolu olmasına rağmen çapalama, sürme istemedim. Günlerce sadece dikim yapacağım alanları kan ter içinde kazıp dikim yaptım ama ayrık otlarıyla mücadele çok zor. Sürdürülebilir, doğaya, toprağa saygılı bir bahçe yapmak için önceden torağın hazırlanması gerekiyor. En sonunda öyle yoruldum ki pes edip Ali’den bahçenin bir kısmındaki ayrık otlarını kepçeyle alt üst etmesini istedim. Domates, patlıcan, kavun, karpuz, fasülye, bamya, mısır gibi sebzeler, yeşillikler, çilekler diktim. Hala dikemediğim biberlerim, salatalıklarım viyollerde bekliyor. Hiç kolay değilmiş. Sanırım tüm yaz uğraşacağım.  Bazen bıkıyorum, karamsarlığa kapılıyorum. “Zaten olmayacaksa, eninde sonunda bir sorun çıkacaksa neden uğraşıyorum.” edip bahçe işinden vazgeçmek istiyorum. Sonra öleceğimizi bile bile vazgeçmeyip yaşadığımız geliyor aklıma. Her çabamın, her sorunun bana türlü türlü şey öğrettiğini hatırlayıp her gün bahçeye atıyorum kendimi.


Bahçede öyle efor harcıyorum ki, eve geldiğimde elbiselerimle duşa girdiğimi sanıyorlar. Hareket etmek hep çok iyi geliyor. Fizyoterapiye başlamıştım. Pilatese gitmekti hayalim ama Ali’yle çocukların bakımı, saatleri konusunda anlaşamadık. Ali bunu okusa “Hayır sen kendin bıraktın.” diyeceği için, evden çıkacağımda takındığı surata dayanamayıp bıraktım diyelim. Her seferinde beni evde bekleyenlerin stresini yaşayacağıma bırakmayı tercih ettim. Evliliğimizde karşılıklı fedakarlıklardan söz etsek de, Ali’nin kendine ait, sırf ekranlara bakmak için bile harcadığı saatleri varken, benim spora dahi gidemediğim gerçeği tam ortamızda duruyor. Yaz sıcakları gelmeden en azından 30 dakikalık yürüyüşlere gidebiliyordum. İşi de olsa sadece 30 dakikalığına eve gelip Merin’e ve çocuklara bakıyordu. Terapistimin dediği gibi önümde zor bir kaç sene kaldı. Bu sene 30 dakika olan, seneye 60 dakika olur. Giderek kolaylaşır.


Bu sene çocukların teorik çalışmalarına ağırlık verdim ve çok sıkıldım. Dönem dönem dikiş odasında günler geçirince çok daha iyi hissettim. Okulsuzluk kavramı çok geniş, tam bir tanımı yok. Her ailenin kendi doğrularına, dinamiklerine, tercihlerine göre ilerliyor. Bana göre okumanın her türlüsü anlamlı, gerekli. Fakat çocuklara, deneyimleyemedikleri bir sürü bilgiyi yüklemek anlamsız geliyor. Temel matematik, dil, okuma yazma becerileri üstünde durmaya çalışıyorum. Bilimle, kimya, fizikle, coğrafya ve tarihle, teknolojiyle, sanatla hayatın içinde karşılaşarak ilgilerine göre ilerliyorlar. El becerisi, sorun çözme, yaratıcılık, sorumluluk alma, duygu dünyasını zenginleştirme hep ön planda benim için. Sadece bazı çalışmaları, sorumlulukları her gün yerine getirerek iç disiplin oluşturmaları için çabalıyorum. Gerisi özgürlük alanlarında onlara kalıyor.


Derin’e tembellik ettiği konularda ara ara kızıyorum. Ama bakıyorum da istekli olduğu konularda oldukça hırslı ve çalışkan. Rübik küp çözme konusunda çok ilerledi. Sinirlerimizi bozacak derecede küplerine bağlı, elinden hiç düşürmüyor. “Bırak artık şunu. Tüm gün küp çözerek olmaz.” desek de bir yandan çabasına hayran oluyorum. Bizden hiç yardım hatta destek bile almadan tamamen tek başına ilerledi ve kendini çok geliştirdi. Yüzlerce algoritma ezberledi. İlerlediğini görünce küp dersi almasını sağladık. Aslında ders almasını istememin sebebi daha iyi küp çözmesi değil, ortak ilgi alanına sahip insanlarla tanışmasıydı. Öyle de oldu. Her eğitimciyle güzel bağlar kurdu, deneyimler paylaştılar. Bir kaç kişiyi YouTube videoları dolayısıyla takip etti. Tüm bu insanlarla yarışmada yüz yüze de tanışmak çok iyi hissetmesine, topluluğun bir parçası olmasına yardım etti. İnsanları çok sevdi, çok sevildi. Derin genel olarak kalabalıklarda kendini gösteren, sosyal, çok sevilen bir çocuktur. Bahsettiğim yayınevi sahibi gibi sevmeyen, çocuğa haddini bildirmek isteyen pek az istisna vardır.


Serin büyüyor, çok güzel büyüyor. Sorumluluk sahibi, becerikli, sevgi dolu bir kız oldu. Kalbinde sadece doğa, el işleri, müzik ve hayal dünyası var. Dışarıdan eve hiç abartısız her gün doğadan parçalar getirir, kokular üretir, sanatını icra eder, günde dört beş kere kıyafet değiştirip hayal dünyasına uçar, müzikle bambaşka dünyalara gider, sanat malzemeleriyle harikalar yaratır. Bazen çok sinirli, tahammülsüz ve fiziken çok güçlü. Bir gece yatakta beni Derin sanıp bileğimi kıvırdığında acıyla kıvrandım. Bunu Serin’in yaptığına inanamadım. Derin “Anne Serin bana hep böyle şiddet uyguluyor. Neler çekiyorum bir bilsen.” dedi. Haklı ama Derin de psikolojik şiddet yapmakta ustadır. Gülüşünü çoğu zaman karşısındakini öfkeden çıldırtmak için kullanır. Fiziksel şiddeti gösteren küçük bir kız olduğu için çok gerekmedikçe karışmıyorum. Fakat kızların da çok can acıtabileceğini iyi biliyorum. Serin bu hiddetinin altında çok narin, kardeşi Merin’e karşı çok anlayışlı, anne şefkatine ve sorumluluğuna sahip bir abladır. Dışarı çıktıklarında asla Merin’i yalnız bırakmaz, beni çağırır ve “Anne biraz uzaklaşmam gerek. Lütfen gelip Merin’e bakabilir misin? Merin için endişeleniyorum.” deyip gönlümde taht kurar.


Merin gün geçtikçe bizi kendine daha çok aşık ediyor. Kendine Memi diyor. “Anne, baba, abi, abla, Memi.” diyor her seferinde. “Abi ditti, yooo, nerde, burdaaaa, nene, ham.” gibi basit kelimeleri var ama nasıl oluyorsa her söylediğini, ne demek istediğini şıp diye anlıyoruz. Ata binmeye bayılıyor. Tam bir patron gibi kendinden emin şekilde binip “Deh!” diyor. Bırakmasını istesek de dizginleri sıkı sıkı tutup bırakmıyor. Aslında her türlü araca binmeyi seviyor. Tam bir macera düşkünü. Hayvanlara olan korkusunu yendi. Artık köpeğimiz Nelly’yi seviyor, yemek yedirip, gezdiriyor, tuttuğumuzda atımız Leyla’yı seviyor. Yanında kimse yokken tay üstüne gittiğinde hala ağlıyor ama eskiye göre çok daha iyi. Uykusu geldiğinde “Neden neden neen ne” ninnisini mırıldanıp odaya uyumaya gitmek istediğini söylüyor ve evdeki herkese iyi geceler manasında bay bay yapıyor. Kavga etmeyi iyi biliyor. Birine kızdığında haddi bildiriyor, eliyle gösterip “Biii!” diye bağırıyor. Bu Merin çok kızgın demek. Çok komik uyuyor numarası yapıyor. Dilerini fırçalamamı öyle sevmiyor ki, sürekli bölerek “abi bak, abla bak, baba bak!” diyerek nasıl diş fırçalattığını gösteriyor. Bana sarılıp “Anneeee, anneee.” diyerek sırtımı sıvazlıyor, sarılıyor eriyorum. Banyoya girdiğimizde beni yıkıyor. Annelik kutsal değil ama en güzel yer sanki.


Merin bir işi kendi yapmak istediğinde “Memi” diye bağırmaya başlıyor. Çok sık ağlayıp, sinir krizine giriyor. Ne yapsak fayda etmiyor. Bazen öyle çok sinirlenip ağlıyor ki artık dayanamayıp gözlerimi kocaman açarak Merin’e en sert ifadeyle bakıp “Hayır. Daha fazla bağıramazsın. Buna katlanamıyorum.” diyorum. Defalarca denedim. Bazen ben susmasını isteyene kadar susmuyor. Sanki birinin “Artık tamam.” demesine ihtiyaç duyuyor gibi. İstanbul’da Derin’le Amadeus oyununu izlemek için ayrılacağımızda, Merin’i Ali’ye bıraktım. Çok uykusu vardı ama buna rağmen belki de 30 dakika boyunca ağladı. Ali en sonunda, Taksim’in ortasında susmak bilmeyen bir bebekle kalakalınca “Şşşşttt” diye sesini yükseltmek  zorunda kalmış. Böylece uykuya dalabilmiş. Çocuk bakımı kitaplarda anlatıldığı gibi değil çoğu zaman. Günümüz dünyasında ebeveyn olmak oldukça zor. Öyle bir devirdeyiz ki artık, çocukların değil ailelerin haklarını korumak istiyorum.


Çok uykum geldiği için burada bitiriyorum. Yazmak, okunmasından bağımsız hep keyifli benim için. Yine de okumaya değer bulduğunuz için teşekkür ederim.


ree
ree
ree
ree
ree
ree

 
 
 

7 Yorum


sesinakmaz
13 Ağu

Yorumlara geç cevap verdiğim için üzgünüm. Pek alışamadım buradaki sisteme. Bundan sonra daha çok takip etmeye çalışacağım. Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim.

Beğen

esengül
04 Tem

Hoşgeldiniz 😍

Beğen
sesinakmaz
13 Ağu
Şu kişiye cevap veriliyor:

Hoşbuldum 🥰

Beğen

Bensu
03 Tem

Geri döndüğün için biz teşekkür ederiz 😘 her gün burayı kontrol etmekten sıkılmıştım :)))))

Beğen
sesinakmaz
13 Ağu
Şu kişiye cevap veriliyor:

Bunları duymak beni burda olmaya, paylaşmaya, uzaktan iletişim kurmaya teşvik ediyor. Çok teşekkürler ilginize 🌼

Beğen

D.E
29 Haz

Yaşasın, yeni yazı gelmiş! O kadar kendimden bir şeyler buluyorum ki her seferinde 😍 Bir çok insanın dışarıdan bakınca hayalini yaşıyorsunuz ama her güzellik tabi ki içine girince zorluklarla dolu. Ama hayatın güzelliği de bu değil mi? Zorluk olmadan sıkıcı olurdu gibi geliyor. Küçük kızımla Merin’in arasında bir kaç ay var. Bahsettiğiniz inatlaşmalar aynı şekilde bizde de var. Size sımsıkı sarılıyorum.❤️

Beğen
sesinakmaz
13 Ağu
Şu kişiye cevap veriliyor:

Tüm bunları duyduğuma memnuniyetim öyle büyük ki bazen bunu ifade etmekte zorlanıyorum 🥰 Biraz da sanırım rüya gibi görünen hayatımızın zorluklarını özellikle anlatmak istiyorum. Kendime de imrendiğim hiç bir hayatın, başarının toz pembe, kolay olmadığını hatırlatıyorum. Zorluk olmadan sıkıcı olurdu tabi, kıymetini bilemezdik ☀️ kızlarımız hem en tatlı, hem de en zor dönemlerinde sanırım. Çok sevmekle çok zorlanmak arasında gün içinde defalarca gidip geliyorum. Ben de size sarılıyorum sıkı sıkı. Mesajınız için çok teşekkürler. Sevgiler ❤️

Beğen
bottom of page