2 Temmuz 2024 Salı
- sesinakmaz
- 3 Tem 2024
- 8 dakikada okunur
Bu sabah üst katı toplamam gerektiği bilinciyle uyandım. Yerleri, özellikle yatakların altını toz tabakası kaplamış. Nasıl bu kadar çabuk toz oluyor anlamıyorum. Silip süpürmenin üstünden 2-3 gün geçmeden tekrar toz birikiyor. Sanırım arazide yaşanan evler daha çok toz oluyor. Dışarı çıkıp tazyikli suyla her yeri yıkamak, ıslatmak istiyorum. Yazın yağmur olmaması gerçekten kötü. Gerçi çocukların odasını süpürmeyeli iki hafta oldu. Bizim evin bu kadar kirlenmesi normal.
Çamaşır işlerini hallettikten sonra çocuklar uyanınca temizliğe başladım. Nevresimleri değiştirip yerleri süpürdüm. Merin’le tüm bu işler normalinden uzun sürüyor. Derin’den gitmeyip Merin’le kalmasını rica ettim. Erken kalkmanın güzelliği burada. Saat 08.30 olmadan çamaşırların büyük kısmını ve bir odanın temizlik işini bitirdim. Bazen çocukları kardeşlerine bakmak için kullandığımı düşünüp vicdan azabı yaşıyorum. Ama kardeşleriyle oynuyor olmasalar temizlikte aktif rol almalarını isteyeceğim. Merin’le ilgilenmek işlerine geliyor çünkü çok eğleniyorlar. Onları böyle mutlu oynuyor görmekten memnun oluyorum.
Yukarıyı biraz temizleyip aşağı indim. Artık Merin’in uykusu gelmişti. Uyutup, ben de biraz dinlendim. Günlük yazmaya devam ettim. Bir gün aksayınca tüm rutin bozuluyor. Yetiştirmekte zorlanıyorum. Bunlar benim için önemli kayıtlar, geleceğe yazıyorum.
Merin uyanınca aceleyle kahvaltı hazırlayıp yedikten sonra, banyosunu yaptırıp işime devam ettim. Evi temizlemek için toparlamam gerekiyor. Toparlıyorum toparlıyorum bitmiyor. Sanki arkamdan bir karınca sürekli dağıtıp eşyaları oradan oraya taşıyor. Ben oradan oraya koşturup eşyaları yerlerine koymaya, düzenlemeye uğraşırken onlar kitap okuyup, canları ne istiyorsa onunla ilgileniyorlar. Yoruldukça dağıttıkları daha çok gözüme çarpmaya başlıyor. Şu an bu işi yapmak yerine sevdiğim şeyle uğraşıyor olabilirdim. Sinirlenmeye başladım. “Eşyalarınızı toplayın. Saatlerdir topluyorum ama bitiremiyorum. İki gün üst üste denize gidip çantalar yapmışsınız. Gelince çantalarınızı boşaltmanız, yerleştirmeniz gerek. Yorgun gelip ihmal ediyorsunuz. Benim zaten çok olan işlerim dağ gibi çoğalıyor, yetişemiyorum. İki gündür uğraşıyorum. Bu haksızlık. Dışarı çıkarken, evde işlerinize devam edeceğiniz bilinciyle davranın. Ben de şu an oturup kitap okumak isterim ama yapamıyorum. Siz okuyorsunuz. Bu kesinlikle adil değil. Oturup tüm gün kitap okursam evin hali ne olur düşünemiyorum. Bırakın kitapları ve toplayın. Bu denli dağınık bir evde yaşamaktan baban ve ben mutsuzuz. Derin ‘Anne mutfak çok dağılmış, ev kirlenmiş. Temizlik için birini çağırmayı düşünüyor musun?’ dediğinde senin de dağınıklıktan rahatsız olduğunu anlıyorum. Derin daha dün beyzbol sopanı ve topunu filesine koydum. Açıp ortada bırakmışsın. Bunu yapamazsın. Sizin yerinize toplamak zorunda değilim!” diye hayli söylendim. Yorulduğumda sinirlenir, söylenirim. Yine aynı hatayı yaptım. Kendi yapmam gerekenleri zamanında yapmayıp, kendimi haklı ilan ederek çocuklara patladım.
Çocuklar yetişkin gibi davranmamalı, çocuk olmalılar. Dışarı çıkıp eğlenirken “Şimdi eve gidicem ve çantamı boşaltıcam, kıyafetlerimi yerleştiricem, kirlileri sepete atıcam.” demezler. Kitap okumak isterken ya da akıllarına gelen şahane oyunu kurmak yerine evin dağınıklığına kafayı takıp toplamaya kalkışmazlar. Yapmamalılar da. O zaman yetişkin olmaya zorlanmış çocuklar olurlar. Konuşarak şefkatle hatırlatması gereken ya da temiz kıyafet bulamayıncaya kadar hiç ellemeyip sonuçlarına katlanmalarını sağlamak yetişkin olarak benim görevim. Gönüllü olarak sessizce toplamayı da seçebilirim. Ama sinirlenmek, söylenmek, azarlamak, zorla yaptırmaya çalışmak olgun bir davranış değil. Asıl üşenen, yapılması gerekeni zamanında yapmayan, eşyaların kapının önünde günlerce beklemesine izin veren, çocuklardan söylemeden toplamalarını bekleyen benim. Bu büyürken bana öyle yabancı olan bir yaklaşım ki, olgun bir anne olmakta zorlanıyorum. Toplayarak fedakarlık yapıp, söylenerek cezalandırıyorum. Bu davranışımdan hoşlanmıyorum ama değiştirmekte çok zorlanıyorum. Ara ara başarıyla uyguladığımı görmek umut veriyor. Hemen koşmak yok, adım adım yürüyerek antrenman yapmalıyım.
Yazmadan önce “Haklıyım tabi. Beni köle gibi kullanıyorlar. Hizmetçileri miyim? Kızmakta, söylenmekte haklıyım. Kim olsa aynı tepkiyi verir.” diyorum. Ama yazarak olayı kağıda aktarıp, seriyorum, karşıdan bakıyorum. İşte o zaman durumu net görünce “Aman tanrım! Haklı değilim! Yine hata yaptım.” diyebiliyorum. Bunun bana haklı olmaktan daha iyi gelmesi de oldukça tuhaf geliyor.
Mutfağı toplarken Merin oldukça huysuzlandı. Aklıma mutfak lavabosuna oturtmak geldi. Gün içinde sıkıldığında farklı oyalanma taktikleri bulmaya çalışıyorum. Önce heyecanlandı ama çabuk sıkılıp çıkmak istedi.
Merin’i tekrar uyutunca günlük yazmaya devam etme isteğiyle telefonumu elime aldım. Serin Mısır kitabıyla gelip resimleri nasıl okuduğunu anlatmak istediğini söyledi. Aslında yazmak istiyorum ama Serin’i dinlemeyi tercih ettim. Bu tercih anları oldukça zorlayıcı olabiliyor. Uzun süredir tek bir konu üzerine yoğunlaşmak gerçek bir öğrenme deneyimi yaşattı. Çocuklar konuya hakim hale gelmişler. Antik Mısır tarihi hakkında aklıma gelmeyecek detayları merak edip öğrenmişler. Ardından mumya kitabını okumamı istedi. Okurken Derin de gelip duyamadığını, baştan okumamı rica etti. Merin uyurken günlük yazabilmek, düşüncelerimle yalnız kalmak harika olurdu ama çocukların kitaplarla ilgilenmeleri, okumamı istemeleri çok daha önemli. İstemeyerek başlasam da süreçten keyif alıyorum.
Merin uyanınca dışarı mı çıksam, yemeği mi hazırlasam diye düşünürken Ali’nin bamya ayıklamaya başladığını fark edip mutlulukla doldum. Birinin yemeği hazırlaması şu an en ihtiyaç duyduğum destek. Ali ve bamya arasında bir bağlantı kurmuşum. Ne zaman görsem iyi hissediyorum. Bir zamanlar pansiyonumuzu işletirken sezon bittiğinde, pansiyonla ortak olan evimizin bahçesinde yalnız kalınca ailece mangal yakar, yemek yerdik. O akşamlardan birinde Ali yine bamya pişirmişti. O günlerde bamya yapmanın benim için uzaya roket fırlatmak kadar zor olduğunu düşündüğümden şaşırmıştım. Oysa ki annesinin yaptığı konservelerden birini bulup pişirdiğini söylemişti. İlerleyen yıllarda, eski evimizde otururken, yazın anneannem bize kalmaya geldiğinde bir gün yorgunluktan öğlen uyuduğumu, uyandığımda Ali’nin bamya yapmış olduğunu hatırlıyorum. Anneannem de çok severdi. Anneannem bizde olduğu için üzerimde tüm öğünleri eksiksiz hazırlama sorumluluğu hissettiğimden, Ali yemek yaptığında destek olurdu. Bamya, yaz mevsimi ve Ali’nin bana desteği arasında duygusal bir bağlantı kurmuşum.
Serin, Merin’in salıncağında sallanırken, Merin yanına gidip bağırmaya başladı. Belli ki salıncağı istiyor. İşlerimi bitirmem için Merin’in oyalanmasına ihtiyacım var. Serin’den salıncağı Merin’e vermesini rica ettim. “Hayır!” dedi. “Serin yerleri süpürüp silmeyi bitirmeliyim. Lütfen salıncağı kardeşine ver. Biliyorsun O’nun salıncağı.” dedim. “Hayır. Vermek istemiyorum.” dedi. Derin ve Ali sinirlendiler. Ali mutfaktan gelip “Nasıl vermiyorsun? Sen iyi misin Serin?” dediğinde bunu yapmaması için durdurdum. Derin’den de karışmamasını istedim. Bakışlarını dahi Serin’den çekmesini rica ettim. Merin’i kucaklayıp işime baktım. Bir süre sonra Ali ve Derin dışarı çıktılar. Merin keyifle yerde oynuyordu. Hala salıncakta olan Serin’e bir senaryo anlattım. “Diyelim ki parka gittik. O parkta, başka hiç bir yerde olmayan, en sevdiğin salıncak var. Binmek istiyorsun ama salıncakta bir çocuk sallanıyor. Sıra beklemene rağmen sana inmeyeceğini söylüyor. Annesi geldiğinde, O da çocuğunun istemezse salıncaktan hiç inmeyebileceğini, bizim beklememizin önemli olmadığını söylüyor. Ne yaparsın?” dedim. “Oradan giderim. Bence başka bir yere gitmeliyiz.” dedi. “Ama o en sevdiğin salıncak ve başka bir parka gidemeyiz. Eve gitmemiz gerek.” dediğimde Serin “Anne ne demeye çalıştığını biliyorum ama şu an Merin’in keyfi yerinde görünüyor.” dedi. Gerçekten de keyfi yerindeydi, salıncağı istemiyordu. Çünkü o bir bebek. Ama büyüyecek. Bazen aynı sorunu Derin’le de yaşıyorlar. Derin çoğu zaman sırf sorun çıkmasın diye salıncağa binmemeyi tercih ediyor. Biraz daha konuştuk. Yaptığının adil olmadığını düşündüğümü söyledim. “Zaten salıncaktan sıkıldım. Dışarıdaki salıncağa gidiyorum. Ama yine de salıncağı vermemeye devam edicem.” dedi. O an itiraz etseler de bence konuştuklarımız çocukların aklında yer ediyor. Benim için bile durum böyle. Ali bişey söylediğinde şiddetle karşı çıkıyor, aksini yapmaya çalışıyorum. Ama zamanla söyledikleri kafamda güçleniyor, hak veriyorum ve durumu düzeltiyorum. Bu sebeple şu an Serin’in üstüne gitmek büyük hata olur. Zamana bırakmak en iyisi. Anlayacaktır. Davranışını benden korktuğu için değil, kendi iradesiyle değiştirmesini isterim. Kalıcı değişim böyle olur.
İşleri azalttığımda çocuklara dışarı çıkma zamanının geldiğini söyledim. Derin saçını toplamamı istedi. Derin’in saçını toplarken, saçlarına dokunmayalı, sarılmak ve öpmek dışında bir yerini sevmeyeli ne kadar uzun zaman geçtiğini fark edince biraz üzüldüm. Saçlarını sevdim, buklelerini sevdim, kokladım, öptüm. Küçücüktü, hala küçücük. Şapkasını çıkarınca saçları kafasına bukle bukle yapışmış. Bu haliyle babasına benzediğini söyleyip kendi fotoğrafını çekti ve Ali’ye gönderdi. Ali bu halinin Sezar’a benzediğini söylemiş. Sonra da “Yerim seni.” diye severek mesaj göndermiş. Bugün Derin’in saçına bakınca Ali’yle ikimiz de Derin’i sevme isteği duymuşuz. Derin’in saçını toplayınca Serin de saçını örmemi rica etti. Çocuklar evde olan bitenden hemen etkileniyorlar. Serin’in saçını her gün banyodan sonra tarıyorum ama hep acelem var, hep bir şeye, mutfağa, Merin’e, giyinmeye, dişimi fırçalamaya yetişme çabası içindeyim. Kaçırdığım şeylere üzülerek Serin’in saçlarını da sevdim, öptüm, ördüm. Hayatı yavaş yavaş, sindire sindire, tüm duyularımızı kullanarak, sevdiklerimizi severek, sevdiğimizi göstererek yaşamak imkansız gibi ya da biz imkansız hale getiriyoruz.
Manava gittim. Şeftaliye kayısı, patatese soğan dediğimde, yorgun olduğumu tahmin ettiklerini söylediler. Çalışanları işten çıkardığımı söyledim. Normalinde manava liste gönderir, eşyaları elemanla aldırırdım. Artık daha çok yorulduğumu ama hayatımı kendi kontrolümde tutmaya yetecek kadar küçültmeye çalıştığımı söyledim. Yorgun ama daha huzurluyum. Kendi işimizi kendimiz yapmayı, yapabileceğimiz kadar iş edinmeyi istiyorum. Yine de işe ihtiyacı olan biri denk gelirse önerebileceklerini söylediklerinde memnun olacağımı söyleyip ayrıldım.
Markete gidip ihtiyaçlarımızı zaman kaybetmeden alıp kasaya yöneldik. Çok kalabalıktı. Yeni bir kasa açılınca “Bekleyenleri buraya alabilirim!” dediklerinde Derin oraya doğru hızla koşup sıraya girdi. Böyle şeyler yapabilmesine çok gülüyorum ama hoşuma gidiyor. Yanında ben olmasam da bir yolunu bulacağını görerek mutlu oluyorum. Serin alışveriş arabasının içine oturmuş ürünleri kasaya koyuyordu. Komik görünüyordu. Bazen karşıdan nasıl göründüğümüzü merak ediyorum.
Eve gelirken giderek büyüyen bir tartışma başladı. Serin, Lego karakterlerinden biri olan TinkerBell’i, dolayısıyla Peter Pan filmini izlemek, Derin ise Young Sheldon izlemeye devam etmek istiyordu. Serin’in merakını anlıyorum. Fakat her hafta başka bir film izlemektense, sevdikleri dizinin sezonları bitene kadar bırakmama kararı almıştık. Bu da başladığımız bir şeyi bitirmeye, seçenekleri azaltmaya yönelik bir karardı. Peter Pan izlersek kuralı bozacağımızı söyledim. Fakat bir ayrıcalık yapıp Peter Pan filmini sabah izleyebileceğimizi anlattım. Serin kesinlikle kabul etmedi. Ağlarken önce yukarı çıkıp odasının kapısını çarptı. Sonra aşağı inip kapısı mutfakta olan çalışma ve oyun odasına girip kapıları çarptı. Ali “Bana bak! Böyle kapı çarpmazsın!” gibi şeyler söylemeye çalışırken susturdum. Benim de içimden karşı çıkmak geliyor ama çözüm olmayıp, işleri daha kötü hale getirecek. “Kızım seni görmemizi, duymamızı istediğin için kapıyı çarpıyorsun. Biliyorum. Seninle ilgileneceğim.” deyip elini tutunca dışarı çıktı. Karşı çıkmadan benimle geldi, beraber oturduk. Dinleyeceğimi anlayınca daha çok ağlamaya ve anlatmaya başladı. “Görünmezmişim gibi hissediyorum! İstediğimi yapmıyorsunuz! Hep Derin’in istediğini yapıyorsunuz! Onun doğum günleri çok güzel, kutlamaları çok güzel. Benimkiler en kötüsü. Beni umursamıyormuşsunuz, görmüyormuşsunuz gibi hissediyorum. Şimdi Derin mutlu. İstediği şeyi izleyecek. Keyfine bakacak. Ben mutsuz olacağım.” diye söylenerek ağladı. Bu arada Ali de “Kızım yanına gelmek üzereydim. Seni çok önemsiyorum. Seni görmezden gelmemiz mümkün değil.” dedi. Önce “Hayır bunlar doğru değil.” dedim, ardından hissettiklerini Serin’e yansıtarak anladığımı göstermeye çalıştım. Hislerini inkar etmek yerine konuştuk. Aldığımız kararı bozmanın uygun olmayacağını, bunu istemediğimizi de anlattım. Filmi izlemek için sabahı beklemenin kendisi için zor olduğunu anladığımı da söyledim. Çünkü günlerdir bu filmi izlemek istiyordu. Ama bu filmi izleme imkanı varmış gibi açık kapı bırakarak bu krize ben neden oldum. En başından çok net olsaydım bunu yaşamazdık. Serin sakinleştiğinde Derin kurabiye yapmaya başlamıştı. Serin’i çağırıp beraber yapmayı teklif etti. Merin ağlayınca kurabiye işini çocuklara bıraktım. Her şeyi kolayca halledip pişirdiler.
Merin banyo yapamadan kucağımda uyuyakalınca, yemeği tek elimle koltukta yedim. Çocuklara dizi izlerken eşlik edip yazılarımı yazdım. Üç bölüm dizi izledikten sonra Derin’e “Derin Peter Pan 1 saat 16 dakikaymış. Serin çok merak ediyor. Artık filmi izlesek ve kalan dizi bölümlerine sabah devam etsek olur mu?” dediğimde kabul etti. Serin çok mutlu oldu. Çocuklar filmi izlerken gece uykusuna geçen Merin’i yatağa götürdüm.
Çocuklar yatağa geldiğinde saat 23:10’du. Kitap okuma taleplerine kesinlikle olmaz dedim. Derin karşı çıkıp “Neden kendi kitabımızı okuyamıyoruz ki?” dedi. “Çünkü saat geç oldu. Kitabını okumak için yatağa daha erken gelmen gerek. Duşa girmişsin. Bu kadar geç uyumanız geç kalkmanıza sebep oluyor. Bunu gelişiminiz için uygun bulmuyorum.” dedim. Memnuniyetsizlikle uyudular.
Çocuklar uyuyunca Ali’nin araziden geldiğini duyup aşağı indim. Sohbet ettik. “Bugün krizleri çok iyi yönettin.” dedi. Aslında bunda Ali’nin de payı büyük. Geçen aylarda bir akşam Serin “Bugün yıkanmak istemiyorum!” diye bağırıp odasına gittiğinde “Buraya gel!” diye bağırdım. Çocuklar tüm gün arazide oynayıp toz oldukları için, aslında toz olmasalar da suya değmeden uyumalarını istemediğim için doğdukları günden bu yana uyumadan önce banyo yapmalarını sağlarım. Elementlerle temas haline olmanın bizi sağlıklı kıldığına inanırım. Günün yorgunluğu üzerime çökmüşken bir de Serin’in itirazlarıyla uğraşacak olmaya çok kızmıştım. Serin’e bağırdığımda Ali “Sesin sakin ol. Biraz bekle. Üstüne gitme.” demişti. Her şeyi boşverip öfkeyle yatağa gitmiştim. Yarım saat içinde Serin banyoya girmiş, dişlerini fırçalamış olarak yatağa gelmişti. Kriz yönetme konusunda Ali’yle birbirimize örnek oluyoruz. Olay anında birimizden birimizin durumu kurtarması çok yardımcı oluyor.
Anne baba olarak öğrenmelerle dolu bir gün daha böyle sona erdi.



Yorumlar