Ağaçların ve benim gizli hayatım
- sesinakmaz
- 19 Eyl 2024
- 9 dakikada okunur
18 Eylül 2024 Çarşamba
Merin’le havanın kapalı olduğu bir sabaha uyanınca saat çok erken sandım. Meğer 8’e geliyormuş. Çocuklar 23:00’e doğru yattıkları için uyuyorlardı. Uyandırmayalım diye hemen Merin’i alıp odadan çıktım. Çamaşırları sonraya bıraktım. Aynı katta olunca Merin mutlaka odaya girmeye çalışıp çocukları uyandırıyor. Bazen de ısrarla Ali’nin odasının kapısını açmamış istiyor. Kendini yatağa tırmandırıp babasını da uyandırıyor. Ali bazen uykumu açmayın dese de çoğunlukla uykulu gözlerle Merin’i sevip, karşılık verip uyumaya devam ediyor. Ali uyurken anlayışlıdır, bense uykuda rahatsız edilince öfkeli bir canavara dönüşürüm.

Aşağıda peg doll ve küplerle oynadık. Kısa zaman sonra Derin geldi. Sarıldım. Dün gece “Bugün çocuklarıma yeterince sarıldım mı? Yarın uzun uzun sarılıcam.” diye düşündüm. Bazen bunu bile bilinçli yapmam gerekiyor. Günün koşturması içinde yeterince sarılmadan uyuduğumuzu fark ediyorum. Kucağımda sürekli Merin olduğu için Derin ve Serin uzak kalıyor. Derin’e çokça sarıldım, öptüm. Merin dikkatle izledi. Sonra da Derin’i omzunda itip yanımdan gitmesini sağlamaya çalıştı. Bu halleri çok komik.
Derin Tuna Özsoy’un Kim milyoner olmak ister? yarışmasına katıldığı videoyu bir türlü izleyemediğimizi söyledi. Sadece 7 dakikalık bir videoyu bile izleyemiyoruz. Hep yapacak bir şeyler var. Merin uyurken ses oluyor. Kulaklık taksak üçümüz dinleyemiyoruz. Uyanıkken Merin fırsat vermiyor. Telefonsa elimizden alıyor. Bilgisayarsa çılgınca bağırıp bilgisayara el koyuyor. Hepimizin tek bir şeye konsantre olması mümkün değil. Fark ettim ki hepimiz nöbetleşe Merin’le ilgilenerek işlerimizi yürütüyoruz. Videoyu zar zor izledik. Derin merak ettiği için hiç ilgimi çekmeyen zeka küpüyle bile ilgilenmeye başladım. Tuna yarışmaya ikiziyle gelmiş. Evde birbirlerinin ilgi alanlarından etkilendiklerinden, mesela biri bir müzik aleti çalıyorsa diğerinin de etkilenip çalmaya başladığından bahsetti. Aynı şey bizim evde de yaşanıyor. Ne kadar doğru. İzlediğimiz, ilgilendiğimiz, okuduğumuz her şeyden bambaşka şekillerde etkileniyoruz.
Merin, Serin’in yaptığı, boncuklarla Serin yazan kolyeyi bulup Derin’in yardımıyla boynuna takmış. Bulduğu ipe benzer şeyleri, hatta bikini ve sütyenleri boynundan geçirmesi inanılmaz komik oluyor. Derin Merin’e “Serin’e söyleyelim, sana da Merin yazan bir kolye yapsın.” dedi. Az sonra Serin uyandığında Merin gülücükler saçtı. Merin’in boynunda kolyesini görünce Serin de neşeyle “Merin sana da isminin yazılı olduğu bir kolye yapalım.” dedi. Duygulandım. Evdeki bu ortamı çok seviyorum. Kardeşler, birbirlerini tanıyorlar, neler yapıp, neler düşünebileceklerini iyi biliyorlar, yönlendiriyorlar, destek oluyor, fikirler üretiyorlar. Bunu gördükçe bir çocuğum olmasını daha istiyorum. Bakabileceği kadar çok çocuk yapan insanları daha iyi anlıyorum. Bu uçsuz bucaksız bir sevgi, zenginlik. Ama bir kitapta her ebeveyne bir çocuk düşmesinin ilgilenebilme açısından en uygunu olduğunu okumuştum. Her çocuğa ilgi gösterebilmek ayrı bir çaba istiyor. Bana göre çok çocuklu hayat tam bir adanmışlığa razı olup olmama meselesi.


Tuna Özsoy’un videosunun ardından Derin’in günlerdir bahsettiği bateri zili yapım videosunu izledik. Dünyanın en ünlü el yapımı zilleri Türkiye’de üretiliyormuş. Videodan çok kıymetli bilgiler edindik. Derin bana büyük ve küçük zillerin ses farkını anlattı, çalarak gösterdi. İlgi duyduğu şeyi derinlemesine öğrenir ve anlatmayı, paylaşmayı çok sever. En iyi zillerin bakır ve kalay karışımından yapıldığını öğrenmek, bize araştırmak için yeni elementler sundu. Pazardan bakır tencerelerimi aldığım satıcı, her gittiğimde tencereleri kalaylamak için getirmemi hatırlatıyor. Derin de yine el yapımı, Türkiye üretimi zillerini parlatmak istiyor. Bakır satan adama götürmeyi teklif ettim. “Olmaz anne. Zillerim çok kıymetli. Başına bişey gelebilir. Malzeme alıp evde yapalım. Risk almak istemem.” dedi. Kendini bildi bileli eşyalarına gözü gibi bakar. Oyuncakları bile hasarsız, yeni gibidir. Bu yönünü seviyorum.

Çocuklar Merin’le oynamaya başladılar. Oyuncak bebek arabasına oturtup çılgınca sürdüklerinde Merin bayılıyor. Öyle tehlikeli hareketlerle sürüyorlar ki, sürekli dikkat etmelerini rica ediyorum. Derin “Anne Serin, Merin’i sürmekte çok iyidir. Ayrıca sen bişeyle meşgulken Merin’i durdurmak için neler yapıyoruz neler… yoksa durmaz.” dedi. Başka bir dünyada yaşıyormuş gibi hissettim. Aynı evin içinde bile görmediğim şeyler oluyor. Oyuncak arabanın tekerleğinin çıkmak üzere olduğunu fark edip Merin’i indirince kıyameti kopardı. Sakinleştirmek için uzun uğraşlar verdik.




Derin bu ara resim yapmayı öyle seviyor ki, yine masa başına geçip resim yapmaya koyuldu. Bir dönem resim yapmaktan hoşlanmadığını söylerdi. Kendini yeteneksiz bulurdu. Ergenlikle ilgili sohbet ederken, bu dönemde becerilerin geliştiğinden, gençlerin potansiyellerini farkına varıp aktif şekilde kullandıklarından, bir yetenek dönemi olduğundan konuşmuştuk. “Anne söylediklerin doğruymuş. Resimde bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Kendimi bir çok alanda geliştirmişim. İyi hissettiriyor.” dedi. Gerçekten de sanki bugüne kadar bünyesine çektiği her şeyi artık uygulayabilir hale gelmiş gibi, becerilerle donanmış bir hal içinde. Zamanla çok daha şaşıracağımız günler gelecek sanki.

Bugünkü planım dışarı çıkıp ağaçları ziyaret etmek, yapraklarını toplamak, çizmek, ağaçların dünyasını okumaktı. Aklımda o kadar çok fikir var ki, masa başına geçince yaparız diye düşünmüştüm. Fakat Serin de masaya oturup resim çizmeye başlayınca oyalandık. Kaptan Düşükdon karakterlerini çizdiler. Ben de dün akşam hazır ettiğim Küçük İnsanlardan Büyük Sorular kitabından ağaçlar, tohumlarla ilgili bölümleri çocuklara okudum. Hatta Derin’in talebi üzerine bir de dünyanın neden küçük küçük bir sürü ülkeden oluştuğuyla ilgili bir cevap okuduk. Etkileyiciydi. Çizimler bitince dışarı çıkmak için hazırlandık.



Sonunda harika bir sonbahar sabahını selamladık. Uzaklaşmamıza gerek kalmadı. Evin etrafı bile yaban hayatın kendisinden oluşuyor. Çıkar çıkmaz Derin sarmaşık çiçeklerinin üstünde yaprak bitlerini sağan karıncaları fark etti. Bunu görünce çok heyecanlandım. Bunca zamandır okuduğumuz bilgiler sayesinde doğada gördüklerimizi yorumlayabiliyoruz. Baharda uğur böceği larvaları bulduk, teraryumda misafir edip uğur böceğine dönüştüklerinde yaprak bitleriyle besledik. Sonra yine kitaplardan karıncaların yaprak bitlerini çok sevdiklerini, özsularını sağarak içtiklerini öğrendik. Hatta kitabın birinde yaprak biti için kavga eden bir karınca ve uğur böceği çizimi vardı. Tüm bunlara gerçek hayatta şahit olmak muhteşem. Eskiden okulsuzluk yaklaşımım, ihtiyacım olmayan bilgiyi reddetmekti. Artık böyle düşünmüyorum. Evrenle ilgili her konuda her bilgiyi öğrenmemiz mümkün değil. Ama bir yerlerden başlamak, her şeyi okumak, araştırmak gerektiğine inanıyorum. Bir kaç sene öncesine kadar ağaçlarla ilgili hiç bir şey bilmiyordum. Elime bir ağaç kitabı alsam okuyamaz, sıkılırdım. Fakat seneler içinde, çocukların merakları, okumalarımız sayesinde çok fazla bilgi edindim. Artık ağaçlarla ilgili bir kitabı sıkılmadan, hayatımla karşılaştırarak, örneklere rastlayarak, zevkle okuyabiliyorum. Bu zamana kadar okuldaki bilgiyi sadece sınavları geçmek için kullanmışım. Profesyonel alanım olan tasarımla ilgilenmiş, diğer her şeyi boşvermişim. Oysa tasarım denen şey tüm disiplinlerle bir arada çalışarak en yaratıcı fikirleri ifade edebiliyor.

Biz karıncaları incelemeye çalışırken Merin huysuzlandı. Bir yerde durmak değil, devamlı elinden tutulup yürütülmek istiyor. Derin, Merin’i götürürken oyalamak için bir fikri olduğunu söyledi. Üç tekerlekli bisiklete oturtmuş getirdi. Bisikleti sürmek gerektiği için bunu yapmasını istemedim. Doğada, otların üstünde rampa çıkarken bisikleti sürmek imkansız. Bisikleti böyle bir zamanda Merin’in aklına soktuğu için söylendim. “Anne Merin’i oyalamaya çalışıyorum. Böyle mi teşekkür ediyorsun?” dedi. Bu cümleyi kurduğuna, bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum. Çok haklı ama biraz sonra Merin’i sürmekten zorlandı ve imkansız hale gelince bıraktı.








Öğrenmeye en yakın çevremizden başlamayı uygun görüyorum. Evin arkasındaki kızılağacı, inciri ziyaret ettik. Serin ağaçların altında sığınağa benzer bir yer buldu. Çok sevdi. Arada buraya gelip başka bir dünyaya girdiğimizi hayal ettik. Evin önündeki karaağacı, limonu, portakalı, kara dutu, badem söğütü, narı ziyaret ettik. Hepsinden yapraklar aldık. Merin iyice huysuzlandı. Evin arkasından Serin’in topladığı yabani salkım üzümlerini yemeye başlayınca acıkmış olabileceğini düşündüm. Eve gidip küçük bir yemek tabağı hazırladım. Dışarıda hem keyifle oynadı, hem yemek yedi. Bunu gören Serin de acıktı. Eve gidip kendine bir tabak hazırlayacağını söyledi. Akşamdan kalan sulu köfteyi dolaptan çıkarıp yiyeceği kadarını bir tabağa koymuş, mikrodalgada ısıtmış. Gelip yanımıza oturdu ve yemeğe başladı. Bu bana artık o kadar normal geliyor ki, dışarıdan bir gözle bakmaya çalıştım. Henüz 6 yaşında ama çoğunlukla “Anne ben acıktım.” deyip yemek beklemek yerine evde ne varsa kendine koyar ya da kendine sıfırdan bir yiyecek yapar. Meyve soyar, doğrar, hatta sunum tabakları yapıp bize de getirir. Evimizde normalleşen durumun aslında ne kadar sıra dışı olduğunu düşünerek Serin’i izledim.

Merin hortuma doğru gidip ucunu ağzına götürdü. Susamış. Kirli, bahçe hortumundan uzun uzun su içti. Derin’in bu yaşlarında, ilk defa anne olmuş Sesin, bu kirli hortuma ağzını dayayıp musluk suyu içmesine asla izin vermezdi. Merin’i izlerken her çocuğuma nasıl da bambaşka anneler olduğumu düşündüm. Hepsinin kendi döneminde, anneliğimden ötürü şanslı ve şansız oldukları taraflar var. Çocuklarımla birlikte büyümüşüm.





Merin’i uyuttum. Çocuklarla yaprakları seçip, karıştırmamak için isimlerini yazdık. Derin’in bateri dersi olduğu için bugün çizemeyeceğimizi anladım. Yarın çizmek üzere hepsini kıvrılmasınlar diye kitap aralarına sıkıştırdık. Merin kısa zamanda uyanınca, Derin bateriye, Serin piyanoya geçti. Ben de okuma ve çalışmalarımızı planlamak için kendimi odaya kapattım. Bu ay bitmeden çocuklarla bir kamp yapmayı planlıyorum. Gideceğimiz yerde görebileceğimiz ağaçları not edip kitaplardan okumak üzere sayfalarını buldum. Hafta sonu Ekincik’te göreceğimiz ağaçları da not ettim. Dün sesli kitap olarak dinlediğimiz Ağaçların Gizli Yaşamı kitabından ilgimi çeken yerlerin altını çizdim. Ağaç incelemelerini bir kaç senedir yapıyorum. Her kalın kitabımızın arasında farklı türlerde yapraklar, dallar buluyoruz. Her gittiğim yerden toplamış, kurutmak üzere koymuşum ama adını yazmamışım, araştırma fırsatı bulamamışım. Artık hepsini kaydederek, araştırarak ilerlemek rastgele değil daha bilinçli çalışmama, öğrenmeme vesile oluyor.
Baharda, dönem dönem fotoğraflayıp değişiklikleri görmek için bazı ağaçları işaretlemiş, farklı zaman aralıklarıyla aynı açıdan, aynı yeri çekmiştim. O fotoğrafların da ağaçları öğrenmek için faydalı olacağını düşünüyorum.


Saati gelince Derin’i bateri dersine götürdük. O sırada Serin ve Merin’le alışveriş yaptık. Bitince Derin’i alıp eve döndük. Tekrar Merin’i uyuttuğumda mutfağı toplayıp yemek hazırladım. Çocuklar dışarı çıkıp oyun oynadılar, ateş yaktılar. Özgürce vakit geçirip canlarının istediğini yapmalarını seviyorum ama diğer yandan az da olsa yapmaları gereken günlük işleri aksattıklarını düşünüyorum. Yataklarını toplamamışlar, köpeğimizi beslememişler. Derin iki gündür balkonu yıkamıyor. Bu dönem hayatımdaki anahtar sözcük “Denge”. Neredeyse dört senedir okulsuz hayatın içindeyiz. İlk seneler her gün canımız ne isterse onu yaptık. Çocuklara hiç müdahale etmedim. Ekranın sınırsızca serbest olduğu bir dönem bile yaşadık. Biz de yolumuzu yaşayarak buluyoruz. Zamanla çocuklar eksikliklerini görüp rahatsız olmaya başladılar. Düzenli bir çalışma yapmayınca İngilizce öğrenemediler. Derin günlük alışveriş hesabında zorlanacak derecede matematikte geriledi. Enstrüman çalmayı çok istiyorlardı ama haftada bir iki gün çalışarak olmuyordu. Serin okuma yazmayı öğrenmeyi çok istemesine rağmen bir rehbere ve tekrara ihtiyaç duyuyordu. Yol alamayınca yetersiz hissediyordu. Sorunlarını masaya yatırarak üstüne düşündük. Bir program, hayat tarzı belirledik. Öğrenmenin disiplin gerektiren yönünü kabul edip sürdürülebilir bir öğrenme rotası çizdik. Günlük rutinler oluşturduk. Beraber düşünüp kararlar aldıktan sonra, günlük çalışmalar yaparken bazen sıkıldıklarında “Yapsam mı yapmasam mı?” ikilemine düşmelerini istemiyorum. Bu sağlıklı olmak, iyi hissetmek, zayıflamak için spor yapmayı çok istemek ama o vakit geldiğinde üşenip yapmamak gibi. Hepimizin başına geliyor. Bateri çalmak istemiyorsan bırakabilirsin, ama istiyorsan her gün çalışmalısın. Okuma yazma öğrenmeyi sadece istiyor olmak, beni sonuca götürmez. İsteğimi eyleme geçirmeliyim. Öğrenme tekrarla oluyor, bu bir gerçek. Buna, sevdiğim, bana iyi gelen şeyi yapabilme iradesi göstermek diyorum. Çok istediğim bir şeye ulaşmanın yolunun her gün sıkıcı olana katlanabilmek olduğunu fark ettim. Keyif peşinde koşmak ve sorumluluklarımdan kaçmak beni hedefime götürmüyor. Savruluyorum.
Yemek hazırlarken sürekli plan yapıyorum. Merin uyanınca kucağımda olmak isteyeceği için, iki elle yapmam gereken işleri uyanmadan aceleyle bitirmeye çalışıyorum. Geriye uyandığında tek elle de yapabileceğim işler kalıyor. Yemeği hazırlayıp balık sosu istiyorlarsa yapmaları için çocukları çağırdım. Derin ve Serin dünden bu yana büyük bir dayanışma içindeler. Mutlulukla izledim.
Yemeğin ardından çocuklara günlük çalışmalarını aksattıklarını hatırlattım. İkisi de masaya geçip çalışmaya başladılar. Serin akşamları, uykudan önce çılgınca davranıyor. Durmadan şakalar yapıp gülüyor, Derin’e bağırıp vurmak için bir neden buluyor, ne kadar uyarsak da kendine gelemiyor. Günün sonunda o kadar yorulmuş oluyorum ki, tahammülüm çok azalıyor. Saat geç olmasına rağmen daha piyano pratiği yapacak olması da öfkemi arttırdı. Defalarca odaklanmaya çalışıp çalışmasını bitirmesini, daha duşa gireceğini, piyano çalışacağını söyledim ama durmadı. Derin de bir çok kez uyarıp “Annem çok sinirlenmeye başladı Serin. Yeter artık.” dedi. Bazen benim de insan olduğumu ve ihtiyaçlarımın olduğunu unuttuklarını düşünüyorum. Mesela uzun aradan sonra bugün yogaya başlamak istiyordum ama olmadı. Ukuleleyi elime almayalı haftalar oldu. Dikiş makinem bana bakıyor. Serin tüm gününü oyun oynayıp etrafta gezerek geçirdiği için geç saatte çalışmasına eşlik etmem gerekiyor. Oyun oynamaları her şeyden önemli ama denge de şart. Kendilerine ait koca bir günleri var. Her gün azıcık zaman ayırıp uzun vadede eksik hissettikleri konularda kendilerini çok geliştirebilirler. 50 yaşına da gelseler, çalışmaya ihtiyaçları olmasa da, her gün kendilerini geliştirmek için anlamlı çalışmalar yaparak hayat boyu öğrenme alışkanlığı kazanmalarını istiyorum.
Serin’e çok kızdım. Zamanını iyi kullanamamasının bedelini benim ödediğimi söyledim. Yapmadıklarının benim hayatımı zorlaştırdığını anlattım. Ayrıca benim de bir sınırım olduğunu, öfkelenebildiğimi, defalarca uyarırken benim de dolup taşabileceğimi bilmesi gerektiğini belirttim. Maalesef bizim hayatımızın handikapı da bu. Bunaldığımda, artık kaldıramayacak duruma geldiğimde yerimi alacak, yükümü hafifletecek biri yok. Sinir sistemimin bir kaldırma kapasitesi var. Çocuklar bunu bilerek davranışlarını tartmaları gerek. Onların eğlencesi benim sinirlerimi bozuyor, hayatımı zorlaştırıyorsa buna izin veremem. 7/24 okulsuz üç çocuğa annelik yapmak, yatması gereken saatte uygunsuz davranan çocuklara hoşgörümü kısıtlıyor. Bu hayatı sürdürebilmemizin yolu, birbirimizi tanımak, anlamak, ihtiyaçlarımıza saygı göstermek. Terapistimle de bu konuyu sık sık konuşuyoruz. Evimde adalet olmadığını hissediyorum. Adil bir ev düzeni istiyorum.
Her öğünde olduğu gibi yediği yemeği saçlarına, gözlerine kadar süren Merin’le duşa girdim. Ali eve gelip yıkanan Merin’i alınca tek başıma duş alabilmenin rahatlığını yaşadım. Girmişken oldukça kirlenen banyoyu da yıkamaya giriştim. Merin kapıya gelmiş ağlıyordu. Ali oyalamak için hayli uğraştı. Merin yarın bir yaşına girecek. Bensiz olmaya, hele kapalı kapılar ardında olmama hiç tahammülü yok.
Çıktığımda çocuklar İngilizce çalışıyorlardı. Derin, Serin’in İngilizce hikaye kitaplarını, Serin’e sesli olarak okuyor ve çeviriyordu. Etkilendim. İsteyince farklı çalışma yöntemleri buluyorlar. Ayrıca Derin’in harika bir telaffuzla okuduğunu fark ettim. Son bir kaç aydır her gün çalışmak büyük ilerleme kaydetmesini sağladı. Çocuklar da duşa girip çıktılar. Derin’le, Merin’in düşürüp kırdığı ilaç şişesini temizlerken (Derin hep böyle şeylere yardım eder, kayıtsız kalmaz.) Serin geldi. Derin, Serin’e “Hadi anneme sarıl.” dedi. Az önce Serin’e kızdığımı çoktan unutmuştum, neden böyle söylediğini önce anlamadım. Serin “Hayır, sarılmam.” dedi. Derin ısrar etti, Serin reddetti. Sonra anladım. Derin ortamın gergin olmasını istemez, üzülmemi hiç istemez. Ama Serin bana sarılmayı reddedince daha çok üzüldüğümü sandı. Oysa hiç aldırmadım. Serin, özellikle bir başkasının söylediklerini yapmayı reddeder. Bunu bana karşı yapmadığını, beni çok sevdiğini biliyorum. Bana sarılmamasının nedeni bana kızgın, kırgın olması değil. Aramızda hiç bir sorun yok. Ama Derin sarılıp, sanki küsmüşüz gibi barıştığımızı görmek istedi. “Oğlum seni çok iyi anlıyorum ama Serin istemiyorsa şu an bana sarılmak zorunda değil. Birbirimize kızgın değiliz, birbirimizi çok seviyoruz. Hatırlatmasan az önceki gerginliği unutmuştum bile. Lütfen buna bir anlam yükleme. Sen sensin, Serin de Serin. Sadece farklısınız.” dedim.
Serin’le piyano çalıştıktan sonra çocuklar sonunda uyudular. Ne gündü ama.
Commentaires