top of page

Acımasızca eleştirdiklerimi ölesiye kıskanıyorum

  • sesinakmaz
  • 21 Eyl 2024
  • 8 dakikada okunur

20 Eylül 2024 Cuma


Derin gece rübik küp araştırıp yaparak uyudu ve rübik küple uyandı. Sayaçla çalışıp kendini geliştirmeye uğraşıyor. Uyumadan önce kendi rekorunu video çekerek göstermiş ve babasına göndermiş. Videoda, yanında oturduğum görünmüş. Aşağıdan çektiği için beni uygunsuz bir oturuş pozisyonunda yakalamış. Ali videoyu izleyip cevap olarak bir sesli mesaj gönderdi. “Oğlum bu kadar hızlandığına inanamıyorum. Tebrik ederim. Ama videolarına dikkat et. Bir daha annenin poposunu çekme.” demiş. Çok güldük. Ali belli etmez ama çok kıskanır. Bazen elinde olsa beni tüm dünyadan saklayacağına inanıyorum. Konser günlerinde bir akşam senelerdir giymediğim bir beyaz pantolon ve üstüne göbeğimi açık bırakan bir kısa bluz giydim. Konser ya, bir akşam da biraz şık olayım istedim. Ali “Çok fazla güzel olmuşsun. Çok kıskanıyorum ama müdahale etmiyorum.” dedi. Serin kıyafetime bayıldı, değiştirmedim ama yanıma bir tişört aldım. Yolda Ali bana defalarca bakıp “Seviyorsun böyle giyinmeyi. Şimdi herkes seni görecek.” gibi şeyler söyleyip şakalar yaptı. Dayanamayıp yanıma aldığım tişörtü üstüme geçirdim. “Bak Sesin ben karışmadım. Sen değiştirdin.” dedi. O tişörtü giymek huzurdan daha önemli değil benim için. Ali karışmadım diyerek kendini kandırıyor ama beni kandıramaz.


Çocuklara akşam okumak isteyip okuyamadığım Bir Plastik Şişenin Yolculuğu kitabını okudum. Bu kitabı ben de özlemişim.


Çamaşırları toplayıp serdikten sonra aşağı indim. Serin hemen legolarının başına geçti. Eksik parçalarını bulmak için yardım istedi. Merin odaya gelip düzenli olan legoları dağıtacak diye karışık legoları yere döküp parça aradık. Lego parçalarını gördükçe çocukların aklına türlü türlü fikirler geldi. Çocuk Sesin’in bu kadar çok legosu olsa neler yapardı neler… Şu an zamanımı legoya ayırmayı tercih etsem bunca parçadan koca bir şehri zevkle inşa edebilirim. Ama ilgilenmek istediğim başka işlerim var. Çocukların yapacak zamanı olmasına rağmen yapmıyor olduklarını görünce, onların da ilgilenmek istedikleri farklı şeyler olduğunu anlıyorum. Evde gezegen gibi bir misyonum var. Çocuklar da uydularım gibi. Lego inşasına başladığım an onlar da diğer her şeyi bırakıp benimle çalışırlar. Aslında güzel de olur. Şu an bunu düşünmek bana iyi fikirler verdi.


Dün Derin’e Sihirli Ağaç Evi serisinin dördüncü kitabının çıktığından bahsettiğimde, gözleri ilgiyle açıldı. “Anne biliyor musun? Üçüncü kitabı piramitlerle ilgili.” dedi. “İçinde bildiğin isimler var mı Antik Mısır’la ilgili?” diye sordum. “O zamanlar Antik Mısır’la ilgili bilgim azdı. Pek hatırlamıyorum. Tekrar okumam lazım.” dedi. Ben de sessizce kitabı bulup mutfak masasına bırakmıştım. Sabah bulmuş, okumuş bile. Biraz anlattı ama spoiler vermek istemediğini söyledi. Okunacak o kadar çok şey var ki, özellikle çocuk kitaplarına yetişmeye çalışmaktan çok yoruluyorum. Derin çoğu şeyi bir çırpıda okuyor, bense sıraya alıp aylarca bekletiyorum.


Ardından Rubik küp ustası Tuna Özsoy’un videosunu izlemek için izin aldı. Elinde, Derin’in yeni sipariş ettiği küpün aynısı varmış. Alelade bir küple profesyonel küp arasındaki farkı anlamak için izledim. Derin durumu iyice anlamamı istiyor çünkü yeni küpe hatırı sayılır miktarda para ödedik. Çoğunu Derin harçlığıyla ödedi, üstünü biz tamamladık. Küpün 25 derecelik dönüşleri otomatik düzeltme fonksiyonu varmış. Bir küpün bu kadar çok alanda bilgi, beceri sağlayacağını bilemezdim. Küpü çözen dünya şampiyonlarını, hikayelerini izliyor, sıkıcı bulduğum bir sürü videoyu dikkatle takip ediyor, algoritmaları yazıp ezberliyor, yarışmalara katılmak, katılamasa da bulunmak istediğini söylüyor. Aklıma Mert Arık’ın Ayvayı Yedik Müzesi kitabı geliyor. Defalarca sesli dinledik. Harika bir hikayesi var. Kitaptaki babaanne karakteri kaşıklar hakkında oldukça kalın bir kitap yazıyor. Sadece kaşıkları öğrenerek bile hayatta bir sürü farklı disiplin öğrenmek mümkün. Derin de ilgi duyduğu alanı enine boyuna, detaylıca incelemeyi, araştırmayı öğrenmiş. Öğrenmeyi öğreniyor olmasına çok memnunum. Okulsuz hayat içinde en önemsediğim şey bu; öğrenmeyi öğrenmek.


Merin uykudan önce hava alsın, toprağa bassın, güneşlensin diye dışarı çıktık. Beni elimden tutup doğruca kümese götürdü. Tüm tavuk yemini yere dökünce tavuk ve ördekler başına üşüşüp Merin’e aldırmadan yemeye çalıştılar. Tavuğumuzun biri aynı Moana filmindeki şapşal horoza benziyor. Bizi takip edip acayip hareketler yapıyor. Merin’i de rahat bırakmadı. Çok eğlenceli bir sabah geçirdik. Küvette oynayarak yıkadıktan sonra uyuttum.


Yarın arkadaşlarımızı Ekincik’te misafir edeceğiz. Çocuklar bugünden gitmek istediler. Ben de ona göre hazırlık yapmaya koyuldum. Solucanlarımızı besleyip suladım. Ekşi mayalarımı besledim. Zeytinlerin kalan kısmını kırıp, bir kısmını çizdim, suya koydum. Geçen gün hazırladıklarımın suyunu değiştirdim. Kombuchaları süzdüm. Yeni yaptığım lahana turşusunu dolaba koydum. Tüm bunlar zahmetli ama mutfağımın bu denli hayat, canlılık ve dolayısıyla sağlık dolu olmasını çok seviyorum. Artık makyaj yapmayı, oje sürmeyi tercih etmiyorum. Vücudumu içeriden besliyor, duygusal yüklerimden, kendime koyduğum engellerden kurtulmaya uğraşıyorum.


Bir ara oyun odasında, Çekya’da okuduğum üniversitenin tekstil tasarımı bölümünden bir kızın yaptığı ve arkadaşlarımın sürpriz şekilde benim için satın aldığı tütü eteği buldum. Denemek istedim. Lastiği ya da fermuarı, düğmesi olmadığı için zor giydim. Eskiden de böyle zor giyerdim. Ali’yle evlenmeden hemen önce bu ve benzeri etekler çok giyerdim. Hatta üstüne de fosforlu pembe bluzumu giyer, masal kitaplarından fırlamış gibi gezerdim. Ailemde tarzımla çok alay ederlerdi. Bir gün kardeşimle, İzmir’de vapura binip dayımlara gittik. Üstümde bu etek ve pembe bluzum vardı. Kardeşim dayımlara kıyafetimden ne kadar utandığını anlatıyordu. Onlar da kardeşime “Tam vapur kalkacakken binip ablanı vapura atlamadan itseydin. Bir sonraki vapurla gelmek zorunda kalırdı. Sen de bu deliyle yolculuk etmek zorun kalmazdın.” diye dalga geçmişlerdi. Giydiklerim konusunda kimseye aldırmıyordum. Evlendikten sonra Ali de karışmadı. Ama bir gün yine ilgi çekici bişey giydiğimde “Sesin sana karışmıyorum. Asla karışmayacağım. Göreceksin, zamanla zevklerin değişecek ve artık başka türlü giyinmeye başlayacaksın.” demişti. Öyle de oldu. Ali öyle akıllı ki, değişmemi isteseydi bunu yapmayacağımı bildiği için sabırla bekledi. Yine de bugün bu eteği giymekten çok mutlu oldum. Serin ve Merin’e de bir tane yapıp beraber giymeye karar verdim.


Merin’i ikinci kez uyuttum ama yanından kalkamadım. Şarj aletim kırılmıştı. Merin’i uyurken izlemek için kullanacağım telefon kapanmıştı. Uykum da vardı. Beraber biraz uyuyup dinlenmenin daha iyi olacağına karar verdim. Ali de Ekincik’e bizimle geleceğini söylediği için çok mutluydum. Dinlenip hazır olmak istiyordum.


Uyandığımda kötü haberi aldım. Ali’nin işle ilgili sorunları çıkmış, gelemiyormuş. O da bizimle gelecek diye saati önemsememiştim. Kendim gideceğimde araba kullanabilmek için Merin’in uyku saatine denk getirmem gerekiyor. Yoksa durmuyor. Moralim bozuldu. Ali’nin yaşadığı sorunları duyunca da canım sıkıldı. Tamamen doğru değil ama ne zaman Ali’yle plan yapsam mutlaka bozacak bir durum çıkıyor gibi hissediyorum. İki sene önce İstanbul planı yaptığımda Ali’ye bilet alıp iptal ettim. Sonra yine alıp üç kez değiştirmek zorunda kaldım. Sonunda gittik ama bu gel gitler duygusal açıdan beni çok zorluyor. Ali arayıp “Sesin çok üzgünüm. İnan gelmeyi çok istiyordum. Biliyorum bu sık oluyor. Üzülmeni istemiyorum, elimde değil. Kalıp işleri düzeltmem gerek.” dedi. Bir-iki saat önce sesli mesajlarla komik bir durumu konuşup gülmüştük. “Defalarca, kahkahalar attığın sesli mesajı dinledim. Çok heyecanlıydım. Gerçekten üzgünüm.” dedi. Ali böyle konuşmaları pek sık yapmaz. Üzüldüğünü biliyordum. Yüzüm düşse de, iş önemli deyip kafama takmamaya çalıştım.


Yanından kalktığımda Merin hala uyuyordu. Telefonların şarjı yoktu. Kamera olmadığı için kapının ardına, kitaplığın önüne oturup uyanmasını beklemeye başladım. Kitap okumak için iyi bir fırsattı. Kitaplıktan Şiirsel Taş’ın Kurda Kuşa Aşa kitabını bulup okumaya başladım. Şiirsel Taş kitaplarını çok seviyorum. Zeynep Özatalay’ın resimlediği diğer kitaplara da bayılıyorum. Tam okumaya dalmıştım ki Serin gelip başka bir kitap, Ben Sandalye Değilim okumamı istedi. Ardından Yeti ve Minik Kuş okuduk. Kitaplıkta Şermin Yaşar’ın Lo adlı kitabını buldum. Derin’e okuyup okumadığını sormak için aşağı indirmek üzere aldım. Yaşar’ın yeni çıkan Dünyanın En Önemli Öğrencisi kitabını da çok istemişti. Tam bir Şermin Yaşar hayranı. Ben de seneler önce ebeveynlikle ilgili tüm kitaplarını okudum. Çok severim.


Ali ve Derin araziyle ilgili bir kaç iş halletmeye gitmişler. Derin artık iş hayatında yardımcı değil, baş rol alıyor. Derin olmadığında hayatımız oldukça zorlaşıyor. Bize, yaşamımıza desteği, katkısı o kadar çok ki yokluğunu fena halde arıyoruz. Aynı zamanda neşesini, hayat dolu enerjisini, gülmesini, esprilerini, sevgisini özlüyoruz. Serin’in deyişiyle, o olmayınca yaşam eksik kalıyor. Geldiklerinde Ali, Derin’e yaptıkları için çok teşekkür etti. Artık saat geç olduğu için Ekincik’e gitmekten vazgeçtiğimi söyledim. Merin uyandı. Yemek de yapmamıştım. Çocuklara yemeğe gitmeyi önerdim. Yemeklerini sevdiğimiz bir yere gittik. Son senelerde anlıyorum ki artık dışarıda yemeyi de sevmiyorum. Neresi olursa olsun evdeki tamamlanmış hissi vermiyor. Katkı sunmadığımız, hazırlamadığımız bir sofraya oturmak, pişirmesinde elimiz olmayan bir yemeği yemek yavan bir his veriyor. Ortamı da beğenmiyorum. Evimin, soframın estetiği, sıcaklığı, neşesi, sağlığı, lezzeti hiç bir yerde yok sanki.


Eve döndüğümüzde dışarıda olan Ali arayıp “Bir düğüne uğramam gerek. Şimdi ‘Hani sorunlar

vardı? Bu yüzden Ekincik’e gidemedik. Ne düğünü?’ diyeceksin ama insanlara söz vermiştim. İş için bu da önemli. İsterseniz beraber gidelim.” dedi. Oldum olası düğünleri sevmem. Ali’yle evlendikten sonra çok gittik. İsteyerek gittim, eğlendim de. Ama hala pek sevmiyorum. Akşamları çocuklarla dışarıda olmak da yorucu. Tüm düzenim alt üst oluyor. Gitmek istemediğimi söyledim. Modum iyice düştü. Ağlamak istediğimi hissettim. Ali hazırlanmak için eve geldiğinde, olup biten hakkında konuşurken dayanamayıp ağladım. Beni böyle sık görmedikleri için çocuklar ve Ali çok şaşırıp telaşlandılar. Nedenini anlamaya çalıştılar. Nedenini ben bile bildiğimden emin değilim. Sürekli yapan, eden, üreten, yeni fikirler düşünen, koşturan bir haldeyim. Durup düşünmeye, duygularıma kapılmaya zamanım olmuyor. Kendimi sürekli meşgul ediyorum. Bu durum olayları büyütmemek açısından oldukça yararlı aslında. Kontrol delisiyim. Bugün kontrolüm dışında bir sürü olay gelişti. Planlarım alt üst oldu. Günüm atıl duruma düştü sanki. Ali’ye bel bağlamak bana iyi gelmiyor. Çocuklarla hazırlanıp arabama binip gitseydim eminim bu halde olmazdım. Öyle kötü hissettim ki, fiziksel olarak da hasta oldum sanki. Karnım ağrımaya başladı.


Beni hasta eden bir şeyi daha fark ettim. Dün Seksen Günde Devri Alem kitabını okurken Bay Fogg’un zenginliği ve parası sayesinde dünya turu sırasında tüm sorunlarının üstesinden soğukkanlılıkla geldiğini okudum. Uzun süredir parayı küçümsüyorum. Aylar önce Ali’yle bir tartışma yaşadık. Merin’e hasta olduğumda bile tek başıma bakım verdiğim yetmezmiş gibi, Ali’yle başkalarının da şahit olduğu tatsız bir sorun yaşamıştık. Ayrılmayı ciddi ciddi düşünmüştüm. Bana “Boşanınca aylık kaç para istiyorsun? Kaç para yeter harcaman için? Şimdiden söyle de bütçe ayarlayayım. Sana para yetiştirmem zor.” gibi şeyler söyleyip çok para harcadığımı ima etmişti. Yazdıklarımı okuyanların Ali’ye kızmasını istemem. Sinirlenince, hayal kırıklığına uğrayınca insanın ağzından tatsız şeyler dökülebiliyor. Evde ağzının ayarı en kaçık olan, bel altı vurmayı iyi bilen kişi benimdir. Ali çoğu sözünü kendine saklar. Çok kızmış, parasız da yaşayabileceğimi kanıtlamak için alışkanlıklarımı değiştirmeye başlamıştım. Biri beni eleştirmeye kalktığında hemen fazla ciddiye alıyor, değişmeye çalışıyorum. Aldırmamak yapmakta en zorlandığım şeylerden. Kendimi eleştirerek belki aldırmamayı da öğrenebilirim. Ayrılma fikri gündemden kalksa da, az para harcamaya çalıştım. Çünkü sanki “Yapamazsın!” denen her şeyi yapabildiğimi göstermeye programlanmışım. Bırak işte, yapmak zorunda değilsin. Ev işlerine yardımcı olacak birini çalıştırmak istememin nedeni de bu sanırım. Kendi işimi kendim halledebildiğim bir yaşam istiyorum. Beklentiler en büyük mutsuzluk sebebi. Ali’yle birlikte, ama biraz da O yokmuş gibi yaşamaya çalışıyorum. Terapistim, bazen ayrılabilecek olmanın rahatlığının bile insanları bir arada tutabildiğini söylemişti. Biriyle mecburen yaşamak cehennem olmalı.


Olmadığım biri gibi davranmaya çalıştım. Çocuklara sürekli paranın önemli olmadığını söyledim. Derin’in zengin olma hayallerini küçümsedim. Ali’nin para kazanma çabasını, uğraşlarını gereksiz buldum. Anlıyorum ki hep bir şeylere özeniyorum. İnsan kendinde olmayan özellikleri taşıyan insanlara, sahip olmadığı hayatlara imreniyor. Korkak cesura, tembel çalışkana, kendini cezalandıran eğlenmesini bilene, kendine yalanlar söyleyen dürüst olabilene… Kaptan Fantastik filmindeki aile gibi yaşamayı istiyorum. Ama yapamam, yapamıyorum. Çocuklarla kamp yapmayı çok seviyorum ama en güzel çadırı ve uyku tulumlarını almak istiyorum. Bostan yapmayı seviyorum ama yapmak için para harcamayı seviyorum. Dikiş dikmeyi seviyorum ve kumaşlara servet harcıyorum. Dışarıda, odun ateşinde yemek yapmaya özenip pahalı bakır tencereleri alıyorum. Yeni bir arabam, evim olmasını seviyorum. Kitaplar, mutfak aletleri, ev eşyaları… pahalı, kaliteli eşyalara bayılıyorum. Her şey için para gerekiyor. Olduğum kişiyi reddedip, başka biriymiş gibi davranmaya çalışıyorum. Bugün kendime dürüst davranmaya çalıştıkça hasta hissettim. İçmeden sarhoş oldum sanki. İçimdeki çocuk Sesin’e durmadan parmak sallayan ebeveyn Sesin’den usandım. “Sesin, para mı harcıyorsun? Sesin hala atıksız hayata geçemedin mi? Dışarıda kahve mi içtin? Evde yemek yapmayıp dışarda mı yedin? Sosyal medyada zaman geçiren bir aylak mısın? Dikmek yerine çocuklara hazır kıyafet mi aldın? O zaman neden onca para verip yeni bir dikiş makinesi satın aldın?Çocukları okula göndermeyip yerine ne koyuyorsun? İyi bir eğitim aldıklarından emin olabiliyor musun? …” Eleştirel, sizi sürekli zorlayan ebeveynlerle büyüyünce, yetişkinlikte o ebeveynlerden en uzağa gitmek işe yaramıyor çünkü artık içimde yaşıyorlar. Artık bişey söylemelerine gerek yok. Onlar olup, kendime onların yaptığı ebeveynliği yapmaya devam ediyorum. Bir yandan bazı şeyler var ki iyi ki yapmışlar diyorum. Diğer yandan bazı şeyler var ki beni hasta etmiş, iyileşmeye çalışıyorum. Kendine bu kadar acımasız olan bir anne olarak çocuklarıma ebeveynliğimi sorguluyorum. Eminim onları çoğu zaman bilinçsizce zorluyorumdur. Gözümden yaşlar süzülürken Derin gelip “Anne noldu? Neden anlatmıyorsun? Regl mi olacaksın? Ondan mı kötü hissediyorsun?” dedi. Güldüm. Keyfim yerine geldi. Çocuklarımla insan doğasını böyle açıklıkla konuşabilmek ne muhteşem. Sanırım Derin haklı. Adet öncesi sendromları çok şiddetli yaşıyorum. Üstüne annelik, emzirme, hormonların hop oturup hop kalkıyor olması dengemi bozuyor.


Farkında olduğum ve bana ağır gelen bir şey daha var ki, acımasızca eleştirdiğim şeyi aslında ölesiye kıskanıyorum. İnsanın kendiyle yüzleşmesi ne zor. Sedat Peker’in videolarını ben de izlemiştim. Unutamadığım bir sözü var. “Kim ki temiz toplum diye kendini yırtıyor, bağırıyor, en büyük ahlaksızlık orada gerçekleşiyordur.” gibi birşey söylemişti. Yazıya dökmek bile ağır geldi. Bugünlük bu kadar.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 
Bir yüzük hikayesi

17 Eylül 2024 Bu sabah Merin yine Derin ve Serin’i uyandırdı. Artık uyandırmasını dert etmiyorum. Herkes aynı zamanlarda kalkıyor. Bugün...

 
 
 

Yorumlar


bottom of page