top of page

20 Haziran 2024 Perşembe

  • sesinakmaz
  • 21 Haz 2024
  • 6 dakikada okunur

Gece uyumam 01.30’u buldu. 8’de Merin’le gözlerimi açtım. Geç de yatsam çocuklar uyumam için Merin’i almasınlar diye hemen uyanmaya çalışıyorum. Sabahları Merin’e bakabilmek için yeterli uykuyu alabilmek benim sorumluluğum. Çocukların destek olması gerçekten muhteşem ama bir iki istisna dışında bunun alışkanlık haline gelmesini istemiyorum.


Derin Serin’in yatış şeklinden şikayet ederek uyandı. Derin konuşurken Serin’in uyanır uyanmaz sanki kurmuş gibi “Gece yorganımı almışsın!” diye kızmaya başlaması çok komikti. Derin artık başka odada, başka bir yatakta uyumak istediğini söylüyor. Kendine ait bir odada, kendine ait bir yatakta uyuyacağı günler gelecek ama bugün yapabileceğinden emin değilim. Zamanı gelince yapacaktır. Merin’i görünce tartışmayı bıraktılar. Merin’i insanlar üzerinde sakinleştirici, sevmeyi özendiren bir etkisi var.


Enerjik değilim, yorgunum. Dün olanları hala üzerimden atamadım. Kendime sürekli “Çocuklara rica ettiğimde biraz sakin olsalardı, bu krizi yaşamazdım.” yalanını söylesem de olmuyor. Çocukların yaptığı hiç bir şey bana böylesine kötü hissettirmemeli. Eğer kötü hissediyorsam bunun çocuklarla alakası yok, tamamen benimle ilgili. Kontrol edememek stresimi arttırıyor. Kontrol edemediğim şeyleri hayatımda barındıramıyorum. Araştırmalarım bana bunun geçmişimde çok fazla kontrol edemediğim durum yaşamamdan kaynaklandığını gösteriyor. Evin herkes için başka bir anlamı vardır. Evim en özelim. Evimi diğerlerine açmakta zorlandığımı hissediyorum. Dün Derin’in arkadaşının ailesiyle gelecek olması kapana kısılmış gibi hissetmeme neden oldu. Aslında bunu sıklıkla yaşıyorum. Biri gelecek olduğunda büyük strese giriyorum. Dert etmediğimi söylesem de ediyorum. Evin dağınıklığını dert etmeyen bir kültürden değil, evin bir odasını misafir odası yapan, misafir geleceğinde en az üç çeşit ikramlık hazırlayan, terlik veren bir kültürden geldim. Birinin gelip özelimi görecek olmasından büyük rahatsızlık duyduğumu fark ettim. Bundan böyle daha net kararlar alacağım. Biriyle buluşmak için başka yollar bulacağım.


Bu dönem kendimle ilgili rahatsız olduğum çok fazla şey olduğunu fark ettim. Hayatımla ilgili kararlarım, sorumluluklarım öyle ağır çöktü ki üzerime, nefes alacak yerim kalmamış gibi hissettim. Hayatımdaki fazlalıkları, her şeye heves edip hiç bir şey yapamama durumunu uzun zamandır farkındayım. Bir seneden uzun süredir bunu düşünüyorum. Bugüne kadar ufak ufak adımlar attım ama yetmedi. Kendimden beklentim çok yüksek. Ama değişim öyle bir günde olmuyor. Değişim için bolca düşünme, gözlem, sessizlik, yalnızlık, olaylara, kendine dışardan bakabilme yetisi gerekiyor.


Okuduklarım tüm bu değişim sürecinde çok önemli role sahip. Son okuduğum İrade Terbiyesi adlı kitap Jules Payot’a ait. Keşke gençken, hayatıma yön vermeye uğraşırken elime geçseydi. Ama o günlerde okumanın bugünkü etkiyi göstereceğinden emin değilim. Bugün tam zamanıymış. Çünkü arıyordum, aradığım için buldum. Kitabı benim için bu kadar anlamlı hale getiren şey yazılanları duymaya bugün ihtiyacımın olmasıydı.


Kendimi hep düzenli görür, çocukların belirli rutinlerini aksatmaz, geç yatıp geç kalkmaz, özellikle anne olduktan sonra çocuklar için keyiflerimden ödün verdiğim bir hayata geçtiğimi, bunu başarıyla uyguladığımı sanırdım. Bir süredir savrulduğumu, çeşitli bahanelerle kendimi soktuğum her durumdan kaçtığımı fark ediyorum. Değiştirebileceğim tek şeyin kendim olduğunu bile bile enerjimi başkalarını denetlemeye, kontrol etmeye, değiştirmeye çalışmaya vermişim. Aslında durum böyle değildi. Kimseyi kontrol edemeyeceğimi, değiştiremeyeceğimi seneler önce fark etmiş yoluma bakmıştım. Sanırım çevremden etkilendim, kendimi başkalarıyla kıyasladım, asla olmayacak olanı oldurmaya çalıştım. Enerjimi ne istediğime değil de bu denli dışarıya vermekten çok yoruldum. Sonuç alamadıkça öfkem arttı. Kendi sınırlarının ötesini kontrol etmeye çalışmak insanı kemiren, yiyip bitiren, hastalıklı bir durum. Hala dalgalarını yaşıyorum.


Bahaneler önündeki işi yapmamak için öyle kararlıdırlar ki önüne dünyaları sersen beğenmezler. Diğer yandan çok sevdiğim bir arkadaşım bahanelerin o an içinden çıkamadığımız durumda bizi kurtardığından, baş edemeyeceğimiz bir durumla baş etmemizi sağladığından bahsetti. “İyi ki bahaneler var ve bizi koruyorlar.” gibi bir noktaya geldik. Bu tarafından bakınca katılıyorum. Hamilelik, doğum, bebek bakımı gibi oldukça haklı sebeplerden yapmak isteyip yapamadıklarıma uzun süredir bahanelerim var. Bahanelere kurtarıcı gözüyle bakınca, bunca zor zamanımda beni hayatta tuttukları için minnettarım. Ama diğer yandan artık cesur olup kurtarıcı bahanelerin ardına sığınmak değil hayatımın sorumluluğunu almak istiyorum.


Özellikle evliliğimde, en yakın ilişki içinde olduğum kocamla kendimi yarışır buldum. Hayatımızda çok fazla keyif veren unsur var. Hepsinden faydalanmaya çalışıyorum. Bizim otele gideyim, denize gireyim, bizim kafeye gideyim, biraz da tekneyle gezeyim, arabaya binip canım nereye istiyorsa oraya gideyim, para harcayayım, bir gün orada, öbür gün burada yiyeyim, onunla sohbet, bununla muhabbet… Ali’nin iş hayatı bunlardan oluşuyormuş gibi, ben de kendi hayatımı beğenmiyor da Ali’ninkini, imkanlarını istiyor gibi davranmış, ardına düşmüşüm. Halbuki sevdiğim hayat o değil. Hayallerime ulaşmanın yolu kesinlikle değil. Çocuklarımın bir düzen içinde, benim doğru bulduğum şekilde büyümelerini istiyorum. Bakmak üzere koca bir bostan yaptım, bir sürü kümes hayvanı aldım, beslenmeye önem veriyorum, yapmayı sevdiğim işler süreklilik istiyor, müzik yapmayı, spor yapmayı istiyorum. Temiz bir ev istiyorum ama evde birinin çalışmasından rahatsız oluyorum. Tüm bunları düşününce o zaman neden kaçtığımı, yapmadığımı soruyorum kendime. İrade Terbiyesi kitabı neden yapmadığım üzerine tüm sorularıma cevap verdi. Meğer ben çok tembel bir insanmışım. İstemek başarmanın yarısıdır sözü bir yalanmış. İstediğimiz şeyi gerçekleştirmek için adım atmıyorsak adı niyet bile olamıyormuş. Kitabı okurken eyleme geçmemek için kendimizi nasıl sabote ettiğimi fark ettim. Duygularımın beni ele geçirmesine izin vermek, öfkelenmek, sinirli olmak, sürekli okumak ama yazmamak, insanlarla gereksizce saatlerce muhabbet etmek, tartışmak, kendimi bir işi bitirmek üzere yorgunluktan ölene kadar meşgul edip sonunda tamamen bırakmak, “Çocuklar okulsuz, hayatın içinde öğreniyor.” diyerek her gün canımın istediğini yapmak, istemeyip sıkıldıklarımı yapmamak için türlü bahaneler üretmek, sıklıkla bişeyleri bahane ederek alışverişe gidip oyalanmak, durup durup sırf kaçmak için seyahat planları yapmak, bir sürü kitap almak, her gün başka bir hobiyle, uğraşla ilgilenmek… kendime bir ayna tuttum ve gördüklerim hoşuma gitmedi. Çok şey yapmak isteyen insanın sonunda hiçbir şeyi tam yapamayacağını gördüm.


Çocukların hayatını da karman çorman etmişim. Dikkatleri dağılmış, çabuk sıkılır hale gelmiş, hiçbirini bitirmeden o işten bu işe atlar olmuşlar. Uzun süren, istikrarlı çalışmanın getireceği değil, anlık dopamin peşine düşmüşler. Çocukların kendilerinde eksik gördükleri çalışma konularını her gün azar azar çalışmak üzere kendi belirledikleri bir program dahilinde hayatlarına sokmayı başardım. Günlük hayatta kullandıkları matematik, okuma yazma, yabancı dil gibi pratikleri oldukça az ama her gün çalışıyorlar. Enstrüman, müzik, hareket, keşif, oyun, eğlence, üretim, yaratıcılık, sohbet her zaman ön planda. Bu açıdan bakınca okulun çocukların dikkatini nasıl da yüz parçaya böldüğünü, her şeyi ezbere, yüzeysel vermeye çalıştığını görüyorum. Çocukların her gün, düzenli olarak yapabilecekleri şeyleri hayatlarına alıp devam ettirmelerini istiyorum. Gelecekte hayatlarıyla ne yaparlarsa yapsınlar ancak sabırlı olabilirlerse başarılı olacaklar. Günümüzde çok az şeye tutunup devam ettirebilmek artık pek rastlanmayan bir erdem. Tüm bunları görmek ve anlamak değişimi gerektiriyor. Bildiklerimizi silip yenisini yazmak da kolay olmadığından zor bir dönemden geçiyorum. Bir sınavda olduğumu hissediyorum. Geçecek. Tünelin sonunda benim için ışık var.


Çocuklar kahvaltıda menemen isteyince aceleyle mutfağı toplayıp pişirdim. Derin biraz İngilizce çalıştı. Bugünlerde Monopoly’ye kafayı taktı. Seneler önce aldığım Monopoly Deal kartlarını buldu. Seyahat boy oyununu getirdi. Gereksiz ne çok şey almışım. Merin uyurken beraber oynadık. Bu oyunların kafasını dağıttığını, satranç gibi oyunlardan hoşlanmadığını söyledi.


Çocuklar babalarıyla derse gitmeden önce ikinci fermente kombu çaylarımı süzdüm. Çilekli olan patladı. Gerçekten de ikinci fermantasyonları evde açmak riskliymiş. Bana ders oldu. Çocukların öğretmenine de bir şişe hediye hazırladım. Derin ve Serin şişeyi süsleme, etiketleme şekline bayıldılar.


Onlar gidince Merin’le yalnız kaldık. Mutfakta işlerimin bir bölümünü bitirip Merin’le duşa girmeye karar verdim. İkinci uyku öncesi ben serinlerken Merin de suyla oynadı. Sıcak havada aklıma daha iyi bir çözüm gelmiyor. Merin uyurken çocuklar geldi. Yine Monopoly oynadık. İyi ki oynamışız. Öyle komikler ki kahkahalarıma engel olamadım. Uzun zamandır böyle gülmemiş, eğlenmemiştim. Merin uyanınca artık oynayamayacağımı söyleyip bıraktım. Çocuklarla dünkü kriz hakkında konuştum. O kadar sinirlenmeye kendilerinin neden olduğunu ima ettiğim için üzgün olduğumu, bunun tamamen benimle ilgili bir sorun olduğunu, ses ve hareketlerinden rahatsız olunca ortamdan ayrılmak gibi bir çözüm bulacağımı, tüm bunları terapistimle konuşacağımı söyledim. “Siz eksiksiz, tam da olduğunuz halinizle, olmanız gerektiği kadarsınız. Ne eksik, ne fazla, yeterlisiniz. Bir anne babanın sahip olabileceği en muhteşem çocuklarsınız. Doğduğunuzdan beri iyi bir anne olmayı öğrenmeye çalıştım. Daha iyi olmaya çalışmaya, araştırmaya, sizden öğrenmeye devam edicem. Sizin de bana tavsiyeleriniz olursa her zaman dinlemek isterim.” dedim. Serin “Anne hiç önemli değil.” dedi ama Derin “Hayır Serin önemli.” dedi. Önemli değil çok otomatik bir cevap. Derin’e “önemli değil.” yerine “Önemli.” demeyi öğrettim. Çünkü önemli ve önemli olmadığını sırf beni kırmamak için söylemelerini istemiyorum. Önemli diyebilmesine sevindim. Bu konuşmalar çok kıymetli.


Çocukların sürekli bişeyler atıştırma isteğini fark ettim. Uzun zamandır fırınımız yok. Sanırım elektrik sorunundan dolayı beyni yandı. Servis geri getirmedi bile. Bugün bir fırın almaya karar verdim. Çocuklarla hemen yola koyulduk. Beraber bir fırın beğenip aldık. Oradan binbir çeşit dedikleri mağazaya kavanoz almaya gittik. Serin altın rengi, parlak taşları olan bir sunum kasesi beğendi ama kahve fincanı setiyle satıldığını ve alamayacağımızı öğrenince çok üzüldü. Onun yerine minik, yine altın rengi kaplamalı bir katlı stand aldık. Böyle şeylere bayılıyor. Oyunlarında çeşitli şekillerde kullanıyor. Derin uzun zamandır beklediği beyzbol sopasını yine bulamadı.


Serin sabahtan bu yana kış döneminde sık sık gittiğimiz, altından kanal geçen köprüye gitmek istediğini dile getirdi. Ben de akşam üzeri gidebileceğimizi söylemiştim. Lego karakterlerini orada, akan suyun üzerindeki taşlarda oynamak üzere yanına almış. Dönüşte orada durmak için ısrar etti. Yarım saat oynayabileceğini söyleyip anlaştık. Bu oyunları hayal edip kurgulamasına bayılıyorum. Bahçede benzer bir ortam oluşturma teklifimi kesinlikle kabul etmedi. Fakat sazlar öyle büyümüş ki her zaman oynadı yer kapanmış. Maalesef oynayamadı, eve döndük.


Evde tül kumaşlarından parçalar kesmemi istedi. Bunları yeni aldığı standa örttü. Lego karakterlere de örtüler yaptık. Kendine tüllerden farklı tarzlarda kıyafetler yapıp bağladı. Çarşıya da üstünde tişört, altında mayo üstüne bağladığı tülle çıktı. Çok beğendiğim bir tarzı var. İlerde bunu kullanmasını çok isterim.


Derin peg doll ejderhasını yapmaya devam etti. Merin tüm tatlılığıyla etrafımızda dolandı. Serin’in oyununu bozunca anlaşmazlık kaçınılmazdı. Serin oyununu bozunca Merin’e gerçekten sinirleniyor. Çok da haklı ama Merin de haklı. Burada anne olarak dikkatini başka yöne çevirme görevi bana düşüyor. Oyunları bölünsün istemiyorum.


Bugün nasıl akşam oldu anlamadım. Giderek dışarı çıkmayı sevmediğimi fark ediyorum. Evdeyken hayat tastamam.


Merin uyuyunca çocuklarla sohbet ettik. En sevdikleri kitaplardan olan Yediuyur Nerede Uyur? kitabını okur okumaz uykuya daldılar. Artık ben de gözlerimi açık tutmakta zorlanıyorum. Çok uzun yazdım, kontrol etmeden yayınlıyorum. Umarım saçmalamamışımdır. İyi geceler.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

2 Comments


Guest
Jun 21, 2024

merin’in doğumuyla burayı sıkıca takip ediyorum. hatta anasayfaya linkini ekledim ki rahatça kontrol edebiliyorum. sürecinizi, anneliğinizi, okulsuzluğunuzu yalın bir tarzda anlatışınız bana inanılmaz iyi geliyor.

yolculuğunuzda kendimden esintiler bulmak, farkettiğime başka bir bakışla bakmamı sağlıyor sanki. yarını merakla bekliyor olacağım ☀️

Like
sesinakmaz
Jun 24, 2024
Replying to

Merhaba, geç yazdığım için üzgünüm. Her gün yazabilmek için gerçekten iyi organize olmam gerekiyor. Bu sebeple yorumlara ancak vakit bulduğumda dönebiliyorum.


Yorumlar, geri dönüşler benim için çok önemli. Bu sayede yazmaya devam edip yayınlama motivasyonu buluyorum. Samimiyetle yazılanların sizdeki etkisini böyle güzel anlattığınız için çok teşekkür ederim.


Aslında hep kendime yazıyorum. Yazmak, yaşadığım durumlara tarafsız bakabilmeme, kendime ayna tutmama yardımcı oluyor. Ben bundan büyük yarar görüyorsam, bir okuyana, özellikle kadınlara yardımcı olabilir düşüncesiyle paylaşıyorum. Çünkü bir kadını eğitmek demek bir aileyi eğitmek demekmiş. Kendi eğitimimi paylaşıyorum. Kaynak oluyorsa ne mutlu bana. Takdir almak, kendimi gerçekleştirmek de ödülümü veriyor.


Tekrar teşekkürler. Sevgiler.

Like
bottom of page