21 Haziran 2024 Cuma
- sesinakmaz
- 22 Haz 2024
- 7 dakikada okunur
Bu sabah Merin uyandığında uykumu hiç alamadığımı hissettim. Tekrar uykuya dalması için emzirdim, kalkmaya yeltenmedim. Bir daha uyandığında saat 8’di. Bir gün olsun 10 gibi kalkmasını diledim. Uykusuzum. Günde 6-6,5 saat yetmiyor ama iyi dayanıyorum. Aslında erkenden uyuyabilirim ama akşamdan evi sabah için hazırlamak, toplamak, yazı yazmak kendimi uyumaktan daha iyi hissetmemi sağlıyor. Bugünlerde uykuyu düşününce aklıma Üstün Dökmen’in Varolmak, Gelişmek ve Uzlaşmak isimli kitabı geliyor. Annemindi. Okuması için birine vermiş, geri almamıştım. Kitabı tekrar satın alıp okumaya karar verdim. Tam olarak ne anlattığını hatırlamıyorum ama çok sevdiğimi biliyorum. Kendini gerçekleştirebilmek için yettiği kadar uyumanın öneminden, 7-8 saatten fazla uyumanın sanırım insan için yararı olmadığından bahsediyordu. Mutlaka başka cümlelerle yazıyordur, aklımda kalan bu. Hayat çok uyumak için fazla kısa.
Derin uyandığında “Okulsuzluk çok güzel birşey anne.” diyerek konuşmaya başladı. Okula gitmiyor oluşunun olumlu taraflarını düşünmüş. Bu farkındalığını sevdim. “Hiç okulsuz bir hayat yaşamadığım için bilemiyorum.” dedim. Çocuklarımın çocukluğuna imrendiğimi fark ettim. Tam da terapistimin ve Nihan Kaya’nın dediği gibi.
Merin bebekken, Serin ve Derin hep emekleyeceği, sabah Merin’in kendilerini uyandıracağı günlerin hayalini kuruyorlardı. Bu sabah çocukları uyandırmasına izin verdim, Serin oldukça kızdı. “Anne çok güzel bir rüya görüyordum!” diye haykırdı. Tekrar uyuması için yavaşça dışarı çıksak da bir daha uyuyamamış. Çamaşır serip katlarken Derin’den aşağıdaki kirli çamaşırları getirmesini istedim. Bu sırada çocuklar Çorap şarkısını söylemeye başladılar. Seda Sayan’ın “Çorap severim.” remiksi bu. Aslında böyle şeyleri uygunsuz buluyorum. Bir reels videosunda dinlemişler, ağızlarına dolandı. Şarkıyı öyle güzel söylüyorlar, öyle güzel mimikler yapıyorlar ki sevmeye başladım. Hatta bu sabah izlerken gülmekten kırıldım. Güldüğüm için defalarca taklit ettiler. Kahkahalara boğulmuşken Ali odasının kapısını açıp yerdeki çamaşırları toplamaya başladı. “Herkese neler oluyor böyle?!” dediğim çılgın bir sabahtı. Ali’nin bu saatte uyanır uyanmaz çamaşırlarla ilgilenmesine öyle şaşırdım ki “Bir yere mi gideceksin? Bişey mi oldu? Neden kalktın ve çamaşırları kirli sepetine koyuyorsun?” dedim. “Derin’den çamaşır istedin ya, yardım etmeye çalışıyorum. Asıl sana ne oldu? Neye gülüyorsun bu kadar?” dedi. Oldukça sıradışı bir sabahtı.
Merin, Serin’in arkasından merdivenlerden inmek istedi. Merdivenlerde Merin’e çok dikkat etmemiz gerekiyor. Serin öyle endişelendi ki bir yere gidemedi. “Kızım ben bakıyorum, gidebilirsin.” desem de yapamadı. Merin’i önemsiyor. Hepimizi önemsiyor. Aşağı inmekten vazgeçince Legolarla oynadı. Bir ev yapmış. Çocukların oyuna dalabilmelerine, özgürce oynayabilmelerine her gün şükrediyorum. İşimi bitirip aşağı inerken çocuklar babalarıyla yatakta vakit geçirmek istediklerini söylediler.
Her sabah bir fincan kahve yapıp Merin’le balkonda sabahın güzelliğini yaşamak istiyorum ama bir türlü olmuyor. O kadar çok keyif yaptığım sabah yaşamışım ki, yapamadığıma üzülmüyorum. Bir kahvelik dışarıda oturmam demek, mutfağı toplamak, kahvaltıyı hazırlamak gibi işlerin aksaması, tüm günümün sekteye uğraması demek. Yapmıyorum, yapmayacağım. Vakit olursa tamam, yoksa yok. Para kazanmak için her gün mesai yaptığım bir işim olabilirdi. Evdeyim diye tatilde gibi yaşamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Hali hazırda tüm gün genel olarak aşkla sevdiğim işler yapıyorum. Kıymetini bilmeye çalışıp, bahçede kahve de olmayıversin diyorum. Her gün yapılabilen şeyler değerini kaybediyor.
Mutfağı toplarken Merin’in mutlu ve oyalanıyor olduğunu görünce, etrafta çocuklar da olmadığı için kulaklığımı takıp Doğan Cüceloğlu dinlemeye başladım. Bir ömür sadece Doğan Cüceloğlu dinlemek bile kendimizi keşfedip dolu dolu, coşkulu bir hayat yaşamamıza olanak sağlardı. Kulaklığım var, arkam dönük. Şiddetli bir gürültü hissettim ve kulağıma gelen ses durdu. Büyük bir endişe, kaygı, panik, korku hissettim. Bu öyle bir his ki, savaş moduna geçiyorum. Oysa sadece çocuklar aşağı koşmuş, bana bişey söylemek için dinlediğim programı durdurmuşlar. Tam da sakin bir an yaşıyordum. Derin, bugün bateri dersi olduğu için çok mutlu olduğunu söylemek istiyormuş. Sadece bunun için bunca yoğun duyguyu yaşamak normal değil. Çocuklardan, özellikle ben bişey dinlerken bana böyle yaklaşmamalarını, Merin’e bişey oldu, olacak korkusu yaşadığımı söyledim. Bugün kesinlikle emin oldum. Burada, tam bu noktada çözmem gereken bir sorunum var. Bunca panik bir sorunun işareti.
Çocuklar yulaf isteyince aceleyle muzlarını ezip gerisini onlara bıraktım. Merin’i uyutunca önce kitap notları çıkarmaya başladım. Sonra “Şimdi sırası değil Sesin.” diye hatırlattım kendime. Derin’e Monopoly Deal oynamayı teklif edince mutlulukla katıldı. Oynarken inanılmaz eğlendim. Çocuklarla oyuna başlamak benim için kolay değil. Hep başka bir iş koymak istiyorum önüne. Ama bir kez oynayınca bana çok iyi gelen, eğlendiren, güldüren bişey yaptığımı görüyorum. Çocuklar için oynayamıyorsak kendimiz için oynamalıyız. Çocuklarla iletişimin, bağlantının yolu oyun. Canım istemese de çocuklarla oynamayı önemsiyorum. Oyuna başlayınca canımın istemediğini unutuveriyorum.
Oyun bitince sipariş ettiğim Nefertiti ve Tutankamon’un ahşap boyama plakaları geldi. Bu yaz ya da ne kadar sürerse antik Mısır tarihi üzerine yoğunlaşalım istiyorum. Antik Mısır’ı seçmemizin sebebi çocukların sık sık ilgi duymaları. Özellikle bir senedir daha yoğun bir ilgileri var. Bilinçli bir öğrenme deneyimi hayal ediyorum. Serin Nefertiti’yi boyarken hakkında bir belgesel izledik. Masalsı tarih hikayeleri zengin bir öğrenme deneyimi sunuyor. Derin peg doll yapımına devam etti.
Çocuklar Ali’yle bateri dersine gidince Merin’e taze bıldırcın yumurtalarıyla kahvaltı hazırladım. Her şeyin olduğu gibi yumurtanın da küçüğü ne kadar güzel diye düşündüm. Dünden beri demlediğim ve soğuttuğum kombu çaylarını mayaladım. İkinci fermantasyonları süzüp dolaba kaldırdım. Yeni oluşan mayaları besledim. Buzdolabında sakladığım scoby’lerin biri çoğalmış, diğerinde bişey yok. İkisini içine koyup hazırladığım kombulara tüm bunları not ettim. Merin’in tekrar uykusu geldiği için ağlamaya başladı. Kavanoz yıkamayıp dezenfekte etmekten ve hepsini ayrı ayrı notlarla mayalamaktan başım döndü. Çok yorulduğumda her şeyi bırakma, vazgeçme isteği geliyor. Sanki yapacak daha önemli şeyler varmış da bu işle uğraşırken diğer işi kaçırıyormuşum gibi hissediyorum. Tüm bunları fark etmek baş etmeme yardımcı oluyor. Yavaş yaşamın kıyısından geçmemişim. Her gün daha yavaş, daha az, öz gibi telkinlerde bulunuyorum kendime.
Ali çocukları bırakıp eve dönmüştü. Ağlayan Merin’le ilgilendi. Salıncakta uyuttu. Böylece işime devam edebildim. Bir yandan bana “Sessiz ol, ses çıkarma.” gibi uyarılarda bulundu. Güldüm, çok güldüm. Günde en az yedi kez Merin’i uyutuyorum. Her seferinde böyle bir sessizlik sağlayabilsem çok daha sağlıklı olurdum.
Ali çocukları almaya gidince sanırım mutfağı toplarken ses çıkardığım için Merin uyandı. Uykusunu alamaması kötü oldu. Ali’yle çocuklar dışarda yemeğe gitmiş. Döndüklerinde Merin’le bahçede geziyorduk. Dün yağan yağmur bostana, tüm bitkilerime iyi geldi. Ali çocuklarla benzinliğe gitmek üzere tekrar evden çıkarken “Hadi sen de gel, gezdireyim seni.” dedi. Ailece benzinliğe bidonlara mazot almaya gittik. Gidip gelirken yolda sohbet ettik. Bu oldukça tuhaf ve komik bir gün oldu.
Eve dönünce çocuklar günlük çalışma konularına döndüler. Bugün isteksizler. İstemiyorlarsa yapmamalarını söylesem de özellikle Derin çalışmak istediğini söyledi. Bir yanım istemiyorlarsa yapmasınlar diyor, diğer yanım günlük masa başı bir çalışma yapmalarının özdisiplin için önemli olduğunu söylüyor. Sıkıcı olana katlanabilmenin de öğrenmenin koşulu olduğunu biliyorum. Ayrıca okullu günlerimizle kıyaslandığımda bu çalışmaların hiç bir kontrolü, yaptırımı, ödülü, notu, puanı olmadığı için gayet rahatlar.
Akşam yemeğini hazır etmek istesem de Merin izin vermedi. Yemeğe devam edemeyeceğimi anlayınca çalışmak için ukulelemi alıp dışarı, çocukların yanına çıktım. Çimenlere oturduk. Hayalini kurduğum an buydu işte. Merin büyük mutlulukla el arabasıyla oynayan Serin’in yanına emekledi. Oynamaya başladılar. Bu akşam ukulele dersim olduğu için çalışmaya koyuldum. Derin öğrendiğim akorları kendisine göstermemi istedi ve hemen öğrendi. “Bateriyle beraber bunu da öğrenebilirim. Zevkliymiş. Derse ben de katılabilir miyim?” dedi. Zevkle kabul ettim. Müzik aleti çalmayı öğrenmek istememin nedeni çocuklara hatırlatıcı olabilmek, müziğin hepimizin hayatında olduğu bir ortam sağlamak. Çocuklardan bağımsız olarak da bunu yapmayı çok sevdiğimi anladım. 7 yaşlarındayken keşke piyano derslerini bırakmasaymışım. Şevk eden bir güç iyi olabilirmiş. Dışarıda, burada olmak öyle güzel ki, kalmak, daha da fazla yaşamak istiyorum. Ama eve girip yemekle ilgilenmeliyim. Yine yaptım. Hayatımın kontrolü elimde değilmiş gibi davrandım. Aynı anda sahip olamayacağım bir çok şey istiyorum. Halbuki kimse bana yemek yap, çocukları besle, duşa girmelerini, kitap okumalarını, zamanında uyumalarını sağla demiyor. İstesem gece yarısına kadar burada oturabilirim. Eve girip sorumluluklarımı yerine getirmek tamamen benim kararım. Derin’le müzik üzerine çok keyif aldığım bir sohbet ettik, beraber çaldık. Bateri dersinden, neler yaptıklarından bahsetti. Serin yaptığım çorbadan bir tabak getirip el arabasını masa olarak kullanarak içti. Merin mutlulukla oynadı. Bitmesini istemediğim bir akşamüstü yaşadım. Bu anıyı özel kılan bir sonunun olması.
Eve girip yemeğe devam ettim. Çocuklar salıncakta kaldılar. Merin çocukları camdan izlerken yanlarına gidemediği için bağırmaya, sinirlenmeye başladı. Derin dayanamayıp Merin’i de yanına aldı. Balkonda düşmesinden çok korkuyorum. Dikkatli olmalarını, olamayacaklarsa Merin’i çıkarmamalarını, bir şekilde oyalayacağımı söyledim. Buna rağmen çıkarıp aralarında salıncak için didişmeye başladılar. Ne oluyor diye bakmaya gittiğimde Merin’in neredeyse düşmek üzere olduğunu fark ettim, aklım başımdan gitti. Çok sinirlendim. Sessizce Merin’i alıp içeri geçtim. Derin nefesler aldım. “Sadece çocuklar ve çocukluk ediyorlar Sesin.” dedim. Kızmayacağımdan emin olunca Derin’in hatasından öğrenmesini istediğim bir konuşma yaptım. Merin’in dışarı çıkamadığı için ağlamasına üzülüyorsa, dışarı çıkardığında dikkat etmesini, yoksa dışarı çıkarmamasını rica ettim. Sakin kalabildiğim için kendimi takdir etmeyi de ihmal etmedim.
Fakat bir süre sonra evin içinde bişeyler toplamaya çalışırken yine bir öfke yükselmeye başladı. Bu senaryoyu biliyorum. Derin bagetlerini mutfak tezgahına koymuş, Serin sepetini masaya bırakmış, yerlerde oyuncaklar saçılmış, koltukların ve tüm masaların üzerleri dolu, boya fırçaları yıkanmamış, kullanılanlar kaldırılmamış, banyoyu sanki sabah temizlememişim. Özellikle fırçaları işimiz biter bitmez yıkamamız gerektiğini dün bir milyonuncu kez söylemiştim. Yine derin bir nefes alıp söylenmeden, gücüm yettiği kadarını sessizce toplayacağımı, sinirlenmenin kimseye faydası olmayacağını kendime hatırlattım. Kendimden beklentim yüksek olduğu gibi çocuklardan da yüksek. Oysa onlar sadece çocuk. Çocuk dediğin kafası hayallerle, oyunlarla doludur. Benim dağınıklık, toplanması gerekenler diye gördüğüm yerde bir sorun görmez, beni rahatsız eden onu etmez. İyi ki de etmez. Toplamalarını sağlamaktan vazgeçmeyeceğim ama beklentimi düşüreceğim. Yapmadıklarından fazla yaptıkları var. Bunu akılda tutmak benim için çok önemli. Öfkem geldi ve hemen geçti. Sanırım Ali dışında pek farkına varan olmadı.
Yemeğin ardından Merin’le küvete gidip yıkandık. Büyüyor olması her geçen gün hayatı kolaylaştırıyor. İletişim kurup konuşabiliyoruz. Ayakta durabiliyor, oturabiliyor. Bu sayede yanımdayken ben de rahatça duş alabiliyorum. Uykusu olsa da eskiden yaptığı gibi uyuyana kadar çılgınca ağlamak yerine bişey ilgisini çektiğinde oyalanıyor. Bu hale gelmişken bile yapabildiklerime değil yapamadıklarıma odaklanıyorum. İnsan olumsuza odaklanmaya programlı bir canlıymış. Yazmak, düşünmek o programı yeniden yazabilmeme olanak sağlıyor. Yapmak istediğim milyon tane şeyin hepsini yapamıyor olmam çok normal. Hala 9 aylık bir bebeğim var. İyi ki var. Şu an evimizin en büyük mutluluk kaynağı, neşemiz Merin. Yokmuş gibi ya da olsa da aklımdaki işlere devam edebileyim düşüncesini fark edince ne kadar saçma ve gereksiz olduğunu görüyorum. Bebekli bir Sesin’in yapabileceğinden fazlasını yapıyorum. Kendimden beklentimi düşürmek üzerine çalıştığım bir başka konu.
Biz banyodayken çocuklar peg doll ejderha yapmaya devam etmişler. Merin’i uyutmaya çıkınca, duşa girip, dişlerini fırçalayıp yatağa geldiler. Serin Orman Ahalisi Büyük Göç kitabını okumamı istedi. Bazen durdurup “Anne bu cümle soru olduğu için soru işareti var. Bak.” gibi şeyler söyledi. Cümleyi nasıl takip ettiğini sormadım ama çok şaşırdım. Öğrenmeyi takip etmek, görmek, ne olduğunu, nasıl olduğunu, miktarını bilmek mümkün değil. Okulsuz hayatta öğrenmenin sessiz, görünmeyen halini hissediyorum. Bu hal sık sık yapabileceğim en doğru, en iyi şeyin çocukları çok sevip onlara güvenmek olduğunu söylüyor.
コメント