22 Haziran 2024 Cumartesi
- sesinakmaz
- 23 Haz 2024
- 6 dakikada okunur
Sabah Serin uyurken odadan çıktık. Ben çamaşır işlerimi hallederken Derin bahçe işlerini halletti, salonda buluştuk. Derin dünkü ukulele çalışmamızın ardından heveslenmiş. Bu sabah yataktan ukulele çalma isteğiyle uyanmış. İşini hemen bitirmeye çalışmış. Kümes hayvanlarının hepsine yem, su vermiş, dışarı çıkarmış. Tavşanları beslemiş, köpeği gezdirip yemeğini vermiş. Ama balkonu yıkamamış, süpürmüş. Bana gösterip “Anne bak tertemiz. Ama beğenmiyorsan yıkarım. Hiç sorun değil. Bir an önce ukulele çalışmak için sabırsızlanıyorum.” dedi. Gerçekten balkon temizdi. “Çok iyi iş çıkardın, uğraştın, çabaladın. Teşekkürler oğlum.” dedim. Amacım günlük sorumluluklar almasını ve hakkıyla, elinden gelen en iyi şekilde yerine getirmesini sağlamak. Bazen buna çok üzüldüğümü fark ediyorum. Acımasızlık gibi geliyor. Onun yerine yapmak ya da artık yapmamasını söylemek istiyorum. Bu koruyucu yaklaşımın çocuklarıma faydası olmayıp hatta zarar vereceğini düşündüğümden kendimi tutuyorum. Tüm bu işleri kısa zamanda, zevkle yaparım ama öğrenmelerine, bu işin onlar için kolay hale gelmesine engel olmuş olurum. Bugün zorlanacaklar ama kısa zamanda onların da kolayca, keyifle yapabildikleri işler haline gelecek. Kendi kendilerine yetebilecekler. “Ben hayvanlara bakar, balkonu temizlerim. Sen yeter ki ukulele çal oğlum, dersini çalış.” yaklaşımının uzun yıllardır çocukları beceri, sorumluluk, yapabilme, aileye katkıda bulunma halinden uzaklaştırıp yetişkin hayatlarını zorlaştırdığına inanıyorum. Entellektüel gelişimleri önemli ama günün sonunda biri kirli çamaşırları yıkamalı. Denge önemli.
Derin’le dün ukulelede ne çalsak diye düşünürken Green Day’dan Boulevard of Broken Dreams şarkısının ukulele versiyonunu bulduk. Derin bunu çalmamızı istedi. Çalışmak istesek de Merin’le mümkün olmuyor. Çalmaya başlayınca çılgınca heyecanlanıp elimizden almak, dokunmak, ağzına sokmak istiyor. Serin bugün İmren’le online piyano dersi denemesi yapacak. Ders için materyal çıktıları alıp hazırlık yapmaya koyuldum. Orgun yerini değiştirip, oyun evini başka bir odaya kaldırdım. Çocuklar acıkınca dersten önce hemen kahvaltı hazırlığına koyuldum. Sağlıklı alternatifi yerine düz, bildiğimiz şekerli pankek istediler. Hep beraber hazırladık. Serin tereyağının eriyişini her seferinde hayranlıkla izliyor. Hamuru çırparken oluşan girdaplara da bayılıyor. Çocukların gözünden dünya sihirli gibi. Bizim fazla sıkıcı gelen işler bile onlar için ilginç hatta eğlenceli, büyüleyici olabiliyor.
Derin birden müzik sistemini açıp bateri çalmaya başlayınca hepimiz coştuk. Çılgınca dans edip eğlendik. Neşeyle hareket etmenin, dansın insana ne kadar iyi geldiğini fark ettim. Spor olarak her gün çocuklarla dans etsem çok daha iyi hissedeceğime eminim.
Piyano dersi başladığında Merin uyuduğu için Serin’e Derin eşlik edip yardımcı oldu. Ders herkes için güzel geçti. Serin’in yüzünde yapabiliyor olmanın gururunu, mutluluğunu görebiliyorum. İmren’le uzun süredir görüşemiyorduk. Özlemişiz.
Ders bitince kargo şirketi paketler getirdi. Antik Mısır’la ilgili aldığım yeni kitaplar ve Keops Piramidinin Lego seti gelmiş. Piramid Lego setini almak için çok düşündüm. Fakat aldığım bunca legodan sonra ilgilendiğimiz konuyla ilgili bir set almak çok anlamlı geldi. Çocuklar hemen açmak istediler ama masada yer yok. Toplamadan açamayacağımızı söyleyince Derin büyük bir gayretle topladı. Sonunda açıp yapmaya başladılar. 18 yaş üstü yazıyor ama yaşlara takılmıyoruz. Yapımı bir kaç gün sürer. Tüm bu süreyi öğrenme deneyimine çevireceğimize eminim.
Ali uyandığında çocuklar yeni gelen kitapları okuyorlardı. Derin okuduğu kitapta “Anne biliyor musun? Mumyalamayı ilk kez mısırlılar değil kızılderililer yapmış.” dediğinde bir çok konu açıldı. Sonunda konu evrime gelince Ali yine bir Celal Şengör programı açtı. Bir süre izledikten sonra başımın ağrıdığını fark ettim. Artık ekranda uzun süre bişey izleyemiyorum. Film, dizi, herhangi bişey izlemiyorum. Gün içinde çocuklarla bazen en fazla 40 dakikalık bir belgesel izleyebiliyoruz. Fazlasına katlanamıyorum. Aynı şeyi çocuklar da söylüyor. Birden fazla sesli kitap, ikinci bir belgesel, program Derin’i çok yoruyor. “Kapatalım mı artık? Yoruldum.” diyor. Gluteni ya da şekeri hayatımızdan bir süre çıkarınca tekrar yediğimizde hissettiğimiz rahatsızlık gibi, ekrana hassasiyetimiz arttı. Eskiden tüm gün televizyon açık kalırdı. O gürültüyle nasıl yaşayabilmişiz aklım almıyor.
Çocuklar Lego yaparken kepçede çalışmaya giden Ali arayıp Derin’den içecek su getirmesini istedi. Derin’in yaptığı işi bırakıp sıcakta o kadar yol gidecek olmasına üzüldüm. Derin de söylendi. Önce ben götürmeyi önerdim ama Derin kesinlikle kabul etmedi. Ali’yi arayıp arabayla getirip getiremeyeceğimi sordum. “Arabayla buraya kadar gelemezsin. Ayrıca Derin buraya kadar yürüyüp su getirebilir. Bu o kadar da zor bir iş değil Sesin.” deyince hak verip aradan çekildim. Ali bu sıcakta çalışırken, su ihtiyacı içindeyken Lego bekleyebilir. Benim tek takıldığım insanın bir iş üzerinde odaklanmış çalışırken bölünmesinin can sıkıcı ve engelleyici olması. Derin söylene söylene suyu alıp yola çıktı. Biz de kızlarla bahçeye çıktık. Merin’in tercih hakkı olsa tüm gün bahçede olmayı seçeceğine eminim. Dışarıda mutlu olduğunu fark etmemek mümkün değil. Çıkacağımızı anladığında gülmeye başlıyor. Çıplaktı. Yere, çimenlerin üstüne öylece oturttum. Hortumu alıp oynamaya başladı. Serin biraz da suyu açınca işler Merin için daha da eğlenceli hale geldi. Bazen hortumun ağzına parmağını sokuyor, su suratına fışkırıyor, irkiliyor. Bazen hortumu ağzına sokup su içiyor. Saatlerce izlemekten bıkmayacağım bir film gibi. Toprak oynamak istediği için saksıları keşfetmiş. Oraya giderken “Hayır!” dediğimde dönüp bana bakıyor ve onay almaya çalışan sesler çıkarıyor. Bebeklere hayır demeyi sevmiyorum. Aslında genel olarak hayır demekte zorlanıyorum ya da hayır diyeceğim zaman sinirlendiğimi fark ediyorum. Şevkatle hayır demek yok kodlarımda. Ama bebeklere hayır demeyi gelişimlerine uygun bulmadığım için tercih etmiyorum. Hayır demek yerine ortamı ona göre düzenlemeyi seçiyorum. Oynamasını istemediğim saksıyı kaldırıp sorunu çözdüm.
Serin ortadan kaybolunca kum oynadığı oyun alanında olduğunu anladım. Bambaşka dünyalara gidiyor orada oynarken. Az sonra daha uzak başka bir noktaya gidip çukur kazdığını fark ettim. Hortumu Metin’den almış, daha uzun bir hortumla birleştirip açtığı çukurun oraya götürmüş. Yeni oyun yerleri hazırladığını söyledi. Derin gelince dışarıda biraz ukulele çaldık. Yemek yapmam gerektiğini hatırlayarak içeri girdim. Merin içeri girdiğimizde kıyameti kopardı ama bir süre sonra alıştı. Alışmak zorunda. Tüm gün dışarıda kalamam. Mutfağa gidip kırılacak eşyaları kaldırdığım, oynayabileceği şekilde düzenlediğim dolapları açıyorum. Böylece keşfe başlıyor, oyalanıyor. Bebeklerin hemen unutması, dikkatlerinin dağılması çok işime yarıyor.
Yemeği yaptıktan sonra Merin’in çok uykusu geldiği için uyutmaya koyuldum. Bir yere yatırsam da uyusa hayatım çok daha konforlu hale gelecek ama olmuyor. Uyutunca koltukta kalmasını sağlamaya çalıştım ama uyandı. Böyle olunca uykusunu alamadığı için hayat çok zorlaşıyor. Uyumamasını takmamaya çalıştım ve Lego yapmak üzere masaya oturdum. Serin, Derin’le Lego yaparken çok tartışıyorlar. Sanırım Derin pek fırsat vermiyor, çünkü çocuk. Serin’i de Lego yapmaya çağırıp parça bulmasını istedim. “Açık mavi 2’li 4, 5 tane. Soluk yeşil 1’li 6, 4 tane.” gibi yönergelerle parça istiyorum, bulup veriyor. “Paralel koyacağız.” gibi yeni terimler kullanıyoruz. Yönerge takip etmeyi öğreniyoruz. Lego olmazsa olmaz değil ama olabiliyorsa öğretici buluyorum. Bence çocuğun dünyasında hiç bir oyuncak olmazsa olmaz değil. Hele maddi olarak zorlayacak şeylere hiç ihtiyaçları yok. Kimsenin Lego alamadığı için eksik hissetmesini, çocuğum akıllı olamayacak endişesi yaşamasını istemem. Alacağımız hiç bir eşya yokluğumuzu dolduramaz. Olmazsa olmaz olan tek şey ilişkimiz.
Legonun henüz üç sayfasını yapabilmişken Merin tekrar huzursuzlanmaya başladı. Onu kucağıma alıp oyalayabildiğimde bu sefer çocuklar “Yemek pişti mi anne?” demeye başladılar. Bir kaç dakika cevap vermedim. Üzerinde çalıştığım sayfayı bitirmek istedim. Öfkelendiğimi hissettim. Bazen sadece yarım saatliğine bir iş üzerine, hiç bölünmeden odaklanabilmeyi, çalışabilmeyi istiyorum. Mesela en azından mutfak toplarken, çamaşır sererken sesli kitap ya da podcast dinlemek istiyorum ama Merin çok küçük. Kulağıma kulaklık takıp odaklanamıyorum. Çocukların aklında sürekli paylaşmak, göstermek, oynamak istedikleri şeyler var. Sık sık yemek yeme ihtiyaçları oluyor. Merin büyüdükçe daha rahat olacaktır ama şu an bunun sıkıntısını çokça yaşıyorum.
Çocuklar kendi aralarında “Anneme söyledin mi?” gibi şeyler konuşmaya başladılar. Ne olduğunu sorduğunda “Boşver anne.” dediler. Bunu yapmalarından nefret ettiğimi, bunun beni daha çok sinirlendirdiğini söyledim. Salı günü, yani film gününde pizza sipariş etmek istiyorlarmış. Dışarıda yedikleri pizza hakkında, içindeki peyniri, sosisi, salamı, her şeyini konuştuk. “Biliyoruz ama istiyoruz.” dediler. Kabul ettim. Yakın zamana kadar ben de yiyordum. Hatta lise ve üniversitedeyken haftada birden çok kez yediğim oluyordu. Çocukların pizzaya karşı koymaları için önlerinde uzun yıllar var. Sabırlı olmalıyım.
Çocuklar yemek yerken Merin’le uzandım. Bu sefer ikimiz de uyumuşuz. 2 saat sonra uyandım. Günlerdir öyle uykusuzum ki bu uyku çok iyi geldi. Uyumaya devam eden Merin’i yatağa yatırdım. Gündüz yatakta uyumazken, gece uykuları neredeyse sorunsuz. Gece uyuyabildiği için gündüz kucağımda uyumasını dert etmemeye çalışıyorum.
Merin’i yatırıp kombu çaylarımın devamını mayalamaya koyuldum. Çocuklar duş alıp dişlerini fırçaladıktan sonra bana katıldılar. Yeni mantar oluşumu için ayırdığım kavanozları kontrol ettiğimde mantarları fark ettim. Çocuklara yeni mantarları tanıttım. Çocuklar birine Komçik, diğerine Ponçik adını verdiler. İkisini de besledik, mantarlar, bakteriler üzerine konuştuk. Fermente gıdalara bayılıyorum. Çocukların bu yaşam dolu dünyayla iç içe olmasını kıymetli buluyorum. Kombu çaylarım yatak odasında fermente oluyor. Hazır buradayken nevresimleri değiştirmeye başladım. Çocuklar hem sohbet ediyor, hem de bana yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bu sessiz işbirliğini çok seviyorum. Derin bateri öğretmeni ve sohbetlerinden bahsetti. Serin bugünkü piyano dersi hakkında konuştu. Serin’in bugün okuma yazma pratiği yapmadığını fark ettim. Gece kitabı ve kalemini getirdim. Aslında saat çok geç oldu ama günlük çalışmalarını önemsiyorum. Derin bugün yarım saat matematik çalıştı mesela. Serin çalışacağımızı görünce mutlu oldu. Sıkılmadın diye sadece bir satır kelime yazalım dedim ama “Anne lütfen hepsini yapabilir miyiz?” dedi. Çocuklar beni sık sık şaşırtıyor. “Ek, ke, kel, kal, kek” gibi kelimeleri eğlenceli hale getirdi. “Anne bak bunu yazabilirim! Kel kal! Kaka! Kek!” gibi kelimeleri yazdı, yazarken gülmekten kırıldı. Öyle tatlı ki, Serin’i çok ama çok seviyorum. Miniğim, küçük kızım, komiğim… Derin sürekli araya girip sabote etti. Serin’in elinden kalemi alıp komik yazılar yazdı. Serin sinirlendi. “Duramıyorsun değil mi? Oğlum izin verirsem biraz çalışıp bitirelim.” dedim. “Duramıyorum anne. Çünkü ben bir çocuğum.” dedi. Kızamıyorum. Aksine çocuk olabilmesine seviniyorum. Çok güzel uyuyup dinlenmişim. Derin’in ve Serin’in yüzüne bakıp onları ne kadar çok sevdiğimi, nasıl bu kadar şanslı bir anne olabildiğimi düşündüm.
Merin uyanınca çalışmamız yarım kaldı, odaya koştuk. Merin de çok güzel uyumuş, uykusunu almış. Uyumak istemeyince biraz çocuklarla oynadı. Merin’i öyle çok seviyorlar ki, her hallerinden belli oluyor. Merin de onları görünce gülümseyip yanağını yanaklarına dayadı. Sevmekten daha iyi gelen başka bir şey gelmedi aklıma. Herkes sonunda uyuyunca tekrar çamaşır, bulaşık işlerine ve ardından yaz aya koyuldum. Gün böylece sona erdi.
Comments