27 Haziran 2024 Perşembe
- sesinakmaz
- 28 Haz 2024
- 8 dakikada okunur
Gece hasta hissetmeme rağmen sabah dinlenmiş uyandım. Hep beraber dışarı çıktık. Merin’le salıncağı denedim. Sabahları hava harika. Yaz gelince klimaları açıp eve kapandık. Sağlıklı değil ama sıcak bir süre sonra çok bunaltıcı hale geliyor. Kuş, böcek seslerini özlemişim. Sonbaharı iple çekiyorum ama yazı da geçmek istemem. Artık hiç bir mevsimi, hiç bir günü, dakikayı atlamak istemiyorum. Kırk yaşına yaklaşırken her anı doya doya, anlamlı yaşama isteği daha kuvvetli oluşuyor.
Üst üste iki gündür aşı oluyor. Merin’in hiç keyfi yok. Eskiden çok güldüğü şeylere gülmüyor. Süzgün, sakin, gözü üstümde. Kucağımda olmak istiyor. Uzaklaşırsam ağlıyor. Derin tam bu aylarındayken yurt dışına, master eğitimimi tamamlamaya gitmiştik. Gider gitmez çok kötü hastalanmış, üç gün 40’ı geçen ateşle test edilmiştik. Tecrübesiz anne baba olarak öyle çok korktuk ki, doktorların üç gün beklememizi, tekrar gelmememizi söylemesine rağmen her gün doktora gidip yardım etmesini istemiştik. Türkiye’de olmayı en çok dilediğimiz günlerdi. Orada doktora gitmek buradaki kadar kolay değil. Şimdi düşününce biz Türklerin bu kadar hasta olmasını ve olur olmaz canımız istediğinde doktora gidebilmemizi doğru bulmuyorum. Serin yine Merin’in yaşındayken ilk defa ateşlenmiş, hastalanmıştı. Bu sefer doktora gitmeden bekleyip izlemiştik. Merin henüz hastalanmadığı için sanırım hastalanmasını bekliyor ve endişe ediyorum. Aslında gayet iyi, her şey normal. Aşının verdiği huzursuzluğu yaşıyor. Ama sanki hastalanmış, bir şeyler yolunda değilmiş gibi hissediyorum. Ne kadar araştırsam da aşı yaptırmamayı güvenli bulmadığımdan her aşı sonrası rahatsızlık yaşıyorum. Bu sabah bu düşünceler, duygular içinde buldum kendimi. Sanırım tavrımdan çocuklar da etkilendi. Merin’i salıncakta sallarken Derin kardeşine sarılıp güldürmeye çalıştı. Başaramayınca “Anne Merin için endişeleniyorum. Kötü görünüyor. Daha çok küçük. Çok üzgünüm.” diye ağlamaya başladı. Ah kendi yaşadıklarını dolasıyla bizim yaşadıklarımızı bir görseydi şu an Merin’in gayet iyi olduğunu anlardı. Sarılıp iyi olacağını söyledim.
Bugün yine uzun zamandır ertelediğim, çocukların ihtiyacı olan şeyleri almak için internetten alışveriş dünyasına girdim. Dışarı çıkıp almak benim için çok yorucu. Yakın çevrede bulabileceğim şeyler değil. İnternet alışverişini artık pek etik bulmasam da zamandan kazanmamın tek yolu bu. Şimdilerde bunu yapmak hiç iyi gelmiyor. Dakikalarca ekrana bakıp bişeyler seçmeye çalışmak işkence gibi. Geçmişte, senelerce, her gün internet alışveriş sitelerinden eşyalar satın alarak yaşamışım. Hatta kimse bu sitelere güvenip alışveriş edemezken, ilk yapanlardan biriyim. Öyle çok zaman geçirip alışveriş ediyordum ki, etraftan insanlar yardım istemeye, kendileri adına bişeyler almamı rica etmeye başlamıştı. Bugün yine sık kullandığım bir alışveriş yöntemi ama fırsatım olsa tercih etmem. Küçük, yerel işletmeleri desteklemeyi, satıcılarla muhattap olmayı hatta sohbet etmeyi tercih ederim.
Alışveriş sitesinde gezindikçe gerginliğim arttı. Çocuklar durumdan habersiz bana gelip bişeyler talep ediyor ya da konuşmak istiyorlar. Öyle bunaldım ki, ortamı dağıtmak istiyorum. Alışverişten vazgeçsem, zaten bir süredir ertelediğim şeyi tekrar ertelemiş olacağım. Çocuklara seçmeleri için gösteriyorum ama öyle çok seçenek var ki, onlar da karar vermekte zorlanıyor. Hayatımızda, özellikle çocukların hayatında çok fazla seçenek olmamalı. Bu büyük stres sebebi. Çocuklara gergin olduğumu, bişeyler almaya çalıştığımı ve bunun beni çok yorduğunu, bir süre konuşmak istemediğimi, kendilerini kırmaktan korktuğumu söyledim. Bana iyi gelmeyen şeyleri bir bir tesbit ediyorum.
Merin uyumadan Serin’le piyano çalışmaya karar verdik. Çalışmak isteyip istemediğini, isterse sonra da çalışabileceğimizi söyledim. “Şu an çalışmak istiyorum.” deyince “Bingo!” deyip başladık. Derin de gelip yardım etmeye çalıştı. Derin genel olarak işlere karışır, müdahale eder, kendine engel olamaz. Yine aynı şeyi yapıp Serin’e ihtiyacı olmayan müdahaleler yapmaya başladı. Bu sabah benim için zor geçtiğinden tahammül etmekte zorlanıyorum. Böyle olunca Serin’in de hevesi kaçıyor ve çalışmayı bırakıyor. Derin’e yardım etmeye çalıştığını gördüğümü ama Serin’e de fırsat vermesi gerektiğini söyledim. Artık Serin’in yalnız devam etmesinin daha iyi olacağını iki kere söylesem de bırakmadı. Serin pratiğin birini yapmayı reddetti. İçimde öfke dalgaları yükselirken kendime “Bazen böyle Sesin, her zaman iyi değil, her sabah mutlu değil. Yoksa iyiliğin anlamı kalmaz.” gibi telkinlerde bulundum. Pes etmeden Serin’i motive etmeye devam ettim. Çalışmak öyle keyifli ki Derin de denemek istiyor, anlıyorum. Sonunda Serin’i kendi özgün çalışmalarıyla yalnız bıraktık. Orgla vakit geçirmesi benim için en önemli gelişim basamağı.
Yaz gelince kuşlar cama daha sık çarpmaya başladılar. Buna çok üzülüyorum. Nasıl olduysa bir erkek serçe cama çarpıp içeri düştü. Elime aldıktan bir süre sonra kendini bıraktığını hissedip ürperdim. Hatta hafif irkildim. Elimde ölmüş. Bir canlının canlılığının vücudundan çekilmesini ilk defa bu kadar derinden hissettim. Ölüm bu kadar kolay olmamalı dedim. Sonra da insanın hayatına bu kadar anlam yüklemesini komik buldum. Ölüm bu kadar kolaydı işte ve ne zaman geleceğini bilemezdik. Ölümü düşününce terapistime anlattığım bir rüyayı ölüm korkum olduğuyla açıklamasını hatırladım. Doğru olabilir. Ölürsem çocuklarım ne yaparlar diye korkuyorum.
Merin uyuyunca dün yazamadığım günlüğümü yazmaya koyuldum. Bir gün bile atlamak istemiyorum. Her gün çok değerli. Hayatımın her günü, her anı değeri ölçülemez bir hazine. Yaşamak ve yazmak, olmayı istediğim kişiye dönüşememe yardım ediyor. İyileştiriyor. Keşkelerin yerine iyikilerin bol olduğu bir hayat yaşamaya kararlıyım.
Ali uyanınca ailece muhabbet ettik, zaman geçirdik. Dün neler yaptığımızdan bahsettik. Serin bana çilek hazırlayıp içine yabani havuç otu yerleştirmiş. Tam bir sevgi pıtırcığı. Böyle sürprizleri çok seviyor. Üç kız beraber afiyetle yedik.
Ali işle ilgili bir problemden dolayı aceleyle çocukları da bateri dersine götürmek için evden çıktı. Sanırım bir yanlış anlaşılma olmuş. Öğretmenleri evde yokmuş, Ali de gittiği için çocuklar kapıda kalmış. Aslında Ali içeri girdiklerinden emin olmadan gitmez ama bugün işi olduğu için telaş içindeydi. Öğretmenlerini arayıp durumu anladıktan sonra rahatladım. 10-15 dakika içinde evde olacağını, Derin’le konuştuğunu, bir kaç parça çalıştıktan sonra çocukları kendisinin bırakabileceğini söyledi. Ders bitince hem Ali, hem de çocuklar aynı zamanda eve döndüler.
Ali’nin evde olmasını fırsat bilip bir kaç mutfak dolabı topladım. Üst kata çıkıp bir kaç senedir kullanmadığımız robot süpürgeyi aktif hale getirip çalıştırdım. To haznesinin çalışmadığını fark edince kendim süpürdüm. Ali’nin ve çocukların alerjisi olduğundan, tozlu olmasından huzursuz oluyorum. Sanırım etkileniyorlar. Aslında çok işim var ama Merin artık ağlamaya başlayınca aşağı indim. Öyle yoruldum ki Ali’ye kızmak geldi içimden. “Merin artık 9 aylık. Oynayıp, iletişim kurabiliyor. Oynamanıza ihtiyacı var.” dedim. Ali de uzun süredir oynadığını ama artık ne yapsa işe yaramadığını söyledi. Düşünüp kendimi sakinleştirdim. Merin bugün keyifsiz olduğundan beni her zamankinden daha çok istiyordu. Tartışma yaratmadığım için memnun oldum. Bir anlık öfkeyle kızsam ardından büyük pişmanlık hissediyorum. Keyifle Merin’le oynamaya devam ettik.
Ali yemek yaptı, ailece yemek yedik. Yemeğin ardından çalışmaya gidince çocuklarla baş başa kaldık. Derin ekmek yapmaya koyuldu. Büyük Uygarlıklar serisinden Antik Mısır kitabını okumamı istediler. Serin Roma İmparatorluğu kitabını incelemiş, bana ilgisini çekenleri anlatmıştı. Ama şu an başladığımız Antik Mısır hakkında yeterince okuma yapmadan başka bir konuya geçmek istemiyorum. Seçtikleri bir konuya odaklanmak bugünlerde oturtmaya çalıştığım bir alışkanlık. Serin “Seni dinlerken banyoda suyla oynayacağım.” dedi. Derin de okumaya devam etmemi, mutfakta çalışırken dinlediğini söyleyince, Merin kucağımda uyurken okumaya devam ettim.
Serin kumda oynamaya çıktı. Derin ekmeğini mayalanmaya bırakınca beraber dışarı çıktık. Merin biri dışarı çıktığı zaman arkasından ağlıyor, evde tutmakta zorlanıyorum. Yere koyunca büyük mutlu anına kavuştu. Serin uzun süredir gün içinde, özellikle güneşin devrilmeye başladığı saatlerde dışarı çıkıp kum oynuyor. Bugün neler yaptığını izlemek, anlattıklarını dinlemek istedim. Pasta ve yemek yapmış. Ne kadar çok uğraştığını, neler kullandığını anlattı. Merin heyecanla kumdan pastaya elini daldırıp bozdu. Serin “Hayır! Zaten çok az kumum var!” dediğinde Merin’i başka türlü oyalayamayacağımı söyledim ama Serin’in çok uğraşıp yaptığı pastanın bozulmasına da gönlüm razı olmadı. Depodan elekler bulup Serin için kum eledim, inanılmaz mutlu oldu. Eski tabak, tencere gibi bulduklarımı da getirdim. Bir çocuğa mutluluğu satın alamazsınız. Bizzat yüzlerce oyuncak alarak denedim, olmadı. Çocukları ve dolayısıyla kendimizi mutlu etmenin tek yolu onlarla ilgilenmek, görmek, dinlemek, oynamak, varlığımızı vermek.
Serin çok mutlu olsa da Merin yine oyununu bozunca biraz uzaktaki, Derin’e Bmx bisiklet aldığımda yaptığımız toprak ve kum karışımı rampanın oyuğunda oynamasının daha iyi olabileceğini söyledim. Eşyalarını alıp oraya taşındı. Derin de Serin’in eski yerinde oynamaya, kumdan piramitler yapmaya koyuldu. Merin Derin’in yanında durmak yerine Serin’e doğru hızla emekledi. Serin “Anne buraya geliyor! Kalemi bozacak! Lütfen bişey yap! Derin sen de orda keyfine bakma! Merin’i çağır! Burda oyun oynamam gerek!” gibi şeyler söyledi. Gülmekten kırıldık. Merin’in oynamak için Derin yerine kendisini tercih ettiğini, buna sevinmesi gerektiğini söyleyince “Merin tamam gel ama hiçbir şeyi ağzına sokup yalamayacağına söz ver! Bozmayacaksın da!” Öyle çok eğlendim ki, bu anı ara ara tüm bu yorgunluk ne için sorularıma cevap oldu.
Merin’i bostana yakın bir yere götürüp sebzeleri kontrol ettim. Merin dışarda çok mutlu. Evde ağlayıp sızlanırken dışarıda neşeyle oynuyor. “Hangi insan dışarda mutlu olmaz ki? Buna neden bu kadar şaşırıyorum?” diye düşündüm ama günümüzde insan doğasından, kendine iyi gelen şeylerden çoğunlukla kopuk yaşıyor. Sanırım şaşkınlığım bu sebepten. Serin seslenip “Anne yanıma gelir misin? Yakın olalım istiyorum.” dedi. Merinsiz gelemeyeceğimi söyleyince “Tamam ama kucağında tut. Hiçbir şeyi bozmasın.” dedi. Merin’i başka şeylerle oyalamaya çalıştım, Serin’e eşlik ettim. Serin kovasına su doldurmak için kalkınca “Kızım istersen ben getireyim.” dedim. “Anne sen gidince Merin’e bakabileceğimden emin değilim. Onu tutup kontrol edebilecek kadar güçlü hissetmiyorum.” dedi. Yaşından büyük gibi ama aynı zamanda küçük olmanın tatlılığıyla konuşmasını çok seviyorum. Dönüşte kovayı taşırken zorlandığını gördüm. Tam yerine varacağında Derin önüne geçince zorlandı. “Derin kardeşin kovayı taşırken oldukça zorlandı. Son anda önüne geçmen de işini zorlaştırdı. Dikkat edebilir misin?” dedim. Serin halini görüp anlamamdan büyük mutluluk duyduğunu anlatan kocaman gülümsemesini ve bakışlarını gösterdi. Önemli şeyler detaylarda saklı.
Derin kek yapmamı istedi. Sağlıksız bulduğum yiyecekleri hazırlamayı pek tercih etmem. Aslında keki ben de çok severim. Yapabileceğimi söyleyip eve girdim. Derin çok mutlu oldu. Kum ve çamur içindeki Merin’i yıkadım. Keki yapayım diye duşa girmedim ama unun kalmadığını fark ettim. Migros sanal markette de un görünmüyordu. Yapamadık. Derin ekmeğini pişirdi. Gerçekten mükemmel olmuş. Ekmek yaptığı için kendisine hediye edilen mumowrap saklama kumaşına sarmış. Tereyağı ve bal hazırlamış. Aslında yememeliyim. Merin’i uyutunca mutfağa dönüp afiyetle yedim. Serin Ali’yle okuma yazma kitabını çalıştı. Kelime okuyup yazmayı çok seviyor. Benden yeni gelen Destansoy ailesi maceraları kitabını okumamı istedi ama fırsat olmadı.
Yatağa vardığımızda saat 22:30’u geçmişti. Serin birinin hediye getirdiği peluş oyuncak olan tavşan zıpzıpı kucağında tutarken üzgündü. Ne olduğunu sorunca “Zıpzıpı o kadar sevmiyorum. Senin yaptığın oyuncakları seviyorum. Tilkimi istiyorum ama bulamadım.” dedi. Okumamı istediği kitabı aramaya giden Derin tilkiyi bulup getirdi. Çocuklar Şirin’in Mısır Gezisi kitabını okumamı istediler. Akşamları saat 22:00’den sonra kendimle yalnız kalmak istiyorum. Buna ihtiyacım olduğunu anlattım. Ama diğer yandan sanırım üç gecedir çocuklara kitap okuyamıyorum. Bundan sonra yatağa erken gitmek için daha çok organize olmamızı isteyip kitabı okumaya karar verdim. Serin bir üzüntüsünü daha paylaşmak istedi. Ali’yle okuma yazma çalışırken Serin kelimeyi okuyup yazdığında, Ali “Güzel, tamam. Diğer sayfaya geçelim.” demiş. Serin’le çalışırken kendisi için büyük bir şey başardığı için coşkuyla sevinip bir sürü olumlu geri bildirim veriyorum. “Babam sanki okuldaymışım gibi davrandı. Böyle yaptığında hayal kırıklığına uğradım. Tepki vermeden ‘Güzel.’ demesine üzüldüm.” dedi. Derin’le beraber Serin’e bunu babasıyla konuşabileceğini söyledik. Yataktan kalkıp Ali’nin yanına konuşmaya giderken “Acaba başardıklarına çok mu fazla olumlu tepki veriyorum? Ödüle mi dönüşüyor.” diye düşündüm. Serin Ali’ye durumu anlattı. “Annemin çok mutlu olmasına, beni tebrik etmesine alışığım. Sen yapmayınca hayal kırıklığına uğradım.” dedi. Ali “Kızım üzgünüm. Nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum ama şimdi öğrendim. Bir daha ki sefere dikkat ederim.” dedi. Serin mutlulukla yatağa geldi.
Tam kitap okumaya başlayacaktık ki Serin bu sefer de “Derin bana şöyle yapmıştı, kendimi kötü hissetmiştim.” deyince, Derin “Serin psikiyatri seansı bitsin artık. Bittiyse kitaba başlayabilir miyiz? Biliyorsun hemen uykum geliyor. Kitabı dinleyemeden uyumak üzereyim ve bunun olmasını istemiyorum.” dedi. Serin kabul etti ve kitaba başladık.
Okurken Ali odaya geldi. Serin’e sarıldı. “Oy kızım, baban sen başardığında sevinmedi mi? Bak bak nasıl seviniyorum! Ağzım nasıl açık kaldı bak! Seninle gurur duyuyorum. Seni çöm seviyorum kızım.” gibi şeyler söyleyerek Serin’i sevdi. Sonra Derin’i, uzaktan da uyuyan Merin’i sevip odadan ayrıldı. Serin çok mutlu olduğunu gösteren gülümsemesiyle “Anne koca olarak en iyi adamı seçmişsin. İyi ki benim babam olmuş. Hatta keşke bekleseydin, seçmeseydin de ben seçseydim. Bu kadar iyi bir adam seçmek isterdim ama sen seçmişsin. Şimdi ben ne yapıcam? Kendime böyle iyi birini nasıl bulucam?” dedi. Kalbim sevgiyle ağzına kadar dolarak güldüm. Bu bir baba için gurur verici olmalı. Görebildiğimizde anne baba olmanın verdiği armağanlar eşi benzeri olmayan güzellikle.
Bugün Serin’in babasıyla ilgili söylediklerine oldukça memnun oldum. Geçen sene bambaşka düşünüyordu, değişmiş. Gelecekte kuracağı aileyle ilgi konuşurken “Üç çocuk yapacağım. Babam gibi birini istemiyorum. Babam çocuklarına yeterince bakmıyor. Çocuk bakabilen bir kocam olacak. Şarkıcı olmayı istiyorum. Kocam çocuklara bakmazsa boşanabilirim. Ama önce üç tane çocuk yapacağım.” gibi şeyler söylüyordu. İlerde birini seçeceğinde babasından etkilenmiş olacak. Düşüncelerinin bu yönde değişmesine mutluyum. Bugün pole dans izledik ve ne kadar güzel olduğunu konuştuk. Ali katılmadı. “Sesin yapmayı düşünüyorsan kimsenin görmediği bir yerde yapabilirsin ancak.” dedi. Söylemesine gerek yoktu, bu ayrıntıyı biliyordum zaten. Serin babam gibi birini bulacağım deyince içimden “Kızım baban gibi biriyle beraberken pole dans yapamazsın ama her zaman bunu farkında olmasan da aşk sana başka güzellikler getirir.” dedim. Günümüz bence feminizmin ve kadın erkek rollerinin değiştiği bir dönem. Tüm o geçmişin ezilmişliğiyle çoğu kadın artık kendini gerçekleştirmeyi aşktan üstün tutuyor ama bence böyle olmak zorunda değil. Gerçek aşk gönüllü fedakarlıklara değer.
Kitap okurken Derin uyumaya başladı. Sık sık okurken uyuyakalıyor, biz Serin’le devam ediyoruz. Derin dinlemediği için ertesi gün aynı yerleri tekrar okumak zorunda kalıyoruz. Derin’i dürtüp “Uyuma!” dedim. “Anne beni çimdikle, dürt. Uyumak istemiyorum.” dedi. Çimdikleyerek uyandırdım ve devam ettik. Serin Derin’den önce uyudu. Merin tekrar uyandı ve böylece kitap okumayı bırakıp Merin’in yanına döndüm. Herkesin uyumasıyla eğlenceli saatler sona erdi.
Kalkıp Ali’ye Serin’in söylediklerini anlatmak istedim ama kalkacak gücü bulamadım. Telefon ettim. Ali de uyumak üzereymiş. Aynı evde telefonla konuşmak çok tuhaf. Serin’in sözlerini aktarınca Ali “Kalbim eriyor.” dedi. Böylece pek güzel bir gün daha sona erdi.



Her gün heyecanla beklediğim yazılarınız❤️. Sanki herkesten sakladığım bir arkadaşım gibi.
“Tüm o geçmişin ezilmişliğiyle çoğu kadın artık kendini gerçekleştirmeyi aşktan üstün tutuyor ama bence böyle olmak zorunda değil. Gerçek aşk gönüllü fedakarlıklara değer.”
Ama bence böyle olmak zorunda değil cümlesi içime nasıl yerleşti. Sanki bir kalıbın içine girmeliymişim, yaptığım yanlışmış, evimde olmayı seçmeyi çok sevsem de başka türlüsü mü olmalı ki diye ara ara kendimi yoklarken buluyordum. İyi geldi unutayazdığımı tekrar hatırlamak. Teşekkür ederim.