top of page

28 Haziran 2024 Cuma

  • sesinakmaz
  • 29 Haz 2024
  • 10 dakikada okunur

Merin 7’de gözlerini açıp kalkarak çocukların yatağına hızla gitmeye çalışıyor. Derin ve Serin’i uyandırmasın diye bulduğum şeyleri verip ayağa kalkmaya hazır duruma gelmeye, ayılmaya gayret ediyorum. Merin iki gündür lavaboya çişini yaptırmama izin vermiyor. Bugün yine ağlayınca yaptıramadan yere koyup çamaşırları katlamaya koyuldum. Bir kaç dakika içinde çişini yere yaptı. Tuvalet iletişimini araştırırken çocuğun belli dönemlerde itiraz edebileceğini okumuştum. Okumasam da çocukları herhangi bir şeye zorlamayı uygun bulmuyorum. İstemiyorsa mutlaka bir sebebi vardır. Büyüdükçe konuşup iletişim kurarak işler kolaylaşıyor. Ailenin ve özellikle çocuğun iyiliği için problemleri konuşarak, iletişimle çözmenin mümkün olmadığı veya zor olduğu küçüklük döneminde işaretleri izlemeyi, istemediği şeyleri mümkün olduğunda yapmamayı doğru kabul ediyorum. İnatlaşma asla tek taraflı gerçekleşmez, iki taraf gerekir. Her zaman başarılı olduğum söylenemez ama çocuklarla ilişkimde bunu aklımda tutmaya çalışıyorum.


Merin yine huzursuz. Çamaşırları katlamama izin vermedi. Derin oyalamaya çalıştı ama beni istiyor. Sonra yapmak üzere bırakıp aşağı indik. Derin bahçe işlerini halledip gelmiş. Sipariş ettiğimiz mikserin kargo firmasına gelmiş olduğunu duyunca, hemen gidip almak istedi. Özellikle yazın evde elektrik sorunu yaşıyoruz. Voltaj düşük kalıyor. Dün bulaşık makinesini çalıştıramadığım için bulaşıklar kaldı. Derin de ekmek yaparak mutfağın üzerinden dev izler bırakarak geçmiş. Derin’e önce mutfağı toplamam gerektiğini söyledim. Derin Merin’le oynarken biraz toparladım ama oyalanmıyor, beni istiyor. Mutfağı bırakıp Merin’i uyutmak için oturdum. Derin ne zaman gideceğimizi sorunca öfkelendim. “Oğlum çarşıya çıkınca alışveriş de yapacağım. Aldıklarımı dağınık bir mutfağa getirmek istemiyorum, toplamak daha da zor oluyor. Mutfağı toplayıp gitmek istiyorum. Dün ekmek yaptın, çok güzel, buna bayıldım ama mutfak çok kirlendi. Birinin toplaması gerek. Toplayacağım, şikayetçi değilim. Fakat beni gitmek için sıkıştırmandan hoşlanmıyorum. Sıkışmış, yetişemiyor hissediyorum. Serin hala uyuyor. Merin’in de uykusu geldi. Uygun zamanda gideceğiz.” dedim. “Anne seni sıkıştırmak istemedim. Sadece sordum. Üzgünüm.” dedi ama biliyorum ki bunları söylemesem defalarca ne zaman gideceğimizi soracak. Merin’i uyuturken Derin de mutfakta makineye sığmayan bulaşıkları yıkayıp temizledi. Katkıda bulunmasına sevindim. Böylece istediği gibi dışarı olabildiğince erken çıkabiliriz.


Serin ve Merin uyanınca hemen çıktık. Çocuklarla dışarda yorulduğumu fark ediyorum. Dikkatimi toplayıp alacaklarıma odaklanmalıyım ama sürekli bişeyler söylediklerinde dinlemeye çalışmaktan bunalıyorum. Dikkatimi bir çok şeye veremiyorum. Artık her an bilinçli farkındalık yaptığımı hissediyorum. Karşıdan karşıya geçerken Serin arkada kalmış. Araba geliyordu ama aslında her şeyi farkındaydım. Ama Serin gelip elimi tuttu ve “Çok korktum.” dedi. “Arkada kaldığın için korktun, anladım. Bir daha ki sefere seni bekleyeceğim ve elinden tutacağım.” dedim.


Kargo şirketinden aldığımız kutuyu Derin defalarca yardım teklif etmeme rağmen yalnız taşımaya çalıştı. Sonunda ucundan tuttum ve beraber yürüdük. Derin’in kendimde sevmediğim o kadar çok davranışı bana benziyor ki bunları görmekten rahatsız oluyorum. Ancak bu yaşta farkına varabildiklerimi anlasın, tekrarlamasın istiyorum. “Oğlum şu an ben yanındayım ve yardım edebileceğimi söylüyorum. Yardım almakta ben de zorlanıyorum ama bu yanlış geliyor. Yanında biri varken destek alabilirsin. Tek başınaymış gibi tüm yükü üstlenmene gerek yok.” dedim.


Markette şarküteri kısmında alacaklarımı düşünürken Serin beni evcil hayvan bölümüne çağırdı ve hangi mamayı alacağımızı sordu. Hangi peyniri almam gerektiğini düşünürken bir de köpek mamasına karar vermeye çalışmanın da beni yorduğunu fark ettim. Serin’e “Kızım şu an peynir bakıyorum. Rafların dizildiği sırayla alacaklarıma bakıyorum çünkü aynı anda hem onu, hem bunu alamam. Burda işim bitince geleceğim. İstersen sen de gel ve beraber devam edelim.” dedim. Dikkatimi parçalara bölmemekte kararlıyım. Çünkü bu bana iyi gelmiyor.


Acıktığımız için kahveciye uğrayıp bişeyler atıştırdık. 3-4 gündür gluten ve şekerli gıdalar tüketiyorum. Uzun süre ara verip tekrar yemeye başlayınca vücuduma verdiği rahatsızlığı daha iyi fark edebililiyorum. Şiş hissediyorum, boğazımda bir inflamasyon hissi oluşuyor. Kısaca iyi gelmiyor. Vücudumun taze sebze ve meyveye ihtiyacı var.


Eve gelince çocuklar heyecanla mikseri açtılar. Derin günlerdir videolarını izlediği için bana tüm aksamı gösterdi, parçaları tanıttı. Yıkadı ve kek yapmayı teklif etti. Çok heyecanlı ve ilgili. Sabırla dinleyip isteklerini yerine getirmeye çalıştım. Bu arada Serin ve Merin kutudan çıkan köpüklerle oynamaya başladılar. Önce güzeldi ama sonra Merin Serin’in yapmaya çalıştıklarını bozunca işler kötüye gitti. Serin köpükleri tekne yapmış, iplerle bağlıyor, fırtınaya giriyor, karaya çıkıyor… Serin’in hayal gücü zengindir, dinlerken heyecanlanırım. Oyunu bozulduğu için Merin’e kızmaya başladı, benden Merin’i almamı istedi. Merin’e kızarsa ağlayacağını, Merin’le ilgilenmek için kek yapmayı bırakmam gerekeceğini söyledim. Yerde oynarken Merin’in gelmemesi, müdahale etmemesi mümkün değil. Oynadığı eşyaları alıp başka bir odaya, üst kata gidebileceğini, Merin’in başka bir odaya yalnız başına gidemeyeceğini anlattım. Üzülerek “Tamam!” deyip gitti. Henüz günün yarısı bitti ve ben şimdiden çok yorgun hissediyorum. Bazen kimseyle konuşmadığım, pek düşünmeme ihtiyaç olmayan bir iş yaptığımı hayal edip mutlu oluyorum.


Ali kalktığında Derin’le kek yapmaya devam ediyorduk. Derin’in nasıl da heyecanla konuştuğunu, her şeye müdahale ettiğini görünce “Her şeyi bilmesi bazen senin de sinirini bozuyor mu?” diye sordu. “Evet, oldukça canımı sıkıyor ama iyi tarafından bakmaya çalışıp sabrediyorum.” dedim. Eve ne alırsak alalım, Derin mutlaka bizden önce her şeyi araştırır, karıştırır. Her şeye hakimdir. Bu gerçekten güzel. Kötü yanı kendini tutamaz ve karşısındakine fırsat vermekte zorlanır. Bizim de zorlandığımız kısım bu. Derin’e bazen “Artık yeter. İzin ver de ben yapayım.” demek istiyorum. Geçmişte demişimdir. Artık buna neden sinirlendiğimi sorguluyorum. Küçükken bana nasıl davranıldığını hatırlamaya çalışıyorum. Ben de böyleydim. Kendi evimizde her aleti, her şeyi ve yerlerini bildiğim gibi başkasınınkileri, mesela anneannemin ya da teyzemin evindekileri de avcumun içi gibi bilirdim. Derin’in biz yetişkinlere fırsat vermemesini tolere edebiliriz ama kardeşlerine alan açmalı. Buna dikkat etmeye çalışıyorum. Bu durum ailemizde eğlence konusu olmaya başladı. Geçenlerde hastanedeyken kafeteryaya indik ve bizim kahve makinamızın aynısına sahip olduklarını gördük. Derin görünce heyecanlandı. Ali’ye anlatınca “Derin ‘Ben kullanmayı biliyorum.’ diye dokunmuştur makineye.” dedi. Ben de “Evet, hatta makine kapalıydı. Hemen basıp açtı.” dedim. Ali de “Biliyordum, kendini tutamaz.” dediğinde çok güldük. Derin’in bu özelliğini doğru kullandığında çok işine yarar diye düşünüyorum.


Çocuklar Ali’yle bateri dersine gittiler. Serin de derslere gidip izlemeye başladı. Merin kucağımda uyurken dinlendim, günlük yazdım. Artık kitap okuyamadığımı görüyorum. Zaman kalmıyor. Ama yazmak okumaktan daha iyi geliyor.


Merin uyanınca yemek yapmak için mutfağa girdim. Merin ağlıyor, huzursuz. Kucağımdan inmiyor. Aşılardan sonra oldukça değişti. Biraz daha emzirip tekrar kalkmayı denediğimde çocuklar geldi. Ali hemen araziye çalışmaya gitmesi gerektiğini söyleyip ayrıldı. Saat 4 oldu ve daha kahvaltı bile yapamadım. Açlıktan ölüyorum. Kendime ve Merin’e çocukların sevmediği bir sakatat pişirdim, salata yaptım. Ciğerin b12 ve demir eksikliğinde yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Artık daha bitkisel beslenmeyi tercih etsem de çok severim. Merin de bayıldı. Dişi olmasa da eti yemek için büyük çaba harcıyor, dakikalarca uğraşıyor, seviyor. İzlerken atalarımız olan ilk avcı toplayıcı insanları düşünüyorum.


Kargo şirketi sipariş ettiğim Antik Mısır’lı karakter oyuncakları getirmiş. Bunları almadan önce çok düşündüm ama araştırma konumuza yardım edeceğini, çocukların karakterle hikayeler yaratıp oynayarak öğreneceklerini hayal edince aldım. Aslında farklı bir çok malzemeden kendim karakterler yapabilirdim ama şu an zamanım yok. İşin kolayına kaçıyorum. Çocuklar çok sevdiler. Kleopatra’nın, Sezar’ın kim olduğunu, neler yaptığını bilmediklerini, merak ettiklerini söylediler. Bir kaç video bulup izledik.


Serin karakterleri kucağına alıp Merin’in salıncağına oturmuş. Ne zaman bunu yapsa Merin gidip salıncağı tutuyor, bağırıyor ya da sadece oynamaya çalışıyor. Serin rahatsız oldu. “Salıncağa ben binicem. Git burdan. Seni bu kılıçlarla öldürebilirim.” elindeki minik kılıçları sallayarak böyle şeyler söyledi. Öldürebilirim kısmını duyunca Derin çok sinirlendi. Karışmamasını istedim. Serin’e piyano dersi için hazırlanmamız gerektiğini, acelemiz olduğunu, Merin uyuyunca dilediği kadar salıncakta sallanabileceğini söyledim. İsterse dışardaki salıncakta sallanabileceğini de anlattım. Sinirlenerek salıncaktan indi. Çok haklı çünkü çocuk. Hızlıca çocuklar için zeytinyağlı bir akşam yemeği, taze fasülye ve pilav pişirdim. Serin’in piyano dersi için çıktılar aldım. Aceleyle hazırlık yapıp kamera karşısına oturduk. Piyano dersi çok güzel geçti. Serin ilgiyle, şevkle derse katılıyor, eşlik ediyor. İzlemek benim için çok memnun edici. Bir ara salıncaktaki Merin kabloyu çekince tüm online çalışma düzeneği yerle bir oldu ama toparladık.


Ders sırasında Derin bulduğu eski gazetelerden birşeyler yapıyordu. İki-üç kere bana göstermeye çalıştı ama Serin’in piyano dersine odaklanmam gerektiğini söyleyip geri çevirdim. Dersten sonra bakabileceğini söyledim. Serin küçük ve bu yaşta online ders yapmak zaten oldukça zorken, başka bir şeye dikkat vermek istemiyorum. Ders bitince gazeteden resimler kesip mini bir kart yaptığını gösterdi. “Bunu yapmayı çok sevdim. Hep yaparım. Sevdiğim şey buymuş.” dedi.


Kargo şirketi çocuklara aldığım antik mısır piramit kazı setlerini de ulaştırdı. Çocuklar hemen yapmak istediler. Defalarca şimdi sırası değil demek zorunda kaldım. Gün içinde eğer iyi düşünüp farkında olmazsam beni ya da kendilerini oradan buraya, o işten, bu etkinliğe, kitaptan kitaba, oyuncaktan oyuncağa sürüklediklerini sonunda hem zihnimizin hem de fiziken çevrenin karman çorman olduğunu görüyorum. Tüm bunları anlamak günün sonunda neden öfkeli ve tükenmiş hissettiğimi, yetişememenin verdiği çaresizlik, kapana kısılmışlık duygusunun nereden geldiğini görmeme yardımcı oluyor. Yine aynı hayatı yaptım. Kazıyı yapmalarına izin verdim. Aslında sormadılar bile. Masayı toplayıp, düzeneği hazırlayıp yapmaya başladılar.


Kazı setini hepimiz sevdik. İçinden kedi, mumya kutusu, Nefertiti heykeli, kutsal bok böceği ve değerli taşlar gibi figürler çıktı. Dikkatle kazı yapmaya çalışırken zorlandılar. Arkeologların işinin çok zor olduğunu düşündüler. Nasıl sabırla senelerce kazılar yaptıklarını düşününce hayranlıkları arttı. Derin taşları bulunca “Bunlar bildiğin daş anne, daş. Değerli falan değil. Kayrak taşını koymuşlar.” dedi. Değerli taş beklentimiz olmamalıydı zaten. Derin sona doğru sıkılıp parçaları kırarak kazıyı sürdürdü. Serin’i sabırla devam ettirdi derken görünce takdir ettim. Bir süre sonra Serin yardım isteyince kazı yapmaya başladım. Aman tanrım, ne zormuş! Küçücük, hafif gereçler koymuşlar. İlerlemek mümkün değil. Mutfaktan büyük çekicimi aldım ve ancak böyle yapabileceğimi söyledim. Derin “Yaaa anne gördün mü? Ne kadar zormuş değil mi? Biz saatlerdir o aletlerle uğraşıyoruz.” dedi. Merin’in her an ağlama ihtimaline karşı acelem olduğundan çözümler aradığımdan, sabırsızlık içinde davrandım. Yoksa ben de tüm gün sabırla kazı yapabilmek isterdim.


Serin bok böceğini bulunca “Anne Derin bok böceklerini çok sever. Derin boklu konuşmaları, her şeyi çok sever. O yüzden Mısırlılar gibi Derin de bu böceklere bayılır.” dedi. Derin duymasın diye aramızda fısıltıyla, eğlenerek konuştuk. Çocuklar figürleri bulunca açıklama kağıdından ne olduklarını, tarihlerini okudum. Böyle öğreniyor olmak bende büyük heyecan yaratıyor. Herkes ilgili, meraklı, hevesli, kendi öğrenme modelini bulup peşine düşüyor. Bu ortamı sağlayabildiğimize minnettarım.


Kazı bitince Merin sıkılıp hızursuzlandığından dışarı çıktım. Derin ekmek yapmak için izin aldı. Bir yanım “Bunca çok şeyi bir güne sığdırmak zorunda mıyız?” diye geçirirken diğer yanım bunun çok güzel bir öğrenme ve yapabilme becerisi kazandıracağından alan açmam gerektiğini söyledi. Böylece çocuklar masayı olduğu gibi kazı artıklarıyla, toz içinde bırakıp başka işlere daldılar. Biraz ağaç ve fidan suladıktan sonra hava kararmaya başladığı için çocuklar oynarken içeri girdim. Merin’in öyle çok uykusu geldi ki ağlamaya başladı. Yıkayıp uyuması için hazırlarken Serin kafasından ayak parmağına kadar kum ve toz içinde geldi. Bu kadar kirli olduğu için banyoya kadar yürüdüğü yerleri kirletiyor. Banyo yine kir toz içinde kaldı. Daha dün bu konuyu konuşmuştuk. “Serin eve girmeden dışarıda ön duş mu yapsanız acaba?” dediğimde, “Anne bence biz eve bir ön duş yaptıralım.” demişti. Banyo kirli, mutfak dağınık, ev karman çorman, masa kazı artıkları içinde, yerlere dökülmüş, Merin ağlıyor. Haftasonu iki gün boyunca kamp sebebiyle Ekincik’e gitmek istiyorlar… çaresizlikten çıldırıp patlayacağımı hissettim. Çocuklarla yüksek sesle konuşmaya başladım. “Size kazının zamanı değil demiştim. Dinlemeyip yaptınız ve dağınıklığı öylece bıraktınız.  Derin sana ‘Ekmek için uygun zaman mı?’ diye sormuştum. Öyle çok istiyorsun ki düşünmeden yapmaya devam ettin. Yemeği erkenden yaptım ve size hazır olduğunu söyledim. Dün yaptığınız gibi saat 21’de yemek yediniz. Duşa girmekte, yatağa hazırlanmakta geç kalıyorsunuz. Saat 22’den sonra kitap okumamı istiyorsunuz. Böyle olduğunda kendime bir saat bile ayıramıyorum. Çocuklar size bıraktığımda işler içinden çıkılmaz hale geliyor. Size sınır koymak, ‘hayır, şu anda yapamazsınız.’ demek zorunda kalıyorum ve bunu yapacağım da. Size hayır diyeceğim. Kendinizi de beni de oradan oraya sürüklemenize izin vermeyeceğim. Şu an içinde bulunduğum zor durumu anlamanızı sağlamaya çalışıyorum.” dedim. Derin “Anne yarın çıkmadan toplar, temizleriz.” dedi. “Hayır Derin, artık anlık çözümler istemiyorum. Hayatımızı sürdürülebilir, herkesin mutlu ve huzurlu olduğu, hepimizin sevdiği şeye zaman ayırabildiği, bir kişinin diğerlerinin yapmak istedikleri için kendini feda etmediği bir düzende gitmesini istiyorum. Her şeyi istediğimizde sonuç böyle can sıkıcı oluyor. Haftasonu Ekincik’e gitmek istiyordum ama evi böyle bırakıp gitmek istemiyorum. Döndüğümde temiz bir eve gelmek isterdim. Sanırım gitmeyip evde kalacağım. Bu dünyanın sonu değil ama sorunumuzun ne olduğunu anlamak, konuşmak ve bir çözüm bulmak istiyorum.” dedim. Az önce yüksek sesle konuştuğum için üzgün olduğumu, bir daha ki sefere ayarlamaya çabalayacağımı söyledim. Çocukları bu hale getiren, anlık keyifler peşinde olmalarını sağlayan, bekleme, sabretme erdemlerini model olarak öğretemeyen benim, Ali’yle biziz. Ali de saatler ve düzen konusunda kötüdür. Hayatını organize etmekte çok zorlanır. Bunun da bende sıkıntıya sebep olduğunu anladığımdan beri, yapmak istediği şey düzenimi bozuyorsa hayır diyorum. Mesela “Yemeği yaparım.” der ama yemeği çocukların uyuma saatinde hazırlar. Yaptığının çok kıymetli olduğunu ama bunun bana pek yardımı olmadığını, işleri zorlaştırdığını söylüyorum. Yemeği erken yapmasını istemek yerine bana böylesi uygun olduğu için yemeği erken yapıyorum. Zamanla Ali bunu görüyor ve bugünlerde yemek yapacağında tam da ihtiyacım olan öğleden sonra saatlerinde yapıyor. Kimseyi değiştirmeye uğraşmıyorum. Olmasını istediğim değişiklik neyse kendim değiştiriyorum. Asıl o zaman çevremdekiler de değişmeye başlıyor.


Aslında tüm kızgınlığım kendime. İşler bu hale gelmeden önce önlem almalıydım. Net sınırlar çizemediğim için bedelini çocuklar ödüyor. Evin çeşitli yerlerine saatler asıp, çocuklar “Şimdi şunu yapmak istiyoruz.” dediklerinde saate bakarak beraber düşünmeyi, bu işi yaparsak günümüzü nasıl etkileyeceğini beraber konuşarak karar vermeliydik. Çocuklar tüm bunları benim hayatımı zorlaştırmak için yapmıyorlar. Sonucun böyle olacağını bilseler yapmazlardı. Öngöremiyor, günün sonunu hayal edip planlayamıyorlar. Bu yaşta bunu yapmakta ben bile zorlanıyorum. Bir yol gösterene ihtiyaçları var. Kırmadan, dökmeden, korkutmadan, bunu bir öğrenme fırsatına çevirebilen, şevkatli bir yol gösterici olmalı. Yoksa öğrenip bilinçli uygulama isteği uyanmıyor. İşbirliği yapmak istemiyorlar. Tembel anneliği seçiyorum. Çocuklara fırsatlar verip kontrolü onlara bırakıyorum. Sessizce beklentiye giriyorum. Beklediğimi yapmadıklarında da patlıyorum. Oysa kolaya kaçmak yerine sürekli bağlantı halinde, sohbet halinde olmalıyım. Doğruyu bulmanın çok güzel, şevkatli yolları var. Kolay değil ve olmayacak da. Sorunun çocukta olduğunu ima etmek büyük bir manipülasyon. Kendimi de sorunlu ilan etmek haksızlık olur ama yetişkin olan, insiyatif alması gereken benim. Çocukları kendi haline bırakıp hepimize iyi gelecek olanı yapmalarını beklemek gerçekçi değil. Çocuklar ve çocukluk etmeliler. Bense çocuk gibi davranmayı bırakıp yetişkin olduğumu unutmamalıyım.


Neden bu kadar zorlandığımı anlamak için çocukluğuma gidiyorum. Annem babam memurdu ve biz okula gidiyorduk. Düzenli görünen hayatımız aslında düzensizdi. Annemin erteleme alışkanlığı olduğunu, sık sık depresif bir ruh hali içinde yaşadığını hatırlıyorum. Nefret ettiği, gitmemek için sık sık rapor aldığı işine gidip geldikten sonra televizyonun karşısında saatlerce yatar hatta uyurdu. Aslında yemek yapmayı, aktif olmayı, düzenli bir evi, coşkulu olmayı severdi ama travmatik geçmişi, sorunlu evliliği sebebiyle, aslında tamamen kendi tercihleri sebebiyle hayatından mutsuzdu. Sanki kendi tercihi değilmiş de bir başkasının hayatını yaşıyor gibi hayalini kurduğu hayatı bir türlü elde edemedi. Gezmeyi, eğlenmeyi, sohbet etmeyi severdi. Sanırım oldukça zorlaştırdığı hayatından biraz olsun böyle kaçabiliyordu. Sevmediği ama gitmek zorunda olduğu bir iş, sürekli ihanet eden bir eş, çocukların sorumluluğu, evin düzeni, millet ne der baskısı altında bir yaşam. Annem hayatımız, eğitimimiz için elinden geleni yapıyordu ama sanırım alışık olduğu kaostan da vazgeçemiyordu. Tercihlerinden mutsuz olup, öfkelenip, depresyona girip sorumluluklarından kaçıyordu. Babam da dünyanın en kötü kocası gibi görünse de aslında elinden gelen tek şeyi yapıyordu. İradeli değildi. Bizi yapmaya zorladığı şeyleri böylesinin doğru olduğunu sandığı için yaptı. Yapmayı sevdiğim şeyi, severek, isteyerek her gün yapmakta neden zorlandığımı, eşlik etmek yerine neden sorumluluğu çocuklara bıraktığımı anlıyorum. Ailemde bunun yapıldığını görmedim. Bizden beklentileri vardı ama bunun için uygun ortamı sağlamıyorlardı. Yapamıyorlardı. Sonra da patlayıp bizi cezalandırıyorlardı. Ailemi suçlamıyorum. Onlar daha da zor şartlarda büyüdüler. Ellerinden gelenin en iyisi buydu, bunu yaptılar. Yanlışın yanında doğru yaptıkları çok şey var. Artık kızmıyorum. Geçmişi değiştiremesek de bugün ilişkimiz farklı olabilirdi. Buna üzülüyorum.


Merin uyuyunca çocuklar yatağa geldiler. Sarıldık. Kitap okuyabileceğimi söyledim. Mutlulukla getirdiler. Şirin’i okumayı seviyoruz. Okurken çocukların ne çok şey bildiklerini görüp şaşıyorum. Çocukların öğrenme süreçlerini sayfalarca yazabilirim. Ama yazma amacım kendimi anlamak, neyi neden yaptığımı fark etmek. Çünkü çocukların sağlıklı olmalarının, merak etme, yapmak isteme, öğrenmelerinin yolu mutlu bir aileye sahip olmak. Kendi sorunlarını çözemeyen bir anne babayla yaşamak çocuk için cehennem. Çocukların ne bildikleri, ne öğrenecekleri yerine ilişkimize odaklanmak mucizeler yaratıyor. Mutlu, tutarlı, açık iletişim kuran, sorumluluk alarak özgürleşmiş bir aile çocuğun ihtiyacı olan en önemli unsur. Görmezden geldiklerimize bakma cesareti gösterebilirsek gerisi kolay geliyor. Çocukların varlığı anne babalarının iyileşmesi için büyük fırsat. Onlara bunun yükünü vermeden faydalanmaya çalışıyorum. İyi ki varlar.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comments


bottom of page