top of page

29 Haziran 2024 Cumartesi

  • sesinakmaz
  • 30 Haz 2024
  • 8 dakikada okunur

Merin’le 07.20’de uyanıp çocukları uyandırmadan odadan çıktık. Bu sabah çiş yapmaya itiraz etmedi ama çiş yoktu.


Aslında uyanınca işe güce dalardım. Bunun yerine bir kahve yapıp, mutfakta Merin’in yanına, yere oturdum ve günlük yazmaya devam ettim. Yazmanın bana her şeyden iyi geldiğini fark ediyorum. Diğer işleri yazıdan sonraya bırakıyorum.


Merin’le yalnızken başka şeylerle ilgilenmemden rahatsız oluyor. Konuşamasa da hareketleri ve çıkardığı seslerle iletişim kurmaya çalışıyor. İlgimi çekmeye çalıştığında karşılık verip oynuyorum. İlgisi başka bir yere yöneldiğinde yazıyorum. Bebekler tüm ilgiyi istiyorlar. İşim olmadığında etkileşim halinde olmayı seviyorum. İşler hiç bitmez. En önemli olanları yapıp Merin’le eğlenmeye gayret ediyorum. Bebeklerle zaman geçirmek bence çok eğlenceli. İlk yıllar özellikle büyük önem taşıyor ama bence her yaş, her an önemli. Hep çocukların bir daha bu yaşta olmayacağını düşünürdüm. Bugünlerde benim de bir daha bu yaşta olmayacağımı düşünüyorum. “Zaman geçiyor, bu anın, bu yaşının tekrarı yok Sesin. Bugünü yaşamak için başına bir felaketin gelmesini bekleme. Bugünü yaşa.” diyorum.


Derin uyanınca Merin heyecanla O’na doğru emekledi. Çocuklar yalnız olmayı sevmiyorlar. Diğerleri de olunca hayat daha güzel oluyor. Derin’le sarıldık. Merin hep kucağımda olduğu için çocuklara yeterince sarılamadığımı farkındayım. Telafi etmeye çalışıyorum. Beraber biraz oynadılar. Derin bulaşıkları yıkamaya başladı. “Bulaşıkları ben yıkarım. Bahçedeki işlerin aksamasın.” dedim. “Evet anne haklısın. Ama biraz bulaşık yıkamak istiyorum. Sonra dışarıdaki işlerimi bitiricem.” dedi.


Serin uyandığında Merin büyük coşkuyla karşıladı. Serin hemen getirdiği oyuncaklardan birini Merin’e vermek istedi. Aslında oyuncaklar Merin’in umrunda değil. Tek istediği oynamak.


Serin Merin’in salıncağına binince, Merin yine peşini bırakmadı. Bir süreliğine Serin’in kucağına oturtup salladım. Eğlendiler. Merin’i indirince çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Serin “Ben dışardaki salıncağa gidiyorum.” deyince Merin’i salıncağa bindirdim. Mutlulukla zıplayıp gülümsedi.


Ali bu sabah sanırım çocukları bizim oteldeki kampa götürmek için erken uyandı. Dün gece, bugün için çocukları yalnız götürüp götüremeyeceğini sormuş, gelmek istemediğimi, yorgun hissettiğimi söylemiştim. Ali ve çocuklar bensiz beraber gitmeyi kabul ettiler. Onlar hazırlanırken ben de etrafı ve mutfağı topluyordum. Bir yandan hala gidebilir miyim diye düşünüyordum. Gitmeyi istiyordum ama döndüğümde beni bekleyen bir sürü iş olması canımı sıkıyordu. Yoğurt mayalamak için süt kaynatmıştım. Hem bugün hem yarın evden çıkmak tüm planımı bozacaktı. Merin’in dışarıda rahat etmeyeceğini düşünüyordum. Dışarıda uyutmak, oyalamak zor olacaktı. Sessiz, sakin olsa rahat olurdu da, kalabalığa karışmak istemedim. Bu zorlanmaları yaşarken bir yetişkin gibi olgun olamadığımı hissediyorum. Gitsem denize girerim, kumda çocuklarla oynarım, sevdiğim insanları, arkadaşlarımı görür sohbet ederim, bir günlüğüne ev işlerinden azad ederim. Yorulurum ama deniz havasının hayali bile güzel. Gitmezsem işlerimi yapar, daha az yorulur, sıkışmıştık hissinden uzaklaşırım. Evde kalmak benim tercihim ama bir tarafım gidemediği için üzgün.


Bu hissi çok iyi hatırlıyorum. Üniversiteye hazırlanırken yazları güzel sanatlar atölyelerine ders almaya giderdim. Annemler bazen yazlık bir yerden ev tutar, tatile giderlerdi. Ancak haftasonu yanlarına gidebilirdim. Haftaiçi annemler orada kalıp tatile devam ederken, kursa gitmek için yalnız başıma eve dönmek zorunda kalırdım. Bir keresinde eve gideceğimi söyleyerek yazlıktan çıkmış, sahile girmiştim. Ailem gibi tatile devam etmek istediğim için eve dönmemiştim. Annem yakaladığında çok kızmıştı. Üniversiteye gitmek istiyordum ama ailem tatildeyken çalışmak istemiyordum. “Geçmişte çok çalıştık, tatil bizim hakkımız. Şimdi çalışma sırası sende.” demeleri bana yardımcı olmuyordu.


Bugünkü hayatıma bakınca, çocuklar tüm sene katıldıkları yabancı dil, enstrüman gibi derslerini, günlük yerine getirdikleri sorumluluklarını yaz gelince aksatmak, ertelemek istediklerinde çok rahatsız olduğumu hissediyorum. Anne babasının aklı sürekli kafa dağıtmakta, eğlencede, gezmede, başkasının ne yaptığında olan çocuğun aklı kendi işinde gücünde olamıyor. Uzun zamandır evden çıkmıyorum. Kafamda oluşturduğum yapılacak işler listesine uymaya gayret ediyorum. Güçlü bir iç disiplin oluşturmaya çalışıyorum ve bu bana çok iyi geliyor. Kendime daha çok güveniyorum. Kendimi sık sık hayal kırıklığına uğrattığımı hatırlıyorum. Bir işe başlayıp bitiremediğimde gelen hayal kırıklığı. Oluşturmaya çalıştığım bu yeni düzen çocuklarda büyük değişim yarattı. Yakın zamana kadar “Ne zaman Ekincik’e gidiyoruz? Ne zaman dışarı çıkıyoruz? Tatil yok mu? Denize gidelim. Biriyle buluşalım. Sıkıldık. Bizim kafeye, otele gidelim.” diyen çocuklar sevdikleri işlere daha çok tutunur oldular. Bugün Derin Nani Nani Çocuk Şarkıları grubuyla bateri çalma umudu içinde gidiyor. Evden çıkmak için bir amacı var. Çünkü bunca zaman derslere devam edip her gün çalışarak bu seviyeye ulaşabildi. Kendine güveniyor. Her gün Ali’yle takılıp dışarı çıksa, orda burda zaman öldürse bu seviyeye gelemezdi. Dışarıda olmak da çok öğretici olabiliyor ama benim okulsuzluk yaklaşımıma uymuyor. Bir enstrüman çalmak için düzenli çalışmak, enstrümanın yanında olmak gerekiyor. Okulsuz Büyümek kitabında Ben Hewitt “Evde vakit geçirin. Gereksiz planları iptal edin. Hatta iyisi mi siz bu planları en başından yapmayın. Sonsuza kadar evde kalın demiyorum ama evden çıkmanın değerli bişey olduğunu hissedebileceğiniz ve evden çıktığınızda bunun tadını çıkaracağınızı bilmeye yetecek kadar evde kalın. Dışarı çıkmak hayatınızı daha karmaşık hale getirmesin. Ve dışarı çıkmak sırf yapmamayı daha önce düşünmemiş olduğunuz için yaptığınız bir şey olmasın.” demiş. Dışarı çıkmanın hayatımı zorlaştırdığını gördüğümde bu satırları hatırlıyorum.


Gitmek istememin sebeplerinden biri de çocuklara eşlik etmek. Serin neler yapacak, Derin’in provası nasıl geçecek diye merak ediyorum. Çocuk aile kamplarına gidip çocukları görevlilerin gözetimine, eğlenmeye bırakıp, çocuksuz tatil yapan aileler görüyorum. Olabilir. Doğru ya da yanlış olduğunu söyleyemem. Ama ben çocuklarımın yaşamına eşlik etmek, izlemek, tanık olmak, varsa paylaşmak istedikleri orada olmayı seven bir anneyim. Çocuklu hayatı seviyorum. Terapistimiz de böyle söylüyor. “Tatile gidin. Çocuklarla gidin. Siz çocuklarınızla beraber olmayı seviyorsunuz. Mutlu bir kalabalık ailesiniz.” diyor. Seviniyorum.


Merin pek uyuyamadan uyandı. Kolay olmayacağını hissediyorum. Çocuklar bir yere gittiğinde Merin’le yalnız kalmak ilk bir kaç saat zor oluyor. Birden boşluğa düşüyoruz sanki. Giderek alışmaya başlıyorum, hatta hoşuma gidiyor. Sonra çocuklar geldiğinde tekrar beraber olmaya alışmaya çalışıyorum. Alışmak diye bir şey olmasaydı hayat çekilmez olurdu.


Merin’le beraber kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra banyo yaptı. Sabunu görünce çıldırıyor. Elinden kaysa da zorla alıp ağzına sokuyor. O minicik elleriyle öyle büyük bir mücadele veriyor ki elinden almaya üzülüyorum. Artık göstermemeye, sıvı sabunla yıkamaya çalışıyorum.


Evde yapılacak çok iş var ama aynı zamanda ilgi bekleyen, kardeşleri olmadığı için annesine yapılan bir Merin var. Üst kata çıkıp çocukları odasını temizlemeyi, nevresimleri değiştirmeyi planladım. Binbir oyunla sadece bir nevresim değiştirebildim. Merin ağladı ağlayacak, daha fazlasına dayanamayacak. Boşverip aşağı inmeye karar verdim. Kitaplıktan Küçük İnsanlardan Büyük Sorular Hayli Mühim İnsanlardan Basit Cevaplar isimli kitap ilişti gözüme. Evde alışık olmadığım bir sessizlik var. Merin’e bu kitabı okumaya karar verdim. Mutfağa gidip yere oturdum ve okumaya başladım. Önce izin vermedi, elimden almaya çalıştı. Sonra dikkati dağıldı ve başka şeylerle oynamaya başladı. Yine de bir bölümü sesli okudum.


Tekrar uyuyan Merin uyanınca etrafı toparlamaya başladım. Uzun süredir evde sadeleşme devrimi gerçekleştiriyorum. Bu öyle bir ayda olacak iş değil. Yavaş yavaş tüm dolap ve çekmeceleri, odaları, rafları azaltıp, fazlalıklardan kurtulup, temizliyorum. Yaptıkça rahatlıyorum. Merin’le oynayarak çalışma ortamını toparladım. Merin yalnız hissetmesin diye sürekli konuştum, neler yaptığımı anlattım. Sık sık Merin’e bakıp nasıl bu kadar tatlı olabildiğini düşünüyorum. Müzik köşesini toplarken her müzik aletini denedik. Ksilifona bayıldı. Ses çıkaran her şeyi seviyor. Flütü çıkarıp nasıl çalacağını gösterdim. Defalarca üfledim. Sonunda Merin de biraz üfleyerek ses çıkardı. Sonra da flütü ağzına sokup ağzıyla sesler yaptı, melodiler oluşturdu. Bu kadar minik insanların böylesine akıllı ama konuşamıyor olmaları ilginç geliyor. Halbuki anlıyorlar. Sandığımızdan çok daha fazlasını anlıyorlar.


Biraz hava almak için dışarı çıktık. Kümese gittik, tavuk ve ördekleri çağırıp yem verdik. Neler yaptıklarını izledik. Sonra bostanı gezdik, tek tek kontrol ettik. Her şey yolunda gibi. Bu sene hayal ettiğim gibi olmadı ama her sene öğrendikçe geliştireceğimi düşünüyorum. Bu haliyle bile gayet tatmin edici. Kümesten ve kendi arazilerinden çıkan, marullarımın hepsini yiyen tavuklara çok kızdım. Yarın hepsini kümese kapatmayı planladım. Tüm bunları düşünürken aklıma Pettson ile Findus geldi. Gülümsedim. Hayal gördüğümü düşündürecek kadar güzel bir akşamüstü, gün batımı yaşadık. Bıldırcın yumurtalarını toplayıp yemek yemek için eve döndük.


Ali muhtemelen tok geleceklerini söyleyince yemek yapmadım. Ali’nin dün gece yaptığı çorba ve kalanları yedik. Evde bu kadar sessizliğe alışık değilim. Merin sürekli ayaklarıma yapışıp çalışmamı engelliyor. Kötü hissetmeye başlayınca müzik dinlemenin iyi geleceğini düşündüm. Müziği açar açmaz Merin ritim tutmaya, oynamaya başladı. Merin’e yemeğini koyup kendi yemeğimi yemeden önce Serin’in çok sevdiği dondurmayı yapmaya karar verdim. Dün yaptığımda hepsini bir günde bitirmiş. Sadece meyve ve sebzelerden yaptığım için yemesine çok seviniyorum. Serin geleneksel kahvaltı insanı değil. Uyanınca yaz kış böyle şeyler yemeyi seviyor. Dondurmayı buzluya koyup ben de yemeğimi yedim. Yerken Merin’le oyunlar oynadık. Bugünlerde öğrendiği eller havaya hareketini sık sık yapıyor. Ellerini yukarı kaldırıp orada tutmaya çalışırken bize bakıp gülümsüyor. Gülüşü güneş gibi, ay gibi. Biz de ellerimizi kaldırıp eller havaya diyoruz.


Merin kendi kendine yemek yemekte artık çok başarılı. Bugün çorbanın nohut ve etlerini önüne koyduğumda zorlanmadan yedi. Nohutu yiyemez diye düşünmüştüm ama avucunu kapatıp nohutu baş ve işaret parmağının birleştiği noktaya alıyor, o şekilde ağzına götürüyor. Sanki avucuna alıp yukarı doğru sıkar gibi ama aslında öyle de yapmıyor. Kendine göre özel, usta bir hareket geliştirmiş. Parmağımla kese yoğurdu uzatınca kendi parmağıyla oynuyor, biraz ağzına götürüyor, biraz sıkıyor. İzlemeyi çok seviyorum.


Yemek bitince duşa girdik. Ben de yıkanmak istediğim için Merin’i koltuğundan çıkarmadan yıkadım. Bazen böyle yapıyorum çünkü tüm banyoyu gezmeye çalışıyor, yıkanmama izin vermiyor. Merin’le zaman geçirmek çok güzel. Onu çok seviyorum. Gülen gözlerinde mutlu olduğunu, O’nun da beni sevdiğini anlıyorum. Tek çocuklu günlerimi düşünüyorum. Derin’le yalnızdık. Hem zor hem kolaymış. Başka kimse olmayınca tüm ilgim üzerindeydi. Şimdi üç kardeşler ama hala tüm ilgimi vermem gerekiyor, hem de çok daha fazla. Aralarında oynadıklarında ise hep meşgulüm çünkü üç çocuklu evin işi de çok oluyor. Bence tek çocuk kolay, üç çocuk zor diye bişey yok. İkisi de hem kolay hem zor.


Duştan çıkınca elime tarağı alınca Merin’in gözler büyüdü. En sevdiği şeylerden biri bu tarak. Taramayı öğrenmiş. Tarağı hemen istiyor ve saçlarımı taramaya başlıyor. Yaparken sürekli gülümsüyor.


Bir süre daha zaman geçirdikten sonra uyudu. Gün sonunda tek çocuklu hayata alıştım hatta güzel gelmeye başladı. Sessiz, sakin, telaş yok. Bir süre önce kendime nefes almak için bir gün ayırmaya karar vermiştim. Ali’nin çocukları alıp gitmesini istemek her zaman sonuç vermiyor. Merin’i alıp ben giderim diye düşünmüştüm. Haftada bir gün bizim otel Circles’a gidip Merin’le vakit geçiririm, sadece tek çocukla ilgilenirim, uyuyunca da sakin bir akşam geçiririm diye düşünmüştüm. Derin “Anne bizden bıktığını bilmiyordum.” dedi. Serin “Sensiz kesinlikle kalmam.” dedi. Aslında konuşup anlatırdım, ikna ederdim ama istemedim. Bu benim için olmazsa olmaz bir ihtiyaç değil. Olmasa da yaşarım. Çocukların mutsuz olacağı şeyler yapmak istemiyorum. Bugünü çocuklarsız geçirince planladığım yalnız günü yaşamış oldum. Çocukları özledim.


Çocuklar gelince Merin uyumuştu. Her şeyi anlatmak istediler. Harika bir gün geçirmişler. Derin Tuncay ve Eren’le prova yapmış. Daha çok çalışmak istemiş ama “Bu kadar yeter. Yaparsın.” gibi şeyler söylemişler. Bu kadar çalışma isteği içinde olmasına çok seviniyorum. Serin yeni bir arkadaş edinmiş. Tekneyle dolaşmışlar. Teknede misafir ettikleri bir çocuğu anlattılar. Çocuk 7 yaşlarındaymış. Sanırım engelleri olan özel bir çocukmuş. Yapmaması gereken şeyleri ısrarla yaparken babası “Tekneden aşağı atarım bak ha!” deyince duruyormuş. Ali çocuktan bahsederken Serin’in durumu çok iyi idare ettiğini anlattı. Fakat yaşadıkları bir olayı görmemiş. Çocuk denizde Serin’le oynamak için çok ısrar etmiş. Fiziksel olarak can simidini çekiştirmiş, yüzmeyi öğrenmiş olsa da sanırım Serin tedirgin olmuş. Bir çok kez oynamak istemediğini, yanından uzaklaşmasını istediğini rica etmiş. “Anne öyle sinirlendim ki volkanım patladı. Öfkemin yayıldığını, boğazıma kadar geldiğini hissettim. Defalarca rica ettim. Sonunda bir tekmeyle savurdum, ‘Git yanımdan!’ diye bağırdım. Çocuk öyle bir gitti ki bir daha görmedim. Bir rahat ettim.” dedi. Gülmemek için kendimi bir süre tuttum ama dayanamadım. “Kızım önce bir kaç kez sabırla nazikçe uyardığın için seninle gurur duyuyorum.” dedim. O kadar uykum vardı ki “Başka ne yapılabilirdi?” konuşması yapacak halde değildim.


Derin, barda yardıma gelen arkeolog kızla tanışmış. Giderken tanışmayı çok istiyordu, aklındaydı. “Anne çok iyi biri. Kesinlikle tanışmalısın, çok seversin. Sohbet ettik. Göbeklitepe’yi Çatalhöyük’ten daha etkileyici bulmuş. Oraya bisikletle gitmiş. İnanabiliyor musun? Yarın kazılar hakkında konuşmaya çalışıcam.” dedi. Kampımıza sürekli gelen, Tübitak’ta çalışan bir misafirimizle Çatalhöyük hakkında muhabbet etmiş. Neden insanların orayı terk ettiğiyle ilgili konuşmuşlar. Derin “Volkan yüzünden değilmiş. Yanardağ çok uzakmış. Sanırım iklimin kötüleşmesiyle verimsiz hale gelen toprağın, hızla artan nüfusa yetmemesi sebebiyle daha verimli toprakları olan ve daha yaşanabilir bir iklim bölgesine doğru, Avrupa’ya doğru gitmişler.” gibi şeyler söylemiş. Dinlerken bile etkilendim. Bunca şeyi tamamen kendi ilgisi doğrultusunda, bilgiye kendi yöntemleriyle ulaşarak öğrenmesinden gurur duyuyorum. Elimde değil. Bizimki öyle sessiz ve çoğu zaman anlaşılması zor bir çaba ki, buna değdiğini görünce duygulanıyorum. Çocukları dinledikten sonra öylece uyuyakaldım. Güzel bir gün daha böyle bitti.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comments


bottom of page