30 Haziran 2024 Pazar
- sesinakmaz
- 2 Tem 2024
- 8 dakikada okunur
Bugün Derin için büyük gün. Nani Nani Çocuk konserinde çalacak. Günün heyecanıyla uyandık.
Hemen hazırlanmak yerine Ali ve Serin uyurken sabah sessizliğinin tadını çıkardık. Aslında erkenden hazırlık yapmam gerekiyordu. Şimdi anlıyorum. Derin’e dün elime geçen kitaptan bahsettim. İlgisini çekti, hemen okumaya başladı. Kitabın sonunda verilen komik ve yaratıcı cevapları bana okudu, eğlenceliydi. Soruları cevaplayan bazı insanları tarayıcıda arayıp kim olduklarını gördük. Derin bana başka şeyler de göstermeye çalıştı ama hazırlanmamız gerektiğini söyleyip işe koyuldum.
Üst kata çıkıp Ali’yi uyandırdım. Dün de çocukları kamp alanına götürmek için erken kalktığından “Yarım saat daha.” dedi. Zaman hesabı yapınca geç kalacağımızı anladım, ısrarla uyanmasını istedim. Ali için saat 9-10 gibi kalkmak, hem de bunu iki gün üst üste yapmak oldukça zor, biliyorum. Serin’in hala uyuduğunu duyunca “Serin hala uyuyor ve siz önce beni mi kaldırdınız?” diye sitem etti. Bazen tam olarak evin küçük çocuğu gibi davranıyor. Böyle olunca senelerdir onun yerine yaptığımı sandığım şeyleri düşünüyorum. Çocuklar için sabahları kalkmayı istemediği için, 12 senedir her sabah uyanmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Yapılması gerektiğini düşündüğüm bir iş var ve bunun için çabalıyorum. Ali’ye göre yapılması şart değil. Çocuklar geç yatıp geç kalkabilir. Erken yatmalarının büyüme hormonlarının çalışması için sağlıklı olduğunu, erken kalkmalarının da hayatlarını kolaylaştıracağını düşünen ve böyle olmasını isteyen ben olduğum için ben kalkıyorum. Sabahları çocukları yalnız bırakmamak da benim tercihim. Ali buna saygı duyuyor ama yapamayacağını söylüyor. Ebeveynler bence çocukların yararını gözetmeli, çocuğun sağlığına uygun bir ortam hazırlamalı. Ama bunu yaparken kendi sağlığından taviz veriyor ve gönülden istemiyorsa bunun aileye ve çocuğa yararından çok zararı olduğunu düşünüyorum. Vermeye gönüllü olduğu kadarını, karşılıksız verebileceği kadarını vermeli. Eğer istemediği halde arada bir de olsa çocuklara bakmak için kalkıp sinirli, öfkeli bir eş ve baba olacaksa buna göz yumamam. Kimseye zorla bişey yaptıramam, yaptırsam da severek yapmasını sağlayamam. Derin doğduktan sonra Ali’den beklediğim desteği göremediğimde büyük bunalımlar içine girmiştim. Çok fazla kavga ettik, birbirimizi, ilişkimizi yıprattık. Beklentilerim vardı. Kendimi sürekli haklı ve haksızlığa uğramış hissetmişim. Kurban olduğumu düşünüp zorbaya dönüşmüşüm. Kurban Tuzağından Kurtulmak adlı kitap, okuması kolay olmayan, Rabia’nın önerisiyle edindiğim önemli kitaplardan biridir. Şimdi anlıyorum ki verdiğim kararların sorumluluğunu almalıyım. Ali’nin elinden gelmeyenler var ama elinden gelen, yapmaya çalıştığı şeyler de var. Gerçekten çabalıyor. Terapistimiz “Ali Bey gibi insanlar ailelerine bakamaz, şiddete meyillidir, para kazanmakta zorlanır, bağımlıklara yatkındır. Fakat sizi, çocuklarınızı çok seviyor. Size olan sevgisi, düşkünlüğü sayesinde olabileceği en düzgün insan olmuş. Yapamaz diye düşündüğüm çoğu şeyi yerine getiriyor. Siz çok iyi bir insansınız ama mükemmeliyetçi, beklentileri yüksek birisiniz. Ali Bey’den beklentileriniz durumu zorlaştırıyor.” gibi şeyler söylediğinde çok şaşırmıştım ama haklıydı. İki seneden uzun süredir terapiye gidiyorum. Konuştuklarımız seneler içinde çok daha anlamlı hale gelmeye başladı. Başlarda terapistime öfkelenirken, şimdi düşüncelerine daha fazla saygı duyuyorum. Defalarca bırakmayı düşünüp dayandım. İyi ki bırakmamışım. Bir gün emeklilik haberini almak yalnız hissetmeme sebep olabilir. Şimdiden bunun da önlemini alıp yazarak kendimi iyileştirdiğimi görüyorum. Kimse yoksa kendim için ben varım. Kendimi tanıdıkça, anladıkça, şevkat gösterip, kendi çocukluğuma annelik ettikçe, yapabilme gücünü hissettikçe kendi kendimle yaşamak eskiden olduğu gibi zor gelmiyor. Yokluğunda nefes bile alamayacağımı hissettiğim çok şey vardı. Ancak yeni yeni en zor şartlarda bile kendi kendime yetebileceğimi hissediyorum. Hayatımı bu yeni zemin üzerine baştan inşa ediyor olmak yaşam enerjimi zirvelere taşıyor.
Ali uyanıp hazırlandı. “Hazırım! Arabaya biner giderim. En son kalkmama rağmen kesin arabada sizi beklerim.” deyince sinirlendim. Ne zaman bunu yapsa sinirlenirim. Yataktan kalkıp üzerime sadece bir şort ve tişört giyerek arabaya oturur ben de beklerim. Bunu bir yetenekmiş ya da benimki bir özürmüş gibi göstermesini haksızlık olarak görüyorum. Yetersiz, eksik, sıkışmış, çaresiz hissediyorum. Üç çocukla bir yerden bir yere gitmek zaten oldukça zor, stresliyim. Daha evden çıkmadan yoruluyorum. Tüm bunların üzerine Ali’den yardım alamadığım gibi bir de eleştirildiğimi hissediyorum. Bir anlık öfkem geçti, güldüm. Merin’i gülerek Ali’nin kucağıma uzattım. “Hazırım! Arabaya gidiyorum. Lütfen diğer her şeyi halledip gel. Beni bekletme.” dedim. Ali gülerek Merin’i aldı. “Biliyorsun. Büyükbabam bir gün çarşıya gideceklerinde kendisini beklettiği gerekçesiyle anneannemi beklemeyip bırakıp gittiği için, anneannem kendine 65 yaşında ehliyet ve araba aldı. Böyle bir aileden geldiğimi unutma.” dedim. Ali “Araban da ehliyetin de var. Ne yapmayı planlıyorsun?” deyince çocukları kendisine bırakıp gideceğim yere nasıl zamanında ve yalnız vardığımı gösterebileceğimi, bunu göstermenin bedelinin kendisini için ağır olabileceğini söyledim. Ali de altta kalmaz, bana bir sürü cevap verebilirdi. Haklı olmak kolay ama bedelleri var. Sonuçta çok fazla kırık dökük varsa, haklı olmanın kıymeti kalmıyor. Gülüp eğlenerek konuyu kapattık ve yola çıktık.
Fatih Altaylı düzenli YouTube videoları yayınlıyormuş. Ali olabildiğince sıkı takip ediyor. Antik Mısır’la ilgili bir video yayınladığını, ama belki bizim için fazla bilimsel, sıkıcı olabileceğini söyleyerek uyardı. Çocuklar heyecanla hemen dinlemek istediklerini söyleyip açtılar. Mısır’ı birleştiren Narmer, firavunların başlarına giydikleri Nemes, Tutankhamun’un mezarının nasıl günümüze ulaşabildiği gibi şeyleri bildikleri için duydukça kendilerinde olan bilgiyi paylaştılar. Sadece 10 dakika’da bir sürü konu açıldı. Ailece ortak ilgi alanlarını paylaşmak, birleştirebilmek zenginlik sağlıyor.
Circles’a varınca kalabalığı selamladık. Kahvaltıya oturduk. Yoga alanında Açelya’nın kostüm atölyesi vardı. Serin hemen kendine kostüm yapmaya koyuldu. Kamp eşlikçilerinden çok sevdiğim Ayşenur gelip “Serin’e yardım isteyip istemediğini sordum, istemedi. Israr etmek istemiyorum. Kendisi yapmak istiyor sanırım, yapıyor da. Uzaktan izleyeceğim. Sizin de haberiniz olsun.” dedi. Rahatsız etmeden sadece gözlemleyerek böyle ilgi göstermesine ve haber vermesine çok memnun oldum. Fakat Serin’i tanıyorum. Bana ihtiyacı olabilir. Kahvaltımı bırakıp bakmaya gittim. Tahmin ettiğim gibi bana az da olsa ihtiyacı varmış. Aslında bir kaç kesim yardımı dışında her şeyi kendi yapmak istedi. Ama bence yanında olmam bile ona destek oluyor. Kostümler konser için hazırlanıyor sanmıştım ama anne-baba-çocuk defilesi varmış. Herkes çoktan kostümünü yapmıştı. Aceleyle benim için bişeyler uydurduk. Ali’ye de zeytin yapraklarından bir taç götürdük. Serin hala yardım almadan yapmaya devam etmekte ısrarcıydı fakat zamanınız olmadığını söyleyerek aceleyle yapmaya çalıştığı şeye yardım ettim. Zaten her şeyi planlamıştı. Karışılmasını, müdahale edilmesini istemez. Sadece istediği ufak tefek bağlamaları yaptım. Sıraya girip aile defilesine katıldık.
Derin baterisini taşıyıp kurmuş, yerini almış. Her şeyi ama her şeyi kendisi planladı, uyguladı. Biz sadece arabayla derslere ve konser alanına taşıdık. Ali özellikle bateriyi taşıma gibi işleri kendisinin yapmasını istedi. Sadece bir ağır parçayı arabayla indirdi. Derin’in bunu yapabildiğine, yapmak için bu kadar çaba harcamasına hala inanamıyorum. Aslında çok heyecanlıydım. Ya bişeyler ters giderse ve konser bundan olumsuz etkilenirse diye düşünüp duruyordum ama Derin’e hiç belli etmemeye gayret ettim. Olabildiğince az konuştum. Hata yapsa bile hiç sorun olmadığını, biz bize olduğumuzu, hiç bir şeyin kötü sonuçlanmayacağını, ancak böyle kendini geliştirebileceğini anlattım. Aslında kameramı yanıma alır, her anı çeker ve fotoğraflardım. Yapmadım. Kampın fotoğraflarını çeken Duygu’dan sessizce benim için Derin’i de çekmesini rica ettim. Çok normal, her zaman yaşanan bir olaymış gibi davrandım. Derin bateri öğretmenini de davet etti, gelebilmelerine çok memnun oldu. Sabah telefonda “Gelemeniz bana büyük destek olur.” gibi şeyler söylediğini duymuştum. Sık sık Derin’e baksam da, genel olarak anı yaşamaya, olağan davranmaya gayret ettim. Müzik, dans, insanlarla bir araya gelmek, bir topluluğun parçası olmak insana en iyi gelenlerden. İyiliği iliklerime kadar hissettim.
Derin harika iş çıkardı. Enstrüman konusunda, özellikle bateri konusunda bilgisizim. Şu an yazarken bu konuda eksik olduğumu, Derin için konuya biraz daha hakim olmam gerektiğini hissettim. Bilmediğim için nasıl çaldığını da değerlendiremedim, bilinçli bir izleyici değildim. Sandım ki gür bir bateri sesi duyacağız, arada aksiyon yapacak. Ama öyle olmadı. Gayet gruba uygun şekilde, sakince tempo tuttu. Tuncay ve bateri hocası Hikmet Bey detaylardan bahsedip çok iyi hareketler yaptığını, bilmediği şarkılara bile kolaylıkla ayak uydurduğunu söylediler. Grupta çalan ve çok sevdiğim Feride, Derin’in bu kadar deneyimsizken çalacak olmasından biraz endişe duymuş. Ama Derin’e “Beni şaşırttın. Olması gerektiği gibi, piyano çaldın.” gibi şeyler söylemiş. Piyano çalmak diye bir terim varmış. Ben de bu sayede öğrendim. Herkes tebrik etti. Tuncay çalmaya başlamadan önce Derin’i tanıtırken “Bugün aramıza katılan bateristimiz Derin! Uyan Anadolu şarkısına vokal yaptı, ardından baterist olarak gruba katıldı, bir sonraki sefere neyle karşılaşacağımızı merakla bekliyorum.” benzeri cümleler kurdu. Bateri öğretmeninin doğum günüymüş. “Derin bana en güzel doğum günü hediyesini verdi.” dedi. Tuncay’a, Derin’e verdiği fırsat için minnettar olduğumu söyledim. Tuncay “Hata yapsa ne çıkar? En fazla bir konser kaybederiz ama bir baterist kazanırız.” dedi. Duygulandım. Tüm gün tanımadığı insanlar “Çok iyiydin!” diyerek tebrik etmişler. Bir anne olarak nasıl mutlu olduğumu kelimelerle anlatmak zor. Sizin değil ama sizin aracılığınızla dünyaya gelen, en sevdiğiniz insan, kendisi için önemli bir şey yapıyor ve bunun size görünürde bir faydası olmasa da dünyanın en mutlu, gururlu insanı oluyorsunuz. Öyle çok mutlu oldum ki belki de en büyük faydayı ben sağladım. Neden anne baba olmayı seçtiğimiz sorusuna cevap niteliğinde bir gün oldu. Aslında mutlu olmam için bişey çalmasına, diğer insanların gözünde başarmasına, konsere çıkmasına gerek yok. Merin ayağa kalktığı için mutlu olduğunda, Serin çok uğraşıp bir tavuğu yakalayabildiği için mutlu olduğunda da aynı coşkuyu, sevinci yaşıyorum. Bir şey kanıtlamalarına gerek yok. Dünyaya gelmelerine ve mutlu olmalarına mutluyum. Diğer insanların takdirini alıyor olması insanı şımartıyor ama buna pek kapılmamak gerek. Yoksa durum sınavda soruları çözebilmiş bir öğrenciyi iyi notlarla ödüllendirmeye, toplumun başarı ölçeğinin peşinde koşmaya dönüyor. Çocuk dışardan gelen takdire öyle bağımlı oluyor ki, kendi hediyelerini kaçırıyor.
Ali Hikmet Bey ve eşiyle, çocuklarla tekneye gitti. Biz Gamze’yle bişeyler atıştırıp bara indik. Merin saatlerdir kucağımda, sıkıldı. Tekneden döndüklerinde Ali’den Merin’i denize götürmesini rica ettim. Hava poyraz, fena sıcak ama deniz soğuk. Merin ayaklarını kaldırmış, suya girmek istememiş. Serin misafirlerimizden bebekli bir aileyle şezlongda muhabbet ediyordu. Yanıma çağırdım, rahatsız olabileceklerini söyledim. Serin çok küçükken insanlara yaklaşmazdı ama artık beraber olup sohbet etmeyi çok seviyor. Bu gerçekten harika ama insanların bunalmasını istemem. Serin’e rahatsız olabileceklerini söylediğimde gözleri doldu. “Onlar beni çağırdı. Rahatsız etmiyorum. Konuşmak istediler.” dedi. Ağladığını saklamaya çalıştı. Çok üzüldüm. Serin çok gururlu bir çocuk. Ardından sohbet ettiği aile geldiğinde Serin’i neden çağırdığımı anlattım. Serin’in söylediği gibi onların çağırdığını, sohbetten keyif aldıklarını, rahatsız olmadıklarını söylediler. Kızıma haksızlık ettim. Aslında çağırmak yerine gidip bakar, durumu kontrol ederdim ama Merin kucağımda uyuyordu. Kalkamazdım. Çocukluk birden böyle cehenneme dönüveriyor işte. Anne baba olarak doğru olanı yapmak her zaman mümkün olmuyor.
Sonra Serin aynı ailenin kızıyla denizde biraz oynayacaklarını söyledi. Bunun mümkün olmadığını, kalkacağımızı söylediğimde yine ağlamaya başladı. Günün yarısında şimdiden yoruldum. Benim fikrimin olumsuz olduğunu, konuyu babasıyla konuşması gerektiğini söyleyerek topu Ali’nin üstüne attım. Aslında hiç yapmadığım bişey bu. Ali barda diğerleriyle sohbet ederken Serin ağlayarak derdini anlattı. Ali kabul edip Serin’i denize götürdü. İzin veren ben olsam işi olduğunu söyleyip söylenebilirdi ya da Serin’i denize götüren ben olurdum. Böyle olunca Serin’e üzülüp isteğini yerine getirdi. Ben de rahatça oturup günün tadını çıkarmaya çalıştım. Böylesi gerçekten rahatmış.
Tüm gün sevdiğim insanları gördüm, görüşlerine değer verdiğim kadınlarla vakit geçirdim. Özellikle okulsuzluk ve çocuklar hakkında konuştuk. Çocuk kampı olduğu için en ilgi çeken konu yine çocuk oldu. Ali beni sabırla bekleyip çocuklarla ilgilendi. Kalabalığı sevdiğimi anlıyorum. Çünkü kalabalık içinde sürekli konuşuyorum. Kendimi sohbetten sohbete atlarken buluyorum. Konuşacak çok fazla konu ve çok fazla insan var. Bundan çok keyif alsam da günün sonunda fena halde yorulduğumu fark ediyorum. Öyle yoruluyorum ki kendime gelmek için günlere ihtiyacım oluyor. Madem öyle konuşma diyorum kendime ama mümkün değil. Ya hiç o ortama girmeyeceğim, giriyorsam da hakkını vereceğim.
Eve gelirken yolda misafirlerimizden bir aileyi görüp evimize davet ettik. Bir gün bizi ziyaret etmek istediklerini söylemişlerdi. Ali de davet edince biraz sohbet edip kahve içtik. Kombucha’yı çok seviyorlarmış. Mantarlarımdan birini paylaştım. Keyifli bir sohbetten sonra yola çıktılar.
Ali araziye çalışmaya gidince çocuklarla eve girdik. Ölesiye yorulmuşuz. En çok yoran sıcak hava ve güneş. Farkında olmadan gölgede bile yanmışız. Denize girmek yorgunluğumu alırdı ama giremedim. Bebekle bir çok şeyi yapmaya üşeniyor insan.
Derin’de bir tuhaflık vardı, üzgündü. Konuşunca, bugünkü başarısına yeterince sevinmediğimizi, beklediği tepkiyi vermediğimizi düşündüğünü söyledi. Hayal kırıklığına uğramış. Üzüldüm. Özellikle heyecanlandırmak istemediğimden olağan davranmaya çalıştığımı anlattım. Yapıyor olmanın kendisi bir ödül olduğundan bunu mahvetmekten korktuğumu söyledim. Artık böyle davranmanın doğru olduğunu düşünsem de Derin alışık olduğu tepkiyi alamadığı için şaşkındı. Şaşırmakta da haklıydı. Çocukları kutlamalara, hediyelere, ödüllere alıştırdım. Anneliğimle ilgili hata yaptığımı düşündüğüm alanlardan biri burası. Yanlış yolda olduğumu anlayınca doğru yolu bulma çabası içindeyim. Her şeyin birden değişmesi ve herkesin yeni düzene sorunsuz ayak uydurmasını beklemek hata olur. Hepimizin zamana ihtiyacı var.
Derin “Bir kutlama beklerdim.” deyince dışarda yemek yemeyi önerdim. Yorgun olduğumu ve Merin’le zorlandığımı bildiği için istemedi. Eve pizza ve dondurma söyledik. Bişeyler izleyerek kutlamaya karar verdik. Serin “Ben pizza sevmem, filmi Derin seçerse izlemem!” gibi şeyler söyleyerek ağlamaya başladı. Hepimiz yorgunuz. Evde yeteri kadar uzun kalınca, dışarı çıkmanın hepimizi nasıl da yorduğunu ve sorunlara neden olduğunu daha net görebiliyorum. Serin ağlarken bir yandan esniyordu, uykuluydu. Uzun zamandır hayatımızı daha düzenli hale getirdiğimizden beri böyle krizler yaşamıyorduk. Çocuklar belirsizlikten hoşlanmıyor. Bu sebeple film günümüz bile sabit. Sürpriz bir film/pizza günü bile allak bullak olmalarına sebep oluyor. Serin “Anne bana eğlence değil, eski püskü şeyler satıyorsun!” diye bağırdı. Serin’le tartışırken öyle şeyler söylüyor ki öfkem uçup gidiyor, gülmek istiyorum. Bu benzetmeleri nereden buluyor hayret ediyorum. Herkes sakinleşince güzel bir film gecesi geçirdik.
Bugün Temmuz’un 2’si ve ben hala 30 Haziran gününü anlatmayı bitirmeye çalışıyorum. Günlük yazmak düşündüğümden zor ama bana en iyi gelen az sayıda şeylerden biri. Günü gününe yazmak için daha çok çabalamalıyım. Bugünlük bu kadar.



Yorumlar