Bir yüzük hikayesi
- sesinakmaz
- 18 Eyl 2024
- 7 dakikada okunur
17 Eylül 2024
Bu sabah Merin yine Derin ve Serin’i uyandırdı. Artık uyandırmasını dert etmiyorum. Herkes aynı zamanlarda kalkıyor. Bugün neler yapacağımızı düşünüp bir kaç Waldorf videosuna bakarken Derin, Serin’e zeka küpünü nasıl çözeceğini öğretmeye koyuldu. Bazen birbirlerine hayatı dar ediyorlar, bazen ise hayranlıkla izlediğim bir işbirliği içinde anlaşıyorlar. Merin bir ara gidip ellerinden iki zeka küpünü de aldığında Derin “Serin bırakalım oynasın. Bırakacaktır. Merak etme, bozarsa ben hemen eski haline getiririm.” dedi. Derin’in bu kadar halden anlayan bir kardeş olmasına minnettarım. Merin’i, Derin ve Serin sayesinde çok daha kolay, rahat büyütüyorum. Bu bir gerçek.
Kalkıp kitaplığa gittim. Ağaç, orman, yapraklar, bitkilerle ilgili bulabildiğim her kitabı topladım, bazılarını okudum. Bu sırada çocuklar saatlerce yatakta oyun oynadılar. Yastıklardan kale yapıp Merin’i içine koydular, yorganların altına saklanıp Merin’e oyunlar yaptılar, zıpladılar, parkurlar düzenlediler. Kitaplık karıştırırken elime geçen En Çok Hangimizi Seviyorsun? adlı kitabı okudum. Artık üç kardeş oldukları için hikayenin kulağıma nasıl geleceğini merak ettim. Şermin Yaşar’ın bizimki kitabını geçerken Derin görüp “Anne okur musun lütfen?” dedi. Bu kitabı çok seviyor. Aslında tüm Şermin Yaşar kitaplarına bayılıyor. Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler kitabını buldum. Hiç okumamıştık. Kadınların isimlerini okudukça çocukların ilgiyle dinlediklerini fark ettim. Serin yanıma gelip resimlerine bakmaya başladı. Ben de tüm isimleri ve ne iş yaptıklarını okudum. Akşamları kendisine okumamı istedi. Derin Mutluluk Şarkısı kitabını bulup “Anne! Bak ne buldum!” diye sevindi. Bu kitabı defalarca okumuştur. Çok seviyor. Biz Serin ve Merin’le aşağı inerken Derin kalıp kitabını okumaya devam etti. Kitapta davul çalan Nil’den, dört kişilik müzik gruplarından bahsetti ve çok imrendiğini söyledi. Böyle bir arkadaş ortamının olmasını çok isterdi.
Sabah sabah bahçeye bir arabanın gelmesiyle canımız sıkıldı. Ali’yi çağırdım. Belediye görevlileriyle uzun uzun görüştük. Evimizin önüne koyduğumuz, evdeki fazla aram gereçleri koyduğum küçük odayı parselden çıkarmamızı istediler. Ali, Derin’e “Römorku çıkaralım oğlum.” dedi. Derin, Ali ve çalışanımız Ramazan tüm sabahı küçük evi taşımak için hazırlık yaparak geçirdi. Derin, ikisi de yetişkin olan iki adamla aktif olarak çalışabilecek yeterlilikte. Babasına çok yaydım ediyor. Bize o kadar faydası oluyor ki, Derin’in yokluğunda zora düşüyoruz. Bazen bu kadar büyümesine hala inanamıyorum.
Çocuklarla yapacaklarımızı askıya aldım. Canım hiç bir şey yapmak istemiyordu. Sıkkındım. Taşıdığımız küçük eve tüm kumaşlarımı, malzemelerimi taşımıştım. Şimdi işim çok zorlaşacaktı. Canım sıkkın olduğunda temizlik, düşen işlerine sarıyorum. Çalışma ve oyun odasını düzenlemeye başladım. Serin Lego yapmak, kitap okumak, kurabiye yapmak gibi fikirlerle geldi ama yapamadım. Odada Serin’e oyun evi olarak kullanabileceği bir raf ayırdım ve düzenledim. Görünce bayıldı. “Anne inanamıyorum! Çok güzel dizayn etmişsin! Bu işte bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum!” gibi bir şey söyledi. Bu cümle yaptığım işten ne kadar memnun olduğunu ifade etmek içindi, anlamıştım.
Merin uyandığında bişeyler yiyip odada oyun oynamaya katıldı. Eline okumamı sevdiği kitabı alınca, okudum. Artık çok daha dikkatli dinliyor. Okurken oyunlar oynuyoruz. Merin iki gün sonra bir yaşına girecek. Doğduğu gün dün gibi. Bir sene geçmiş olduğuna inanamıyorum. 10 aylıkken dişlerinin gelmek üzere olduğunu gördük. 11 aylıkken ilk olarak sol üst dişi göründü. Şu an üstte iki, altta iki dişi var. Çok güzel “Anne.” diyor. Bu kelimeyi her söylediğinde eriyorum. Sürekli kucağımda olmak istiyor, reddetmiyorum. Kucağımdayken yemek yapıyorum, işlerim yapıyorum. İlk bebekliğinden bu yana bişey değişmedi demek istiyorum ama bu doğru olmaz. Artık Merin’i destekli tutmak zorunda olmadığımdan, kucağımda da olsa iş yapmak çok daha kolay. Ne günler geçirdim. Karnımı doyuramadığım, Ali’nin bir yere gitmeden önce yapıp bıraktığı yemekleri ancak ısıtıp yiyebildiğim günler… Canım salata istediğinde sebzeleri yıkayıp olduğu gibi bütün, ısırarak yediğim günler… insan ne çabuk unutuyor zor günleri? Eğer tüm zorlanmalarımı yazıp ara ara okumazsam “Bir çocuğumuz daha mı olsa?” deliliğine kapılabilirim.
Ali ara ara gelip Merin’i aldı, oyaladı, dışarı çıkardı. Geçen hafta neredeyse her gün alkol içip günlerini hasta yatakta geçirdiği için sanırım bize zaman ayırmaya çalışıyor. Dün yemeği hazırladı. Akşam çorba yapıp “Çocuklar sabah içmeniz için sevdiğiniz çorbayı yapıyorum.” dedi. Sabah kahvaltı hazırlamamak benim için zamandan tasarruf sağladı. Eve dışarıdan geldiği son sabah felaket sarhoştu. Çocuklarla yeni uyanmıştık. “Başım çatlıyor! Çok kötüyüm!” diyerek, başını ovarak geldi. Görüşmesi gereken insanlarla görüşmüş, eski evimizde misafir etmişti. İnsanlarla görüşmek, misafir etmek, bu denli çok içmek durumunda kalmasına üzülüyorum. Sanırım olan bitenle ancak böyle baş edebiliyor. Başını ovdum, ağrısını dindirmeye yardımcı olmaya çalıştım. “Sizden uzak kalmak bana yaramıyor. Sizi çok özlüyorum. Kavga da etsek, tartışsak da sana çok alıştım. Seninle çok mutluyum Sesin.” dedi. İnsan kavga ederken diğerinin canını yakmak için Aslı olmayan türlü cümleler kullanabiliyor. Geçen günkü tartışmamızda söylediklerinin doğru olmadığını anladım. Ali’yi çok seviyorum. Ben de O olmadan evden uzakta kalmayı sevmez oldum. Birbirimize kaçınılmaz şekilde alıştık. Ama O yokken evde yalnızız. Evde yalnız kalmaktan korkan bir kadın değilim ama Ali yokken duygusal olarak yalnız hissediyorum. Yine de gideceğinde gitmemesini sağlayamıyorum. İşi, gücü, hayatı, tercihleri bu hayatı gerektiriyor. Odağımı diğer yöne çevirip, kafamı başka şeylerle meşgul ediyorum. Günün sonunda öyle yorgun oluyorum ki düşünecek halim kalmıyor.
Bugün film günü olduğu için çocuklar akşama kalmadan günlük çalışmalarını bitirmeye çalıştılar. Serin tüm gün sinir bozucu, çalışkan öğrenciler gibi davrandı. “Anne! Derin İngilizce çalışmadı.” dedi. Oralı olmadım. Piyano çalıştı, okuma yazma çalışmaları yaptı. Ardından İngilizce çalışmak istediğini söyledi. Derin ise çizim yapmak istediğini söyleyip sevdiği bir karakteri çizmeye koyuldu. Serin de İngilizce yerine çizim yapmak istediğini söyledi. İkisine de tamam dedim. Günlük çalışmalarının yerine yapmak istedikleri başka bişey varsa yapabilirler. Bu hiç sorun değil. Onlar çizim yaparken ikinci uykusuna yatırdığım Merin’i, sık sık uyandığı için üç kez daha uyuttum. Bugünlerde gündü uykularından sık sık uyanıyor. Bezmiş hissetsem de duygu durumumu değiştirip kocaman bir gülümsemeyle yanına gidiyorum ve tekrar uyutuyorum. Kalbim genişledi, büyüdü, eskiden sorun ettiklerim küçüldü sanki.
Çocuklar çalışırken ben de yemeği hazırlamaya koyuldum. Bugün rastgele bir gün oldu sanki. Günün kaosuna kapılıp İnstagramda okulsuz ama evde eğitimle devam eden hayatımız, çalışma şeklimiz ve kaynaklarımızla ilgili paylaşımlar yaptım. Bunu yapmak bile çok fazla zamanımı, dikkatimi çaldı. Çok daha fazla ve düzenli paylaşmak istiyorum ama zaman alıyor. Ciddi bir mesai harcamak gerekiyor. Sosyal medyada içerik üretince çocuklara odaklanamıyor, zamanı verimli kullanamıyorum. Bugün biraz da kafamı dağıtmak için paylaştım. Paylaşmak iyi geldi. Ama günlük tutmanın, uzun uzun yazmanın yerini tutmuyor.
Çocuklar çizim yaparken, sabah başladığım sesli kitabı beraber dinlemeyi önerdim. Peter Wohlleben’in Ağaçların Gizli Yaşamı adlı kitabını senelerdir okumak istiyorum. Çocuklar için Hayvanlar ve Ağaçlar hakkındaki iki kitabını da edindim. Storytell’de seslendirilmesine çok memnun oldum. Çocuklarla yarım saat kadar dinledik. O kadar ilgimizi çekti ki ara ara geri alıp tekrar dinledik. Ben de bir yandan yemek yaptım.
Merin uyanınca yaptığım yemeği gördü ve hep yaptığı gibi “Hammm!” dedi. Bunu yapmasına bayılıyorum. Merin’in ağlamasına bile bayılıyorum. Serin ve Derin de ağlarken bazen çok sever, gülümserdik. Merin’i mama sandalyesine oturtup yemeğini verdim. Serin cacık yapmayı önerdi. Ben sadece yoğurdu kaseye koydum. Serin diğer her şeyi tek başına halletti. Salatalıkları tek tek soydu, yıkadı, büyük incelikle doğradı. Derin gibi bıçak kullanmaya çalışıyor ve oldukça başarılı. Yapabildiğini gördükçe kendine çok daha güveniyor. Bu sırada Derin de bateri çalıştı. Serin cacık yapmakla kalmayıp, özenle masayı hazırladı, cacığa buz bile koydu. Akşam film gününe eşlik etsin diye kurabiye yapmak için hamur hazırladık. Ardından Serin’in sofrasına keyifle oturup yemek yedik.
Yemekten sonra Serin’le kurabiyeleri şekillendirmeye koyulduk. O kadar çok yoruldum ki oyalanmamayı önerdim. Hamur çok yumuşaktı, açması zordu. İçimden Serin karışmasa da hemen bitirsem diye geçirdim. Yorgun olan tarafım bıkkınken, diğer yanım Serin’e fırsat vermek istiyor. Dayanamayıp kendi halletsin diye verdim. Bir insan henüz altı yaşında olup, nasıl bu kadar kendine güvenebilir, nasıl her şeyi başarabileceğini düşünür diye geçirdim içimden. Büyük ustalıkla, hızla hamuru açıp şekillendirdi. İçinde büyük haklılık payı olan bilmiş tavırlarıyla beraber Serin’i sevgimle sarmalayıp yutmak istiyorum. O çalışırken izlemekten kendimi alamıyorum. “Anne bu gece film seçme sırası bende.” dedi. Derin prenses filmi izlemekten korktu. Hemen bir film düşünüp Serin’e önerdi. Serin de kabul edince büyük bir oh çekti.
Mutfaktayken bir baktım sofra toplanmamış, etraf dağınık, film izlemek üzere herkes hazır ama benim olduğu varsayılan işler hala dağ gibi. Derin’den bulaşık makinesini boşaltıp bulaşıkları yerleştirmesini istedim. Etraf böyleyken oturup film izlemeyi beklemelerine sinirleniyorum. Bu kadar yorgun ve tükenmişken iletişim becerilerimi kaybediyorum. Söylenip surat asıyorum ama artık bir kaç dakikadan fazla sürmüyor, hemen kendimi düzeltiyorum. Derin gelip ne dediysem yaptı. Ali Merin’le ilgilendi. Merin, babasıyla kendine göre kurduğu oyunlar oynuyor. O kadar tatlı ki, Ali her fırsatta kucaklayıp öpmeye, koklamaya uğraşıyor. Hele başını babasının göğsüne, bacağına, omzuna koyup yaslandığında, Ali için zaman duruyor.
Sonunda oturup film izlemeye başladık. Merin’i çok uzun zamandır patlamış mısır veriyoruz. O kadar çok seviyor ki, biri bitmeden diğerini yemeye çalışıyor. Ali mutfağa gidip kendine yiyecek bişeyler hazırlamaya başladı. Yemekten kalkmış olmamız fark etmez. Neredeyse tüm gün yemek yemeyip, akşamları sürekli atıştırır. Bana bir tabak zencefilli kaynamış, tanelenmiş konserve mısır getirdi. “Sana yaptım. Zencefili sevdiğin için yaptım.” dedi. Önce anlamadım. İlk evlendiğimiz yıllarda sırf tarçın seviyorum diye bana tarçınlı çiğ köfte yapmıştı. Onun gibi bişey sandım. Sonra mısıra yanlışlıkla zencefil döküp bana getirdiğini anladım. Yaptığı bir şeyi diğerine hediyeymiş gibi mal etmeyi sever. Fırsatları değerlendirir. Bana evlenme teklifi ettikten bir süre sonra, evinde otururken içerden bulduğu yüzüğü getirip hediye etmişti. Sonra öğrendim ki bu yüzüğü eski sevgilisine alıp hiç vermemiş. O gün yüzüğü kabul etmiştim. Ama seneler içinde yüzüğün anlamı beni rahatsız edince bir daha takmamak üzere çıkardım. Bu akşam aklıma bu düştü. Ali’ye “Bunu yaparak aklıma şu meşhur yüzüğü getirdin. Bana hiç yüzük almadın. Bir yüzük istiyorum Ali. Hatta yaparsan daha memnun olurum.” dedim. Düşündü kaldı.
Merin’in keyfinin yerinde olduğunu görünce, film izlemek yerine mutfağı toplamanın bana yarın için zaman kazandıracağını düşündüm. Mutfağa gittiğimde Merin arkamdan gelip bulaşık yıkarken ağlayarak bacaklarıma yapıştı. Ali kucakladı. Oyalamak üzere götürecekken elimi yıkayıp kucağıma aldım. Ali boşuna gelmiş gibi oldu. Ali’ye sarıldım ve “Şimdi zaten Sesin ilgilenecekmiş, Merin için boşuna geldim diyeceksin ama boşuna değil. O koltuktan kalkıp, Merin’le ilgilenmeye çalışman benim için çok önemli. Buna çok mutlu oldum. Bir daha ki sefere nasılsa Sesin bakıyor demek yerine, yine o koltuktan kalkıp yanıma gel lütfen. Elinden bişey gelmese de lütfen bunu yap.” dedim. Güldü. “Hep uğraşacaksın di mi benimle?” dedi. Ne demek istediğimi çok iyi anladığını biliyorum.
Merin’i uyutmak üzere hazırlandım. Filmi durdurmalarını istedim. Herkes Merin’e iyi geceler dileyip öptü. Merin mutluluk ve şaşkınlıkla baktı. Yukarı çıkınca Merin uykuya dalarken, Derin’in sabah okuduğu Mutluluk Şarkısı kitabını okumaya başladım. Derin kitabı senelerdir okuyor. Hamile olduğumu öğrendiğinde tekrar okumuştu. Çok şükür ki Merin, kitaptaki bebek gibi kolik değildi. Ama Ada bebek gibi Merin de müziği çok seviyor. Kitabın kahramanı Ada bebeğin abisi Mert kardeşine bakıyor, ağlamasın diye sürekli müzik yapıyor, annesini doyuruyor, ablası ve annesi hastayken, babası şehir dışındayken bebeğe tek başına bakıp herkesin karnını doyurabiliyor. Yaşamasam bir kitap deyip geçerdim ama tüm bunları Derin de yapabildiği için kitabı büyük ilgiyle okudum. Derin’in kitabı neden sevdiğini daha iyi anladım. Müzik, bebek, aile, maceralar… bizi anlatıyor.
Aşağı inemedim çünkü Merin tekrar tekrar uyandı. Sorun ne bilemiyorum ama bu ara uykusundan bu kadar sık uyanır olmasından yoruluyorum. Aşağı inmekten vazgeçip yazı yazarken çocukları bekledim. Ali arkasında çocuklarla geldi. Ali’nin çocuklarla bu saatte yukarı gelmesine çok şaşırdım. Bir gizem vardı sanki. Oda karanlık olduğu için Ali, Derin’den kendisine ışık tutmasını istedi. Makrome ipi örerek, Derin’in kampta yaptığı cam boncuğu da kullanarak bana yüzük yapmış. Işık yardımıyla parmağıma bağladı. Bunu yapmış olmasına hala inanamıyorum. Çocuklar çok mutluydu. Belli etmesem de, neden belli edemediğimi de bilmeden, en mutlu bendim. Gün böylece sona erdi.
Comentários