top of page

"Anne biz bu yazarlarla tanışmış mıydık?"

  • sesinakmaz
  • 3 Şub 2024
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Şub 2024

1 Şubat 2024


Bu sabah Merin’den önce uyandım. Yürüyüş yapmak sanki daha az uykuyla daha iyi uymamı sağlıyor. Derin de uyanmış. Köpeğimiz Nelly’yi de alıp uyuyan Serin ve Merin’i uyandırmadan odadan sessizce çıktık.



Derin Nelly’yi dışarı çıkardı. Ben de Serin’in dün istediği pankekleri yapmaya başladım. Uyandığında sürpriz olsun istedim. Derin gelip pişirme görevini üstlendi. Bir yandan sohbet ettik. Her çocuk böyle mi, normali bu mu bilmiyorum ama çocuklarım sohbet etmeyi çok seviyorlar. Özellikle Derin yalnız kalıp konuşabileceğimiz hiç bir fırsatı kaçırmaz.


Derin krep yapmakta çok iyi ama pankekleri çevirirken zorlandı. Taşırdı, akıttı, çeviremedi. O an içimden elinden alıp kendim devam etmek geliyor. Üzerinde en çok çalıştığım şey böyle anlarda onlara öğrenme fırsatı verebilmek. Aslında acelem var. Merin uyanmadan hızlıca pişirip ortalığı toplayabilirim ama amacımı hatırlatıyorum kendime. Pankeklerin devamını pişirmesine izin veriyorum ve pişirdikçe ustalaşıyor. Hala içimden “Şöyle çevir, böyle dök, neden söylediğim gibi yapamıyorsun ki.” demek geçiyor. Çocuklarım senelerdir mutfakta olmasına karşın, hala bu benim için karşı konulması o kadar zor bir durum ki, sessiz kalabildiğim her an için kutluyorum kendimi. Çocuklara söylesem büyük ihtimalle içimden bunları geçirdiğimi farkında olmadıklarını söylerler.



Serin uyanıp Merin’in uyanık olduğunu ama ağlamadığını söyledi. Hemen koşup kucakladım. Beni görünce yaşadığı mutluluk, gülüşü tüm zor zamanları nasıl da unutturuyor. Serin ise pankekleri görünce çok mutlu oldu.




Masaya geçip lego oynamaya başladılar. Dışarı çıkacağımı söyleyince hemen bana katıldılar. Merin’i en sevdiği yere, samanlara götürdüm. Dokunmayı, burada zaman geçirmeyi seviyor. Plastik oyuncaklardan mümkün olduğunca uzak, beş duyusuna hitap eden gerçek, doğal malzemeleri tecrübe etsin istiyorum. Ardından kedimiz Dudu’yu sevdi, sonra bir portakal ağacı yapraklarıyla oynadı, en son da kum havuzunda oynayan Serin’in yanına gidip neler yaptığını dinledim. Merin’e de kum verdim ama ağzına sokunca vazgeçtim. Ali de uyanıp dışarı geldi ve Serin’le restoran oyunu oynamaya başladılar. Ali Serin’e “Bu lokantayı açmanız işin parayı kocanız mı babanız mı verdi? Kim sağladı?” diye sormuş. Serin de “Kocamız.” deyince çok gülmüş.




Çocuklarla dışarıda sohbet edip vakit geçirdikten sonra Merin’i uyutmak için içeri girdim. Kahvemi bitirip Merin uyuyunca yürüyüşe çıktım. Artık yürüyüşten önce hazırlıklarımı tamamlıyorum. Merin’i kanguruya yerleştirip yürüyorum. Çok fazla terliyorum. Terim onu ıslatmasın diye içime, aramıza bebek alt açma örtüsü yerleştiriyorum. Merin’i uyutmadan montumu giyip kanguruyu da takıyorum ki hemen kalkıp yürüyüşe başlayabileyim. Ayakkabıları zar zor giyiyorum ama birinin bağlaması gerekiyor. Derin hemen gelip yardım ediyor, bazen de Ali. Bugün yine tam bir saati tamamladım. Çok iyi hissediyorum.



Eve geldiğimde çocuklar elektrik deneyleri yapıyorlardı. Serin arada bir eve gelip bir malzeme alıyor, “Anne çok önemli bir işimiz var. Deney yapıyoruz.” diyordu. Sonra Ali ve çocuklar tarlaya çalışmaya gitmek üzere hazırlandılar. Ali arazide çalışırken çocuklar babalarıyla gitmeyi tercih ediyorlar. Derin artık aktif olarak çalışıyor. Serin de bazen babasının kucağında kepçe kullanıyor, çoğu zaman da etrafta kendi kendine oyunlar oynuyormuş. Halinden çok da memnun.


Onlar gidince dağınıklığa bakıp nasıl temizleneceğini düşündüm. Sonra aklıma çalışanımız Abdül’ün eşi geldi. Ara sıra temizlik için yardıma geliyor. Hemen aradım ve gelip yarım günde elinden geleni yaparak biraz rahat nefes almamızı sağladı. Ev bu kadar dağınık ve pis olduğunda bunalıyorum. Aslında tertip, düzen, temizlik severim. Ama her şeye yetişmek mümkün değilmiş. En azından dağınıklığı bir seviyede tutmak istiyorum. Merin büyüdükçe kolaylaşacaktır diyeceğim ama öyle olmuyor. Çocuklarla yapmak, öğrenmek istediğimiz o kadar çok şey var ki, temizlik hep geri planda kalıyor.


Hava henüz kararmıştı ki çocuklar geldi. Ali yok. Derin ve Serin yalnız başlarına dönmüşler eve. Traktörü her zamanki gibi Derin kullanmış. Karanlıkta yalnız dönebilmelerine şaşırdım ama belli etmedim. O kadar “çocuklar yapamaz.” düşüncesi işlemiş ki içimize, çocukların başarabildiklerini görmek hala beni şaşırtıyor. Derin montunu üşüyen Serin’e vermiş. Serin “Canım abim üşümeyeyim diye bana montunu verdi.” dedi. Keşke bir kayıt alabilseydim.


Aceleyle pırasa yapabildim. Bugün herkes başka bir zamanda yemek yedi. Şömineyi yakıp ateşin ısıttığı ve aydınlattığı loş ışıklı salonumuzda oturduk. Sürekli açık televizyon modelini bırakalı seneler oldu. Alıştık artık. Ali “Eskiden televizyon olmadığında akşamları evde böyle sobanın başına oturulur, sohbet edilir, oyun oynanırdı. O günlere döndürdün bizi.” diyor sık sık. Çok memnunum bu sessizlik ve bazen oyunların çıkardığı gürültüden. Her türlüsü, yani kendi hayatımızı yaşamak, başka hayatları izlemekten güzel.



Serin Merin’le oynayıp kitap okudu. Ali ve Derin aralarında sohbet ettiler. Merin banyo yaparken keyifle izledik. Herkes banyo yapıp diş fırçalayınca çocuklarla yatıp Yayazula’nın Çocuğu okuduk. Özlemişiz, uzun zaman olmuş. Okurken Serin “Anne Julia Donaldson ve Axel Scheffler’ı çok seviyorum. Onlarla tanışmış mıydık?” diye sordu. “Hayır, tanışmadık.” dedim. Şaşırdım ama bunu anlıyorum. Çocuklar bir çok yazarla etkileşime girebildi. Bir çok yazarla da tanışma şansları oldu. Kitapları olan arkadaşlarımız var. Geçen sene bungalov otelimiz Circles Ekincik’te gerçekleşen çocuk kampına Judith Malika Liberman gelmişti. Çocuklar kitaplarını çok sevdikleri ve hatta sık sık sesli kitaplarını dinledikleri için heyecanlanmışlar, sohbet etmişler, kitaplarını imzalatmışlardı.



Çocuklar uyuyunca Nelly’yi unuttuğumuzu fark edip almak için aşağı indim. Ali beni görünce uyumamış olmama şaşırdı. “Ben de gelirsin de birer kadeh şarap içeriz diye düşünmüş, beklemiştim.” dedi. Ali öyle pek tek evde tek kadeh içenlerden değildir. Genelde başkalarıyla ve sonunu görmeden içer. Bunu söylemesine çok mutlu oldum. Bence çok romantik. şaraplarımızı alıp şöminenin yanında ısınmaya çalışarak oturduk. Yalnız kalıp sohbet edebildiğimiz çok nadir anlardan. Birbirimize ancak böyle zaman ayırabiliyoruz.



Çocukların gün içinde yaptığı komik şeyleri konuştuk. Hep yaparız. Sanki tüm gün çocuklarla değilmişiz gibi, uyutunca özler, çocukları konuşuruz. Sonra bizim yeni Skywell marka elektrikli arabayı satın aldığımız bayisinin battığını öğrendik. Bunu duyduğuma inanamadım. Bizim gibi ön ödeme yapan insanlar arabalarını alamamışlar. Biz Ali sayesinde aldık. Ali arabanın teslim tarihinin gecikmesi ve takip formunda adımızın çıkmaması nedeniyle kuşkulanmıştı. Görevlileri sürekli arıyordu. En sonunda bir gece tüm bayi çalışanlarını ayağa kaldırmış. Ev adreslerini öğrenmeye çalışmış, arabamızı vermezlerse yapacaklarından bahsetmiş. Ali ikna edicidir çünkü söylediği şeyleri yapar. Ertesi gün arayıp ellerindeki tek arabayı, patronlarına gelen arabayı bize vereceklerini söylediler ve Ali hemen gidip teslim aldı. Biz sesimizi çıkarmayıp bekleseydik arabayı alamayacaktık ve neredeyse bir buçuk milyon liramız elden gidecekti. Yasalar var ama borçlu tarafın herhangi bir parası, mal varlığı yoksa size hiç bişey veremez, ceza alır. Mağduriyetleri kendi yöntemlerimizle çözmek, hele böyle çözmek doğru gelmiyor ama aksini görünce Ali’nin kararlarına çok hak veriyorum. Bu yaşadığımız ilk olay değil. Bunun gibi bir çok mağduriyeti çözmüştür Ali ve pişmanlık duymaz. Çünkü ancak böyle sonuç alabildiğimiz çok fazla durum yaşadık.



Uykusuz kalmamak için çok oyalanmadan yatağa doğru gittik. Sevgililer gibi kitaplığın önünde vedalaştık. O çok özlediğim yatağınıza, ben de Merin’in yanına döndüm. Gün böyle sona erdi.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comments


bottom of page