top of page

Ayrılık; kontrol etme çabası

  • sesinakmaz
  • 29 Ağu 2024
  • 6 dakikada okunur

21 Ağustos günü uykusuzluğa rağmen geceye göre çok daha iyi hislerle uyandım. Olayların üstüne bir karar vermeden önce uyumak denen kavram gerçekten işe yarıyor. Tüm gece Ali’ye nasıl katlandığımı, bu işe nasıl devam edeceğimi, hatta Ali’nin ciddi şekilde narsistik özellikler gösterdiğini düşündüm. Sanki bir aydınlanma yaşıyor, ilk defa gerçekleri görüyor gibi kendimi gaza getirdim. Ama anladım ki, Ali’nin penceresinden baktığımda çok haklı. Hatta aynı şekilde benim de narsist olduğum bile söylenebilir. Anlayış olmadan haklı olmanın aileye, ilişkilere katkısından bahsetmek zor. Eminim çoğu kişiye, hatta çoğu kadına göre haklıyım ama ne faydası var? İkimiz de kendi doğrularımızı yüklenip, kendi yolumuza gideriz ve biter. Ardından yeni ilişkilerde eski sorunlar patlak verir. Kendimizi tanımıyor, karşımızdakini anlamıyorsak, bu döngü böyle sürüp gider.


Serin bu sabah yüzmeye gitmek yerine ormana gitmek istediğini, orman yürüyüşlerimizi çok özlediğini söyledi. Orman yürüyüş fikirleri genelde Serin’den çıkar. Geçen sene Merin doğduğunda, yine benimle doğa yürüyüşü yapmayı özlediğini söylemişti. Merin’i kanguruya koyup ormana gitmiştik. Sivrisinek saldırısına uğrayıp başka bir yere kaçtık. Gittiğimiz yerde de rahat edemedik. Merin henüz bir aylık bile olmamışken, sezeryan ameliyatımı görmezden gelerek ormanda saatler geçirmeye çalışmanın, yere oturarak, resim yaparak, gözlemlerde bulunmanın mümkün olmadığını anlayıp eve dönmüştük. İlk çocuğumdan sonra ikinci ve üçüncü çocuk sahibi olmanın beni en zorlayan tarafı, eskiden yapıyor olduklarımızı yapmaz halde gelmiş olmaktı. Çocuklarıma “Yapamayız, çünkü artık kardeşin var.” demek bana ağır ve adaletsiz geldiğinden, kendimi paralayarak imkansızı oldurma peşine düşüyordum. Hala yapıyorum. Ama son bir kaç aydır bu durumun anneliğimi olumsuz etkilediğini fark edip çocuklara dışarı çıkmanın, bir yerlere gitmenin beni çok yorduğunu, bunu bir süre yapamayacağımı söylemiştim. Bu tükenmişlik hali yüzünden bu yaz dostlarımızın, işletmelerimizin olduğu Ekincik’e bile bir-iki kereden fazla gidemedik. Bir kaptan çalıştırdığımız, denize indirdiğimiz tekneyle gezmeye çıkamadık. Etrafımızdaki insanlar “Sizin oteldeyiz, sizin teknedeyiz, sizin kafedeyiz…” diye ararken, biz evdeydik. Çocuklara duyurmamaya çalıştım. Önceleri kendimi kötü anne gibi hissediyordum ama zamanla gördüm ki çocuklar her şeye alışıyorlar. Yeter ki anne babaları yanlarında olsun, koşulsuz sevgi ve kabul görsünler.


Merin bir yaşına yaklaşıyor. Araba yolculuğu hala zor olsa da, bir yerlere gitmek kolaylaşacak gibi gözüküyor. Çocukları hiç görmedikleri bir ormana götürdüm. Ormanda olmayı çok özlemişler. Arazimiz başlı başına bir kuş cenneti, doğal ortam ama pek ağacımız yok, bataklık. Ağaçların altında yürümeyi çok özlüyoruz. Merin ellerimden tutup yan yatmış ağaçların üzerinden, kuru yapraklara basa basa, verdiği hissi, çıkardığı sesleri dinleyerek yürüdü. Ara sıra yere oturup keşfetti. Çocuklar farklı yapraklar, böcekler, yerler aradılar, sudaki canlılara, suyun sıcaklığına baktılar. İki tane tavus kuşu fark ettik. Rengarenk tüylerini döktüklerini görünce toplamaya koyulduk. Kuş tüyleri renkleri ve yapılarıyla muhteşemdi. Ayrıca ormanın girişine restoran tarzında zevkli bir mekan açılmıştı. Sohbet edince ortak tanıdıklarımız olduğu çıktı ortaya. Çocuklar restoran sahiplerinin kuş tüylerinden, müzik aletlerinden yaptıkları dekorasyon öğelerini incelediler. Merin sabah uykusuna yatacağı için bir an önce eve gelmek için acele ettik. Bir önceki günün kabus gibi geçtiğini unutmuştuk bile. Ormanın, doğanın sağaltım gücü inanılmaz. Şifasını temas ettiğim an hissediyorum.


Dün geceden bu yana düşünüyorum. Ali mutsuz olduğunu söylediğinde çok alınmıştım. Yorulan benken nasıl mutsuz olan o olabilir diye içerledim. Eskiden anlamıyordum ama artık görebiliyorum. Ali’nin bana, hayat arkadaşına, sevmeye, sevilmeye, ilgiye, bu beraberliği sağlayan aşka ihtiyacı var. Tüm bunlara benim de ihtiyacım var ama bunları sağlamak çocukları ihmal etmeme yol açacaksa, arkamı döndüğümde çocuklar yalnız kalacaksa, orada olamıyorum. Yalnız başıma çocukların özellikle duygusal ihtiyaçlarını, bakımlarını karşılamaya çalışırken yoruluyorum. Bu kadar yorgunken stresli biri haline geliyorum. Yüm bu stresi yansıtabileceğim tek kişi Ali. Eve geldiğinde sürekli şikayet eden, surat asan, yorgun, tükenmiş beni görmekten bunalıyor. Çocuklarla olmak çok keyifli olsa da gün içinde keyfimi çalan bir sürü şey yaşıyorum. Kirli çamaşırlar, günde bilmem kaç kere temizlenmesi gereken mutfak, sürekli acıkan, doyurulmaya ihtiyaç duyan çocuklar, alışveriş, evin bitmeyen düzen ve temizliği, çocukların sorunları… okumak, yazmak, çocuklarla öğrenmek, araştırmak, sohbet etmek, oynamak, el işleriyle uğraşmak, yürüyüşe çıkmak, keşfetmek işin en eğlenceli tarafı ama diğer işler enerjimi tüketiyor. Yaratıcılığımı, ruhumu alıyor sanki. Ali geldiğinde ona verecek keyfim kalmıyor. Birinin halimden anlamasını istiyorum ama o birine ulaşamıyorum. Belki de keyfim kaçtığı için, Ali’nin de keyfini kaçırmaya çalışıyorum.


Biraz uzaklaşıp, eski eve gidersem birbirimizin hayatında değilken nasıl hissettiğimizi daha iyi anlarız diye düşündüm. Kavga ettiğimizde kaçıp gitmek, uzaklaşmak istiyorum. Şiddetin eksik olmadığı, senede bir kaç kere ayrılıp evleri ayıran bir ailede büyüdüm. Annemin sıklıkla başvurduğu yol buydu. 20 sene boyunca kaç ev, kaç eşya değiştirdik, kaç taşınma, ayrılık yaşadık sayamam. Annemin boşanmak için çok geçerli sebepleri vardı. İhanet, yalan, dayak, küfür, alkol, görmezden gelinemeyecek bir sürü hareket… ama ayrılamadı. Şimdi anlıyorum ki, evden giderek babamı cezalandırıyor, böylece değişmesini sağlamaya çalışıyordu. Babam her seferinde değiştiğini söyleyip özür diliyor, yalvarıyor, tekrar barışıyorlardı. Bu döngü çok sık, devamlı sürdü. Annemin istediği değerli olduğunu hissetmek, sevilmek, beraber olabilmekmiş. Babamı yokluğuyla cezalandırıp dize getirmek için ayrılıyormuş. Babamı değiştirmeye çalışıyormuş. Yine ayrı oldukları bir dönemde sanırım henüz ilkokuldaydım, annemle kalıyordum. Annem hastalanmıştı, yatıyordu. Annem genelde yatan bir kadındı, sanırım sorunlarıyla ancak böyle baş edebiliyordu. Babam aradı, nasıl olduğumu, annemin nasıl olduğunu sordu. “İyiyiz, annem de iyi.” deyip telefonu kapattım. Babama, annemin iyi olduğunu söylediğim, hasta olduğundan bahsetmediğim için annem öyle sinirlendi ki, babama gitmemi istedi. Hemen babamın beni almasını söylediğinde, toparlanıp çıktım. Babaannemin gece kondu denebilecek, yaşanmaz haldeki evinde kaldım. Ama çok mutluydum. Çevrede kuzenlerim vardı, babaannem dışında herkes beni el üstünde tutuyordu. Babam sevdiğim her şeyi alıyor, her akşam beni lunaparka götürüyordu. Çıkarken annem, kendisini aramam için ankesörlü telefon jetonu vermişti. Öyle güzel zaman geçiriyordum ki, annemi aramayı unutmuştum. Bir gece biz babamla evde yokken beni görmeye gelmiş, biz gecikince evine dönmüş. Beni özlemiş, üzülmüş. O günlerde anlayamamışım, çok küçüktüm. Annemin tek ihtiyacı sevgiymiş, ilgiymiş, anlaşılmakmış. Babama annemin hasta olduğunu söylesem belki de gelip ilgilenecekti, bakım verecekti. Annemin iyi olduğunu söyleyerek annemi bundan mahrum bırakmışım. Tüm bunları anlamak bana acı veriyor.


Evden uzaklaşmak istediğimde bunu düşünüyorum. Ali’yi cezalandırmak mı istiyorum? Pişman olsun, bensiz sürünsün, bana ne kadar ihtiyacı olduğunu anlasın mı istiyorum? Bir film izlemiştim. Genç bir kız, bir adam tarafından kaçırılıp beş sene boyunca bir odaya hapsediliyordu. Hatta çocukları oluyordu. Çocuk da bu odada doğup büyüdü. Sonunda kurtulduklarında çocuk ilk defa dışarı çıkıp dünyayı gördü. Fakat bir süre sonra odaya tekrar gitmek istedi. Bu sahne beni derinden etkiliyor. Bence hepimiz böyleyiz. Büyüdüğümüz yer kötü de olsa tek bildiğimiz yer olduğu için dönüp dolaşıp oraya gitmek istiyoruz. Gidemesek de o ortamı tekrar tekrar yaratmaya çalışıyoruz. Benim de tek bildiğim ilgi çekmek uğruna terk etmek, cezalandırmak olduğu için bu arızaları farkına vararak direnmeye çalışıyorum. Evliliğimiz süresince beni çeken karanlık tarafa gitmemek için çabaladığımı ve başardığımı sanıyorum. Evliliğimizin ikinci yılında sadece bir kez evi terk ettim. Anneannem bizdeyken Ali’yle kavga ettik. Gereksizdi. Ali sarhoştu, anlamıyordu. Ben de alttan almaya ya da durumu idare etmeye çalışmıyordum. Anneannem beni koruyunca işler çığrından çıktı. Anneannem “Gidiyoruz!” dediğinde yatağında uyuyan, henüz iki yaşında bile olmayan Derin’i alıp, yakındaki anneme gitmiştik. Ailemde herkesin oldukça zor bir geçmişi var. Bizim tartışmamız anneannemde kim bilir hangi yaşanmışlıkları, acıları tetikledi. Biz gençler yolumuzu kaybedip kavga ettiğimizde bizi yatıştıracak, “Olur böyle şeyler.” deyip sakinleştirecek, destek olacak biri olmadı. Özellikle bu olaydan sonra bunun da farkına varıp olgun davranma sorumluluğunun yine bizde, Ali ve bende olduğunu anladım. O gün ani bir öfkeyle anneme gittik. Annem bana ve anneanneme yan yana yatak hazırladı. Tam uyumak üzereyken anneannem yanıma gelip “Kızım ben bir anlık öfkeyle seni evini terk etmeye zorladım. Aslında evlilikte olur böyle tartışmalar. Sen bana bakma. Evine istediğin zaman dönebilirsin.” demişti. Ama dönemedim. Bir ay boyunca annemde kaldım.


Ali’yle ayrı kaldığımız bir ay boyunca, bana ve Derin’e karşı tüm sorumluluklarını her zamanki gibi yerine getirdi. Duygusal ve fiziksel olarak uzak olmak dışında pek bişey değişmedi. Fakat zamanla ayrılığa alıştım. Ailem, evlenirken ve evlilik içinde bana vermedikleri desteği ayrılınca cömertçe verdiler. Annem Derin’le daha çok ilgilendi, bana çok destek oldu, anneannem arabasını verdi. Babam Ali’ye çok iyi davranırken, ayrıldığımızı duyunca kesinlikle boşanmamın iyi olacağını söyledi. Annem, eğer eve dönersem şehri terk etmekle tehdit etti. Ayrılmak doğru gelmiyordu ama artık eve geri dönmek daha zor geliyordu. Bir gün annemden ve anneannemden gizlice teyzem arayıp ayrılık kararımın yanlış olabileceğini, evliliğin böyle kolay bitebilecek bir anlaşma olmadığını hatırlattı. Ayrılmaya öyle hazırdım ki, birinin fikrimi değiştirebileceğini hiç düşünmemiştim.


Ayrılmamızın üstünden bir ay geçmişti. Ali yemeğe çıkmayı teklif etti. Derin’le üçümüz bir restoranda yemek yerken Rafet El Roman’dan Ayrılık şarkısı çalmaya başladı. Öyle duygulandım ve buruk bir acı hissettim ki, göz yaşları içinde “Ali bu şarkıyı sen organize ettin, sen çalmalarını istedin değil mi? Benim için kolay mı sanıyorsun!” diye kızdım. O gece restorandan sonra eve döndüm. Özellikle ailem bunu onaylamadığı için, kendi evime dönmekten suçlu hissettim. Evimde bir yabancıydım, uzun süre alışamadım. Bu zor günler aynı zamanda ilişkimize iyi bir ders vermişti. O günden sonra ailemin, evliliğim hakkındaki eleştirilerini aldırmamayı, sorunlarımı paylaşmamayı, ailemin yanında Ali’yle tartışmamayı öğrendim. Annem ve babamın toksik ilişkilerini sürdürme çabasıyla bize yaşattıkları felaket yıllardan sonra, evliliğimi oldukça sert, objektif olmaktan çok uzak, tek taraflı yerden yere vurma çabalarına dayanamıyordum. Babamla eleştirileri yüzünden defalarca tartıştık. Ali benim yemek yapmamamı dert etmiyordu, ben ise Ali’nin dışarda olmasını tuhaf karşılamıyordum. Babam sık sık “Bu nasıl evlilik? Bu nasıl ilişki?” diyordu. Aynı anda en az üç ilişki sürdürmeyi hayat tarzı haline getirmiş birinden nasihat dinlemekten bıkmıştım. Başka sebepler de eklendi ve babamla ilişkimi tamamen bitirdim.


Çocuklarla doğa yürüyüşünden dönünce, Merin’i uyuturken geçmişe gidip tüm bu yaşananları düşündüm. Sonra aşağı inip çocuklara katıldım. Serin topladığı kuş tüylerinden harika tasarımlar yaptı. Çiçekler toplayıp, tüylerle birlikte çalışma masamıza yerleştirdi. Çocuklarla bambaşka, rengarenk, güzelliklerle dolu bir dünyam var. Onlarlayken diğer şeyler önemsiz kalıyor. Hayatımın merkezine yerleşip etrafı çiçek bahçesine çeviriyorlar.


Eski evimizde kiracılar olduğu için çocuklarla Ekincik’e gitmeye karar vermiştik. Merin’in ikinci uykusundan sonra çıkacaktık. Merin’i uyuturken çok yakınımızda Zeytinli Rock Festivalinin bugün başladığı haberini aldım. Duman, Athena, Manga, Mor ve Ötesi gibi en sevdiğim gruplar sahne alacaktı. Müthiş heyecanlandım. Hemen biletleri aldım ve Ali’ye mesaj attım; “Hemen eve gel. Konsere gidiyoruz.” yazdım.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comments


bottom of page