top of page

Var olma çabam hiç olmadığı kadar kuvvetli.

  • sesinakmaz
  • 23 Ağu
  • 9 dakikada okunur

22 Ağustos Perşembe



ree

Bu sabah Merin kaçta uyandı bilemiyorum ama güneş yeni doğuyordu. Gece 3’te uyuduğum için uyanamadım, uyanmak istemedim. Saat 8 gibi uyanırken, neden son günlerde bu kadar erken kalkmaya başladığını anlamıyorum. Ben uyumaya çalışırken küçük ağlamalar, sıkıntılı seslerini duydum. Ciddi bir durum olmadığı için uyumaya çalıştım. Aslında içim parçalanıyor, çok üzülüyorum. Fakat artık günün azıcığını kendim için istiyorum. Çocuklara ve hatta artık iki yaşındaki Merin’e sınır çizmeye çalışıyorum. Bu bana berbat hissettirse de devam edeceğim. Pes etmeye her gün yaklaşıyor, vazgeçiyorum. İleride kendime ayırdığım zaman için şükran dolu olacağımı hissediyorum. Bir süre mızırdandıktan sonra Merin de uyumuş. Tekrar uyandığında ben de açtım gözlerimi. Saat 08:30 civarıydı. Henüz Derin ve Serin uyanmamıştı. Az uyumama rağmen iyi hissediyordum. Spora erkenden gitmek istediğim için aşağı inip çocuklara ne yapabileceğime baktım.


Mutfağa gittiğimde, tayın mutfak penceresinin önüne geldiğini fark ettim. Çok şaşırdım ve aynı oranda mutlu oldum. İnanılmaz tatlı. Sanki bizi takip ediyor, bizimle olmak istiyor. Artık “Gel kızım.” dediğimde bana doğru adım atmaktan çekinmiyor. Hemen çıkıp havuç verdim. Leyla’ya su doldurdum. Merin yanımdan hiç ayrılmadan atları sevmek için fırsat kolluyordu. Aklıma atlar için pekmezli yulaf karışımı hazırlamak geldi. İkisi de bayıldılar, soluksuz yediler.


Derin’in göstermek istediği küp videolarına göz attıktan sonra aceleyle evden çıktık. Çocuklara yiyecek bişey hazırlayamadım. Dünkü mısır gevreği ve züber cipsleri aldım. Spor salonuna erken gitmezsem giderek kalabalıklaşıyor ve çocuklarla orada bulunmak zorlaşıyor. Serin arabada Tom ve Jerry izlemek için izin aldı. Merin, Derin ve benimle salondaydı. Fakat ağlamaya başladı. Başkalarının spor alanlarına girmeye çalıştı. Bazen işimi gerçekten çok zorlaştırıyor. Buraya gelmek benim için zaten çok zor. Kendimi itiyorum resmen buraya varmak için. Dün gece ciddi ciddi bırakmayı düşündüm. Kalabalığa, topluma karışmak istemiyorum. Çocuklarla gelmek on kat daha güç. Evde pilates yapmayı araştırdım ama ağırlıklı antrenmanların kemik ve kas dayanıklılığını arttırmak, yaşlılık hastalıklarına karşı önem almak gibi artıları çok. Sağlığım söz konusu. On gün önce, iki hafta süren ve çok ağrılı bir dönem yaşadım. Her sene zaman zaman yaşıyorum. Düzenli ağırlık antrenmanı yaptığımdan beri ağrılarım bitti, çok iyi hissediyorum. Yürüyüş bu sonucu vermemişti hiç. Bu her şeye değer. Vazgeçmek istediğim anlarda bunu düşünüp gitmek için kendimi zorluyorum. Ayrıca spor salonuna gitmek isteyen Derin’di. Bu Derin için de gerekli. Merin çok ağlayınca YouTube kids açıp Serin’in yanına, arabaya gönderdik. Serin’den izlemek istediği şeyler konusunda Merin’e destek olmasını istedim. Böylece Merin’in ekran serüveni başladı sanırım. Biz de rahat rahat Derin’le spor yaptık. En azından izledikleri içerikler konusunda içim rahat. Merin ekrana bakamazdı bile. İlk defa uzun süre bişeyler izledi.



Araba şarj olurken alışveriş yapıyoruz.
Araba şarj olurken alışveriş yapıyoruz.

Antrenmanımız bitince arabaya döndük. Derin arabanın şarjının azaldığını söyleyip şarj istasyonuna gitmeyi önerdi. Bazen evde şarj etme sorunu yaşıyoruz. Şarjımız %20 altına düşerse Derin panik atak geçirdiğinden, istasyonun bulunduğu yere gittik. Çocuklar atıştırmalık aldılar. Arabada güldür güldür şov açıp izlediler. Ben de Fatih Altaylı’nın boş koltuğundaki Defne Samyeli’yi izledim. Şarj çok uzun sürdü gibi hissettim. Spora erkenden gidip eve dönmek, günü verimli kullanmaktı dileğim. Olmadı. Çocuklar çöp yiyip bişeyler izlediler. Ben de spor yapabildim. Kahrolmadan bunun olabileceğini kendime kabul ettirmeye çalışıyorum.


Eve giderken Serin’in arkadaşlarının bize geleceğini öğrendik. Kasaba ve manava uğradıktan sonra eve gelip çılgınca uykusu gelen Merin’i uyuttum. Kızlar geldi. Aç olmama rağmen sırf dikiş işime devam edebilmek için yemek yemeyecektim. Ama bunun yanlış olduğunu bildiğimden kendime bol yumurtalı bir omlet yaptım. Çocuklar tok olduklarını söyleyip istemediler. Tam dikişe oturmuştum ki, Merin ağlayarak uyandı. Gidip tekrar uyuttum. Aşağı inip tekrar dikiş masama geçtiğimde, kızlar gelip acıktıklarını söylediler. Aç olup olmadıklarını soralı yarım saat olmamıştı. Serin dolaptaki çorbayı ısıtıp arkadaşlarıyla yemek için hazırlayabileceğini söyledi. Ama olmazdı, beni yapmam gerekiyordu. İçten içe sinirlendim. Tam kalkacakken “Bence biraz bekleyebilirsiniz. Merin uyansın, hepinize beraber hazırlayayım.” dedim. Aklıma İmren’in bizde olduğu günler yaşadığımız bir olay geldi. Sabah uyandığımızda fırına gidip gevrek, boyuz alabileceğimi söylemiştim. Derin de çok aç olduğunu, hemen gitmemi istediğini söylemişti. Hemen gitmeyi hiç istemesem de gitmek üzere hazırlanırken İmren bana “Bence çocuklar bekleyebilirler Sesin. Oturup kahveni içebilirsin. Hepimiz bekleyebiliriz.” dediğinde, bir oh çekip, kahvemi alıp oturmuştum. Bu olayı düşünüp beklemelerini istedim. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, kızlar çok acıktıklarını söyleseler de, tabaklarına koyduğum yarım porsiyonun yarısını bile yemiyorlar. Serin hala ısrarla çorbayı kendisinin koyacağını söylediğinde, Derin “Anne sakın kalkma. Ben de acıktım ama beklerim.” dedi. Kendime kızdım. Her ihtiyacı anında gidermeye çalışma halim çocuklar için o kadar da iyi değil, bunu anlıyorum. Derin Serin’e söylenirken sessiz olmasını rica ettim. “Anne ben uyarmasam şu an Serin ne istiyorsa onu yapıyor olacaktın.” dedi. Kızlara muz ikram ettim. Merin de kısa sürede uyandığı için tartışacak bişey kalmadı. Hep olduğu gibi pek aç olan kızlar kuş kadar yemeklerin yarısını bile yemediler.


Kızlar, Merin uyurken kitap okudular, sessizce oyun oynadılar. Serin kulaklığıyla piyano çalıp arkadaşlarına dinletti. Çok hoş zaman geçirdiler. Merin uyanınca yüzmeye gitmek istediklerini söylediler. Geçen sefer çok eğlenmiştik. Hemen hazırlanıp yola çıktık. Derin ata binerek gitmek istedi. Dizginler koptuğu için kendisi süremiyor, ben götürmek durumunda kalıyorum. Herkes ata binmek istediği için yürüyerek gitmenin daha iyi olacağını söyledim. Derin yine de atları götürmek, gezdirmek istediğini söyleyip yular ipiyle yanında götürdü. Hepimiz gölde harika vakit geçirdik. Merin kafasını suya sokup, kısacık çıkıp tekrar suya dalıyordu. Endişe ettim ama sudan gülerek çıktı. Bazen suya dalıp çıkmakta zorlanıyor gibi geldiğinden kolunda yakalayıp çıkardım ama “Bığak!” diye bağırdı. Sudan çıkamasa da halinden memnun, hiç ağlamaklı olmadı. Merin’in bu kendine çok güvene halini şaşkınlıkla izledim. Çocukları gözeten tek yetişkin olduğumdan, gözümü ayırmadım hiç birinin üzerinden. Üstümde büyük baskı vardı. Derin’e sürekli “Kızlara dikkat et! Lütfen!” diye uyardım. Arada yüzümü güneşe dönüp tadını çıkarmaya çalıştım. Suya dalıp gözlerimi açarak suyun içindeki ışıltıyı izledim. Dünya zerindeki tüm mutluluğu, hoşnut hali sünger gibi çektim sanki içime. Artık çıkma zamanının geldiğini söylediğimde herkesten “Hayırrr!” sesleri yükseldi. Özellikle Serin’i sudan zor çıkardım. Gün batımı öncesini izleyerek eve döndük.


Eve dönünce, kızlar yıkanırken çöp içindeki bahçenin çöplerini topladım. Berbat durumdaki balkonu yıkadım. Yapacak çok iş var ve asla bitmiyor. Aslında çok kolay işler ama yapmak istemiyorum. Yapmak istediğim başka şeylere zaman kalmıyor. Ne zaman etrafı toplayıp temizlesem, oradan ayrılmak durumunda kalıyorum. İzmir’de tüm hayatımın geçtiği, anneannemlerin evini, Ali’yle evlendikten sonra İzmir seyahatimiz sırasında temizlemeye karar vermiştim. Çöp eve dönmüştü. Anneannem ameliyat olmuştu. Bu evi temizlersem rahatça gelir, kalır diye düşünmüştüm. İzmir’in birbirinden güzel yerlerini gezeceğime, günlerce temizlik yapmıştım. Annem yine bir nedenden bana küsüp “Sesin o eve girmeyecek!” demişti. Teyzem ve dayım itiraz etse de tartışma yaratmamak için gitmek istemedim. Ekincik’teki evimizi temizleyip, yazları oturmaya karar verdiğimizde, Ali, abisiyle miras paylaşımı yapıp o evden vazgeçmişti. Evimizle bir bütün olan pansiyona senelerce emek verip temizlemiş, masraf etmiştik. Bahçesine türlü türlü ağaçlar, çiçekler dikmiştik. Kendimiz için yaptığımız ilk evimizden, şu an oturduğumuz evi yaptırıp taşınma kararı aldığımızda, evimizi ancak yoluna koymuş, yaşanacak hale getirmiş, dikeceğimiz ağaçları, asmaları almıştık. Şimdi yine başka bir bilinmezlik içindeyiz. Ali’ye içten içe kızıyorum aslında. Artık bir yere evim demek, bağlanmak istiyorum. Ali ise hep yeni bir şey çıkarıp yaptıklarımızı alt üst ediyor sanki. Diğer yandan aldığı her karar başka güzel kapılar açıyor hayatımızda, yeniliklere, daha güzel deneyimlere ev sahipliği yapıyor. Konfor alanından bizi sürekli çıkararak genç ve dinamik kalmamızı sağlıyor sanki. Güzel olmasına güzel ama neler olacağını bilemediğimden elim gitmiyor derleyip toplamaya. Zamana bırakıyorum. Temizlik ve düzeni çok severim ama daha çok önem verdiğim önceliklerim var artık. Özellikle çocuklu hayatta evi temiz tutmaya çalışmak, çok istesem de, büyük zaman kaybı çoğu zaman benim için. Mutfağı daha bir saat önce toplamamışım gibi, kirlendiğini açıkça gördüğüm halı, sanki daha geçen hafta yıkamacıdan gelmemiş gibi, evi dün süpürmemişim, çamaşırları yıkayıp katlamamışım, banyoyu temizlememişim gibi. Ye O Kurbağayı kitabında her gün yaptığımız işlerin gelecekteki etkilerini düşünmemizi istiyor. Önemsiz işlere gereğinden fazla önem vermenin çok zaman kaybettirdiğinden, kendini sabote etmek olduğundan bahsediyor. Ben de olduğu kadar yapıp işime dönüyorum. Üretmezsem çıldıracağım.


Babaları kızları alıp götürünce, çocukların aç olduklarını hatırlayıp asmam gereken çamaşırları oracıkta bırakıp eve girecektim ki atımızı olmadık bir yerde gördüm. Derin’den bağlamasını istemiştim. Öyle uzun bağlamış ki, at her yere dolanmış, yeni aldığım 40 metrelik uzatmanın soketlerini açmış. Bahçeye girmişler yine. Domateslerim yerle bir olmuş. Oysa aşabildiğim kadar sazla domatesleri tuturmak için çok uğraşmıştım. Sabah da Henüz küçük olan limon ağacını kırdığını fark ettik. Hepsi bizim hatamızdı. Öfkeyle atı kısa bağladım. Eve girip Derin’e yüksek sesle “Çamaşırlar, bu dağ olmuş mutfak, aç çocuklar beni bekliyor. Merin’le ilgilenmem gerek. Senden sadece atı bağlamanı istiyorum ama onu da hakkıyla yapmıyorsun. Atı bağlama şeklin büyük hasar yaratmış! Sizin istek ve ihtiyaçlarınızı karşılamaya çalışırken evdeki işlerimi de halletmem gerekiyor.  Ama sen işini yapmadığında daha çok sıkışıyorum. Her şey için tek kişiyim. Yetişemiyorum. İşini düzgün yap artık!” dedim. Günlerdir balkonu yıkamaması da canımı sıkan başka bir konuydu. Bu hayatı tek başıma sürdüremem. Herkesten elini taşın altına koymasını bekliyorum. Mecburum. Başka türlü yürütmem mümkün değil.


Brokoli haşladım, köfte pişip et suyuna erişte pişirdim. Merin yemeğini yiyince kakası olduğunu söyledi. Tuvalete götürdüm ama kitap okuyamayacağımı söyledim. Otuz saniyede bir bizi çağırıyor, bişey istiyordu. Duş alamamış, yemek yiyememiştim. Her şey üstüme geliyordu. Merin’İn yanına belki de beşinci kez gidip “Yemek yiyorum!” dedim. Ağlamaya başladı. Yemek yememe bile müsaade etmiyor. Öyle anlar oluyor ki gün bitse de bu kabustan uyansam diyorum. Merin ağlarken, yemeğini bitiren Serin gidip kardeşine kitap okudu. “Anne biliyor musun artık kitapta sorduğum her şeyi söyleyebiliyor!” dedi. “Bu senin ve Merin’in başarısı.” dedim. Gurulu gülümsemesini gösterdi.


Derin, moderatör olarak her gün katıldığı yayında baş moderatör tarafından bir süreliğine engellenince çok sinirlendi, aslında önce üzüldü. Özelden mesajlaşıp nedenleri hakkında konuştular. Moderatörlük grubunun kuralları varmış ve Derin gereksiz bir müdahalede bulunmuş. Yayın sahibi, Derin’in küp koçu da “Derin sakin ol. Kural kuraldır.” deyince yayını kapattı. Gözleri doldu. Haksızlığa uğradığını düşündü. Ailece hepimizin bu tür konularda hassasiyetleri var. “Oğlum kural kuraldır.” deyip Derin’e kuralları sesli olarak okudum. Daha önce okumamış ama yine de yaptığının bu kurallara aykırı olmadığını savundu. Pek yorum yapmak istemedim. Topluluğun parçası olmanın bedelleri var. Eğer o toplulukta olmak istiyorsak bu bedeli ödemeliyiz. Bana o tür bedeller ağır geldiği, yazılı kuralların her duruma uymadığını, göreceli olduğunu düşündüğümden topluluğun parçası olmam. Bu doğru bir yaklaşım diyemem, benim tarzım bu. Derin de kendi yolunu bulacak. Bu sebeplerle bu tür yayınlardan uzak durmasını istiyorduk ama karışmadan sadece gözlemlemek, Derin’i dinlemek istiyorum. Kendi kararlarını vermesi için teşvik etmek istiyorum. Bunlar bana yetişkin hayat pratikleri gibi geliyor. Sorunlarını O’nun yerine çözmek istemiyorum.


Çocuklar dün, hafta sonu Nintendo oynama süreleri hakkında konuşmak istediler. Derin’in iki saat, Serin’in bir saat oynamasını uygun bulduğumu söyledim. Serin buna çok sinirlendi. Fakat Serin için iki saat çok fazla. Oynadığı oyunlar kısa sürüyor. Derin için ise bir saat çok kısa. Fort Nite gibi oyunların zamana ihtiyacı olduğunu bilecek kadar gençliğimde bilgisayar oyunu oynadım. Derin kendisini anlayıp süresine bu yünde karar vermemize çok sevindiğini söyledi, teşekkür etti. Serin de kaderine istemeye istemeye razı oldu. Bugün Derin bir ara Fort Nite karakteri satın almakla ilgili konu açmaya çalıştı. Her karakterin farklı özellikleri olduğunu açıkladı. Ben ses çıkarmayınca “Sanırım bu konuda konuşmak istemiyorsun.” dedi. “Sadece ilgimi çekmiyor. Yine de senin ,ilgini çekenler hakkında konuşmaya açığım.” dedim. Bazen “Evet istemiyorum! Neden Fort Nite hakkında konuşmak isteyeyim? Bunula fda ben mi ilgileneyim? Ne yaparsan yap!” demek geliyor içimden ama yapmıyorum. Çocuklarımın benimle konuşmak istediği hiç bir fırsatı kaçırmak istemem ama bazen v-bana da fazla geliyor. Bir gün Ali’yle koltuğa gömülmüş, kendimize göre çok önemli bir konuyu konuşmaya dalmıştık. Çocuklar çılgınca bağırıp zıplayarak yanımıza koştular. “Anne, baba!!! Kocaman bir çayır sivrisineği ölüyo eve ölürken yumurtalarını bırakıyor! Görmeniz lazım!” Diye çıplak attıklarında Ali çok korkmuştu. Neler olduğunu anlayınca çocuklara bağırmaya başladı. “Sizin sineğinizle ve yumurtalarıyla ilgilenmiyorum!!! İlgilenmek zorunda değilim!!! Annenizle hiç konuşamıyoruz!!! Sürekli bölüyor, araya giriyorsunuz!!! Yeter artık! Bir daha bizi böyle saçmalıklarınız için rahatsız etmeyin!!! Ayrıca iğreniyorum böceğinizden! Sevmek, görmek zorunda değilim. Sessizce yapın biliminizi!!! Yetti artık!!!” diye haykırdı. Çocuklar gülerek gidip sineğin videosunu çekmeye başladılar. Sonra izleyince harika bir belgesel yaptıklarını heyecanla izledim. Çocukların keşifleri çok hoşuma gitse de sesimi çıkarmadım, çaktırmadan güldüm. Ali’nin öfkesinde bir suçluluk sezdim. İçten içe aslında bu anın çocuklar için önemini biliyordu ama kendi alanını da korumaya çalışıyordu. Bun o kadar sık yaşıyor, ve gerçekten de Ali’yle iki çift laf edemiyoruz ki, verdiği tepkide haklılık payı var. Ben de bugün Derin’e “Babane senin bilgisayar oyunundan! Azıcık rahat bırak, düş yakamdan.” demek istesem de diyemedim. Ali benden daha dürüst bir ebeveyn olabiliyor.



Koltuğa uzanıp yazı yazarken.
Koltuğa uzanıp yazı yazarken.

Bugün çok yorgun ve uykusuz olmama rağmen yazmadan edemedim. Gözlerim kapanırken çocukları uyutup salona döndüm. Bir kahve yapıp yazmaya başladım. Yazmak, var olmanın bir şekli benim için ve artık varlık gösteremiyor oluşuma dayanmıyorum. Var olmak için yapıyorum, üretiyorum. Resimlerimle, diktiklerimle, fotoğraflarımla, tasarımlarımla, okuduklarımla, toprakta büyüttüklerimle, sporla, çocuklarımla, ailemle, yaşayış şeklimle var olmaya çalışıyorum. Aksini hayal bile etmiyorum. Bazen tembellik ettiğim, sadece koltuğa uzanıp bişeyler izlediğim, arkadaşlarla buluşup tüm gün muhabbet ettiğim kayıtsız günlerimi özlüyorum ama o günlere dönmek artık iyi hissettirmiyor. Var olma çabası hiç olmadığı kadar kuvvetli içimde. Her zaman çalışırdım, aktif olmayı severdim. Ama dinlendiğim, günlerce süren aylaklık günlerim olurdu. Artık kalmadı sanki. Çocuklar öyle çok zamanımı alıyor ki, geri kalan zamanı zevklerim uğruna çar çur edemiyorum. Elimdeki kitapları bitirince, Üstün Dökmen’in Var Olmak, Gelişmek ve Uzlaşmak kitabını bir kez daha okumak istiyorum. Şule Öncü’nin, sonlarına geldiğim kitabı Hepimiz Narsistiz, kendini gerçekleştirmek ve sağlıklı bir Narsistik spektrumda kalabilmek adına oldukça iyi bir kitap. Çok şey öğreniyorum. Kitaba göre kendimi kırgın bir örtük narsist olarak tanımlayabilirim. Okudukça anlıyorum ki tüm bu var olma çabalarım aynı zamanda kendimi iyileştirme, tedavi etme sürecim. Bu sebeple uykuya direnerek yazmaya çabalıyor, sabah dikeceğim figürlerin hayaliyle, çocuklarımla öğrenecek, keşfedeceklerimizin fikriyle heyecanlanıyorum. Bugün ilmek ilmek dokuduğum çocuklarımın gelecek hayatlarını düşünüp, “Hepsine değecek!” diyorum her yorgun günün sonunda.


Bugünlük bu kadar. Okuyan herkese teşekkürler. Sevgiler.

Yorumlar


bottom of page