Evde ekmek ve konser günü
- sesinakmaz
- 20 Ağu 2024
- 5 dakikada okunur
18 Ağustos 2024 Pazar
Sessiz bir sabahtı. Serin üç gündür 22:30-23:30 arası uyumasına rağmen 7:30-8:00 gibi uyanıyor. Daha fazla uyuması gerektiğini düşünüyorum. Belki de yanılıyorum. Serin her zaman uykuya dalmakta zorlanan, Derin’den geç yatıp, geç kalkan bir çocuktu. Büyüyor. Belki de bu kadar uyku yetiyordur. Bu sabah uyanmasın diye sessizce Merin’i alıp odadan çıktım. Derin de uyuyordu. Çok sessiz olsak da önce Derin, sonra Serin uyandı. Evlerde genellikle her sabah çocuklar uyandırılmaya çalışılır, yetişme telaşı yaşanır. Bizim evde ise çocuklar her gün uykularını alsın, uyuyabildikleri kadar uyusunlar diye uğraşıyorum ama erkenden uyanıyorlar. Şimdi düşününce, kendi çocukluğuma kıyasla bu durum bana oldukça sıra dışı geldi.
Aşağı inince bulaşık makinesini boşaltmalarını istedim. Derin makineyi boşaltırken, Serin de yerleri süpürdü. Yukarı çıktığımda yataklarını toplamadıklarını fark edip çağırdım. Kimsenin yatağını toplamadan aşağı inmesini istemiyorum. Derin’e bu sabah yaptığım ekşi mayanın ekmek yapımına uygun olgunlukta olduğunu söyleyince bir süredir planladığı Alman ekmeğini yapmaya başladı. Yüzmeye gideceğimizi, mayalanma süresi içinde gelemeyeceğimizi söylesem de, bu sabah ekmek yapmayı yüzmeye tercih ettiğini söyledi. Kahve makinasını açınca Serin de kendine kahve yapmak istediğini söyleyip hazırlık yaptı. Sabahları, özellikle böyle sessiz, sakin sabahları çok seviyorum.
Bir ara kahve içmek için koltuğa oturup telefonuma bakıyordum. Merin etrafta geziniyordu. Dalmışım. Ne yaptığına bakmak için Merin’i gözlerimle ararken, merdivenin üçüncü basamağına çıktığını, poposunu aşağı bakan tarafa dayadığını, ufacık bir hareketle oldukça yüksekten düşebileceğini gördüğümde kalbim, aklım, tüm varlığım olması gereken yerden çıkıp fırlayacak gibi hissettim. Koltuktan merdivene kaç adımda zıpladım bilemiyorum, uçtum sanki. Bir yandan da sessiz olmaya, Merin’i korkutmadan yaklaşmaya çalıştım. Bağırmayan Aileler diye bir kitap okumuştum. Böyle bir anda panik yaparak düşmeyecek çocuğu bile düşürebileceğimiz yazıyordu. Genel olarak sakin yapıda biriyimdir, böyle durumlarda kolay kolay kendimi kaybetmem. Sonunda Merin’i tutabildiğimde kalbimin atışınını heyecan ve korkunun zıplattığı çeşitli yerlerde, boğazımda, başımda hissettim. Serin sadece bir kaç basamak yukarıda kitabını okuyordu. Durumu fark etmemişti bile. Merin suratıma bakıp gülümsedi. Gülüşünün bana dünyanın en güzel şeyi olarak görünmesi, her bakışımda Merin’e aşık olmam, kokusuna doyamayan halim prolaktin hormonlarımı coşturup, en sinirli, stresli, uykusuz, aç olduğum zamanlarda bile fazlasıyla süt salgılamama yardımcı oluyor.
Derin ekmeği mayalamaya bırakınca beraber yüzmeye gitmek için çıktık. Çocukların sayılı yaz günlerinde her gün yüzmelerini, suya, toprağa dokunup güneşi ve havayı içlerine çekmelerini istiyorum. Bağışıklıkları, mutlulukları, sağlıklı bir beden ve zihin uyumu için bunu gerekli olduğunu düşünüyorum. İmkan da varken evde oturmalarına izin vermiyorum. Serin her gün özellikle yüzmeye gitmek istiyor da, Derin bazen isteksiz davranıyor. Anlıyorum aslında. Belli etmeden, içten içe ben de her gün yüzmeye gitmeye üşeniyorum. Bir sabah da evimde başka şeyler yaparak güne başlamak istiyorum ama çocuklar ve kendim için böylesinin daha iyi olacağını bildiğimden, kendimi her sabah gitmek için zorluyorum. Çocuklar bu zorlanmaların çoğunun farkında değiller. Sanıyorlar ki anneleri her zaman hazır, asla bıkıp usanmıyor. Evlenmeden önce günlerce kötü beslenip, saatlerce bişeyler izleyerek kendimi uyuşturduğum, gecemin gündüzüme karıştığı, kendimi unuttuğum günler olmuştu. Ebeveyn olunca çocuklarımı da kendimi de ihmal etme seçeneğimin olmadığını gördüm. Bu açıdan, ebeveyn olmak beni çok geliştirdi. Kendime ve çocuklarıma iyi gelen şeyi, bazen çok sıkılsam da, istemesem de yapıyorum.
Merin’e aldığımız ilk adım ayakkabılarına bayıldık. Oyuncak bebek gibi, giydirip giydirip seviyoruz. Merin de çok sevdi. Giymek istiyor, çıkardığımızda bağırmaya başlıyor. Bu kadar küçük bir insanın hayat hakkında bunca şeyi, mesela ayakkabının ayağa giyilip bununla yürüyeceğini biliyor olması çok komik. Biraz bahçede gezdirip yüzmeye gittik. Çocuklar “Anne lütfen ayakkabılarını suda çıkarma. Ayağına bişey batmasın.” dediler. Kardeşlerini böylesine düşünüyor olmalarından çok etkileniyorum ama bunu gösterdiğimden emin değilim. Çoğu zaman çocukların söylediklerine karşı sessiz kaldığımı fark ediyorum. Kafamda çok fazla şey var, çok şey düşünüyorum. Aslında duyuyorum ve güçlü duygular hissediyorum ama bazen cevap verip duygularımı göstermekte başarısız olduğumu düşünüyorum.
Çocuklar çok güzel oynadılar. Senelerdir paddle board sporunu yapmak istiyorum. Bu kadar ünlenmeden çok önce denemiş, çok sevmiştim. Derin’den board’u isteyip Merin’e suda bakmasını istedim. Çocuklar sanki süzülüyor gibi biniyor, üstünde atlayıp zıplıyorlar. Oysa ben üstünde durmakta bile zorlandım. Defalarca deneyip düştüm. Derin nasıl yapacağımı öğretmeye çalıştı ve çok iyi olduğumu söyledi. Canım oğlum, destek olmak için çabaladı. Serin de sık sık iyi olup olmadığımı sorup beni güzel gülümsemesiyle karşıladı. Üçüne bakıp nasıl bu kadar güzel çocukların dünyaya gelmesini sağlayabildiğimi, nasıl bu kadar şanslı olabildiğimi düşündüm.
Eve dönünce Merin’i uyuttum. Ali’yle uzanmış yatarken Serin gelip Hayvanlar kitabını getirdi. Gördüğü bir arıyı okumamı istedi. Tüm gün ara ara bana bazı bölümleri okudu, işim olduğunda kendisi okumaya çalıştı. Haşa bilmediği harfler olduğundan zorlandı ama gerçekten çok iyi gidiyor, artık çoğu yazıyı okuyabiliyor.
Bu arada Derin ekmeğini şekillendirmiş, tekrar mayalamaya bırakmış, artık fırına vermek üzereydi. Ekmekleri karbonatlı kaynar suya atıp, sonra fırına koyması gerekiyordu. İlk defa böyle bir ekmek tarifine rastladım. Derin’in, benim için bile zorlayıcı olan böyle bir tarifi başarıyla yapmasını büyük hayranlıkla izledim. Fırını bile çoktan ısıtmış, pişirme taşı yerine tepsiyi ters çevirmiş, fırının hangi ayarda pişireceğini bile araştırıp ona göre ayarlamış. Bu benim için hiç küçümsenecek beceriler değil. Evlendiğimde klasik bir yemek yapmayı bile bilmiyordum. Ekmekler pişince fotoğrafını çekip babasına gönderdi. Ali de coşkulu, tebrik eden bir sesli mesaj göndermiş. Derin halinden memnun ve gururlu gözüküyordu. Gayretini sevdiğim.
Serin’le piyano çalıştık. Derin hep yaptığı gibi bateri çalıştı. Her gün en az yarım saat yastık ve pad üzerinde çalışması gerekiyor. Sürekli bir işi başarmanın yolunun, sıkıcı olana katlanabilme becerisi olduğunu konuşuyoruz. Yapmayı sevdiğimiz her işin sıkıcı tarafları var. O tutkuyla yapıldığı söylenen işler sürekli aynı tutkuyla yapılmıyor. İnsan sıkılıyor, bunalıyor, her gün aynı şeyi yapmak istemeyebiliyor. Ama yapabildiğinde ödülünü fazlasıyla alıyor. İkisi de her gün çalışarak kısa zamanda çok ilerlediler.
Bu akşamüstü evde müthiş güzel bir huzur vardı. Merin’in uyku saati geçmesine rağmen kendi kendine sessizce oynamaya devam etti. Aslında uykusu gelince, çoğunlukla uykusu gelmese bile kısa süre içinde bana gelir, kucak ister, bacaklarıma sarılır, almazsam ağlar. Ağlamasını hiç istemem, kucağıma alıp tek elle çalışmaya devam ederim. Ama bugün saatlerce ses çıkarmadan, kimseyi de rahatsız etmeden etrafımızda dolanıp oynadı. Sürekli Merin ağlar, beni ister düşüncesiyle, acele içinde yaşadığımdan, bu telaşsız, özgür hal çok iyi geldi. Sessiz sakinden bile “Ne zaman beni ister? Kaç dakikam var acaba? Ağlamadan kaç iş halledebilirim?” düşünce ve endişeleriyle yaşıyorum. Uzun süre sonra huzursuzlanmaya başladığında çocuklardan kardeşleriyle ilgilenmelerini istedim. Mutfağı dağıtıp toplamadan gitmelerine kızıyorum. Onlar kitap okurken Mutfağı toplayıp hem de haklılıkla benim ilgimi isteyen Merin’e bakmam gerekiyor. Çocuklar Merin’i alıp balkona çıktılar. Bir süredir heyecanla evimizin üstünden geçen uçakları izliyorlardı. Uçaklar evimizin tam üstünden, sanki neredeyse bize değecek yakınlıkta geçip gölden su alıyorlardı. Yangınlar canımızı yakarken, rengarenk yangın uçaklarının yolculuğu çocuklar için tam bir görsel şölene dönüştü.
Merin dışarıda Derin’le sallanırken, işimi bitirip koltuğa uzandım ve kitap okumaya başladım. İçimde bunu yaptığım için bir huzursuzluk vardı. Merin’i biri tutarken yapabildiğim tek şey temizlik ve yemek oluyor. Keyifleri çok yerindeydi, sallanarak eğleniyorlardı. 10 dakika da olsa bunun tadını çıkarmak istedim. Ali geldiğinde ne yaptığımı sordu. “Merin’e baksın diye Derin’e vermiş, uzandığım yerde kitap okuyorum. Tam bir umursamaz anne modundayım.” dedim. “Yapman gerekeni yapıyorsun. Böyle söyleme. Normali bu bence.” dedi ve Merin’i Derin’den aldı. Saat 18:00’i geçti ama yine de azıcık uyusun diye yukarı çıkarıp uyuttum. Sanırım ancak yarım saat uyudu.
Ali çocuklarla akşam yemeği hazırladı. Yaptığı köfteleri Derin’den şekillendirmesini istemiş. Derin’in yaptığı şekillere bakınca mutfak işlerinde gerçekten iyi olduğunu bir kez daha söyledim. Onlar yemek hazırlarken Serin’le İngilizce pratiği yapmak için bir resim çizip hangi renge boyayacağımızı gösteren numaralarla renkleri birleştirdiğimiz bir çalışma hazırladık. Serin memnuniyetle boyayıp çalıştı. Temek kavramları çeşitli yollarla her gün tekrar ederek eğlenceli öğrenmeyi sağlamaya çalışıyorum.
Yemekten sonra Ali gidince çocuklar müzik yapmaya başladılar. Serin bateri çaldı. Derin müziği ayarladı. Beraber harika iş çıkarıyorlardı. Serin müzik konusunda çok hevesli. Derin’in her bateri dersine gidip neler olup bittiğini izliyor. Derin kısa sürede oldukça iyi yol aldı. Her fırsat bulduğunda bateri ustalarını dinliyor. Bugün ataklarda çok başarılı olduğunu söyledi. Onlar konser verirken, Merin hep yaptığı gibi ritim tuttu, dans etti.
Yatakta okumak için yanıma mitoloji kitabını almıştım. Fakat saatin 22:00’yi geçtiğini görünce okuyamayacağımı söyledim. Serin öfleye pöfleye söylendi. “Bari yanımda yat uyuyana kadar.” dedi. Sarıldık. Ben yazarken o uyudu. Gün böyle bitti.





Yorumlar