Büyütmek istediğim çocuk tarafım ve burna kaçan legolar
- sesinakmaz
- 15 Ağu 2024
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Ağu 2024
11-12 Ağustos 2024
Ali’yle tatsız tartışmamızı geride bırakıp çocuklarla çalışmalarımıza döndük. Masa başı işlerimiz bitince senelerdir aklımda olan, başlayıp bir türlü bitirmediğim balık tutma oyununun dikimini bitirmeye koyuldum. Çocuklar da usul usul yanaşıp yardım ettiler. Evde öyle bir misyonum var ki, çocuklar her yaptığımı izleyip etkileniyorlar. Bazen eşlik ediyor, bazen kendi işleriyle ilgileniyorlar. Ama günü belirleyen benim duygularım, arzularım, ilgilerim, ne yaptığım, neyle uğraştığım oluyor. Evdeki havayı ben belirliyor gibi hissediyorum. Bu da üstüme büyük bir sorumluluk yüklüyor. Beraber keyifle balıkları dikip mıknatıslı oltayı hazırladık. Çocukların her gün azar azar yaptıkları bu işlerle becerilerinin gelişiyor oluşunu izlemeyi seviyorum. Kendi oyuncaklarını kendileri yapabiliyorlar.
Merin’e ve çocuklara bana hayat hakkında çok şey anlatan Sığırcığın Şarkısı adlı kitabı okudum. Kitabın sonunda hangi kuşun hayat hakkında ne söylediğini tahmin etmeye çalıştık. Bu kadar sade bir dille yaşamı özetleyen kitapları okumanın ne kadar özel olduğunu düşündüm.
Derin bateri çalıştı. Ardından yemek hazırlığına başladım. Çocuklardan bulaşık makinesini boşaltıp mutfağı toparlamalarını istedim. Çalışırken şarkı söyleyip birbirlerine eşlik ettiler. Rabia çocuklara Duman’ın yeni şarkısı Kufi’yi dinletmiş. Bu ara sürekli dillerinde. Derin bu şarkıyı bateride çalabilmek için her gün pratik yapıyor. Merin’i kucağıma alıp oturdum ve çocuklarımı izledim. Bazen ne kadar harika olduklarını düşünüp benim çocuklarım olduklarına inanmakta zorlanıyorum. Aklıma eski, yalnız, genç, bekar Sesin geliyor. Şu an üç çocuğun annesiyim. Anne kelimesini düşünüp manasını hissedince ne zaman, nasıl bu noktaya geldiğimi kestirmekte zorlanıyorum. Henüz bir çocukken, birden büyüyüverdim. Çocuklarım büyüdüğümün işareti olsa da hala çocuk yanımın da varlığını hissediyorum. Bazen dans edip, şakalar yapar eğlenirken, bazen de gereksiz yere sinirlenip, bağırıp sızlanırken hissediyorum hala çocuk kalan tarafımı. Özellikle yeterince olgun ve bilinçli davranmadığımda büyütemediğim tarafımdan utanıyorum biraz. Oynamak, gülmek, eğlenmek, saçmalamak tamam da, kırıp döken Sesin’i biraz daha büyütmem gerek.
Yemek yerken aklıma çocukların yarın İngilizce dersler olduğu geldi. Geçen derse, Ali feci halde akşamdan kalma olduğu için götürememişti. Bugün yine bir iş için dışarıda ve muhtemelen yine içecekler. Arayıp yarın çocukların dersi olduğunu, götürmesi gerektiğini söyleyip, ne kadar içmeyi planladığını sordum. “Bilmiyorum, oturuyoruz. Bakıcam duruma.” dediğinde yine çok sinirlendim. “Ali geçen derse de kalkamadığın için götüremedin! Ders sabah bile değil, öğleden sonra! Senden çocukları derse götürebilecek şekilde kendi ayarlamanı istiyorum! Çocukların dersi senin ne kadar içtiğine bağlı olmamalı! Bu konuda çok haklıyım! Beni anladın mı?!!!” diye bağırdım. Çocukça davranan öfkeli tarafımı büyütmek için karşımda olgun, sorumluluklarını gözeten, kendini ifade etmekte başarılı biri olsa daha kolay olurdu. Bilemiyorum, belki de bu benim bahanem. Ama sessiz kalıp, diğerinin düşünmesi gereken sorumlukları da üstlenince terazi büyük bir dengesizliğe düşüyor. Bu kadar yükün altında kalan kişi öfkeleniyor, diğeri rahata alışıyor. Çocukları derse götürme fikrinin ağırlığını bile zihninde tutmayıp bana taşıtıyor. Sonra da sürekli gülen, anlayışlı, sakin, sessiz bir Sesin bekliyor. Tüm bunların olduğu gün ortak arkadaşlarımızla buluşup benden konuşmuşlar. Arkadaşlarımızın da bebeği var. “Sesin çok yoruluyor, bir aydır hasta, iyileşemedi. Koşturmaktan zayıfladı. Hiç desteğimiz, annemiz, babamız da yok. Ama mutluyuz. İyi idare ediyoruz.” gibi bişeyler söylemiş. Bana “Seni hiç gömmedim Sesin, hakkını verdim.” dedi. Beni hiç gömmeyip sadece doğruyu söylediği için takdir etmemi bekliyorsa da etmeyeceğim. Erkeklerin pohpohlanma sevdasını biliyorum ama bazen gerçekten mantıksızca, konik derecede aptal oluyorlar.
Merin kucağımdayken ağzından bişey çıkarıp bana vermeye çalıştığını fark ettim. Avcumu açınca içine ağzından çıkardığı minik lego parçasını koydu. Bu durum bize o kadar olağan geliyor ki, çoğunlukla fark etmediğim bişey hatırladım. Merin’e hamileyken Ali “Bu legoları kaldıracaksınız artık. Merin ağzına sokar, yutar.” diye sık sık uyarıyordu bizi. Halbuki Serin doğduğunda da evimizde legolar vardı, saklamamıştık. Serin bulduğu zaman oynar, ağzına sokar, çıkarırdı. Ne zeytinin, ne kirazın, ne hurmanın çekirdeğini çıkararak vermedim hiç. Her zaman kendisi çıkardı. Endişelerimiz normal ama bir bebeğin bu sert cisimleri bilerek yutmak isteyeceğini sanmıyorum. Denedim ve yutmadıklarını gördüm. Sadece bir kez Serin’le yüreğimizi ağzımıza getiren bir olay yaşadık. Arabadaydık. Serin bir yaşını bir kaç ay önce doldurmuştu. Araba park halindeydi ve Ali’yi bekliyorduk. Ben otururken Serin koltukta astarla bana tutunarak lego oynuyordu. Serin’in usulca en ucak parçayı burnuna götürdüğünü fark edip almaya çalışınca daha hızlı hareket edip burnuna soktu. Her şey öyle anlık gelişti ki, şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim. Panik olup ellemeseydim kesinlikle o da hareketini benden kaçırarak hızlandırmayacaktı, burnuna bile girmeyecekti belki. Aslında hiç evhamlı biri değilimdir ama sanırım Ali o kadar çok bu konuda uyarılarda bulunuyordu ki, etkilendim. Ali’ye hemen doktora gitmemiz gerektiğini, legoyu burnuna soktuğunu söyledim. Bu durumlarda daha evhamlı olan Ali bu sefer beni sakinleştirmek için uğraştı. Doktor çok yakındaydı, gidip muayene ettirdik, hiç bir şey görünmediğini söyledi. Eğer hala içeride olduğundan şüphe ediyorsak kulak burun boğaz doktoruna görünmemizi tavsiye etti. Üzüntüyle arabaya döndüğümüzde koltuğa tekrar baktım. Aradığımız lego parçasının tekrar koltukta olduğunu görünce ikinci bir şaşkınlık yaşadım. Meğer parça hemen düşmüş, boşuna doktora gitmişiz. Merin de emeklemeye başladığından beri etrafta geziniyor ve bulduğu tüm parçaları ağzına sokup çıkarıyor. Çocuklardan bu tür şeyleri saklamanın ilerde daha kötü olacağını düşünüyorum. Ne kadar erken alışırlarsa o kadar iyi. Ayrıca çocuklarım kumda, kumsalda, dağda, bahçede, ormanda büyüyorlar. Tüm parçaları saklamam ya da çocuklarımı uzak tutabilmem mümkün değil. Bu bana doğru gelmiyor.
12 Ağustos Pazartesi günü bugünlerde yaşadığım gerginliğin, uyuma ihtiyacının, tatlı isteğinin, beş ağrılarının sebebini nihayet anladım. 20 ay sonra ilk defa regl oldum. Adet öncesi sendromunu genç bir kız olduğumdan beri en ağır yaşayanlardanım. Sağlıklı olmama seviniyorum ama her ay günlerce süren bu döngünün olumsuz yan etkilerinden hoşlanmıyorum. Hayatımı büyük ölçüde etkiliyor.
Yüzmeye gidip geldikten sonra Derin İngilizce çalışmaya başladı. Serin de masa başında çalışan Derin’e özenerek matematik çalışmak istediğini söyledi. Derin bilmediği kelimeleri yazarken resimlerini de çizdi. Soldier kelimesi gelince aklına bir çizgi roman kitap yapma fikri geldi. Işıklı masayı çıkarıp çalışmaya başladı. Serin de ışıklı masada bilgisayardan çıkardığı bir çiçek resmini kopyalayıp boyadı. Her gün çalışarak bir yola çıkmak, nasıl daha iyi öğrendiklerini, neye yatkın olduklarını keşfetmelerini sağlıyor. Her gün belli şeyler yapıyoruz ama mutlaka özgün bir çalışmaya dönüşüyor.
Çocuklar Ali’yle derse gidince biz de Merin’le alışverişe gittik. Artık dışarı çıkmayı hiç sevmesem de bazı şeyleri kendim almam gerekiyor. Döndüğümüzde hemen ardımızdan çocuklar da geldi. Serin bostana koşup olgunlaşan sebzelerimizi topları. Hasat zamanını çok çeşitli ve verimli ürünler aldığımız günler olarak hayal etmiştim ama olmadı. Serin var olanlarla bile çok mutlu. Yediklerimizin nereden, nasıl geldiğini bilmek tüm insanlık için en önemli ders. Merin’i azıcık daha büyütünce yediklerimizin birazını yetiştirebilmenin peşine düşeceğim…





Ah Sesin. Kesinlikle, bir annenin duygu durumu ne ise ev halkınında enerjisi , günü geçirme şekli o oluyor. Özellikle bizimki gibi küçük çocuklu iletişim temas halindeyse. (Elif )