top of page

Doğum günüm

  • sesinakmaz
  • 1 Ağu 2024
  • 6 dakikada okunur

Doğum günüm


Dünle ilgili aklımda yazmaya değer pek bişey kalmadığı için atlayacağım. Pazartesi olmasına rağmen sonunda sessiz bir gün geçirebildim. Merin uzun bir sabah uykusu uyudu, dinlendim. Hatta Merin’in ikinci uykusunda ben de uyumuşum. Günümün verimli geçmediğini hissettim ama olsun. Hala iyileşemediğim için dinlenebildiğime seviniyorum. Günün hakkını verme olayını bazen abartıyorum. Olduğu kadar dediğim bir gündü.


Derin bu sabah uyandığımızda “Doğum günün kutlu olsun anne.” deyip beni öptü. “Kahvaltıda ne istersin?” dedi. Bu sene doğum günüm için herhangi bişey istemedim. Evlendiğimizden beri istediğim gibi bir doğum günüm olmadı. Artık istemiyor ve hatta saçma buluyorum. Zaman diye göreceli bir kavramın içinde tarihler yaratıp özel günler seçiyoruz. Dünya güneşin ve kendi etrafında dönüyor, saatler, günler, aylar, yıllar oluşuyor. Güneşin etrafında bir turu tamamlayınca yıldönümlerini kutluyoruz. Her geçen gün özel günlerin kapitalizm tarafından dayatılan birer tuzak olduğunu daha çok düşünüyorum. Sevdiklerim için özel günlerinde videolar, hikayeli kekler, albümler, kişiye özel pastalar, el işi, benzeri olmayan hediyeler hazırlamışım. Mesleğim tasarım. İnce düşünür, her eylemin fikrine önem veririm. Sanat hayatın göremediğimiz güzel taraflarını hatırlamak için en vazgeçilmez disiplin. Ama dünyada ve ülkemizde grafik tasarım ve reklamcılığın geldiği noktayı, bir şey satabilmek uğruna dünyayı bitiren halini görünce fikren mesleğimden de uzaklaşıyorum. Eskiden çok önem verdiklerim giderek anlamsızlaşıyor. Sevdiklerime vereceğim zamanı ve emeği bile tartıyorum. “Seviyorum.” demenin beni tüketmeyen, borçlu hissettirmeyen farklı yollarını arıyorum. Kutlanmak da, kutlamak da istemiyorum. Bu sene kalabalık, yavan, doğum günü sahibi çocuğumun yüzünü bile göremediğim kutlamaları da sevmediğimi anladım. Belki de ben bu kadar önemserken, diğerlerinin önemsememesine kırılıp vazgeçtim, küstüm. Belki de hayatımın yarısı zamanı hor kullanmakla geçtiği için artık zaman kaybı gibi geliyor. İçime bakıyorum ama net bir cevap alamıyorum. 39 yaşıma girdiğim bu sene beni yoran, engelleyen, kötü hissettiren her şeyden uzaklaşıp yola dilediğim yerden devam etme arzusunu daha derinden hissediyorum. İçimden geldiği kadarını yapacağım. Kimsenin de bana böyle bir zorunluluk hissetmesini istemiyorum.


Her sabah yaptığım gibi çamaşır katlayıp asarken Derin’den “Anne bugün doğum günün. Ne istersin?” cümlelerini kurmayı bırakmasını istedim. Sanırım bir gün olsun günlük rutinin dışına çıkıp mola veremiyor olmaya sinirliyim. Bir gün aksattığımda ertesi gün hayatımı daha da zorlaştıran iş listesi beni bekliyor. Ne kadar bunalsam da kendimi bu tempoya alıştırmak için her gün daha çok çabalıyorum.


Mutfağı toplarken Merin de öğrenme kulesinde oynuyordu. Bugünlerde vakit geçirmeyi en sevdiği yer burası. Sürekli aşağı inip yukarı çıkma alıştırması yapıyor. Aşağı inme konusunda henüz iyi olmadığından kontrol ediyoruz. Talihsiz bir an gözden kaçırdık ve düştü. Kafasının pek acıdığını sanmıyorum. Düşmüş olmaktan çok korkup ağladığını düşünüyorum. Düştüğünde çoğu zaman bakmamaya çalışıyoruz. Çoğu zaman işe yarıyor. Tepkimizi görmezse ve canı pek acımadıysa ağlamadan devam ediyor.


Ali erken uyanmış. Dün akşam, bulduğu en iyi Çin restoranının resmini gönderip “Yarın yemeğe öğlen mi gitmek istersin?” demişti. Çok mutlu olsam da gitmek istemediğimi söyledim. Uzun araba yolculuğu yapıp bir restorana gitmek gelmiyor içimden. Bazen insanlar “Nasıl yetişiyorsun?” diye soruyorlar. Yetişemiyorum. Tüm bu kutlamalar, arkadaş buluşmaları, bir yerlere gitmek düzenimi alt üst ediyor. İleride daha rahat olacaktır ama özellikle şu an, Merin bebekken evden dışarı adım atmak çok fazla organize olmak ve fazladan enerji gerektiriyor. Bu dönem olması gereken enerjiye bile sahip değilim.


Derin babasının eski diz sörfü tahtasını bulmuş, uzun zamandır kneeboard yapmayı öğrenmek istiyordu. Hatta doğum gününde yeni bir kneeboard halatı istedi. Ali de eskiden sık sık yapardı. Gölün sakin olduğu sabah saatlerinde ailece açıldık. Ali, Derin’i yönlendirdi, neler yapması gerektiğini anlattı. Ali bir dönem uzun süre su sporları işiyle meşgul olduğu için nasıl olması gerektiğini iyi biliyordu. Derin düştüğünde tekneyle dönüp halatı tam tutacağı şekilde önüne getirmeyi bile başarıyordu. Derin temkinlidir. Tekneyle üstüne giderken çarpmasın diye kaçmaya çalışınca Ali “Oğlum kaçma, halatı tutabileceğin yakınlığa getiriyorum. Bana güven, ne yaptığımı iyi biliyorum.” dedi. Baba oğul birbirlerini tanıma, işbirliği yapma hallerini izlemeyi seviyorum. Derin’in henüz ikinci denemesi olmasına rağmen biraz uğraştıktan sonra doğru konumlanıp yapmayı başardı. Bildiğim bir alan olmadığı için anlayamadım ama Ali, Derin’in bu kadar çabuk öğrenip başarmasına şaşırdı. “Oğlum biz bunları hep kendi kendimize, uzun sürede öğrendik. Hem şanslısın, hem yetenekli.” dedi.


Gölün üstünde harika bir sabah geçirdik. Bazen evden bile zor çıkabildiğim için, dışarıda hayatın bu kadar güzel olabilmesini, yaşadığımız yerin büyüleyici manzarasını, canlılığını hayranlıkla izledim. Biri bana “Bir gün göl kenarında yaşayacaksınız.” dese inanamazdım. Bazen hala inanamıyorum. Görenlerin de istendiğini hissediyorum. Bunun için ne kadar bedel ödediğimizi ve ödemeye devam ettiğimizi bilseler, eminim çoğu bu yükün altına girmek istemezdi.


Merin dışarıya çıktığımız an mutluluğunu gösterdi. Tekneyi görünce daha da hevesli sesler çıkardı. Denizin üstünde olmayı çok seviyor. Serin zaten tam bir denizkızı. Yüzme molası verdiklerinde Ali’den, sabırsızlanan Merin’i de yüzdürmesin istedim. Ama herhangi bir güvenlik önlemi olmadan, açıkta kucağımızda yüzdürmenin tehlikeli olduğuna karar verip sudan çıkardık. Unutulmayacakların arasına giren bir sabahtı.


Eve gelince çok yorulup uykusu gelen Merin’i uyuttum. Bugün bir daha denemeye karar verip Merin’i uyurken kucağımda tutmak ya da yanına yatmak yerine kamerayı açarak yatakta yalnız bıraktım. İnanılmaz bir şey oldu; Merin yalnız başına neredeyse iki saat, uzun bir sabah uykusu uyudu. Bunu ne zaman yapsam hemen sıçrayarak uyandığı ve tekrar uyuyamadığı için denemeye korkuyordum. Aşağı yalnız indiğimde evdeki herkes şaşkınlıkla bakıp sessizce alkışladı. Umarım bugün milad olur ve bundan sonra yalnız uyuyabilir.


Elim kolum özgürken ne yapacağımı bilemedim. Bir kahve yapıp bir kaç sayfa kitap okumaya çalıştım ama olmadı. 10 ay sonra neredeyse ilk defa gündüz Merin uyurken elleri kolları boş kalmıştım. Aklımda sanki sürekli yapabileceğim daha önemli bişey varmış gibi hissediyordum. Çocuklara kilden piramitleri bitirmeyi önerdim. Mutlulukla kabul ettiler. Merin uyanana kadar kille çalıştık. El, göz ve kalbimiz birlikte çalışarak farkında olmadığımız becerilerimizi ortaya çıkarıyor, meditasyon etkisiyle dünya dertlerini bir süreliğine unutmamızı sağlıyor.


Merin uyanınca günlerdir kendim için yapmayı planladığım keki yapmaya başladık. Pişirdikten sonra çocuklar sabırsızlıkla süslediler. İlk defa kendim için böyle güzel bir doğum günü keki yaptım. Senelerdir doğum günümde kendime böyle bir hediye vermek istiyordum.


Serin bu arada bir oyun hazırlamış. Konser verecekmiş. Önce hazırladığı biletleri satın alıp, kapıdan girdim. Serin’in bateri gösterisini izledim. Bu kadarcık oyun bile yüzünü güldürüyor. Ben gülerken gülmemek için yüzünü en ciddi hale sokuyor, kendini sıkıyor. Büyüyecek ve bu tatlı halleri geride kalacak. Başka tatlı halleri gelecek tabi, tatlılık hiç bitmeyecek ama dilediğim zaman bugünü hatırlayabilmek, yüzünü hafızama kazımak istiyorum.


Serin’le piyano ve ritim çalıştık. Başlangıçlar sıkıcı ve zorlayıcı oluyor. Bazen eğlenceli, sevdiren bir yol bulmaya çalışmaktan yoruluyorum. Serin senelerdir piyano çalmayı öğrenmek istiyor. Bu tamamen kendi kararı. Ama çalışmaya başladığında zorlanınca sıkılıyor. Bu tür günlük tekrarları, artık diş fırçalamak gibi otomatik hale gelene kadar sistemli şekilde devam etmesini sağlamalıyım. Çocuklar bir şeyi isteseler de devam ettirme gücünü kendilerinde bulamayabiliyorlar. Burada yine aileye çok iş düşüyor. Ebeveyn olmanın bu kadar zor olduğunu bilsem, çocuk sahibi olmayı biraz daha düşünürdüm belki ama yine de kendimi alıkoyamazdım. Bendeki “Her şeyi başarabilirim.” takıntısı, her türlü zorluktan üstün geliyor. Kendimi güç durumlara sokmakta başarılıyım.


Merin’i tekrar uyutup odada yalnız bıraktım. Bunun olabildiğine hala inanamıyordum. Bu sırada Ali mutfakta bişeyler pişiriyordu. Mücver yapmış. Üstüne mum koyup sürpriz yaptı, doğum günümü kutladı. Komikti. Her doğum günümde kızartacak bir yemek buluyor. Bir kaç sene önce Derin’in doğum günü sabahı eve eli kırık gelmişti. Dört gün sonra benim doğum günümde ise bolca kızartma yaptığını hatırlıyorum. Doğum günlerime dair tek değişen beklentilerimi sonlandırmak oldu.


Derin, sosyal medyada bir yazımı açmış okuyordu. Biri yazdıklarımı yüksek sesle okurken duymaktan çok rahatsız olduğumu fark ettim. Ardından Ali bana “Doğum günün için benim ağzımdan güzel bişeyler yazsana. Seni ne kadar sevdiğimi, doğum gününü kutladığımı falan yazar mısın? Senin kalemin kuvvetli, ben yapamıyorum böyle şeyler. Senin için yapmak isterim ama sen yaz”. dedi. “Yazmasak?” dedim. “Çok teşekkür ederim ama doğum günümü sosyal medyada kutlamana hiç gerek yok canım. Buna hiç ihtiyacımız yok. Düşündüğün için sağ ol.” dedim. Ali’den bunları duyduğuma inanamıyorum. Hem komik, hem güzel. İyi bişey yapmak istiyor, yapmaya çalışıyor ama asla yapamayacağı, yapsa da üstüne olmayacak şeyler düşünüyor. Sahte, göstermelik şovlar istemem. Hakikat insanıyım. Yaşadığım şeyi en derindeki duygularıma değerek yaşarım. Ali de haklı, bişey yapması gerekiyor gibi hissediyor. Bunca senedir özel günleri önemsemesi için o kadar sitem ettim ki, bişey istemediğime inanamıyor.


Bugün film günü. Akşam olmak üzereyken çocuklar artık izlemeye başlamak istediklerini söylediler. Ortalık dağınık, her yer her yerde. “Hayır, etrafı toplamadan izleyemezsiniz.” dedim. Artık rahatça oturup doğum günü kekimi yemek istiyordum. Sabah bu dağınık eve uyanmak istemedim. İsteksizce dağıttıklarını topladılar ve ailece Young Sheldon dizisinden bir kaç bölüm izledik. Aslında bu akşam “Notting Hill” filmini izlemek istiyordum. Julia Roberts filmlerini ve Hugh Grant’i çok severim. Ama saat geç oldu. Bugün yazımı da yazamamıştım. Hamileyken ne çok şey izlemiş, tatil yapmışım. Günlük yazabilmek için çoğu şeyden vazgeçmem gerekiyor. Bana çok iyi geldiğinden diğerlerinden vazgeçip bir tercih yapıyorum. Bu halde bile saat geç olduğu için yazımı yayınlayamadan uyuyakaldım. Bir doğum günü daha böyle bitti.


Nice kendimi tanıdığım yıllarım olsun. İyi ki doğmuşum.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comments


bottom of page