İşgalciler ve misafirperver kocam
- sesinakmaz
- 6 Ağu 2024
- 5 dakikada okunur
1-2 Ağustos 2024 Yazmadığım günlerde yaşananlar
1 Ağustos Perşembe günü çocuklarla uyanıp gölde yüzmeye gitmek üzere hazırlanmaya başladık. Ali gece geç gelmesine rağmen uyanıp bizimle geleceğini söyledi. Akşamdan kalma, hala biraz sarhoştu. Nerede yüzeceğimizi tarif etmek, eşlik etmek hatta katılmak istiyormuş. Sabah erken kalkıp yüzmede bize katılması o kadar ender gerçekleşen bir durum ki aynı anda hem şaşırıp hem mutlu oldum. Yüzdük, sohbet ettik, eğlendik… aile olmanın güzelliğini tüm benliğimle hissettiğim, minnettar olduğum bir sabahtı.
2 Ağustos Cuma günü çocuklar kanyon yürüyüşüne gitmek üzere hazırlandılar. Serin tavada yumurta, Derin ise keep istedi. Evde yumurta kalmamış, ekmek yok. Hem köyden hem marketten sipariş ettim ama henüz gelmemişti. Evden çıkmamız gereken zamanların krize dönüşme olasılığı genel olarak yüksek. “Her şey yolunda, yetişeceğiz.” diyorum ama sonuçta kendimi çocuklara kızarken, maraton koşucusu gibi nefes nefese kalırken buluyorum. Ali gece evde değildi. Bu sefer alkolün dozunu çok fazla kaçırmış. Yetişmek için çabalarken Derin’den babasına kendilerini götürüp götüremeyeceğini sormasını istedim. “İş başa düştüyse mecbur götüreceğim.” diyerek kalkmış. Bunun bana büyük yardımı oldu.
Çocukları bıraktığı grup yürüyüşe katılan İngiliz yetişkinlermiş. Herkesle selamlaşıp bir yandan akşamdan kalma ve hala sarhoş olduğunu söylemiş. Çocukların gittiği arabayla bir süre aynı yoldan gidince önlerine geçmiş ve hızla makas atarak yanlarından ayrılmış. Çocuklar anlatırken gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi. “Bu durumdan utandınız mı?” diye sordum. “Anne ne utanması, babam çok havalıydı. Gurur duyduk. Hızlı ve Öfkeli’deki Toretto gibiydi.” dediler. Gençken, aslında bahane sayılamayacak genç olmanın ardına sığınarak aptalca hatalar yaptık. Ali’nin modifiye ettirdiği arabaları hala görenler tarafından konuşuluyor. Ne kadar fevri ve sorumsuzca yaşadığını anlamak için eskiye gitmeye gerek yok. Ben de iyi bir sürücüydüm. Hiçbir güvenlik önlemi olmadan motor kullanıp kazalar yaptım. Alkollü araç kullandım. Anne olduktan sonra motora binince kalbimin hızla çarpmaya başladığını fark ediyorum. O günlerde ise ölümü hiçe sayarak yaşamışız. Neden böyle olduğumuzu sorgularken ailemizin de aynı hataları, hatta çok daha fazlasını yaptığını anımsıyorum. Bu çağa göre, eskiden anne baba olmakla çok genç olmak neredeyse aynı şeymiş. Ne kadar anlamaya çalışıp kılıfına uydurmaya çabalasam da bilinçsiz ve sorumsuz olmanın genç olmakla aynı şey olmaması gerektiğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Havalı ve sorumsuz olmak doğamız değil. Aileleri eğitimsiz, okumayan, bilinçli farkındalıktan uzak, ebeveyn olmanın sorumluluğunu alamamış insanların çocuklarının bildiği tek yol. Ali’nin çocuklara havalı olmayı, hem de böylesine tehlikeli şekilde öğretmesini son derece uygunsuz buluyorum. Kulağa saçma gelse de havalı olmak diye bir şey varsa eğer, okumak, öğrenmek, araştırmak, yaratmak, üretmek, sürdürebilmek, olaylar karşısında sakin kalabilmek, asıl gücün kontrol olduğunu gösterebilmektir derim. Ali’yle birlikte evlendiğimde ben de bu bilinçte değildim. Çocukların bebekken bizi izleyip kayıt altına aldıklarını unutuyoruz, hiç büyümeyeceklermiş gibi hissediyoruz. Çok çabuk büyüyorlar. Bu sırada biz olgunlaşıp değişsek de, çocuklara bazı kodlar çoktan yazılmış oluyor. Zamanla eski halimizi unutup çocuktaki kodlarla savaşmaya, eleştirmeye başlıyoruz. Özellikle bizimki gibi okuma yazma oranı düşük, geri kalmış ülkelerde ebeveyn olmadan önce farkındalık oturumları yapılmalı. Elinizde olan ve olması gerekenin farkına varmadan değişimden bahsetmek de mümkün olmuyor.
Ali’ye bu durumdan duyduğum rahatsızlığı anlattım. “Çocuklar abartıyor. Hızlı gidip makas atmadım. Jipin ardından yavaş yavaş mı gideyim? Öne geçip yoluma baktım.” gibi bahanelerin ardına sığındı. Ben eleştirmeye devam edince “Sesin böyle biri olmasaydım benimle evlenmezdin. Beni değiştirmeye çalışma. Yanlış bişey yapmadım. Sadece öne geçip devam ettim. Bana güven.” dedi. Söyleyecek bişey kalmadı.
Artık Merin’i yatakta uyutup yalnız bırakıyorum. Derin’in ve benim telefonumu kamera olarak kullanıp izliyorum. 10 ay sonra günde bir kaç saat bu huzuru yaşayabiliyor olduğuma hala inanmıyorum. Çocuklar evde yok, Merin yatağında uyuyor. En son ne zaman böyle yalnız kalabildiğimi hatırlamakta zorlanıyorum. Bu zaman öyle kıymetli ki harcayacağım değerde bir uğraşı bulmakta zorlansam da yapmam gerekeni yapmalıyım. Merin uyurken mutfağı toplamak günümü kolaylaştırır. Çocukları uyutup keyif yapma günlerini üç çocuk sahibi olmaya karar verdiğimde ardımda bıraktım.
Bir süredir eve habersiz gelen giden olmadığı için sessizliğin tadını çıkarıyordum. Fakat bugün sessizlik bozuldu. Önce öğlen çalışanımıza yemek getiren kurye kapının önüne gelip düdük çaldı. Sonra kayınpederim arayıp üzüm bırakacağını, kapıya çıkmamızı söyledi. Kapıya çıkma işi Derin’in olduğundan Ali bahçeye girmelerini istedi. Babası ısrarla kapıdan bırakıp gitmek istediğini söyleyince Ali gülerek “Pit stop gibi. Sen arabayla geçerken elinden üzümü kapacak mıyım baba? Kaç dakika kaybedersin? Güldürme beni, gel bahçeye.” dedi. Kayınpederimi, sık sık yanlarına gelip pansiyon odalarında kalan aile getirmiş. Ali kahve yapmayı teklif edip oldukça şiddetle ısrar etti. “Zahmet olmasın.” dediklerinde “Yok ne zahmeti. Ben değil makina yapıyor. Mocha, latte, sade nasıl istersiniz? Badem sütü, yulaf sütü?” diye sordu. Kulaklarıma inanamadım. Ali bitkisel süt almaz, yapmaz, ağzına da sürmez. Kahveyi çok sevmeme rağmen bana kahve yapmayı akıl etmez. Aslında tanıştığımızda sırf kahve seviyorum diye içmediği halde bana eşlik etmek için içiyordu. Hatta defalarca gece yarısı cezbedici bulamayıp çaydanlığın üst parçasıyla bana kahve yapmışlığı vardır. Kahve berbat olsa da çok romantik olduğu için içerdim.
Ali içeri girip kahve makinasının nasıl çalıştığını sordu. “Kahveyi makina yapıyor ya Ali, o kadarını yaparsın herhalde.” dedim. Çok sinirliydim. “Takıldığım yerde yardımcı olursan yapabilirim.” dedi. Sorun da bu. Yardıma ihtiyacı olan benim. 10 aydır, Merin doğduğundan beri zor durumdayım. Yardım alamadığım gibi yardım etmemi bekleyenlerle çevriliyim. Kucağımda Merin’le yemek, bulaşık işlerimi halletmeye çalışırken Ali eve misafir çağırıyor ve bir de kahve için yardım istiyor. Buna çok kızıyorum. Makinayı nasıl kullanacağını tarif edip işime döndüm. Dışarı çıkmadım, kimseye merhaba ya da hoşgeldiniz demedim. Yapmacık davranmayı sevmiyorum. Ayrıca acelem vardı, oyalanacak vaktim yoktu. Kahveleri götürüp misafirlerini botla gölde gezmeye çıkardı. Döndüklerinde ben yemek için sebzeleri doğrarken Merin bacaklarıma yapışmış ağlıyordu. Ali’ye pencereden seslenip Merin’i almasını rica ettim. Kayınpederim dışarı çıkmadığım için merak etmiş olabilir ama şanslıyım. Onlara özel bir tavrım olmadığını bilirler, işim olduğunu anlarlar, öküz altında buzağı aramadıklarını düşünüyorum. Gittiklerinde Ali, Merin’le biraz daha ilgilenip, kitap okudu. Fotoğraflar ne kadar yanıltıcı, hoş bir görüntü çiziyor. Merin’e belki de ilk kez kitap okumuştur. Çocukları almaya gidene kadar biraz daha yatmak üzere yatağa gitti. Ben de Merin’i uydururken dinlenmiş oldum.
Çocuklar geldi, neler yaptıklarını heyecanla anlattılar. Muhabbet ederken bahçeye yine birileri geldi. Ali çıkıp masaya davet etti ve konuşmaya başladılar. Ali’nin geçen senelerde sattığı bir arazi için görüşmeye gelmişler. Kapıya yazdığım “Aramadan girmeyin!” yazısına rağmen eve gelen gidenden çok bunaldım. Çıkıp yanlarına gittim. Bir süre dinledim. Uygun anı kollayıp araya girdim ve bu buluşmayı önceden planlayıp planlamadıklarını sordum. Ali durumu bildiği için hiç çekinmeden “Hayır aramadan gelmişler.” dedi. Durumumu anlattım. Ayrıca birinin evine aramadan pat diye gelmenin ne kadar uygunsuz olduğunu da gayet açık bir dille kelimelere döktüm. Çok mahçup olup şaşırdılar. İnsanlar düşünmeden, kafalarına estiği gibi davranıp sonra da mahcup olduklarında şaşırıyorum. Kim evine öylece gelinmesini ister bilemiyorum ama ben kesinlikle o insanlardan değilim. Ayrıca açık ve dürüst olmanın yapılacak en doğru şey olduğuna inanıyorum. Birini tanıyorum. Biri çat kapı geldiğinde inanılmaz misafirperver davranıp ardından “Yine geldi. Haber de vermiyor. Bişey diyemiyorum. Bıktım artık.” diyen biri. Bu iki yüzlülüğe tanık olunca bu insanın benim arkamdan neler konuşabileceğini hayal edip uzaklaşıyorum. Gerçek bazen acı ya da ağır da olsa sahte olmaktan iyidir. Doğruları konuşmak bazen hoşnutsuz hisler getirse de böyle insanlarla gerçek bir yakınlık kurma şansınız olur. Sahtelikte yakınlık göremiyorum.
Haftasonu güzel ve sakin geçti ama olanları yazamayacak kadar unuttum. Bu kadarı yetsin.
Yorgunluğun üstüne gelen sınır ihlalleri .. sizi çok iyi anlıyorum zamanla tepkileriniz , tavrınız sayesinde istediğiniz çevreyi düzenlemeyi başaracaksınız ve bolca iletişim kopacak . Sınırlı iletişim yardımsız çocuk büyütürken iyi geliyor . Sağlıcakla kalın