Kardeşlerine gözü gibi bakan Serin ve Derin/Bebekli hayat evliliği sınıyor
- sesinakmaz
- 18 Ağu 2024
- 11 dakikada okunur
17 Ağustos 2024 Cumartesi
Gece uyumam 01:45’i bulduğu için sabah 7:00’de Merin’le uyanmakta zorlandım. Çocukların haftada bir de olsa dışarda dondurma yemelerinden huzursuzdum. Aldığımız dondurma makinesi gelince, çocuklar uyuduktan sonra bulduğum dondurma tarifini yaptım. Dondurma uğruna geç yatmak kötü bir fikirdi ama öyle çok istiyorlardı ki kıramadım. Dondurma karışımının bir gece dolapta beklemesi gerektiğinden, yapmazsam bir gün daha beklemek zorunda kalacaklardı. Merin’in, çocukları kendi ritimlerinde uyanacakları saatten erken uyandırmaması için ne kadar çabalasam da kalkmaları için elinden geleni yapıyor. Yanlarına gitmesine izin vermezsem bağırıyor. Minik kaşif uyanıkken kimsenin uyumasını istemiyor. Oynaması için bişeyler verdiğimde Derin ve Serin’in çoktan kalkmış olduğunu görüp Merin’i yanlarına saldım. Bir saat daha uyuyabilsem günü rahat geçirecektim. Çocuklardan kardeşlerini bir saat kadar ya da ne kadar olabilirse oyalamalarını istedim. Kabul edip mutlulukla gittiler. Salı sabahı da biraz daha uyuyabilmek için Derin’den Merin’le oynamasını istemiştim. Derin götürür götürmez çok ağlamıştı. Ne olduğunu sorduğumda Derin, Merin’in kaka yaptığını, Derin poposunu yıkarken ağladığını söylemişti. Merin kaka yapmış ve Derin yıkamış. Merin’i omzuna doğru yatırıp poposunu suyun altına tutmuş. Hatta kontrol edip yıkayamadığı yeri de yıkamaya çalışınca Merin ağlamış. Yazarken bile Derin’in bunu yaptığına inanamıyorum. “Oğlum neden bana söylemiyorsun?” dediğimde “Ne olacak anne? Yıkarım ben” dedi. İlk defa yapmasına rağmen sürekli yapıyor gibi bir hali vardı. Tekrar uyumaya çalışmıştım ama Merin’in memnuniyetsiz sızlanmalarını bir süre dinleyince daha fazla beklemeden aşağı indim. Yere karşılıklı oturmuş bişeyler oynuyorlardı. Derin “Anne tam da susup oynamaya başlamıştı.” dedi. Derin’i takdir ve hayranlık karışımı duygularla izledim. Üzüldüm. Aslında herkes mutlu, üzülecek bişey yok ama elimde değil. Çocuklarım rezil olacakmış, onları ihmal edecekmişim korkusu bir türlü rahat etmeme izin vermiyor.
Bugün ise yaklaşık bir saat uyumuşum. Serin gelip “Anne Merin kaka yapmış. Uyandın mı?” dedi. “Tabi kızım uyandım, hemen geliyorum.” deyip daha tam uyanamadan yataktan fırladım. İnsan yataktan uyanır uyanmaz fırlayınca başı dönüyor, önünü göremiyor, gözlerinin önü hala buğulu oluyor. Aynı sorumsuz anne olma, çocuklarımı zor durumda bırakma korkusu yüzünden kendime uyanma zamanı bile tanımadan aşağı koştum. Derin “Anne bu sefer sıvı kaka yapmış, yıkamak zor olur dedim. Kakasını bezine yapmasını istemiyorsun ya, kakalı bezle beklemesin diye seni uyandırdık.” dedi. “İyi yaptınız oğlum. Yeteri kadar uyumuşum. Çok teşekkür ederim. Harikasınız!” dedim ve Merin’i yıkadım. Merin beni görünce mutluluktan zıpladı. Banyoda yıkanırken bile çılgınca meme emmeye çalıştı. Sanki beni bir gün görmemiş gibiydi. Serin ve Merin’i yalnız büyüttüğüm için, bensiz olmaya tahammülleri olmadığını görüyorum. Çocukların arada sırada bir başkasıyla da zaman geçirme şansı olsa böyle olmazdı. Fakat çevremdeki insanlar bunu anlayamayabiliyorlar. Bir akrabamız senede sadece bir kez gelip Serin’den kendisine büyük yakınlık göstermesini bekliyor. Serin yanına gitmek istemeyince de “Sesin bu çocukları kendine alıştırdın, bize gelmiyorlar. Yapma böyle. Biz de bu çocukların teyzesiyiz, amcasıyız, dayısıyız, halasıyız…” gibi cümleler duydum. İnsanlar ne yaşadığınızdan habersiz aniden etrafta belirip onları rahatsız eden, ama tamamen başkasının özeli olan durumla ilgili hiç çekinmeden eleştiride bulunabiliyorlar. Böyle insanlar sürekli çevremde olsalar da bir şekilde uzak durur, gereken mesafeyi yakınken de sağlamayı başarırım. İyi bir şey söylemeyeceksem sessiz kalmanın ne değerli olduğunu zamanla daha çok anlıyorum. Dilde de sadelik ne değerli bir erdemmiş.
Bu sabah bir saat uyuyabilmek günümü nasıl bu kadar güzelleştirebilir diye düşündüm. Resmen dinlenmiş, iyi hissediyordum. İçimdeki canavar ihtiyaçlarım karşılanmayınca, uykusuzken, yorgunken çıkıyor. Merin bir ay içinde bir yaşına girecek. “Bunca zaman nasıl geçti bir de sana sormak lazım Sesin.” diyorum kendime. Sonra da kendimi takdir ediyorum. “Elinden geleni yaptın, çok iyi dayandın, sabrettin.” diyorum. Bir aydır ve hala süren hastalık da oldukça etkilenmeme sebep oldu. Bunca halsizlik, keyifsizlik, günlük işlerde zorlanma hep hastalık yüzünden diye düşünüyorum. Bugün yediklerimin tadını alamadığımı en son akşam öğününde anladım. Hastalık bitti biter derken koku alma duyumun bir kısmı da beni terk etmiş. Hala güçlü öksürüğe balgam ve burun akıntısı eşlik ediyor. Nasıl bu kadar hasta olabildiğimi düşünüyorum.
Derin bu sabah Mitoloji kitabını getirip Seth ve Horus ile ilgili bölümleri sesli okumamı istedi. Bir süredir ara ara bu kitabı okuyor. Hepimiz ilgiyle okuyor ve dinliyoruz. Aylardır Antik Mısır mitolojisiyle ilgili çok fazla şey öğrendik. Kendisi okuyabildiği için Serin’den farklı olarak Derin konuya çok daha hakim. Beraber merak edip okumalar yapmayı, beraber öğrenmeyi çok seviyorum. Derin, ben okurken sık sık durdurarak okuduklarımı, kendi okuduğu diğer kitaplarla karşılaştırdı. Aldığım kitaplara henüz ben bakamamışken, Derin çoğundan bölümler okumuş bile. Günümüzde henüz 12 yaşında bir çocuğun, bilgisayar oyunları ya da teknoloji hakkında değil de sadece kitaplardan edinebileceği bilgileri bizden çok daha iyi bilmesi, araştırması tuhafıma gidiyor. Günümüz çocukluğu hakkında bambaşka bir çerçeve çizdikleri için kendi çocuğumuza bile şaşırıyoruz. Günümüz çocuklarına değil, günümüz yetişkinlerine bir şeyler oldu. Ben bile Derin henüz bir yaşındayken, yurt dışında okulumu bitirmeye giderken, zorda kalırsam başvururum diye Derin’e iPad almıştım. Nefes almak istediğimde Derin’e eşlik etmesi için vermiştim. Aktif olarak hayatında olmasına izin vermesem de ekran olmazsa çocuğum eksik kalır sanmıştım. İçerik kontrolü, saat kontrolü, hepsi hikaye. Şimdiki aklım olsa asla vermezdim. Ekran çocukların sadece dikkatini çalmıyor, aile ilişkilerini de yıpratıyor, hatta büyük parçasını alıp götürüyor. Ekran varken tartışma da bitmiyor, yokluğunda ise tatlı bir huzur var.
Bıraksam, çocuklar çoktan başka konulara zıplar, Antik Mısır konusu dağılıp giderdi. Özellikle kitapları görünür kılıyorum, yapacağımız işleri Antik Mısır üzerinden yürütüyorum, konuyu bir şekilde oraya getiriyorum. Mesela dün, çizgi roman tarzı, İngilizce Mısır Firavun ve Tanrılarının Hikayeleri kitabını çevirip, kağıtlara yazarak kutucuklara yapıştırmaya başladım. Bunu yapmak bile çocukların ilgisini buraya çekip dikkatlerini yine aynı yere topladı, yeni şeyler öğrenme isteğiyle doldular. Henüz çeviriyi bitirmeden okumaya başladılar. Çocukları gizlice yönlendiriyor olmaktan rahatsız değilim. Ne öğrendiğimiz değil nasıl öğrendiğimiz önemli. Öğrenme yöntemlerini, nasıl severek öğrendiklerini keşfetsinler istiyorum. Ara ara başka şeyler okuyorlar ama tamamen farklı bir konuya geçmiyoruz. Henüz Antik Mısır’ı yeteri kadar bilmiyoruz. Ayrıca öğrenip rafa kaldırdığımız değil, gerçekten öğrenip hayatımıza dahil ettiğimiz bir yerde olsun istiyorum. Okulun yaptığı gibi her güne, her haftaya bir konu değil, merak ettiğimiz konuyu nasıl öğreneceğimizi çözerek en derine dalmaya çalışıyorum. Her şeyi öğrenmemiz mümkün değil, dünya bilgiyle dolu. Ama tek bir şeyi gerçek anlamda öğrenmeye çalışarak yeterliliğimizi ve yapabilme kapasitemizi arttırıyoruz.
Cuma günleri Ekincik’e gitmek üzere konuşmuştuk. Böylece Serin arkadaşı Luna’yla ne zaman görüşeceğini bilecekti. Emir’i arayıp kendimize Circles’dan oda bile ayırttım. Fakat evde işler yolunda gitmedi. Serin piyano çalışmamış, Derin tavuk ve bıldırcınlara su verirken yem vermeyi unutmuş. Çoğu ölmüş. Ölme sebeplerinin bambaşka olduğunu söylüyor ama bilemiyorum. Bense gideceğiz diye evde her şeyi ayarlamaya çalıştım. Fakat çocuklar kendi sorumluluklarını yerine getirmeyince gidemeyeceğimi söyleyip iptal ettim. Derin “Anne sen cezaya karşısın ama bizi cezalandırıyor musun?” dedi. “Hayır, ben sorumluluklarımı yerine getirirken, siz yapmamışsınız. Gidersek yapmadıklarımız daha da yığılacak. Döndüğümüzde toparlamak zor olacak ve keyfimiz kaçacak. Bu hafta elimizden geleni yaparsak eğlenmeye de vakit bulmayı umuyorum.” dedim. Çocukların öğrenmesini istediğim en önemli derslerden biri bu; önce sorumluluklar. Biraz üzülseler de düşündüğüm kadar takılmadılar. Uzun süre üzgün kalmamaları, olayları büyütmemelerini seviyorum. Rezilyanslarının yüksek olduğunu gözlemliyorum.
Serin’in Ekincik’te göreceği arkadaşı bize geleceğini söyledi. Derin ve Ali, kiracı geleceği için eski evimizi kontrol etmeye gideceklerdi. Serin de gitmek istedi. Giderse arkadaşı gelince göremeyebileceğini söyledim. Ne zaman geleceklerinin belli olmadığını, onlar gelene kadar babası ve abisiyle gitmek için ısrar etti. Saat 14:00’te piyano dersi olduğu için arkadaşının hemen gelip derse kadar kendisiyle oynayacağını, geldiğinde eğer Serin, arkadaşı arayıp geleceğini söylediği halde evde olmazsa arkadaşının hayal kırıklığına uğrayabileceğini, geç gelirse arkadaşını görememe ihtimalinin bile olduğunu söyledim. Bazen gelmeyebiliyorlar ya da oldukça geç gelebiliyorlar. Bir saat beklemek çocuklara bazen bir gün gibi gelebiliyor. Serin gitmedi ama bana küsüp dışarıda kaldı, ağladı. Her şeyi aynı anda yapamayacağımızı, seçmemiz gerektiğini söyledim. “Seninle konuşmak istemiyorum.” dedi. Arkadaşı kısa süre içinde geldi ve mutlulukla oynamaya başladılar. Ali ve Derin tahmin ettiğim gibi çok geç kaldılar. Serin’e “Gitseydin Luna’yı göremeyecektin. Gördün mü çok geç kaldılar.” dedim. Luna “Serin oraya gitmek mi istedi?” dedi. Serin bundan bahsetmememden hiç hoşnut olmadı. Hemen durumu kurtarmak için “Hayır, aslında ben Serin’e gitmek ister misin diye sordum. Serin de ‘Hayır anne, gidersem Luna ben yokken gelebilir, göremeyebilirim.’ diyerek gitmek istemediğini söyledi.” dedim. Serin ve Luna memnuniyetle gülümsediler. Bazen çocuklara, yetişkinlere gösterdiğim inceliği göstermeyi ihmal ediyorum. Fark edip böyle toparlamaya çalışıyorum.
Ders saatinde Serin’in arkadaşı gitti ve Serin hemen İmren’le uzaktan online piyano dersine katıldı. Uzaktan zor olacağını düşünüyorduk. Başlarda Serin zorlandı. Ama biraz destekle, bolca sohbetle zorlukları aştı. İmren senelerdir uzaktan arkadaşım. Aslında alanında çok iyi olduğunu biliyordum ama birebir bu kadar iyi bir eşlikçi, eğitmen olduğunu yeni keşfettim. Gerçekten alanında iyi olmak, çocuğu anlamak, hızına, ilgisine eşlik etmek, cesaretlendirmek, spesifik övgülerde bulunmak, küçük detayları fark etmek, teşvik etmek diye buna derim. Her hafta detaylı geri bildirim mesajları veriyor, gereksiz övgülerden kaçınarak tamamen gördüklerini söylüyor. Bu hafta Serin’le zorlandığı, sevdiği, sevmediği konular hakkında, hatta Serin’in ilgi alanları hakkında sohbet etmek için bir toplantı yapmak istediğini söylediğinde Derin “ Vay be Serin. İmren’le çalıştığın için çok şanslısın. Ben de öğretmenimle böyle bir diyalog içinde olmak, toplantı yapmak isterdim.” dedi. Serin de çok istediğini söyleyip ders sonrasında görüştüler. Aslında Derin’in bateri eğitmeni de bizim için büyük şans. Kendisi sanırım ekonomiyle ilgili bir bölümde çalışmış ama özel hayatında davul çalmak tutkusuymuş. Emekli olunca bu tarafa yerleşmişler. Müzik mağazasına özel ders verebileceğini söyleyip numarasını bırakmış. Kendisine böyle ulaştık. Derin’le iki saate yakın ders yapıyorlar, sohbet ediyorlar. Derin’e izlemesi, dinlemesini istediği müzisyenleri dinletiyor, büyük şehire müzik mağazalarına, konserlere gitmesini öneriyor. Bana Derin’in zihnini bölebilmesi için bazı mindfulness pratikleri yapmamızı önerdi. Derin gün içinde arıyor, soracaklarını soruyor. Perşembe günü Derin’in baterisine bazı ses düzenlemeleri yapmak için malzeme satın alıp geldi ve beraber saatlerce malzeme kesip yerleştirdiler. Artık Derin’i çok iyi tanıyor. Serin’in kulağını deldirmek için çıkıp deldiremediğimiz, Derin’le tartıştığımız gün derse gittiğinde ilk 10-15 dakika çalmakta zorlanmış. Öğretmeni “Dur dur dur! Sende bişey var. Aklın burda değil. Bunu konuşup çözelim ister misin?” demiş. Derin de “Annemle tartıştık. Canım sıkıldı, hala kafam orada, odaklanamıyorum.” dediğinde konuşmuşlar. Böyle şeylerin olabileceğini söyleyip dertleşmişler. Konuştuktan sonra Derin kendini müziğe verip çalmayı başarmış. Öğretmenle böyle bir bağ kurabilmek bence muhteşem. Derin’le o gün tartışmış olmaya üzüldüm ama bunu birine anlatabilmesine çok sevindim. Çocukları çoğu şeyden korurken kendimden koruyamıyor olmak anne olmanın benim için en can yakıcı tarafı. Bir yandan da normal, hayat bu. Ancak bu kadarı geliyor elimden.
Merin ikinci uykusundan uyanınca yemek için geç kalacağımızı bile bile Merin’e ilk yürüme ayakkabısı bakmaya çıktık. Çok tatlı bir sandalet bulduk. Derin yazın, tam bir yaşında yürümeye başlamıştı ve bu kadar küçük, benzer bir sandaleti vardı. Serin on dört aylıkken, Haziran’da yürümüştü ama ona ince deriden bir ayakkabı almıştık. Merin’in ne zaman yürüyeceğini bilmiyorum. Birden çok güçlü sinyaller vermeye başladı. Gün içinde sürekli parmaklarımızı tutup kendisini yürütmemizi istiyor. Merdivenlere, rampalara çıkmaya bayılıyor. Ali bugünlerin yakında geleceğini söylemişti. Çocukların parmaklarımızdan tutup yürümek istemeleri artık çok tanıdık olduğumuz bir sahne. Aynı oyunu tekrar tekrar izliyor gibiyiz. Bebek büyütmek kolay olmasa da bebeklik dönemini çok seviyorum. 6 yaş, 12 yaş, çocukların tüm yaşları güzel. Büyüdükçe kötüye giden bişey yok. Sadece özlüyorum çocuklarımın en ham hali olan ilk yıllarını. Zaman geçtikçe çocuklarımıza istemeden öğrettiklerimiz hoşuma gitmeyebiliyor. Çocuklara değil, kendime katlanamıyorum aslında.
Kendime de bir terlik beğenip aldım. Hatırlamıyorum ama bir kaç senedir aynı terliği giyiyorum. Süslü, ucu açık terliklerimi gitmeyeli yıllar oluyor. Yıllardır tırnak mantarıyla mücadele ettiğim için eskiden çok güzel bulduğum tırnaklarımı kaybettim. Önceleri görüntüsünden çok utandığım için önü kapalı terlik giyiyordum. Her zaman görünüşüme, bedenime özen gösteren biriydim. Hala aynaya baktığımda kendimden hoşnut olmak istesem de artık pek çok şey, mesela mantar yüzünden kötü görünen tırnaklarım önemini kaybetti. Görünüşüme özen gösterirken, içeride yaşananları çok ihmal etmişim, görmezden gelmişim. Eskisi kadar süslü, bakımlı olmayan bugünkü halimi daha çok seviyorum. Rahatlık her şeyden önemli şimdi. Kendime, ayaklarımın rahat ettiği en konforlu terliği aldım.
Markete uğrayıp eve geldik. Bugün geç kaldığımız için tavuğu pişmiş aldık. Pilav yaparken Derin’den salata yapmasını istedim. Serin kendine mantı yapmamı istedi. Kabul ettim ama sarımsaklı yoğurdu kendisinin hazırlaması gerektiğini söyledim. Derin’in okula gittiği günlerde yalnız yemek hazırlarken günlük haberleri dinlerdim. Çocuklar da 30-40 dakika bişeyler izler, mutfakta neler olup bittiğini görmezlerdi. Mutfakta kendi sevdikleri özel yiyecekleri yapmak için arada bir zaman geçirirlerdi. O günlerde bugünkü kadar yorgun değildim, bazı konularda bu kadar zorlanmıyordum. Yine de çocuklarımın eğitimini okula bıraktığım günleri düşününce öyle yanlış ve boş geliyor ki, bugün yaşadığım her zorlanmaya razı oluyorum.
Akşam duş, diş fırçalama rutininden sonra herkes yukarı çıktı. Her akşam çocuklar yatağa gitme hazırlığı yaparken, çoktan uykuya hazır olan Merin’le baş başa yukarı çıkıp O’na kitap okuyorum. Her gün aynı kitabı okumamın Merin için eğlenceli hale dönüşmesine sebep olduğunu gözlemliyorum.
Tam yatmış, kitaplarımızı okuyacakken Derin yine Serin’e bir sebepten söylenmeye başladı. Bugünlerde müdahale eden, söylenen bir abiye dönüştü. Derin’e sorumluluk verdikçe, O da Serin’e yükleniyor. Ama aslında herkes üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor. Derin’e kızsam da sorunları çözme sorumluluğu bana ait olduğundan düşünmem, yollar aramam şart. Bugünlerde Serin’le özel vakit geçirmeye çalışmam, Derin’i olumsuz etkilemiş olabilir. Dün hamurunu kendimiz yaparak makarna yapmaya karar verdik. Derin daha önce yalnız başına yapmıştı ve Serin’e pek fırsat vermemişti. Derin’e, bu sefer makarnayı Serin’le yapacağımı, müdahale etmesini istemediğimi söyledim. İstemeyerek tamam dedi ama baştan uyarmama rağmen her adıma karıştı. Derin 12 yaşında bir çocuk, hala oldukça küçük bir çocuk. Ama artık tek başına çok fazla şey yapabiliyor. Serin’e fırsat vermesini özellikle istiyorum. Kendini bir türlü frenleyemiyor. Bize çok yardımı oluyor. Derin olmasa ne yapardık bilmiyorum. Kampa gittiği üç gün gerçek anlamda zor durumda kaldık. Hayatımıza öyle çok dahil ediyoruz ve Derin de bundan öyle hoşlanıyor ki, geride durmasını istediğimde başaramıyor. Serin’in arada kaynayarak, Derin’in gölgesinde büyüyen bir çocuk olmasını istemiyorum. Defalarca uyarmama rağmen müdahalelerine devam edince bu sefer Ali sert bir tavırla uyarıp yanına çağırdı. Serin çok üzüldü. “Anne kulaktan kulağa konuşmak istiyorum. Sen de kulağıma söyle. Derin’e çok üzülüyorum.” dedi. Diğerlerinin duymasını istemediğinde böyle yapar. “Çağırıp makarnayı Derin’le yapmak istiyorsan yapabilirsin.” dedim. Derin’i çağırdı ve beraber neşeyle makarna yaptılar. Her zaman olmasa da arada çocukların arasındaki denge kaçınca, tekrar sağlamaya çalışmak yıpratıcı olabiliyor. Sebile söylemişti; “Çocuklarla çalışan, yaşayan, sürekli çocuklarla iletişim halindeki tüm yetişkinlerin bir yardımla, profesyonel destekle ilerlemesi gerek.” demişti. Bu tespitini her gün düşünüp, gönülden katılıyorum. Ne kadar okusam, öğrensem, kendi içimde sürekli ölçüp tartsam da her gün en az bir kere zor anın içinden geçiyorum.
Çocuklar uyuyunca aşağı indim. Ali, bir kaç gündür ilgilendiği misafirleri gelince, araziyi gezdiricem diye arabayla çıkmış, bir daha gelmemişti. Restorana gitmişler. Her ne kadar “En azından haber ver.” desem de normali bu. Evden “Birazdan geliyorum.” diye çıkıp tüm gün gelmeyebiliyor. Gün içinde Merin’i uyuttuğumda arayıp kepçe tamircisinin geleceğini, Derin’in adama para verip veremeyeceğini sordu. Merin’i uyutmuş, tam biraz dinlenecektim. Derin’in çok yüklü bir parayı sayıp adama vermesi bence oldukça riskli. O kadar parayı ben bile saymakta zorlanıyorum. Ali’nin restorana gittiğini bu telefonla öğrendim. Merin uyanmasın diye sessizce tamam deyip aşağı indim. Öfkeliydim. Haber vermeden gitmesine öfkeliydim. Üstelik kendisi yokken eve kepçe tamircisinin gelmesine, ödeme yapılacak olmasına, kendi işlerim yetmiyor gibi bu işin de bana kalmasına çok sinirlendim. Ali’yi arayıp “Aramadan girmeyin yazısını sana uyarlamam gerek. Alkolün dibine vurduğun iş yemeğinden gelip, ertesi gün tüm gün yatıyor, asla rahatsız edilmek istemiyorsun. Evden haber vermeden gidiyor, bir de bana iş veriyorsun! Merin 30-40 dakika uyursa ancak dinlenebiliyorum. Bir daha senin kepçe tamircinle uğraşmak istemiyorum, evde yokken çağırma!” diye kızdım. “Müsait değilsen parayı veremem desen yeterliydi. Hem senden değil, Derin’den yapmasını istedim.”dedi. “Ama beni aradın! Ayrıca adam gelmişti, sonra kapıya geldi, evde kimse var mı diye seslendi. Çıkıp sessiz olmasını rica etmek zorunda kaldım. Bıktım senin işlerinin burnumun dibinde olmasından!” dedim. “Bittiyse kapatalım telefonu.” dedi ve kapattık. Öfkeli olmayı öğreniyoruz. “Sen yokken kimse gelmesin, para da veremem.” deyip konuyu sakince kapatmalıydım. Hayır demekte öyle sorun yaşıyorum ki, hayır demeden önce suçluluk duyuyor, öfkeleniyorum. Sonra da Ali “Sesin sinirli.” diye can sıkıcı bir sıfatla beni tanımlayıp, faturayı bana çıkarıyor.
Çocuklar yattıktan sonra salona inip yazmaya devam ettim. Bir kaç saat sonra Ali geldi ve beni uyanık görünce çok şaşırdı. Ben de eve gece yarısı gibi Ali için erken bir saatte dönmesine şaşırdım. “Sen beni mi bekledin?” dedi. “Bilmem. Belki biraz beklemişimdir ama gelmeseydin yatmak üzereydim.” dedim. Tam bir büyüyememiş çocuk cümlesi kurdum. Beklesem de belli etmeyeceğim. “Sen beni hiç beklemezsin. Çok şaşırdım.” dedi. “Abartma Ali, 12 senedir beklediğim zamanlar olmuştur eminim.” dedim. İtiraz etti. Kafası o kadar güzel ki ne desem itiraz edecek, çok konuşacaktı, biliyordum. İçimden “Keşke uyusaydım.” dedim. Biraz konuştuk ama Ali ne dese kızacak bişey buldum. Alkol insanı bambaşka biri yapıyor, karşımdaki saçmalarken dinlemek azap gibi. Belki de günlük hayatında beni idare etmek için çok iyi rol yapıyor da, içince tamamen kendisi olmasına dayanamıyorum. Özellikle Ali’nin sarhoş olmasından etkileniyor, savaş moduna geçiyorum. Şimdi çocukluk, anne babamın ilişkisinin beni nasıl kodladığına hiç girmeyeyim. Kalkıp uyumaya gideceğimi söyleyince “Dur dur dur! Lütfen bu gece böyle bitsin istemiyorum. Konuşmayı baştan alalım.” deyip beni yine oyaladı. Yazım yarım kaldı, uyumaya geç kaldım, üstüne bir de sinirlendim. Güzel şeyler söyledi ama artık önemli değildi, kızmıştım bir kere. Yine de teşekkür edip yattım.
Ali’yle çok zor zamanları her defasında birbirimize tutunarak atlattık. Üç çocuğumuzun üçünde de büyük sınavlardan geçtik. Çocuklarımıza çok düşkünüm. Onların kendilerini kötü, yalnız hissetmeleri pahasına kasten bişey yapamam. Özellikle bebekliklerinde, bana en çok ihtiyaç duydukları zamanlar, Ali’nin de en yalnız hissettiği, bensiz kaldığı zamanlar oldu. Anlıyorum ama bizler yetişkiniz. Bir bebeğin güvende, mutlu olma ihtiyacı her şeyin üzerinde. Bunu bildiğimiz ve geçici olduğunu tecrübe ettiğimi için dayanıyoruz. Ama bu arada uzak kalınca, yeterince sohbet etmeyip, zaman geçirmeyince tartışmalar, anlayışsızlıklar artıyor. Geçecek. Biz neler anlattık. Anlatsam roman olur. Anlatacağım. Zamanla hepsini anlatacağım. Her anımız musmutlu değil ama kötü de değil, güzel olacak. Öfke var ama karamsarlık yok. Hep güzel umutlar, öfkenin sonunda güzel duygular var geleceğe dair.





Yorumlar