top of page

Okuldan uzak olmak, tembellik etmek olmamalı

  • sesinakmaz
  • 21 Ağu
  • 8 dakikada okunur

20 Ağustos 2025 Çarşamba


Serin reyhan çayı yaparken.
Serin reyhan çayı yaparken.

Merin için yatağın kenarına hazırladığım oyun, okuma, atıştırma alanı, sabahları biraz uyumama destek sağlıyor. Bu sabah Merin normalinden erken, 6 gibi uyandı. Sabaha karşı ve sabah sık meme istemesi, bir süre uyumaması tahammülümü azalttı. Böyle olunca uyuduğum uykudan bişey anlamıyorum. Emzirdikten sonra artık tamam deyip bıraktım. Ağladı. Uyumadı bir türlü. Ağlamasına Derin de kalktı ve beraber vakit geçirdiler. Bu sayede biraz daha uyuyabildim. Gece emzirmelerini bir şekilde anlatıp bırakmak istiyorum. Artık uyumak istiyorum.


Derin, Merin’e aşağı gitmeyi önermiş. Merin için kuru çilek, muz, su bırakmıştım. Abisine kızarak atıştırmalıkları göstermiş. Hiddetle “Bunları burada mı bırakayım? Alacağım!” demek istiyor. Suyunu da isteyip aldıktan sonra aşağı inmiş. Derin hepsini gülerek anlattı. “Anne ben kitap okurken yanağını koluma dayıyor. Yanakları da çok yumuşak. Yiyeceğim.” dedi. Bence Derin kardeşine emek verdiği, bakım verdiği için bu kadar çok seviyor. Sürekli oyunlar yapıyor. Merin arkası dönük oturuyorsa çaktırmadan dokunup sanki dokunmamış gibi yapıyor. Merin de biliyor ne olduğunu ve gülüyor. Serin de, Merin de çok şanslılar.


Uyanınca Merin tekrar meme diye yanıma gelip yattı. Meme için bana türlü şirinlik, kur yapıyor. Şule Öncü’nün Hepimiz Narsistiz kitabında, bebeğin anneye, memeye sahip olmasına haset duyduğundan bahsetmiş. Hele anne memeyi vermek istemediğinde bebek, bu gücü elinde tutup paylaşmayan anneye büyük hased duyuyor, ileriki ilişkilerinde de bambaşka şekillere bürünüyormuş bu duygular. Okuduğumda yaşadıklarıma bu gözle bakınca Merin’i daha iyi anlar oldum. Ama ben de insanım ve bunalıyorum. Özellikle meme konusunda Merin’e sınırlar koyuyorum. “Eve gidince, yatağa gidince.” gibi ertelemelerle beklemesini sağlıyorum. Çocuklara sınır koydukça çok daha kontrollü ve sakin oluyorlar. Ebeveynliğimde bunu hep aklımda tutmaya gayret ediyorum.


Çocuklara yulaf hazırladım. Yulafın içine koyduğum çilekleri Merin sade yemeyi tercih etti. Fakat herkes kendi yulaf tabağını alınca, kendine de bir tane istedi. Ne yaparsak aynısını yapıyor. Çocuklar karınlarını doyurunca hep beraber evden çıktık. Daha evden çıkmadan yorulduğumu hissettim. Serin yine “Keşke evde kalabilsem.” dedi. Bunun tartışmaya açık olmadığını, her spor gününde bunu konuşmak istemediğimi söyledim. Çocuklarla gitmek en çok benim için zor. Elimde olsa yalnız giderim. Hepsinin hazırlanmasını sağlamaktan yoruluyorum. Gitme motivasyonum çok azalıyor. Yaptığım çılgınlık gibi geliyor benim bile kulağıma. Üç çocukla spora gidiyorum diyeceğim ama Derin’e haksızlık olur. Serin ve Merin’e rağmen, onlarla gitmek en zorlayıcı tarafı. Evden çıkmanın, dışarıda olmanın çok zaman aldığını fark ediyor olmak da endişemi arttırıyor. Sanki spordan vazgeçip o zaman içinde çocuklarla daha verimli bir şey yapabilirmişiz gibi geliyor. Ama bel, boyun, bacak ağrılarım geçti. Çok daha iyi ve sağlıklı hissediyorum. Zorluklara rağmen gitmeye devam edeceğim.


Çocuklardan özellikle Merin’e marketi hatırlatmamalarını, abur cuburdan ve ekrandan uzak durmalarını istediğimi söyledim. Herkes kabul etti. Fakat son 10-15 dakika kala Merin oldukça huzursuzlandı, ağlamaya başladı. Yolda Derin’den satın almasını istediğim grissinilerden verip lego stop motion izlemesine göz yumdum. Sporumu başarıyla tamamlayıp eve doğru gelirken Merin evin önünde uyuyakaldı. Çok erken kalktığı için yorgundu. Merin uyuyunca, Serin’in çok istediği oyun evini kurmaya başladım. Fakat Merin uyanırsa ve eve yemek olmazsa başım dertte demektir. Serin’den müsade isteyip önce yemek yapacağımı söyledim. Bir an dışarıdan yiyelim diye düşündüm ama o da çok zaman alıyor. Dışarıda yemek yemeyi sevmiyorum ama her gün en az üç kere yemek hazırlamak da canımı sıkıyor. Bu sıkılmış, bunalmış hislere teslim olmadım. Hemen kalkıp zeytinyağlı bir kabak yemeği, makarna yaptım. Deniz börülcesi haşladım. Tüm bunları yaparken boş anlarımda gidip oyun evini kurmaya devam ettim. Serin yardım etmek için can atıyordu. Sanırım bu işi yapmak, beni sabah yaptığım spordan daha çok yordu. Yorgunluk ve ter içindeyken kendimi, elinde havlu ve yelpazeyle başımda bekleyen Serin’e üzülüp “Sen yorulma kızım. İyiyim. Serinletmene, silmene gerek yok. Ama beni böyle düşünmenden çok memnun oldum. Teşekkür ederim.” derken buldum. İçinde bulunduğum zor durumda bile kızımın yorulmasını istemiyorum. Büyüyünce benim gibi olmalarından biraz endişe ettim. Umarım kendilerine de alan açabildikleri bir yetişkin hayatları olur. Bunu özellikle kızlarım için sık sık diliyorum. Erkekler buluyorlar bir yolunu.


Merin uyurken çocuklardan sürekli sessiz olmalarını istemek durumunda kalıyorum. Defalarca ama defalarca ve her gün yaşıyoruz bunu. Merin her zaman sese duyarlı bir bebekti. Serin de öyleydi. Derin aynı sancılı günleri ikinci kez yaşıyor. Uyutan, uğraşan kişi benken, diğerlerinin sadece sessiz olma konusunda bile bu kadar zorlanıyor olmalarını anlayamıyorum. Bir daha kardeş ister misiniz diye sorsak (aslında sormam çünkü bu çocuklara sorulacak bir soru değil.), çok sevmelerine rağmen sırf şu uyku sorunu yüzünden hayır diyebilirler. Onca uyarıma rağmen, yaptığım işi defalarca yanlış yapmış, boncuk boncuk terliyor, zorlanıyorken, Derin çok saçma sapan bulduğum bir video açıp bana göstererek çılgınca gülmeye başlayınca deliye döndüm. Ancak ayağa fırlayıp derhal kapatmasını isteyince ciddiyetimi anlayıp durdu. Çocukların deşarj olma ihtiyaçları var. Tam o anlarda “Şımarıyor.” dediğimiz şeyleri yapmaya başlıyorlar. Bana da olurdu küçükken, hatırlıyorum. Ama şu an hiç zamanı değil. Tüm saçmalıklarını Merin’in uyanma saatine saklasın istiyorum. Bunun üzerine çocuklar sessizce gelip bana yardım etmeye başladılar. Bu sefer de birbirleriyle uğraşmaya, bildiklerini bile bilmediğim argo kelimeleri birbirlerine söylemeye başladılar. Serin’in bu kadar nazik, kibar, mini mini bir görüntüsü ve mizacı varken nasıl oluyor da içinden bu sokak serserisi çıkıyor anlamıyorum. Serin tam babasının kızı. Derin bana “Anne Serin bana hep böyle konuşuyor. Sen duymuyorsun.” dedi. “Bu kadar nazik bir kız böyle konuşmaz, bu sıklıkta yaptığını sanmıyorum.” dedim. Serin ise “Her hak ettiğinde, gerekirse çok sık yapıyorum.” diyerek kendinden çok emin, muzip bir gülüş takındı. Derin, dersini vermek için Merin’in kalkmasını beklediğini söyledi. Ne düşündüğümü iyi biliyorlar. Sürekli konuşmak, vaaz vermek istemiyorum. Bazen gözlerimi öfkeyle kocaman açıyor, bazen gülümsüyorum. Bugünlerde Merin uyuyunca bir yanda sesli kitap dinlediğimiz için, kendimi çocuklara değil, kitaba vermeye çalışıyorum.


Merin uyanınca büyük bir oyuncak kavgası başladı. Serin’i çok seviyor ve çok kıskanıyor. Tartışmalarının sonunda Serin’i ısırıyor, vuruyor. Serin’in göbeğinde şimdiden iki ısırık izi oluştu. Ali’ye anlattıklarında “Serin kardeşini iade ediyorsun, biliyorum. Seni çok takdir ediyorum. Abin de seni hep idare ettiği için, sen de şimdi Merin’e anlayışlı olabiliyorsun. Çok iyi bir ablasın. Ama ısırmasına müsade etme.” dedi. Derin hala Serin’i alttan alır, Serin canını çok yaksa da tüm gücüyle karşılık vermez, ağırdan alır. Serin bu yüzden hep Derin’den güçlü olduğunu sandı. Ali Serin’i hep yanıldığını söyleyerek uyardı ama dinlemedi. Ancak şimdi anlıyor küçük bir kardeşin ne demek olduğunu. Merin, Serin’e “Ev abla hayıı! Ev bu Mimi!” demiş. Bu, oyun evi ablanın değil Merin’in anlamına geliyor. Serin de bana şikayet ediyor. Çok komikler. Ben de Merin’in dilinden konuşup “Ev abla evet, ev Merin evet! Beraber oynamak daha güzel.” gibi şeyler söyleyince Merin gülümseyip Serin’e sarıldı. Yine oyuna daldılar.


Yemek yedikten sonra çocuklar çalışmalarına koyuldular. Derin bateri çalarken kulaklığının birini dinlemem için bana verdi. Serin görünce kulaklığı istedi, ben de verdim. Derin’in artık kulaklıkla çalışmasına bozulduğunu, dinlemeyi çok sevdiğini biliyorum. Derin, yeni hocasıyla nota ağırlıklı çalıştığı için çalmayı bildiği şarkılarda gerilediğini söyledi. Bu hafta dersten de suratı asık geldi. Hocası, stüdyoya bir kaç kişi çağırıp Derin’den çalmasını istemiş. Fakat Derin kalabalığın önünde heyecanlanmış. Morali bozulmuş. Kendileri de müzisyen olan bu gurup, yaşadığı bu zorluğun çok normal olduğunu, bunun zamanla aşılabildiğini söylemişler. Bir gün beraber çalabileceklerini konuşmuşlar. Bateri hocası başından beri Derin’in derse değil ortama ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Yeni insanlarla bir araya getirmesine sevindim. Kışın okulla açılınca, hala Türkiye’de olursak başka insanlarla tanışıp kaynaşabileceğini düşünüyorum.


Serin her gün bana okuduğu sesli okuma kitabını bugün üst kata çıkarak, yatağa uzanıp sessizlik içinde okumak istediğini söyledi. Merin sürekli çocukları meşgul ettiği için yoruluyor olmalılar. Hak veriyorum. “Tabi kızım, çık. Yalnız başına oku, dinlen. Sonra bana anlatırsın.” diyerek teşvik ettim. Yemekten kalkalı bir saat bile olmamıştı ki, Serin bir de kendisine cacık yapmamı rica etti. Eğer cacık istiyorsa salatalıkları doğraması gerektiğini söyledim. Önce salatalıkları doğrayıp sonra yukarı çıktı. Serin gün içinde kitaplarla yaşar. Okumadığı bir an bile yok gibi geliyor bana. Ama ayrıca bana sesli okumasını istiyorum. Okuduğunu anlamakta güçlük çektiğini görüyorum. Uzun, bol cümlelerden korkmamasını sağlamaya çalışıyorum. İşe yarıyor da. Kitabın sonuna doğru artık çok daha iyi okuyor ve okuduğunu daha iyi anlıyor. O yukarı çıkınca ben de cacığı yaptım. Yaptığım yoğurt bu sefer oldukça ekşi olmuş. Böylesi daha güzle geliyor bana. Merin’in de afiyetle yediğini görünce O’nun da sevdiğini anlıyorum.


Derin de bugünlerde sıklıkla okuyarak geçiriyor günlerini. Son okuduğu Boksörler ve Azizler kitapları hiç hoşuna gitmemiş. Her fırsat bulduğunda bana anlatıyor. “Okuyayım bari ben de.” dediğimde “Sen okuma. Zaman kaybı. Sinir bozucu bir kitap.” diyor. Bugün bana “Anne sen şiddet dolu bazı filmleri izlememizi istemiyorsun ya, o zaman bu kitaplara da izin vermemen gerek. İçindeki şiddeti görsen şaşarsın.” dedi. Çok haklı. Kitapları da özenle seçerim aslında. Çocuklarım maruz kaldığı her şeyi, her insanı dikkatle seçmek gerek. Ama bazen, hatta çoğu zaman aldığım kitabı benden önce okuyuveriyorlar. Derin’i bu kadar etkileyen ve üzen kitabı okuyup anlamaya çalışacağım.


Çocuklar günlük çalışmalarını eskiye göre çok daha çabuk ve kolay bitirmeye başladılar. Derin için zaman alan küp çözmek. Bu aralar 4x4 gibi, pek kolay olmayan küpte ustalaşmaya çalışıyor. Günde 50’den fazla çözüm yapmak hayli zorluyor onu. Keyfi çalışmak güzel de, biri “Gelişmek için günde 50-100 çözüm yapmalısın.” dediğinde, yüzündeki sıkıntıyı görebiliyorum. Başlarda direndi ama artık buna da alıştı. Zorlandığını söylüyor ama bir amacı olduğu için yılmadan çalışıyor. Karşılığında küp koçundan çok olumlu geri bildirimler alıyor. Ayrıca süreleri gün geçtikçe azalıyor. “Yüzmeye gidemem, bugün dışarı çıkamam. Average’ı tamamlamam gerek, çözümleri bitirmem gerek” gibi cümleler kuruyor sık sık ve buna çok memnun oluyorum. Bu sene aldığım radikal kararların çocukların sorumluluk duygularını geliştirmelerine çok faydası olduğunu düşünüyorum. Okulsuzluk adı altında, ne olduğu belirsiz bir yolda savrulmadığımıza mutluyum.


Tüm gün uyandığımdan beri hiç dinlenmediğimi fark ettim. Evi dün toplayıp temizlememe rağmen duman haldeydi. Tekrar toparladım. Ne nankör bir iş olduğunu tekrarlamadan edemedim. Sonunda topuklarımın sızladığını fark edince koltuğa uzanıp Serin’in bugün okuduğu kitap bölümünü okudum. Çünkü asla hiç bir şey yapmayacak zamanım yok ve hiç bir şey yapmadan duramam. Evime aldığım her şeyin emek ve zaman, bakım istediğini çok sonra fark ettim. Son günlerde Nihan Kaya kitabında da benzer şeyler okudum. Üç çocuklu hayatın da bu kadar koşturmacalı olacağını ön görememişim. Derin giderek bağımsızlaşacak, Serin kendi kitaplarını okumaya başladı bile. Merin büyüyecek. Her şey kolaylaşacak. Biliyorum. Yine de insan her tercihini daha bilinçli görmeli, kendisini nelerin beklediğini, nasıl bir insan olduğunu daha iyi bilerek adımlar atmalı diye düşünmeden edemiyorum. Her yorulduğumda bunca sorumluluk yüklenip her seferinde altında kalmayı neden bu kadar şiddetle istediğimi anlamaya çalışıyorum.


Biraz dinlendikten sonra çocuklarla dışarı çıkıp atlarla ilgilendik. Atlarla birden aramızda bambaşka bir ilişki gelişti sanki. Tay her zamankinen çok daha yakın bize. Yular takma alıştırmaları yaptık. Tam olarak izin vermedi ama yakında başaracağımızı gördüm. Atlarla olmak, onları tanımak giderek daha anlamlı, eğlenceli hale geliyor. Çocuklar bu anlardan büyük keyif alıyor, atları giderek daha çok seviyorlar.


Eve gelirken bahçenin önünden geçerken reyhan kokuları aldım. Meğer Serin reyhan toplamış. Eve geldiğimde bana bunun çayını yapacağını söyledi. Moka Potu isteyip çaydanlık olarak kullanacağını söyledi. Aslında bunun bir kahve demleme aleti olduğunu söyledim ama çay içinde deneyebileceğini ekledim. Altına su, üstüne yaprakları ve biraz da siyah çay koydu. Kışın okuduğumuz Molly kitabı Serin’in içini ısıtmıştı. Sanırım o kitaptan etkilendi. Kitap sadece Serin’i değil, hepimizi çok etkilemişti. Serin’in çayına bayıldım. Tadı muhteşemdi. “Anne sana bundan her gün yapabilirim.” dedi neşeyle. “İçine biraz limon ve tuz koysak fena olmaz.” diye anlattı. Serin’in kendine özel tarifleri, bir damak tadı vardır. Böyle şeyler denemeyi, yapmayı çok sever. Tüm süreci çok kıymetli buluyorum. Çayı afiyetle, severek içtim.


Akşamları çocukları yatağa zor götürüyorum. Kızlar oyunu bırakmıyor, Derin ise video ve gruplardan çıkamıyor. Derin bana, dünyanın sayılı küp mağazalarından birini göstermek istediğini söyleyince tamam deyip izledim. Ama saati görünce sinirlendim içten içe. Her gün kendime zaman yaratmak için çocukları sıkı takip edip yatağa yönlendirmem gerekiyor. Ben de bayılmıyorum her gün “Duşa girdin mi? Saçın kurumasın, hemen tarayalım. Dişler fırçalandı mı? Ağız duşu yapıldı mı? Magnezyum içildi mi? Hadi artık yatağa!” demekten. Kendime bir - iki saat ayırıp yazı yazabilmek için mücadele etmem gerekiyor. Bu zaman içinde asla boş işlerle uğraşamıyorum, bişey izleyemiyorum. Boşa harcanmayacak kadar değerli bana kalan bir saat bile. Yatağa geç kaldıkları için bugün Derin’den Serin’e Pluk’ın bugünkü bölümünü okumasını istedim. Öfleyerek kabul etti. Kişilerin konuşmalarını şiveli okudu. Merin’i uyuturken bir yandan telefonda yazı yazıyordum ki, bıraktım. Tüm dikkatimi verip keyifle dinledim.


Bugün gözlerim kapanıyor olsa da yazdım. “Bugün de yazmayayım, uyuyayım.” demek iyi gelmiyor. Yazdıkça güçlü ve yeterli hissediyorum kendimi. Umarım okuyanlar da kendi güçlü alanlarını bulup ona sıkı sıkı sarılırlar. Çünkü öyle zamanlar geliyor ki, burası, insanın iç dünyasını yaşayıp yansıttığı yer şifa oluyor, iyileştiriyor. İyi geceler.


Serin cacık için salatalık ve sarımsakları hazırlamış.
Serin cacık için salatalık ve sarımsakları hazırlamış.
Serin reyhan çayı yaparken.
Serin reyhan çayı yaparken.
ree
Banyoda tuvalet kağıdı rulosunu hamur hale getirmiş. Kalp yapıp içini boyuyor.
Banyoda tuvalet kağıdı rulosunu hamur hale getirmiş. Kalp yapıp içini boyuyor.

Yorumlar


bottom of page