top of page

Okulla cezalandırmak

  • sesinakmaz
  • 9 Ara 2023
  • 4 dakikada okunur
ree

Okuyunca sarsıldım, önce dağıldım, sonra kendimi çok daha güçlü topladım.


Geçenlerde evimizde bir tatsızlık yaşandı. Merin’in gelişinin ardından evde henüz kimin nerede yatacağına dair bir düzen oluşturamadık. Merin, Ali ve benimle uyur diye düşündük ama Merin en ufak sese çok duyarlı olduğundan babasının nefesine bile uyandığından Ali çocukların odasında Derin’le yatmak durumunda kaldı. Ben de bir süredir Serin ve Merin’le ebeveyn yatağımızda yatıyorum.


Derin evin en erken uyanıdır. Gün doğmadan kalkar. Merin’le beraber ben de kalkıyorum ama henüz düzenli bir saati yok. Bazen 8-9’a kadar uyuyabiliyor. Ben de uykudan faydalanabilmek için kalkmamaya, uyuma imkanım olduğunda uyumaya çalışıyorum.


Bir sabah gün doğmadan uyandığımda kalkıp çocukların odasına baktım. Derin yeni uyanmış, hatta gözlerini bile tam açamamış, babasının telefonuyla bişeyler izlemeye çalışıyordu. Nasıl büyük bir hayal kırıklığı ve ardından öfke hissettiğimi anlatmak zor. Çünkü bu konuyu defalarca konuştuk ve bazı kararlar aldık. Özellikle sabahları uyandığımızda ve uykudan önce ekrana maruz kalmayı uygun bulmuyorum. Diğer yandan okulsuzluğu tercih ettiğimiz yolculuğumuzda eğlenmek, kafa dağıtmak için tüketici olarak kullandığımız ekran kullanımımıza ciddi sınırlamalar hatta ekransız yaşam gibi uygulamalar getirdik. Bu kararların alınmasında evde farklı yaşlarda çocukların bulunması, birine iyi gelenin diğerine iyi gelmemesi gibi sebepler de var. Ayrıca uçsuz bucaksız dijital dünyanın çocuklarımın düşünme, yaratma, üretme becerilerini nasıl aksattığını deneyerek gördüm. Aldığımız kararları tüm bunları tartışıp deneyerek belirledik. Buna rağmen bir süredir babası gibi ekranda kendine ve dünyaya değer katmayan, etik olmayan eğlence videolarıyla güne başlamasına çok ama çok üzüldüm. Bunda Ali’nin payı büyük. Bir evde ebeveynlerden biri tehlikelerini gördüğü dijital dünyadan çocukları uzak tutmaya çalışır ve bilinçli tüketimi anlatmaya çalışırken, diğerinin ebeveynlik sorumluluğunu göz ardı edip zaaflarına yenilmesi ve her canı sıkıldığında ekrana başvurması çocuklarda kafa karışıklığına sebep oluyor.


Öfkelendim. Bir arkadaşımın büyük destek veren sözlerindeki gibi kendimi, benliğimi terk etmiştim. İki buçuk ay önce doğum yaptım. İlk bir ay bizimle çalışan yardımcımız gidince üç çocukla çoğunlukla yalnız kaldım. Ne kadar uğraşsam da çocuklarla eskisi gibi ilgilenemedim. Temel, kişisel ihtiyaçlarımı bile karşılayamadım. Duş almak yerine çocukların ihtiyacı olduğunda eşlik ettim, yemek yemem gerekirken Merin’i uyuttum, kendimle kalma hayalleri kurarken, hala her gece çocuklara kitap okuduktan sonra onlarla uyuyakalıyorum. Olmadı, yetişemedim. Tüm bunlar birikti ve Derin’i sabah elinde telefonla hiç onaylamadığım bir video izlerken bulunca patladı.


“Okula gitsinler. Ben artık yapmayacağım, yapamayacağım!” dedim ve en kötü şeyi yaptım. Bunca çabaya rağmen çocuklar ilk fırsatta en kolay buldukları şeyi yapacaklarsa gayretimin bir öneminin olmadığını hissettim. Boşa kürek çekiyordum. Ben inşa etmeye çalışırken diğer yandan bozuluyordu. Bu şekilde bir adım ilerleyemiyoruz diye düşündüm. Dibe battım. O gün tek bir iyi düşünce geçmedi aklımdan.


Merin’i alıp evden uzaklaştım. Tüm gün düşündüm, sadece düşündüm. Beni bu kadar öfkelendiren şeyi anlamaya çalıştım. Akşam eve döndüğümde kendimi odaya kapattım. Çocuklar ben yokken yaptıkları şeyleri göstermek istediler ama bakmak istemediğimi söyledim. Sarılamadım, öpmedim. O an ki anneliğimden, kendimden utandım ama aksini yapamadım. Oysa her ne olursa olsun sarılmayı, sevgimi göstermeyi bırakmamak altın kuralımdı. Ama yapacak gücü, isteği bulamadım.


Ertesi sabah uyandığımda ikisine de doya doya sarıldım. Derin sarılır sarılmaz büyük bir duygu yoğunluğu yaşadı ve çok ağladı. Özür diledi ama aslında O’nu da suçlamıyordum. Yapılması gerekenleri yapmayan bendim, babasıydı. Diğer yandan artık Derin 11 yaşında olduğundan, sorumluluk almasını, daha iradeli olmasını, bana rağmen, babasına rağmen doğru olanı yapmasını bekliyorum. Belki çok şey istiyorum.


Ne zaman sıkışsam düşüncelerine, bana açtıkları farklı kapılara çok güvendiğim, gönül bağı kurduğum, benim gibi okulsuz hayat tarzını benimseyen dostlarıma yazdım, içimi döktüm. Hep yaptıkları gibi düşünemediğim şeyleri öğrenmemi sağladılar. Kendime veremediğim şevkati verip, beni sarıp sarmaladılar. Ya hep ya hiç olmadığını hatırladım. Dünyanın sonu değildi. Hepsi normal, hepsi insani tepkilerdi. Onların desteğiyle kendime yüklenmeyi bıraktım.


Bu arada Ali benim artık yorgun düştüğümü, bu hayat tarzına devam edemeyeceğimi düşünüp yakınlardaki bir kolejin numarasını bulmaya çalışmış. Bunu görünce üzüldüğünü fark ettiği Derin’e “Oğlum okul o kadar da kötü bir yer değil. Hem gidersen bir arkadaş çevren olabilir. Belki bu sefer seversin.” demiş.


Okul konusunu açarak büyük hata ettim, anlıyorum ama Ali’nin bu yaklaşımı bu yola giriş nedenlerimi unuttuğunu düşündürdü. Okulu denedik ve ne kadar kötü olduğunu bir çok acı tecrübeyle deneyimledik. Sosyalleşmek için dahi başvurulacak en umutsuz yerdi. Okul hakkında söylediklerini duyunca Ali’ye “Okul hakkında nasıl bunları söylersin?” dedim. O da “Sesin ne yapsaydım? ‘Oğlum okul dünyanın en berbat yeri ve biz sinirlendiğimizde seni en kötüsüyle, okulla cezalandırıyoruz.’ mu deseydim?” dedi. Ali’ye çok hak verdim ama bulmaya çalıştığı çözümü hiç yerinde bulmadım. Anlamıyordu. Sırf ben öyle söyledim diye okul aramak yerine, çocuklara kötü örnek olduğunu düşündüğüm konulara daha çok dikkat edip destek olsa sorun çözülecekti.


Konuştuk, sorunlarımızı anladık ve bundan sonrası için yapabileceklerimizi tartıştık. Bu iyi geldi.


Ardından aklımdaki büyük soruyu sordum. “Bana bişey olsa, çocukları okula mı göndereceksin?” dedim. “Hayır, aslında okula girmelerini istemem. Gittiğim yere çocukları da götürmeyi, hayatıma dahil etmeyi isterim. Böylesi benim için de kolay olur.” dedi.


Anlatması pek kolay olmayan bu anıyı, John Taylor Gatto’nun Eğitim Bir Kitle İmha Silahı adlı kitabından bahsetmek, okula bakış açımı göstermek için anlattım.


Aslında amacım tehdit etmek değildi. Aklımdan geçen şey hayatımı okulsuzluğa adadığım, buna karşın çocukların ekranı tercih ederek benim zamanımı ve gayretimi de çöpe atmış olmalarıydı. Buna izin vermek istemiyordum. Ama büyük hata yaptım. Derin’e “Büyük bir suç işledin. Hapse gideceksin!” demiş oldum. Çünkü okullar benim için birer cezaevi. Hem de hiç suçunuz yokken gitmeye zorlandığınız birer hapishane.


Bu sebeple hayatımızda her ne olursa olsun okul asla bir tercih olmamalı, olamaz. Çocuklarımı okul gibi, zamanımızı kendi çıkarları için çalmaya çalışan, düşünmemizi engelleyen, gerçek hayatı deneyimleme isteğimizi söndüren dijital dünyaya da veremem. Yine de çocukların hayatlarında ben olmasam da, kendilerini abur cubura ve en kötü bulduğum dijital içeriklere kaptırsalar da, geç yatıp, günlerce duş almayıp, dişlerini fırçalamasalar da, babalarıyla olmalarını, onun gittiği yere gidip, onaylamadığım arkadaşlarıyla takılmalarını, uygun olmayan sohbetlerini dinlemelerini, her ne yapıyor, ne yaşıyorsa dahil olmalarını isterim. Çünkü bu bile okuldan tamamen üstün, fanusun, diktatörlüğün, baskının dışında, notlardan, testlerden, değerlendirmelerden, etiketlerden uzak, gerçek, özgür bir dünya.


Bu kitabı sadece okulun ne denli berbat olduğunu anlamak için değil, dahil olduğu sistemi, savaşları, bizi köleleştiren düzeni, bizi nasıl kullandıklarını, aptallaştırdıklarını, gerçek dünyadan, hayat tecrübesinden nasıl uzaklaştırdığını, bizi düşünmeden tüketen insanlara, kendine olan inancımızı, güvenini kaybetmiş zavallılara dönüştürdüğünü anlamanız için okumanızı isterim.

Yorumlar


bottom of page