Okulsuz çocuklar asabımı bozuyor
- sesinakmaz
- 7 Tem
- 6 dakikada okunur
6 Temmuz 2025

Sabah yataktan türlü oyunlar oynayarak kalktık. Çocukları gıdıkladım, öptüm, kahkahalara boğdum. Merin beni öyle işgal ediyor ki, Derin ve Serin’e sıra gelmiyor. İkisini de büyütürken dikkatimi, sevgimi, zamanımı bonkörce verdim ama ne kadar büyüseler de benim için küçükler, hep benim ilgiye, sevgiye muhtaç çocuklarım olacaklar. Benim gibi dışlananlar ya da dışlanmak isteyenler hariç, çocuklar aileleri sağ olduğu sürece her yaşta çocuktur. Serin ve Derin’i öpüp gıdıklarken, Merin çılgınca “Anne!” diye bağırıp sıranın bir an önce kendisine gelmesi gerektiğini ima etti. Merin’i öyle seviyorlar ki, kıyamıyor, itiraz etmiyorlar.
Merin’e çoktandır yumurt yapmadığımı fark ettim. Bazen ne yemek istediğini anlatamaz, canı bir şey ister diye endişe ediyorum. Kaşarlı, pastırmalı bir omlet yaptım. Pek dokunmadı. Favorisi olan zeytinleri yedi. İlk defa bir çocuğum zeytine bayılıyor. Sanırım sıcaktan Merin’in de canı ağır bişey yemek istemiyor. Bu sabah depo temizlemek, bahçeye çeki düzen verip ot yolmak gibi efor gerektiren işler yapamayacağımı hissettim. Ali’yle sabah sohbet yaptık. Beni kahkahalarla güldürdü. Ali, sıklıkla bahsi geçen tipik zeki ve komik erkeklerden. Şanslıyım.
Gece yazımı yayınlayamadığım için sabah fotoğraflarla uğraşıp biraz oyalandım. Evin tüm havası benim ne yapıp yapmadığımdan etkileniyor. Derin, ben meşgul olunca, balkonu yıkama, ata bakma gibi görevlerini yerine getirmedi. Neredeyse öğlen olduğunda hiç oralı olmadığını fark edip neden her gün görevlerini hatırlatmak zorunda olduğumu sordum. Sırf bunu yapmaktan nefret ettiğim için birini çalıştırmıyorum. Çünkü işini söylemeden, kendini uyartmadan çalışan birini bulamıyorum. Fakat her gün çocuklarımla kaçındığım sorunu yaşıyorum. Biliyorum ki söylemesem at tüm gün susuz kalabilir, balkon günlerce kirli bekleyebilir. Açık seçik paylaştığımız işleri benim uyarım olmadan yapmasını istiyorum. Buralarda çok tıkanıyorum. Okulsuz çocukların neyi, ne zaman, ne şekilde yapmak istiyorlarsa öyle yapabileceklerine olan inançlarına gıcık oluyorum, asabım bozuluyor. Bunun adı apaçık tembellik. Bir keresinde Derin, bilgisayarda işi olduğu için bilgisayar masasının dağınıklığından rahatsız olduğunu, toplayacağını söyledi. Uzun süre dergileri düzenlemek için uğraşıp, bu işin zor olduğundan yakınıp durdu. Bitirdiğini söylediğinde bir metrelik masanın sadece yarısı toplanmıştı. Nedenini sorduğumda, “Canım istemedi. Canım istese gayet güzel yapardım.” dedi. Ali ve ben de canımız ne zaman, ne yapmak istiyorsa onu yapıp, haz odaklı yaşasak, çocukların ve evin hali ne olurdu diye hayal bile edemiyorum. Kendime ait çok sevdiğim işleri yapabilmek için tüm gün sevmediğim onlarca iş yapmak durumunda kalıyorum. Çok sevdiğim çocuklarımla okulsuz hayatı sürdürebilmek için onlarca kat daha fazla çalışıp ortamlarını düzenlemeye uğraşıyorum. “Canım istese yapardım.” demek tam da çocuklara özgü bir cümle. Büyümek, olgunlaşmak tercihlerimizin olumlu sonuçlarının yanında, olumsuzlarını da omuzlamayı gerektiriyor. Okulsuz hayatımıza dair son yıllardaki düşüncem, çocuklarımın canları ne isterlerse yapabilecekleri fikrini akıllarından çıkarmaları. Eğer gerçekten yapmak istedikleri şeyler varsa, önce kurbağayı yemeliler. Ye O Kurbağayı adlı harika kitaptan geliyor bu söz. Derin balkonu yıkayıp, atlara bakarken kendimi yatıştırmaya çalıştım.

Derin, Ali’ye yeni başlayacağı bateri dersinden bahsetti. Ali ise Derin’in YouTube videolarını kullanarak kendini geliştirebileceğini söyledi. Derse ihtiyacı olmadığını ima etti. Daha sonra Derin’le yalnız kaldığımızda, Derin “Sanırım babam haklı. Derse gerek yok belki de. Kendi kendime de çalışabilirim.” dedi. Derin bizim düşüncelerimizi fazla önemser ve etkilenir. Yorumlarımızın düşüncelerini çok etkilediğini fark ettiğimden dikkatli olmaya çalışıyorum. Bu durum bizim için avantaj gibi görünse de, bize rağmen kendi düşüncelerini savunabilsin istiyorum. Ali’ye bu yorumu için çok kızdım. Bateri dersi benim için bir destek. Derin, başka biriyle çalışıp, paylaşımda olduğunda daha motive çalışabilir, çalışmak için sebepler yaratabilir. Son zamanlarda söylemeden atlata bakmayı unuttuğu gibi bateri çalışmayı da unutabiliyor. Hatırlatmak, yeni türler keşfetmek, uygun müzisyenleri bulmak, beraber YouTube videoları izlemek bana düşüyor. Ali ayda bir kaç kez bateriye oturup Derin’le çalmaktan öteye gitmiyor. Bu da çok güzel ama yeterli değil. Ali’ye olan öfkemi abartmamaya çalışarak “Derin’i böyle etkilemen bana doğru gelmiyor. Çocuklarla ilgi konularda yalnız başıma sorumluluk alıyorum. Sen bir fikir beyan edip kenara çekiliyorsun. Bunun benim yükümü hafifleteceğini, destek olacağını göremiyorsun. Derin’e kendi kendine çalış deyip evden ayrılmak yardımcı olmuyor. O bateri dersi, Derin’in yolunu açacaksa, bana destek olacaksa alırım!” dedim. Ali ise “Seninle, sen böyle sinirliyken konuşmak istemiyorum.” diyerek konuyu kapattı. Yarım saat sonra hiç bir şey olmamış gibi başka bir konudan konuşmaya devam ettik. Bişey olmamıştı gerçekten. Sadece eskiye göre daha sağlıklı iletişim kurmayı öğrenmiştik. Eskiden olsa küser, yeri göğü inletirdim. Ali’nin de surat astığı olurdu. Artık hiç üstünde durmuyor, kişiselleştirmiyor, kolayca atlatıyoruz. Hep diyorum ya, büyümeyi, olgunlaşmayı çok seviyorum. Sihirli değneğim de olsa gençliğime dönmem.
Merin uyuyunca son balık aldığımız günün üzerinden tam bir hafta geçtiğini hatırlayıp pazara gittim. Aceleyle kısa bir alışveriş yapıp döndüm. Çocuklar günlük çalışmalarını yapıyorlardı. Serin çoğunu bitirmişti de Derin oyalanmak için hep bir neden buluyordu. Ergenlik ile ilgili okumalara devam etmem gerekiyor.

Serin’den okuması için çizgi romanları dışında bir kitap seçmesini istiyorum. Çünkü çizgi romanları tutkuyla, durmadan zaten okuyor. Derin’den de aynı şeyi istiyorum. Çocukları fazla olmamak şartıyla biraz gelişmeye zorlamak, işleri biraz daha karmaşık hale getirmeyi seviyorum. Özellikle Atomik Alışkanlıklar kitabında okuduğumda kafamda yer etmişti. Önce alışkanlığı oturt, sonra da onu kademe kademe zorlaştır. Sürekli aynı şeyi, aynı düzeyde yapmanın yararı azalmaya başlıyor. Bugün Serin ben söylemeden okuması kolay ama uzun bir kitap getirmiş. “Anne bu kitabı çok sevdim. Keyifle okuyorum!” diyerek bana okudu. İşte bu! Sürekli Köpek Adam okuyarak diğer kitaplardan kendini mahrum etmemeli. Derin matematik çalışırken Serin’i dinliyordu. “Kitabı çok sevdim. Ben de okuyacağım.” dedi.
Yemek hazırlarken bir yandan bir kaç telefon görümesi yaptım. Yorulmuş, dağılmışım. Serin’in piyano dersini unutmuşum. İmren mesaj attığında mahçup olarak aceleyle toplantıyı açtım. Bir kaç telefon görüşmesinin bile beni bu kadar yorması normal gelmiyor. Bugün tam bir nöroçeşitli olduğuma karar verdim. Fazla konuşmak, fazla sohbet etmek, kalabalıklar içinde fazla kalmak beni inanılmaz yoruyor. Benim fazla bulduğum bir başkası için gayet normal. Enneagramda da dört numara çıkmıştım sanırım. Bana oldukça uyuyordu.
Serin dersteyken Merin iştahla neredeyse bir büyük balığı tek başına yedi. Yemediği şeyler var ama gerçekten çok iyi yediği şeyler de var. Bunları bulduğumda mutluluk dansı yapıyorum.
Serin’in dersi devam ederken Merin çok sorun çıkardı, çığlıklarla ağladı. Özellikle ders sırasında bunu yapmasını istemiyorum. Dışarı çıkardım. Oyalamaya çalıştım. Derin köpeğimiz Nelly’yi kaydıraktan bile kaydırdı. Derin’le dışarı çıkıp su yolunda atlarla, ineklerle oynadılar. Derin’e kızdığım şeyler çok ama varlığı ailemizdeki her birey için en kıymetli hediye.

Dersten sonra Serin “Yemeği kaçırdım. Şimdi yalnız mı yiyeceğim?” deyince, “Ben sana eşlik ederim.” deyip masaya oturdum. Balığını ayıkladım. O bana sürekli bir şeyler anlatırken, sabahtan beri dikiş dikmek istediğimi hatırladım. Hemen kalıpları kesip kumaşlara aktardım. Merin ve Serin’e uzun zamandır yapmak istediğim mini figürlere başladım. Bugün bitmez ama sadece kalıbı çıkarıp kesmek bile işimi çok kolaylaştırıyor.



Derin bateri çalıştıktan sonra araziye çıktık. Çocuklar motorla, Merin ve ben atla gezdik. Nelly tayla yarışıp, oynuyor, çocuklar neşeyle etrafta dolaşıyordu. Sanırım günün en sevdiğim saati güneş batmadan önce dışarda olduğumuz saatler. Döndüğümüzde atımız Leyla’nın şekerle ödüllendirerek sinek kovucu sıkma eğitimine devam ettik. Dün bir paket küp şeker aldığımızda, Derin’den bir kavanoza ya da torbaya boşaltmasını, atın eğitimi bitince dolaba koymasını istemiştim. Torbaya koymuş ama yerde bırakmış. Bir paket küp şeker bir günde bitmiş. Çok kızdım. Her küçük detayın takibini yapmaktan usandım. Fakat bugünlerde daha tepkisel davrandığımı fark ediyorum. Bu durumun kendimi mutsuz etmekten başka bir işlevi yok. Bazı değiştiremeyeceğim şeyleri, ufak uyarı ve takiplerle, fazla abartmadan görmezden gelebilirim. Çocuklar büyüyecek. O küp şekeri işleri bitince dolaba koyacakları zaman da gelecek. Bir anne olarak uyarmak, bunun farkında olmalarını sağlamak istiyorum. Derin “Sen hiç böyle hatalar yapmıyor musun?” dedi. Elbette yapıyorum ama gün içinde yaptıkları bir değil, çok sayıda ihmalin sonuçlarıyla ben uğraşmak zorunda kalıyorum. Ata aldığımız arpa flake için kilitli kapaklı bir bidon aldım. Defalarca ağzını açık bıraktıkları için tay ve at yerlere döktü. Kapağını kırdılar. Artık bagajda tutuyorum. Çuvaldan lake alırken yarısı yere döküyorlar. Ali en son gördüğünde deliye döndü. Tüm bunlar boşa giden para ve emek. Küçük hatalarını büyütmüyoruz ama her gün ama her gün devamlı yaptıkları ihmaller karşısında bazen sakin olma sabrımızı yitiriyoruz. Şu an bana “Sen hiç hata yapmıyor musun?” sorusunu sormasından etkilenmiyorum.

Çocuklara sabah fark ettiğim müthiş gelişmeyi göstermek üzere çağırdım. Yemek atıkları için bir kompost çukuru yapmıştım ama suyla doldu, kullanamadım. Hayvanlar yesin diye başka bir yere dökmeye başlamıştık. Yemek atıklarını döktüğümüz yerde bir karpuz fidanı büyümüş, iki de mısır çıkmış. Karpuz öyle büyümüş ki çiçeklerini bile açmış. Gözlerime inanamayarak çocuklara gösterdim. Kompostun önemi üzerine, çöp diye bireyin olmadığı hakkında konuştuk. Serin bana, kapımızın önünde çıkan başka bir mısırı gösterdi. Bu da oldukça ilginçti. “Sanırım diktiğim tohumlardan bazıları yere düşmüş.” deyince, Serin “Anne tohumların bazılarını sana söylemeden yere atıyorum, değişik yerlede çıkıyorlar.” diye itirafta bulundu. Az önce sinirliyken, şimdi çok mutluydum. Sürekli aynı duyguda kalmıyor olmama şükran doluyum.
Derin sürekli “Erken yatmak istiyorum! Çabuk Serin! Duşa girelim! 21:30’da yatakta olalım!” diyor. Geç yattığında geç de kalksa günü yorgun geçirdiği için, geç yatmaktan nefret ediyor. Ama yatağa erken gitmeyi bir türlü başaramıyor. “Karnım aç, biraz yemek yesem?” deyip dolaba yöneliyor. Masada sohbet, oyun bitmiyor. Yine yatağa erken gidemiyorlar. Merin de at gezisinden sonra acıkıyor. Uyumadan önce yemek yememelerini sağlayamıyorum. Yatağa gittiğimizde saat 22:00’ydi. Ali’yle telefonda önemli bir konuyu konuşmamız gerekiyordu. Yatağa sakince yatmak yerine, bu sefer de yatakta güreşip oynamaya başladılar. Bugün çocuklarla zor bir gün. Ali’den beş dakika müsade isteyip telefonu kapattım. Çocuklara yatağa yatmalarını ve sessiz olmalarını istediğimi söyledim. Erken uyuyamadıkları ve ertesi gün yorgun hissettiklerini söyledikleri için kitap dahi okumalarını engelledim. Serin her gün yaptığı zorlaştırma politikasına devam etti. Kendisini hiç dinlemeyeceğimi, sadece sessiz olmasını istediğimi söyledim. Sessizlik sağlanınca tekrar Ali’yi aradım ve konuşmamızı tamamladık. Çocuklar uyudu. Benim de yazarken gözlerim kapandığı için yayınlama işini sabaha bırakarak uyudum.
Bazen zor demek istesem de yaşadıklarıma zorluk diyemem. Hayatın kendisi ve hayat iyisiyle, kötüsüyle güzel.






Yorumlar