top of page

Rolün dışına çıkmak

  • sesinakmaz
  • 13 Tem 2024
  • 7 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 14 Tem 2024

11Temmuz 2024 Perşembe


Bu sabah uyanmakta zorlandım. Ali’nin Merin’i aldığını hissettim. Rüya olabileceğini düşündüm. Gerçekmiş. Biraz uyurum ümidiyle bir an çok mutlu oldum. Dakikalar içinde tartışma sesleriyle uyandım. Ali, Derin’e söyleniyordu. Sanırım sabahlamış, hiç uyumamış. Hala sarhoş ve olay her ne ise büyütüyor. Söylenme ve olayları büyütme benim işimdir. Ali yapmaz. Ama sarhoşken canı sıkılırsa insanı bezdirecek kadar uzatabilir, gerginlik yaratır. Biz çocuklarla erkenden uyuduğumuz için geceleri kurt adama dönüştüğünü pek görmüyoruz. Ali’nin alkollü halinden hoşlanmıyorum. Sanırım kendimi savaş moduna alıyorum. Çoğunlukla tartışıyoruz. Hep Ali alkollü olduğu için tartıştığımızı düşünürdüm. Terapiye gittiğimizden beri otomatik olarak savaş moduna girdiğimden tartışmayı kaçınılmaz hale getirdiğimi anladım. Sadece Ali’yle ve alkollü olduğunda değil, başka kişilerle başka durumlarda da yapıyorum bunu. Hayatıma baktığımda da benzer durumlarda hep benzer tepkileri verdiğimi fark ettim. Genelde sonuç da aynı olunca bir başkasını suçluyorum. “Çünkü O öyle yaptı, öyle dedi, şöyle söyledi…” Tüm dünyayı anlamaya çalışan bir duygu durumuyla yaşayacak olgunlukta değilim. Bu kadarını henüz yapamıyorum. Ama sevdiğim, değer verdiğim insanlara, özellikle aileme karşı otomatik tepkiler vermek ve kişisel algılamak yerine karşımdakinin beni savaş moduna sokan davranışının nedenine bakabilirim.


Ali’nin sarhoş olduğunu ve Derin’e yüklendiğini anladığımda savaş alanına hazırlanır gibi yataktan fırladım. Yukarıdan bir süre dinledim, aşağıyı izledim. Ali kurduğu cümleleri tekrar ve tekrar kuruyordu. Sarhoş olduğunda bunu yapmasından hiç hoşlanmıyorum. Derin sessizce dinliyor, bitmesini bekliyordu. Ali’ye seslenip “Hepimiz ne söylemeye çalıştığını anladık. Daha fazla uzatmasak Ali? Uzatıyorsun farkında mısın?” dedim. Ali bu sefer de bana dönüp anlatmaya başladı.


Ali, Derin’e senelerdir çişini oturarak yapmasını tembihler. Bunu sık sık konuştuk. Erkeklerin de kızlar gibi oturarak çiş yapmasının daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Derin’in de böyle yapmasını istiyoruz. Tüm uyarılarımıza rağmen Derin ayakta yapmaya devam ediyor. Bu sabah Ali tesadüfen Derin’i görünce bitmek bilmez konuşmasını yapmaya başlamış. Derin’i defalarca uyardığı için bu sefer en kaba şekilde uyarmayı hakkı olarak görmüş. “Kaç kere söyledim?!” lerle büyüyen bir nesil olduğumuz için bunun artık hakkımız olduğunu düşünüyoruz ama aslında çok yanılıyoruz. Ali’nin müdahalesinden hoşlanmayan Derin “Bunu daha güzel söyleyebilirdin!” demiş. Ali buna çok daha fazla kızıp “Zaten defalarca güzelce söyledim! Bu kaçıncı? Artık güzel söylemeyeceğim!” diye isyan etmiş. Yetişkin görünümünde olsak da her gün ama her gün çocuklarımıza olgunluktan çok uzak davranışlarla karşılık veriyoruz. Ali’ye çok kızacaktım ama aynı hataları kendimin de yaptığını düşünerek, Ali’yi anladığımı ama artık uzatmanın faydasız olduğunu söylemekle yetindim. Şimdi düşününce Derin’i bu konuda yeterince bilgilendirmediğimizi farkına varıyorum. Derin’in oturarak çişini yapması için geçerli bir nedene, bilgiye ihtiyacı var. Sağlığını önemsediğimiz için bunu yapmasını istiyoruz ama ikna edecek bilgiyi veremiyoruz. Şu an ben bile neden oturması gerektiğini anlatacak bilgiye sahip değilim. Buna tembel ebeveynlik diyorum. Bir yerlerde bunun daha iyi olduğu öğrenmişiz ve çocuğumuza biraz anlatmışız. Şimdi de ne söylersek onu yapmasını istiyoruz. Yapmadığında kızıyoruz, yapması için korkutuyoruz. Yetmemiş, yetmez. Bunu sağlayabilmek için yeterli sohbeti gerçekleştirmediğimizi anlıyorum. Korku kültüründen gelmişiz, hala korku kültüründe yaşıyoruz. Bildiklerimizi unutup baştan yazmak ne kadar zor…


Bu sabah bir şeyi daha fark edip irkildim. Ali aslında bağırmıyor, sakin bir ses tonuyla konuşuyordu ama yine de sesindeki sorunu hissettim. Sesini duyduğumda kalbim çok hızlı çarpmaya başladı, büyük kavganın, kıyametin yaklaştığını hissettim. Ama bu sefer duygularımın beni ele geçirmesine izin vermeden, başka bir yol seçtim. Sakince artık uzatmanın faydasız olduğunu söyledim. Ali biraz daha söylenip bitirdi. Olay kapandı. Bugün çok daha net anladım. O kadar insan arasından Ali’ye aşık olup evlendim. Bana çok iyi gelen yönlerinin yanında beni kolayca tetikleyen davranışları var. Küçükken, ailemde yaşadığım kabus gibi günleri anımsatan sahneler yaratıp kendimi kolayca role kaptırmama ortam hazırlayacak birini seçmişim. Ortam hazır olunca ben de bildiğim tek role giriyorum ve kaçınılmaz sonu yaşayınca Ali’yi suçluyorum. Bu sabah Ali’nin sesini duyup yataktan fırladığımda Ali’ye oldukça kötü şekilde müdahale edip bağıracak, benimle savaşması için kışkırtacaktım ve kavga etmemiz kaçınılmaz olacaktı. Bunun ne Derin’e ne ailemize faydası dokunacaktı. Terapistimiz anlatmıştı. Olaylar karşısında belli roller üstlenmişiz ve hep aynı role bürünüyoruz. Bu sabah bunu çok net gördüm ve bunu görmek her şeyi bir anda değiştirdi. Terapistim gerektiğinde boyun eğmeyi öğrenmem gerektiğini söylemişti. Düşününce çok hak verdim. Ailemdeki kadınlar her ne kadar sorunlu evliliklerini idare etmek için kendilerini kurban etseler de, özellikle annem boyun eğme konusunda çok kötüdür. Kavga etmekten, sonu felakete dönüşse de söyleyeceklerinden asla geri durmaz. Küçükken “Lütfen yapmayın.” diye yalvararak araya girdiğimde annem ya da babam beni asla dinlemeyip aklındakileri haykırmaya, bağırmaya devam ederlerdi. Benim varlığımı, korkuyor olmamı, üzüldüğümü hiç önemsemediklerini, sadece birbirilerini incitme, kırma, haklı olma çabası içinde olduklarını hissederdim. Şimdi anlıyorum ki bazen susmam, haklı olduğumu düşünsem de alttan almam gereken durumlar olabilir. Bu beni öldürmez, hatta bazen sağlığımı koruyabilir. Tartışırken çok daha fazla enerji harcayıp yoruluyorum.


Kalp atışlarım hala hızlıydı. Serin gözyaşlarıyla titriyordu. Babası ve Derin’in tartışmasından gerilip gerilmediğini sordum ama kesinlikle öyle olmadığını söyleyip itiraz etti. Serin inkar eder, duygularını, özellikle üzüntüsünü, acısını saklamaya çalışır. İkna olmadım. Hemen yüzme antrenmanı için evden çıkmamız gerekiyordu. Durum bir an için gözüme öyle kötü göründü ki, gitmemeyi teklif ettim. Çocuklar gitmek istediklerini söylediler. Ali, kendisinin götürebileceğini teklif etti ama hala alkollü olduğu için uygun bulmadım. Hızla hazırlanmaya başladık.


Çocukları havuza ilk defa götürecektim. Geçen sefer Ali götürdüğü için tecrübeliydi. “Sesin kapıdaki görevliye arabayla içeri girmek zorunda olduğunu, bebeğin olduğunu söyle. Yoksa çok yürür, rezil olursun. Rica et, seni içer alsınlar.” diye durmadan anlatıyordu. “Tamam anladım artık, tamam.” diye susturmaya çalışıyordum. Geçen sefer Derin’i beklerken Serin küçüklerin havuzuna girmiş. Merin de girmek ister diye hazırlıklı olmak adına ben de mayo giydim. Yanıma da kuru kıyafetimin altına giymek için Ali’nin kalabalık içinde giymemi uygun bulmadığı bir mayomu aldım. Ali görünce “Beni delirtmeye mi çalışıyorsun? Orda bunları giyip havuza mı gireceksin?” dedi. Yanıma bikini almaktan vazgeçip “Gitmeye de havuza girmeye de hevesli değilim. Hatta istemiyorum. Ama birinin yapması gerek. Sen gidemediğine göre ben gidiyorum. Çocuklar hadi, ben babanıza kötü bişey yapmadan gidelim.” dedim. Ali “Çocuklar annenizi çok sevdiğimi göstermek için başka bir yol bulmalıyım. Aslında kendisini çok sevdiğimi söylemeye çalışıyorum ama yapamıyorum. Kızıyor.” dedi. Ne kadar sevdiğini söylemektense kıskanmak, kısıtlamak ve davranışlarından sevdiğini çıkarmasını beklemek ne kadar tanıdık, öğrenilmiş bir ifade biçimi. Eskiden söylemek istediğim şeyi direk söylemez ama karşımdakinin anlamasını beklerdim. Büyük çaba sarf ederek değiştirmeye çalışıyorum. Ali’nin açıkça konuşmayıp anlaşılmayı istemesi ise hala yoğun olarak devam ediyor. Farkında olmayınca değiştirmek de mümkün olmuyor. Tüm bu konuşmalar Ali yatakta yatarken ve biz hazırlanırken, yatak odasında geçti. Odadan çıkıp kapıyı kapattım. Bir an düşündüm. Beni düşündüğü için arabayı içeri park edebilmemi sağlamaya çalışıyor, beni sevdiği için kıskandığını söylüyor… Berbat olduğunu düşünüp kızdığım tüm davranışları aslında iyi bir şey yapabilmek için, iyi niyetlerle yapılan hatalar. Derin bir nefes alıp kapıyı tekrar açtım. “Ben de seni seviyorum. Yardımcı olmaya çalıştığın için de teşekkür ederim.” deyip kapıyı kapattım. Ali hala benim havuzda Merin’le rahat edip edemeyeceğimi düşünüyordu ama söylediklerimden mutlu olmuştu. Çocukların da keyfi yerine geldi. Neşeyle evden çıktık. Felakete dönüşebilecek bir sabahı mutlu bir anıya çevirdim. Kendimle gurur duydum.


Yolda Derin babasına ne kadar kızdığından bahsetti. “Aslında söyleyeceklerim vardı ama büyütmesin diye sustum.” dedi. “Oğlum ben de kendimi zor tuttum. Bunu daha sakin bir zamanda babanla konuşalım. Ama bugün olayın böyle bitmesini sağlamak hepimiz için iyi oldu. Babanla tartışmamızın sizi daha kötü etkilediğini düşünüyorum.” dedim. “Anne keşke konuşsaydın, babama gününü gösterseydin. Daha kötü etkilenmezdim. Bir güzel kızsaydın O’na.” dedi. Haklı olabilir ama ben böyle olmadığını düşünüyorum.


Bebeğim olduğu için havuzun yanına park etmeme müsaade ettiler. Yoksa gerçekten de zor olurmuş. İki saat boyunca havuz kenarında, ağaç altlarında Merin’i oyalamaya çalıştım. İlk önce heyecanla emekliyor, mutlulukla etrafı keşfediyordu. Ama bu ara her şeyden çabuk sıkılıyor. Sıkılmaya başlayınca yeni şeyler bulmak, sürekli eğlendirmek zorunda kalıyorum. Çocukları bir yere götürmenin en zor tarafı Merin’i oyalamak. Antrenmanın bitmesine az zaman kala arabaya geçtik ve uyudu.


Derin herkesle arkadaş olabiliyor, eğleniyor, kişiye göre davranabiliyor. Serin ise uzak durup izliyor. Konuşmayı, katılmayı tercih etmiyor. Bir yandan bu sayede işini iyi yapıyor. Diğer yandan arkadaş bulamadığı için üzülüyor. İstiyorsa neden konuşmaya çalışmadığını sorduğumda, “Arkadaş olmaya değer birini bulamadığım için uzak duruyorum.” dedi. Bu cevabı gayet mantıklı buldum. Ben de seçici ve genel olarak yalnızlığı tercih eden bir çocuktum. Derin bu konuda Ali’ye çekmiş. Herkesle arkadaş olma potansiyeli var.


Derin ve kendi grubundan bir kız arkadaşı Serin’in yanına gelip bonesini giymesine yardım etmeye çalıştılar. Serin “Ellemeyin!” diye kızıyordu ama özellikle diğer kız şevkatli, nazik bir abla edasında yardıma devam etmeye çalışıyordu. Serin sonunda boneye su doldurup kafasına koydu ve uzun süre uğraşıp giydiremedikleri boneyi tek hareketle giydi. Derin ve arkadaşı “Bravo Serin! Harika hareketti!” diyerek tebrik ettiler. Serin yaparım diyorsa güvenip geri çekileceksin. Yapıyor gerçekten. Babası öğretmiş. Bu konularda tam babasının kızı.


Yüzme bitince ne yapacağımızı düşünmeye başladık. Öğleden sonra İngilizce dersleri var ve Ali uyuyor. Bir kaç saat oyalanıp derse de götürürüm diye düşündüm. Derin “Bir kaç saat için eve gitmeyelim.” dedi. Kahvaltıya gitmeye karar verdik. Eskiden anneannemle sık sık gittiğimiz bir restorana gittik. Güzel zaman geçirdik ama artık dışarıda yemeyi sevmediğimi bir kez daha anladım. Hava sıcak, ortam gürültülü, yediklerimiz kaliteden uzak. Her yerde evimi arıyorum. Şimdiden eve gitmediğim için pişman olmaya başlamıştım.


Derin hesabı ödeme gittiğinde kasadaki adam muhabbet etmeye çalışmış. “Kaça gidiyorsun? Dersler nasıl? Sen dersleri çok iyi bir çocuğa benziyorsun.” demiş. Derin de tüm soruları cevaplayıp “Evet abi, derslerim süper. Takdir aldım.” demiş. Katılarak güldük. “Anne emin ol okula gitseydim derslerim çok iyi olurdu. Hep iyi bir öğrenciydim. Biliyorsun.” dedi. “Biliyorum oğlum. Eminim öyle olurdu.” dedim. Okulda dersleri iyiydi. Genel olarak okulun, öğretmenlerin sevdiği bir öğrenciydi. Bunca çabanın, çalışmanın ne için olduğunu düşünüp üzüldüğümde, sorguladığımda okulsuzluğa doğru adımlar atmaya başlamıştık. Bunu yapabildiğimiz için ailemizle gurur duyuyorum.


Restorandan sonra çocuklar yakında oturan teyzeme gitmek istediler. Şarjım bittiği için teyzemi arayamadık, evdedir diye yola çıktık. Vardığımızda evde olmadığını anlayınca çocuklar hayal kırıklığı yaşadılar. Çoktandır teyzemi görmemiştik. Eve dönmeye karar verdik. Merin oto koltuğunda oturduğu için çılgınlar gibi ağlamaya başladı. Son zamanlarda oto koltuğuna oturtamıyorum, dakikalar içinde ağlıyor. Ne yapsak susturamıyoruz. Kucağımıza almak zorunda kalıyoruz. Dakikalarca ağlamasına göz yumamam. Ama kucağımıza almak da tüm güvenlik önlemlerini hiçe saymak oluyor. Bu yüzden market, pazar gibi kısa mesafeler dışında bir yere gitmeyi tercih etmiyorum. Merin’i oyalamak zorlaştıkça içten içe öfkelendim. Çocukların aklına uyup yine yollara düştüm. İsteklerini yapmak için kendimi zor durumlara sokuyorum, perişan oluyorum. Çocuklar istese de dışarıda kahvaltı yapmak ya da uzun yol gidip teyzemi görmek yerine sağlıklı, mutlu, tükenmemiş, enerjik bir anneye ihtiyaçları var. Bunu sürekli unutuyorum. “Çocuklar istediğinizi yapmaya çalışıyorum ama şu an çok zor durumdayım. Sizin olduğu kadar benim de ihtiyaçlarım var ve önemli. Eve gidiyoruz. Babanızdan sizi derse götürmesini isteyeceğim.” dedim.


Eve varınca Ali hala kötü durumda olsa da çocukları derse götürdü. Geldiklerinde herkes sakince işine gömüldü. Derin matematik çalıştı. Çarpım tablosunu ezberlemeye çalışıyor. Hazırladığı kağıtları kaybedip her gün yenisini yazıyor. Bence bu çalışmak için iyi bir yöntem. Zaman bulabilirsem etkili yöntemler araştıracağım ama gün nasıl geçiyor anlamıyorum. Serin her gün mutlaka okuma yazma çalışıyor. Çalışma kitabının yanına defterini de almış, okuduğu kelimeleri bu deftere yazıyor. Çocukları iç motivasyonla, kendi yöntemleriyle, kendi hızlarında, çalışma isteği duydukları zaman çalışıyor olmalarını hayranlıkla izliyorum. Sanırım her zaman böyle bir çocukluk yaşamayı hayal edip imreneceğim.


Üzerinden zaman geçince günün devamını hatırlamakta zorlanıyorum. Benzer rutinlerin sonunda Şirin’in Mısır kitabını okuyarak uyuduğumuz bir geceydi.


Başkalarının sorunlarıyla ilgilenenler. Kendi sorunlarına bakmamak için mi? Terapistler? Ben kendimi eleştirince başkaları da eleştirme hakkını buluyor.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comentarios


bottom of page