top of page

Senin neyine var olmak! İşine bak!

  • sesinakmaz
  • 29 Ağu
  • 11 dakikada okunur

26-28 Ağustos 2025



Henüz olgunlaşmamış meşe palamudu.
Henüz olgunlaşmamış meşe palamudu.

Kötü günlerimi yazmakta güçlük çekiyorum. Burada olumsuz cümleler bol olsun istemesem de ileride geçmişe bakınca ne günlerin geride kaldığını görmek adına kayıt altına alıyorum. Dibe çöktüğümü hissediyorum. Dip denen şeyin de altındayım. Kendime dair yaptığım her şey lüks. Angarya işler ancak yapıldığında azalıyor, bitiyor. Dağılan odaları toparlamak, çocuklara öğünler hazırlamak, yıkamak, temizlemek, çalışmalarına eşlik etmek, çamaşırları, bulaşıkları yıkamak, sürekli temizlik yapmak gerekiyor. Zamanımı neye harcadığımı, ancak bu işlere zaman ayırırsam evde işlerin yolunda gittiğini görünce “Senin neyine yazı yazmak, spor yapmak, okumak, araştırmak, öğrenmek. Senin neyine var olmak, kendin olmak. İşine bak, bu aileyi ayakta tutmak, çocukların bakımlarını sağlamak için durmadan çalış, çabala. Yapacağın en iyi iş bu.” diyorum. Hatta daha da ileri gidip “Senin ailen ne yapıyordu da sen başka bir yol izleyeceksin?” diyerek yapamadıklarımdan onları suçladığım oluyor. Bir keresinde Ali’ye “Benimki gibi bir ailen olunca ancak senin gibi bir hayat arkadaşı bulabiliyor insan kendine!” diye ağır bir cümle kurmuştum. Bunlar hep güçlü hissetmediğim, sanki hayatımın kontrolü bende değilmiş, sanki tercihler yapamıyormuşum da başkasının benim için yazdığı hayatı oynuyormuşum gibi teslim olduğum günlerde başıma gelenler. Yine o güçsüz günlerdeyim. Regl öncesi günlerde böyle oluyorum. Bir türlü bunu çözemiyorum. Terapistim böyle günlerde güçsüz olduğum için saldırgan olduğumu söylemişti. Yaralı bir yırtıcı hayvan gibi. Gerçekten çok doğru. Öyle güçsüz oluyorum ki, var olmak, günleri devirmek istemiyorum. Her şey daha da üstüme geliyor. Diğer günlerde rahatlıkla çözebileceğim durumlar altından kalkamadığım yüklere dönüşüyor. “Yaklaşmayın. Yaralıyım, güçten düştüm, saldırırım.” diyorum sanki. Ama bir türlü gücümü yeniden toplamamı kolaylaştıracak istirahatı elde edemiyorum. Robot gibi her gün çabalamalıyım. O zaman da kavgalar, tartışmalar, çatışmalar kaçınılmaz oluyor. Siz de bu satırları kötü bir ruh hali içinde yazıyor olduğumu bilerek okuyun lütfen. Olumsuz etkilenmemek için okumamak da bir seçenek.



Aylar sonra kahve makinamın temizlik ve bakımını yaptım.
Aylar sonra kahve makinamın temizlik ve bakımını yaptım.

Salı günü güzel başlamıştı. Akşamdan, haftalardır ertelediğim kahve makinası bakım ve temizliğini bitirmiştim. Aldığım her alet bakım, zaman istiyor. Artık bir şey alasım gelmiyor yetişemedikçe. Derin de Dyson’ın filtresini yıkayıp temizledi. “Anne neden temizlemiyor bu süpürge?” dediğinde, “Youtube’u biraz da bu işler için kullansan, nasıl temizlendiğini öğrensen, anlarsın neden temizlemediğini!” diye söylenmiştim. Sonra da bunu daha düzgün söylemediğim için kendime söylenmiştim. Her şeyi bana sormalarından, her şeyle ilgilenmekten hoşlanmıyorum.



ree

ree

ree

ree

ree

ree

ree

ree

ree

ree

Bostan güzelleri.
Bostan güzelleri.

Kızlarla bostana çıkıp olmuş domatesleri, patlıcan ve biberleri topladık. Çiçekleri, yeni çıkan meyve sebzeleri sevdik. Çoğu domates çiçeklenmemiş, bomboş büyümüş. Hayatımızı kolaylaştıracak onca alet varken kullanamıyoruz. Damlama sistemini döşeyemedik. Bahçe tellerini doğru düzgün çekemedim. Atlar hepsinin üstünden geçmiş. Haftalarca elle ot yolup çapa yaptım. Domatesleri sazlarla asmam gerektiğinde traktörü bir tanıdığımız götürdü. Bir ayı geçti ama hala traktör yok. Motorun ise aküsü bitmiş. Derin atı almaya gittiğinde kontağı açık bırakmış. Arazinin arka tarafına ancak arabamızla gidebiliyorum. Araba öyle çok kirleniyor ki, bir de arabayı yıkamak zorunda kalıyorum. Domatesleri asamadım, saz getiremedim. Ali’ye olan kızgınlığımı söndüremiyorum bu günlerde. Sonuçta amacım çocuklarla ekolojik dengeyi yakından tanıyabilmek, anlayabilmekti. Bu açıdan mutluyum. Onca yorgunluğa değdi. Yakında sonbahar dikimleri için hazırlığa başlamalıyım.



Serin'in meşhur notları, çiçekleri. Ah kalbim.
Serin'in meşhur notları, çiçekleri. Ah kalbim.

Serin çiçekler bulunca hemen bana mini buketlerinden birini yapıp muhteşem notunu yazmış. Kalbimi ısıtan anlar.



Ben kitap okurken Derin de krepleri pişiriyor.
Ben kitap okurken Derin de krepleri pişiriyor.

Krep yaptığımı gören Derin pişirmek için tavayı elimden aldı. Ben de Sessiz Louise kitabından Serin’in okuduğu bölümlerini sesli okumaya başladım. Derin neşeyle “Sessiz Louise okuyoruz! Yaşasın!” Diye bağırdı. Serin okusa da ben de üstünden geçerek hem kendim anlamaya, hem de Serin’in anlamlandırmasını sağlamaya çalışıyorum. Çocuklarla çalışma şeklimiz çok başka yerlere evrildiğinden, eskisi gibi günde onlarca kitap okuyamıyoruz. Hatta benim onlara gün içinde sesli okuduğum kitap sayısı bazen yok denecek kadar azaldığından, okuduğumda çok mutlu oluyorlar. Bunu fark ettiğimden beri, günlük iş listeme sesli kitap okumayı mutlaka eklemeye çalışıyorum.



Domino masada bugünlerde.
Domino masada bugünlerde.

Depodan getirdiğimizden beri, bir kaç gündür domino gündemimizde. Çocuklar özlemişler. Sadece oynamıyor, kuleler, yapılar da inşa ediyorlar.



ree

Adını şu an hatırlamadığım ingilizce hava durumu kitabı.
Adını şu an hatırlamadığım ingilizce hava durumu kitabı.

Merin uyuduğunda, Serin yanıma gelip ingilizce bir hava durumu kitabını getirerek, okuyabildiği kelimeleri, cümleleri gösterdi. Çaba harcıyorlar öğrenmek için. Bu takdire değer. Bir anne olarak bunları gördüğüme, kendilerini geliştirme çabası içinde olmalarına çok seviniyorum.



Benmari usulü saç kremi eritip şekillendiriyor.
Benmari usulü saç kremi eritip şekillendiriyor.

Aklıma Serin’in çok seveceği bir şey yapmak geldi. Otama Kırkpınar’dan aldığım saç kremleri kullandıkça küçülüp kırılıyor. Tüm bu parçaları eritip şekil vererek yeniden krem yapabiliyoruz. Krem parçalarını benmari usülü eritip silikon kalıba döktü. Süreçten çok keyif aldı. Merin uyanınca büyü bozuldu. Merin de yapmak istediği için tartışmalar başladı. Kremi dolapta bekletmemize rağmen çıkarırken tekrar kırıldı. Tekrar deneyeceğiz.


Çocuklar çalışmalarını bitirince bizim bungalov otele gitmeye karar vermiştik. Fakat önce dün gece Serin’in uyudukları odada kırdığı cam şişe kırıklarını temizlemem gerekiyordu. Her zamanki gibi yerlere kıyafetlerini atmış, kitaplar da yığılmış. Her şeyi toplamam, temizlemem gerekti. Başlamışken yatağın altını da silip süpürdüm. Aşağı indim. Yola çıkmak için yanıma su, atıştırmalık almam gerekiyordu. Deniz kenarında Merin mutlaka acıkıp sorun çıkarmaya başlıyor. Dolaptan meyveleri çıkarıp yıkamaya başladığımda gidemeyecek kadar yorulduğumu anladım. Mümkün değil gidemeyecektim. Çok yorgundum. Son senelerde evden uzaklaşmak çok daha zorlaştı benim için. Orada çocukların acıkacağını hayal ettim. Tabldot yemekleri beğenmeyip donmuş patatesten yapılan kızartma, mantı, makarna sipariş edeceklerdi. Gidip onları organize etmem, çocukları takip etmem, bir sürü işi aynı anda yapmak gerekecekti. İstemiyordum. Ali olsa her şey daha kolay olurdu. En azından yemek işlerini halleder, çocukları kontrol eder, yükümü hafifletirdi. Aylardır iki kişilik çalışmaktan bıkkın düştüm. Çocuklara gidemeyeceğimi söyledim. Derin sevindi çünkü zaten gitmek istemiyordu onun için küplerle ilgili yayınlara katılıp antrenmanlarını bitirmek her şeyden önemli. Serin ise yakında İngiltere’ye dönecek olan arkadaşını göremeyeceği için çılgınca ağlamaya başladı. Çocukların tepkileri normal, biliyorum. Ama artık benden gücümün üstünde şeyler istediklerini düşünüyorum. Etrafımda bana bir tane çoğunlukla yalnız, çocukların eğitimlerini üstlenmiş, üretim yapmaya çalışan, okulsuzluğu benimsemiş, bunca işi aynı anda yürütmeye çalışan bir anne bile gösteremezler. Evdeki işlerime yetişmek için evde olmam gerekiyor. Çocukları oradan oraya taşıyacak gücüm yok. Derin uzun uzun Serin’le konuştu. Gelemeyeceğimi söylemek için arkladaşlarımızı aradığımda, onların da merkezde olduğunu öğrendim. Bir kaç saat görüşmek için bizim eve yakın bir park kafede görüşmeye karar verdik. Serin’in ağlayan yüzü birden güldü.


Parkta çocuklar oynarken biz de Gamze’yle oturup muhabbet ettik. Çıkmadan önce Derin’e “Oğlum çok yorgunum. Aslında parka gidecek halim bile yok. Orada kardeşinle, Merin’le ilgilenirsen çok sevinirim. Ben de bu sayede Gamze’yle bir kahve içebilirim belki.” dedim. Derin uzun süre yeme-içmeyle vakit harcadı. Sonra da parka arkadaşları geldi. Merin’e bakmaktan ne konuştuğumu, sipariş ettiğim bir birayı nasıl içtiğimi anlayamadım. Derin bir süre sonra yanıma gelip arkadaşlarıyla bizim eve gitmek için izin istedi. “Ev çok dağınık Derin. İstemiyorum.” dedim. “Eve girmeyeceğiz. Bahçede otururuz.” dedi. İstemeyerek bahçede oturmalarına izin verdim. Bir süre sonra kızları parktan zar zor çıkarıp eve döndüğümde Derin’in arkadaşlarıyla evde olduklarını görünce kendimi sakinleştirmek için çok çaba harcamam gerekti.


Eve girdim. Mutfağa doğru giderken Derin’e “Eve girmeyeceğinizi söylemiştin.” dedim. Kimseye hiç bir şey yokmuş gibi gülümsemek, hiç bir şey olmamış gibi davranmak istemiyorum. “Öyle mi dedim. Sonradan eve gireriz demiştim.” gibi çok saçma, manipülatif bir cümle kurduğunda daha çok sinirlendim. “Derin ev çok dağınık. Bu halde kimsenin buraya gelmesini istemiyorum.” dedim. Derin arkadaşlarına dönüp “Çocuklar evin dağınıklığı sizin için bir sorun mu?” diye sordu. Bu karşılığı çok küstahça buldum. İçimden “Sizin ne düşündüğünüz umurumda mı? Size mi soracağım sorun olup olmadığını? Benim için sorun!” diye bağırmak geldi. Sınırlarımın çok fena ihlal edildiğini hissettim. Çocuklarım tarafından sınırlarımın sık sık ihlal edildiğini hissediyorum son senelerde. “Derin bu benim için bir sorun ve bunu açıkça dile getirmiştim.” dedim ve sustum. Mutfağı toplamaya koyuldum. Arkadaşları gidince Derin’e çok kızdım. “Nasıl böyle bir şey yaparsın? Önemli olan arkadaşlarının evi dağınık görmesi değil. Önemli olan benim sana özellikle yapmamanı söylediğim bir şeyi ısrarla yapıyor olman. Ayrıca daha hiç tanımadığım insanların evime böyle olayca girmesini istemiyorum. Neden herkesi evimize topluyorsun? Bundan hoşlanmıyorum. Burası benim için evden çok şey ifade ediyor. Böyle suistimal edemezsin.” dedim. Bunu yaptığına inanamıyordum. Davranışlarını Ali’ye çok benzettim. Bir yere gideriz. Çocuklara bakmaz, yanına biri gelecektir, biriyle görüşmesi vardır. Sonra da o insanlarla kalkar gider. Ben öylece kalakalırım. Derin’in bencilliği bana öyle tanıdık geldi ki, kızgınlığım köpürdü.


Ali’yi arayıp bir sürü şey söyledim. Artık “Keşke sana yardım edebilseydim.” demesinin ne anlamı var ki? Zamanında yapılmayanlar, söylenmeyenler, zamanı geçince aynı etkiyi yaratmıyor. Toplamak için çok daha fazla emek gerekiyor. Bir zamanlar “Boşanırsak en azından çocukları bir-iki gün almak zorunda kalır. Ben de nefes alırım.” diye düşünürdüm. Şimdi hem beraberiz hem de hiç olmadığı kadar yalnızım. Çok, çok ama çok kızgınım.



Geyiğin boynuzları ve kulakları bitti.
Geyiğin boynuzları ve kulakları bitti.

Akşam çocuklar uyuyunca yorgun olmama rağmen aşağı indim. Azıcık kendimle kalmam gerekiyordu. Yaşadıklarım fazla geliyordu. Geyiğin boynuzlarını ve kulaklarını diktim. Minicik kulak ve boynuzların bile bu kadar zaman alıyor olması inanılmaz.



Merin spor salonundayken.
Merin spor salonundayken.

Çarşamba sabahı spora gitmekten vazgeçmeyi düşündüm. Daha fazla dert kişi spora gidip Merin’i oyalayamayacağımı düşündüm. Bunu duyan Derin “Anne nasıl olur? Bel ağrım geçti demiştin? Bırakamazsın.” dedi. “Evde spor yaparım. Gitmek daha yorucu oluyor. Merin’i oyalamaktan çok yoruluyorum. Sen devam et. Bisikletle git. Bende bırakırım bazen istersen.” dedim. “Anne sen benim spor arkadaşımsın. Yalnız ben de istemem. Bırakma lütfen.” deyince kalkıp hazırlandım. Bir şekilde devam etmeliyim deyip yola düştüm. Biz içerdeyken Serin ve Merin kapının önündeki masada Puffin Rock izlerler diye düşünmüştüm. Ama Merin sürekli bir içeri bir dışarı girip çıktı. Sonra ağırların pimlerini çıkarıp birbirlerine takmaya başladı. Yapmamasını defalarca söylemek durumunda kaldım. Son dakikalarda başkalarının spor yapacağı alandan çıkmamız gerektiğini söylediğimde kesinlikle reddedip çılgınlar gibi ağladı. Kucaklayıp salonu terk etmek zorunda kaldım. Gelmek istememekte ne haklı olduğumu düşündüm durdum.



Evcil hayvanımız haline gelen, bizimle yaşayan ç.ekirge.
Evcil hayvanımız haline gelen, bizimle yaşayan ç.ekirge.

Eve gelince bişeyler yedikten sonra Merin uyudu. Çocuklar çalışmalarını yaptılar. Serin Sessiz Louise kitabının son bölümünü okuyup bitirdi. Yaz sonunda kitabın biteceğini söyleyip seviniyordu. Kutlama yapmak istedi. Merin uyanınca enstrüman çalışmalarını yaptılar. Günlerdir evde bizimle yaşayan çekirgeyi inceledik. Dün, öldürdüğüm eşek arısı bulmuş ve büyük bir bölümünü yemişti. Belgeselden bir bölüm gibi izledik. Heyecan vericiydi. Herkes evdeki çekirgenin varlığına alıştı. Başka ne yer diye düşünmeye başladılar.



ree

ree

Serin'in diktiği figür.
Serin'in diktiği figür.

Serin dün uzun bir süre dikiş dikmişti. Bugün de dikiş makinasının başına geçip kafasındakini yapmaya koyuldu. Dikiş dikmeyi çok seviyor. Bir figür yapmaya çalışmış. “Anne ben bebekleri, figürleri kafamdan yapabilirim. Öyle daha çok seviyorum.” dedi. Evet, Serin bağımsız çalışmayı, aklındakini yapmayı seviyor. Derin de bir zamanlar ekmek tarifine bakmayıp, canı ne isterse öyle yapmak istiyordu. Ama ekmeği kabarmıyor, lavaş gibi kalıyordu. Bilemiyorum. Yaratıcılık önemli ama konu hakkında temel bilgileri öğrenmeden doğaçlama yapmak doğru sonuçlar vermez gibi geliyor bana. Deneyimlerimden bunu öğrendim.


Dün parkta görüştüğümüz arkadaşlarımız, Bozo ve Gamze arayıp evlerine çağırdılar. Daha önce bizim otelde çocuk kampında tanıştığımız, bu sene de görüşmek isteyip denk getiremediğimiz aile de gelecekmiş. Çocukların kaçırmak istemeyeceğini düşünüp kabul ettim. Böyle yazınca sanki ben hiç eğlenmiyormuşum, arkadaşlarımla olmak istemiyormuşum gibi anlaşılmasın. Merin daha bebek olduğundan, gittiğim yerde gözüm hep üstünde olduğundan, rahatça oturup sohbet edemediğimden, bu buluşmalardan pek zevk alamıyorum. Sırf daha rahat etmek için gitmek yerine evde kalmayı seçebilirim. Tabi Merin’le evde yalnız kalacaksam O da kolay değil. Ama yine de evde olmak, Merin’le baş başa da olsak daha konforlu kesinlikle. Bu sebeple çocuklar için gidiyorum demek daha dürüst geliyor bana.



ree

ree

Taş evde buluşma.
Taş evde buluşma.

Buluşmamız çok güzel geçti. Çocuklar çok eğlendi, biz sohbet ettik. Bir ara Merin’le çevrede yürüyüp henüz açmamış halini ilk defa gördüğüm meşe palamutlarını bulduk. Yaban mersinlerini koklayıp topladık. Tarihime unutulmaz, tatlı anılar olarak geçti bu güzel gün ve gece. 21:30’da kalkmamıza rağmen çok yorgunduk hepimiz. Merin arabada uyudu. Arabada sorunsuz uyuyacak kadar büyüdüğüne inanamıyorum. Geçen sene çok ağlıyor, seyahat etmemize engel oluyordu. Hiç bir yere gidemiyordum. Gitsem de kucağımda tutmak zorunda kaldığımdan, gitmemeyi tercih ediyordum. Dönüşte çocuklarla bir çılgınlık yapıp çok sevdiğimiz dondurmacıya gitmeye karar verdik. Sahilden arabayla geçerken çocuklar karşılaştıkları kalabalığı şaşkınlıkla izlediler. Onlar 21-22 gibi yatakta olup uyuduklarında, herkesi uyuyor sanıyorlarmış. Özellikle çocukların bu saatte dışarıda olmalarına çok şaşırdılar. Biraz hoşlarına da gitti. Derin “Aslında evimiz çarşının içinde olsa, ben arada şöyle bir çıkar gezerdim.” dedi. Bu canlı gece hayatını güzel bulmasını anlıyorum. Ama ne ben ne de babası Derin’in akşam dışarı çıkmasına izin verecek insanlar değiliz. 40 yaşına girmiş biri olarak, bunca insanın gece dışarıda ne yaptığını, neden evde, yataklarında olmadıklarını anlayamıyorum.


Çocuklarla dondurmamızı yiyip eve vardık. Güzel bir günü böyle bitirdik.



ree

Dün, yani Perşembe günü yine kendimi berbat hissettiğim ve aynı zamanda yoğun geçen bir gündü. Sabah çocuklara gevrek-boyoz almaya çıktım. Sonra Nelly’yi veterinere traş ve aşıları için bırakıp, bir kaç saat sonra aldım. Dişçiye gittim. Arada Merin’i uyuttum, yemek yaptım. Çamaşırlar, bulaşık. Güç toplayıp dikiş odamı temizledim.


Sabah Derin’in küp koçluğu dersi vardı. Sabah atlara bakarken telefonunu da alıp arkadaşıyla konuşuyor. Çok sevdiği, iple çektiği derse 15 dakika kaldığını farkında değildi, tamamen unutmuştu. Okulsuzlukta hep çocuğun kendi kararlarını verebileceğini, hayatını düzenleyebileceğini, zamanını organize edebileceğini, zamanını yönetebileceğini düşünmüştüm. Diğer okulsuz adı altındaki kişilerden de kötü etkilendiğimi söyleyebilirim. Şimdi bunu tamamen yanlış olduğunu daha iyi anlıyorum. Frontal korteksi gelişmemiş ve 20 yaşına kadar, hatta daha uzun süre gelişimi sürecek olan çocuklardan çok şey bekliyoruz. Dr. Frances E. Jensen’in Ergen Beyni kitabı tüm bunları bilimsel açıdan harika anlatıyor. Çocuklarımızı organize etmemiz, kontrol etmemiz, planlı, sistemli olmaya, çalışmaya yönlendirmemiz konusunda cesaret veriyor. Son zamanlarda sıkça bahsettiğim gibi son yıllarda çocuklara sınır koyma, sınırının nerede başlayıp bittiğini gösterme, etkin çalışma, bir işi yapmak için canının istemesini beklememe gibi konulara çok önem verir oldum. Okulsuzluk adı altında “Bırak çocuk ne istiyorsa yapsın. Doğasına bırakılınca o ne yapacağını senden iyi bilir.” düşüncesine asla katılmıyorum.


Bir ara çocukların tartışmalarından bunaldım. Buna özellikle bugün dayanamayacağımı söyledim. Her gün ama her gün buna katlanamam. Azıcık huzura, sakinliğe ihtiyacım var. Merin’in bakımı hepimiz için zor. Sinirleniyoruz, birbirimize kızıyoruz. Bazen ne yapacağımı bilmez halde buluyorum kendimi.


Mutfağı toplarken gündeme dair bişeyler dinleyeyim diye YouTube’a bakarken Cüneyt Özdemir’in Sedat Peker’den bahsettiğini gördüğüm yayınını açtım. Dinlerken bu nasıl tesadüf böyle diye şaşkınlık içinde kalakaldım. Aylar önce Minguzzi cinayetini öğrendiğimde ve bu çetenin aileye yaptıklarını duyduğumda, Ali’ye “Yok mu Sedat Peker gibi bir adam? Çıkıp bunlara haddini bildiremiyor mu?” demiştim. Ali de bana “Mafya öyle çalışmıyor Sesin. Onların da çıkarları olmalı bu işten.” demişti. Şimdi ise Sedat Peker’in avukatını Minguzzi ailesine gönderdiğini ve çetenin tüm tehditlerini geri çektiğini, ortalıktan yok olduğunu duydum. Tüm düşündüklerim gerçek olmuştu. Hatta Cüneyt Özdemir, maalesef kötülerin devlet yerine böyle bir güce sahip insanlardan çok daha korktuğunu söylüyordu. Bunu görmeyi hiç istemesem de öyle doğru bir tespit ki bu, hayatımın özeti gibi. Ali hep kendi davasını kendi gördüğü, işlerini kendi yöntemleriyle halletmeye çalıştığı için başı dertten kurtulmaz. Ama hep “Başka türlüsü olmazdı. Yine olsa yine yaparım.” der. Gerçekten de bir sürü dertten Ali’nin yöntemleri sayesinde kurtulduk. Bir kaç masum örnek vereceğim. Mesela teyzem yeni evine pimaüen yaptırmak için biriyle anlaşmış, sözleşme yapmış. Ama adamlar söz verdikleri tarihte pencere ve kapıları getirmedikleri gibi bir de üstüne zam geldiği gerekçesiyle para istediler. Kış geliyordu, yağmur yağdı. Pencere ve kapı olmadığı için ev su aldı. Teyzem çok daha fazla masrafa girdi. Teyzem eşinden boşanmış, şimdiye kadar zar zor aldığı nafakayı da artık alamayan emekli maaşıyla, iki üniversite öğrencisi kızıyla yaşamak çalışan bir kadın. Evi de anneannemden kalan bir miktar mirasla yaptırmaya çalışıyordu. Ali kendi yöntemleriye adamlarla tatsız bir konuşma yapınca pencereler geldi. En azından biz böyle olduğunu düşünüyoruz. Yoksa dava edeceki, seneler geçecek, belki seneler sonra para alsa da aldığı para pul olacaktı. Zaten karşı taraf “Dava etseniz de bişey çıkmaz. Elimizden bişey gelmiyor.” demişler. Herkes devletin de bişey yapamayacağını, yapmayacağını farkında. Sorun çözülmese neler olacağını düşünmek bile istemiyorum.


Araba alırken de benzer bir sorun yaşadık. Elektrikli araba için kaporta verdiğimiz şirket, araba deniz aşırı gemi içinde diyerek aylarca bizi oyaladı. En sonunda Ali şüphelenip yine kendi çözüm yoluna gitti ve tatsız olayla sonunda arabayı hemen gelip alabileceğini söyleyen bir telefon aldı. Arabayı aldıktan bir kaç hafta sonra bu şirketin battığını ve bir sürü insanın parasını vermediğini öğrendik. İnanılmazdı. Ali şüphelenmese, işin üstüne gitmese, patronun arabası dedikleri arabayı ya vermeyecekleri. Biz de para verip arabasını alamayan mağdurlar listesinde olacaktık. Hayat adil değil. İyiler de savaşmak, iyilik için kötü şeyler yapmak zorunda kalıyorlar. Çünkü adalet yok. Bir zamanlar Derin sahilde bir resim çizen adamla tanışmış, oturmuş onunla resimler çizmişti. Adamın karısı gelip, Derin’in çizdiği savaşçıyı görünce “Aaa savaş kötü bişeydir!” diye Derin’i ayıplarken, kocası “Barış için de savaşılır.” demişti. Hiç unutamadım.



Merin masada bulduğu yemeği yerken.
Merin masada bulduğu yemeği yerken.

Leyla'nın yeni dizgin ve gemi.
Leyla'nın yeni dizgin ve gemi.

Günün geri kalanı güzeldi. Derin yeni aldığımız dizgin ve gemi Leyla’ya büyük uğraşlarla giydirdi. Benden eyerlememi istedi ama yorgun olduğumu söyledim. Gemi çok büyük bulmuş. İzlediği videolarda uysal atlara büyük gem takılmasının sakıncalı olduğu, hayvanı bıktıracağı söyleniyormuş. Büyük endişe içinde bana gelip atı aldığımız adamı aramamı, sormamı istedi. Leyla’yı boş yere büyük gemle rahatsız etmek istemiyordu. Bu hassasiyetlerinden çok etkileniyorum. Ama kimseyi arayacak halim yoktu. Kendisinin aramasını istedim. Adam gemin çok güzel olduğunu, dizgin ve başlıktan da bir kaç parçayı çıkarıp rahatlatabileceğinden bahsetmiş. Taya yular giydirmeyi de anlatmış. Öyle bizim düşündüğümüz gibi sihirli bir yolu yokmuş. İpi bağlayabilmek marifetmiş. İpi bağladığımıza göre, bir yere kısa bağlayıp yuları zorla giydirmeliymişiz. “Önce delirir ama sonra alışır.” demiş. Gerçekten de yuları takmaya çalışınca delirmiş gibi davranıyor. Ama gücümü toplayınca o yuları takacağım. Derin tüm bunları organize ettiği için seviniyorum.


Dikiş odasındaki masanın birini salona koyup Derin’e verdim. Böyle bir masaya ihtiyacı vardı. Çok sevindi. Kızlar topladığım dikiş odasında oynamaya başladılar. Ne zaman bir yeri toplasam, büyük mutlulukla toplanmış, temizlenmiş, düzen içindeki alanda oynamaya bayılıyorlar. Serin yap boz yapmak istedi. Eskiden bitiremediği büyük yap bozu keyifle yaptı. Merin de Serin’in yanında oyalandı. Serin’in yap bozunu bozunca alıp uzaklaştırdım. Beraber hayvan dominosu oynadık. Merin dominoyu çok sevdi. Coşkuyla, alkışlarla oynadı.


Çalkantılı ve kötü ruh halime rağmen günün güzel bittiğini söyleyebilirim. Serin’e önceki gün dört, dün gece bir bölüm Pluk okudum. Bugünlük bu kadar. Daha mutlu günlerde yazmak dileğiyle.

Yorumlar


bottom of page