top of page

Yazmayalı günler olmuş

  • sesinakmaz
  • 8 Eyl 2024
  • 9 dakikada okunur

7 Eylül 2024 Cumartesi


Yazmayalı günler olmuş. Diğer yapılması gerekenlere rağmen yazmak bana iyi gelen ama aynı zamanda diğerlerini uğruna feda etmek istemediğim bir eylem. Şu an yazıyor olduğum için çocuklara istedikleri kitapları okuyamayacağım, aşağı inip balık bulaşıklarını yıkayamayacağım, ki bu da sabaha kalmasını hiç istemediğim bir iş. Sabah bulaşık yıkayıp mutfağı toplamak, çocuklarla planladığım sabahı da sabote ediyor. Bir sürü iş öğleden sonraya kalınca yetişmiyor, verim azalıyor. Muhtemelen yazımı bitirmek için geç yatacağım. Sabah azıcık da olsa uyuma lüksüm olmadığı için yazmanın bedeli benim için azımsanmayacak kadar ağır. Gecenin sonunda bana kalan tek sessiz, yalnız saatinde dilediğim kitabı okuyamamak veya sevdiğim dizinin bir bölümünü izleyememek de keyfimden çalıyor. Yazmanın verdiği keyif ekleniyor, orası başka. Tercihlerin zorunlu kıldığı vazgeçişlerin muazzam öğretici, geliştirici bir yanı var.


En son konser hakkında yazmışım. İlk konser günü biraz stresli olsa da devamındaki günler güzel geçti. Çocuklar kalabalık ve kargaşaya, ortama alıştılar. Ertesi gün gitmek için çok ısrar ettiler. En sevdikleri gruplardan biri olan Mor ve Ötesi’ne gittik. Derin grubun bateristinin performansını çok uzun süredir takip ediyordu. Konser boyunca gözünü ayırmadan izledi. Serin uyumak üzereyken Cambaz şarkısı çalınca neşeyle uyandı ve eşlik etti. Merin bile uyumadı, hayatının uyanık kalma rekorunu kırdı ama mutluydu. Onca kalabalığa rağmen unutamayacağımız bir tecrübe yaşadık.


Derin grubun bateristiyle tanışma hayali kurmuş, olmayınca hayal kırıklığına uğramış. Küçükken bizim aklımızdan bile geçiremeyeceğimiz şeylerin hayalini çocukların kurabiliyor olmasına oldukça memnun oluyorum. En sevdiği müzik gruplarından birinin bateristiyle tanışmayı düşünebiliyor, böyle bir imkanın çok da uzak olmadığını hissediyor. Haklı da. Bir sürü müzisyenle, yazarla, oyuncuyla tanıştı. Seneler önce Kolonya Cumhuriyeti filmi burada çekilirken Ali yapımcılarla çalıştı. Bize ait olan sürat teknesini film için kendilerine kiraladık. Akşamları pansiyonumuzda yemek verdik. Bizi Yılmaz Erdoğan’ın çiftliğine, film setine davet ettiler. Diğer oyuncularla tanışıp, film setine tanıklık ettik. Güzel bir deneyimdi. Ali’ye seneye burada tekrar konser olursa, tecrübemiz olduğu için daha rahat gelebileceğimizi söylediğimde “Dur bakalım. Belki de bir gün bu insanları biz kendi ortamımıza davet edeceğiz. İzlemek için gitmemize gerek kalmayacak.” dedi. “Nasıl? Ne zaman? Neden?” gibi sorular sormadım. Tahmin ediyorum. Ali’nin söylediklerini gerçeğe dönüştürme gibi bir kabiliyeti var, boşa konuşmaz. Hayali hoş gelse de bunun gerçekleşmesini pek istemedim. Tüm bu bağlantıların bir bedeli oluyor. Aile zamanımızdan çalıyor, bizi ayrı düşürüyor. Herkes gibi bilet alıp, kalabalığa karışıp izlemeyi tercih ederim.


Konserden bir kaç gün sonra Ali ateşlendi. Ardından Derin, Serin ve Merin. Sanırım hala hasta olduğum için bana bişey olmadı. İlk defa hasta olmamın işe yaradığını gördüm. Bir kaç gün ateş ve ağrı içinde yatmaktansa, aylarca hafif hasta olmayı tercih ederim. Ateşlenip onlar kadar hasta olmadım ama keyfim kaçtı, halsizdim, yorgundum. Her fırsatta uyudum. İlk defa ateşlenmesine rağmen Merin’in keyfi yerindeydi. Yemek yemeye bile devam etti. Gülüyordu, oynuyordu. Bu kadar hafif atlatmasına çok mutlu oldum. Derin ve Serin ağır geçirdiler. Onlar yatarken kitap okumaya çalıştım ama benim de halim yoktu. Yatmaktan sıkıldıkları için sevdikleri bir kaç programı izlemelerine izin verdim. Fakat bırakmakta zorlandıklarını gördüğümde pişman oldum. Bu sırada ben de Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstünde adlı filmini izledim. Çok etkilendim. Ayrıca terapistimin önerdiği bir kaç Black Mirror dizi bölümü izledim. Ben bile bir kaç gece dizi ve film izleyince kapıldım, her gece aynı isteği duydum. Hemen bırakıp, yazı yazmasam da kitap okudum. Bişeyler izlemek insana öyle bir konfor sağlıyor ki, çaba harcamak istemiyor insan. Hayatımı düşündüm. Her gün, tüm gün çocukların meraklarına, ilgilerine zaman ayırıyor, araştırıyor, okuyor, yapıyorum. Akşamları ya okuyor, ya yazıyorum. Bazen çocukları gün içinde bir yere gönderip, dilediğimi yaptığım, gündüz programlarıyla başkalarının bize gösterilen, sansasyonel hayatlarını izleyip, sadece kendi ilgi alanım olan kitapları okuduğum, tüm gün dikiş diktiğim, tertemiz mutfağımda etrafı kirletmeden yemekler yaptığım, uzun uzun spor yapabildiğim, maniküre, pediküre gidebildiğim, bir arkadaşımla buluşup bölünmeden, kendimi arkadaşımın söylediklerine vererek, kendimi anlatarak bişeyler içebildiğim, Ali’yle baş başa kalabildiğim, akşamları çocukları uyutup dizi ve filmleri devirdiğim, gürültüsüz, kavgasız sessiz günlerin hayalini kuruyorum. Fakat böyle bir hayatın 10 yıl sonrasında kendimi hayal ettiğimde mutlu olmuyorum. Pişmanlıklar yaşayacağımı biliyorum. Keyif denen şeyin herkeste başka bir karşılığı var. Kendimi bildim bileli bende yerleşmiş olan keyif anlayışını değiştirmek gelecekte çok daha doyum veren, mutlu eden bir hayatım olacağını hissetmeme neden oluyor. Bu sebeple, dışarıdan üzerimde hiç bir baskı olmamasına karşın, büyük bir iç disiplin ve iç motivasyonla yürüttüğüm bu hayat tarzını benimsemeye her şeyden fazla uğraşıyorum.


Yaz başından beri defalarca niyetlensek de bir türlü Ekincik’e gidememiştik. Serin’in en yakın, tek arkadaşı bir kaç gün içinde İngiltere’ye, evine döneceğinden en azından bir günü beraber doyasıya geçirmeleri için çocuklarla ani bir kararla bungalov otelimiz Circles’da kalmaya gittik. Ekincik’te uyanmayı, pırıl pırıl denizi özlemişiz. Çocuklar oynarken ben de arkadaşlarımla vakit geçirdim. Uzun zaman sonra içki içtim, arkadaşlarımla sohbet ettim, tüm gün hiç bir şey yapmamanın hem rahatlığını, hem de rahatsız edici hissini yaşadım. Sadece bir gün kalıp eve döndük. Evden uzaklaşmak giderek daha da  anlamsız gelmeye başladı. Kim olduğumuzu belirleyenin alışkanlıklarımız olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyor olmak, zamanı değerlendirmemde tahminimden çok yardımcı oluyor.


Biz bir günlüğüne evden ayrıldığımızda Ali de kolonoskopi işlemi için hastaneye gitti. Tatile gidip Ali’yi yalnız bıraktık gibi hissettik. Fakat düşündüğümüzden iyi geçmiş, gayet keyifliydi. Belki de henüz bir gün önce ayakta duramayacak kadar çok içtiği için kızgındım. Sanırım O hep böyle içmeye devam edecek, ben de kızmaktan vazgeçmeyeceğim. Ali alkollüyken oldukça agresif bir hale bürünebiliyor. Babam da böyleydi. Sanırım bana kötü günleri hatırlattığı için geriliyorum. Ali her ne kadar bu gerginliği bize yansıtmadığını düşünse de, erken yatıp o halini görmesek de içtiğini bilmek bile endişelenmemize sebep oluyor. Görünürde hiç bir sorun yok ama içten içe neler yapabileceğini biliyoruz. Yaşlanıyoruz, yaşlanıyor. Eskisi gibi değil, hiçbirimiz değiliz. Değişiyoruz. Geçmişe göre büyük iyileşme adımları atmışız. Giderek çok daha iyi olacağını düşünerek kendimi teselli ediyorum.


Sabah saat 07:00’ye doğru uyandığımda Merin çoktan uyanmış, bizim yataktan, bitişik yataktaki uyuyan Serin’in baş ucuna geçmiş, başlığa tutunup hoplamaya, oynamaya başlamıştı. Uyanır uyanmaz Merin’in benden habersiz kalkıp yer değiştirdiğini görünce bir an korkuyla irkildim, hemen yatağımıza çekmeye çalıştım. Çünkü dün Merin aynı saatlerde uyanıp Serin’i uyandırdığında Serin öfkeyle büyük tepki gösterdi. Derin’i çimdikleyerek uyandırmasına rağmen Derin sadece gülmekle yetindi. Serin bu duruma o kadar uzun süre kızgın kalıp söylendi ki, bir daha yaşanmasına izin vermemeye karar verdim. Aslında Merin’in çocukları uyandırmasına izin vermiyorum. Genelde sessizce kucaklayıp odadan çıkmaya çalışıyorum. Çıkarken çoğunlukla çığlık atıyor, çocukların uyuyor olmasından rahatsız oluyor. Belki de uyandırıp oynamak istiyor, yalnız hissediyor. Serin’in yine uyanıp rahatsız olmasından endişelendiğim için odadan çıkmayı planlarken, Serin kendi kendine uyandı. Bir kaç gündür erkenden yatıp erkenden uyanıyor. Buna seviniyorum. Ali gibi geç yatıp geç kalkan bir yetişkin olmasından endişe ediyorum.


Bir günlük tatilden yeni geldiğimiz için yüzmeye gitmedik. Dünden bu yana çamaşırları bitirip üst katı temizlemeye çalışıyorum. Bu sabah çocuklarla önceden planladığım bazı konular üstünde çalışmayı hayal etmiştim. Derin bir kaç gün önce element kartlarını çıkarmış periyodik tabloyu inceliyordu. Kartları periyodik tabloya göre dizdi. O günden beri bu ilgisini pekiştirmek istiyordum. Fakat dün kırtasiyeye defter almaya gittiğimizde çocuklar birer zeka küpü aldılar. Derin videolarını izlemek için izin aldı ve dünden bu yana kendini tamamen bu konuya kapattı. O kadar çok izleyip kafa yordu ki küpü bozup tekrar yapmayı öğrenmiş. Bu sabah da dışarıdaki işlerini halledip küple kendini sanki bir fanusun içine kapattı. Elementlere olan ilgisini fırsat bilip değerlendirmek istediğim için herkesi masaya çağırdım. İsteksiz de olsa bana katıldılar. Eskiden istekleri yoksa, uygun ortam oluşmuyorsa konuya hiç girmiyordum. Artık böyle düşünmüyorum. Gün içinde istemesem de yapmamın iyi sonuçlar vereceğini bildiğim onlarca iş yapıyorum. Çocuklardan da başta isteksiz de olsalar bazı şeyleri yapmalarını istiyorum. Çünkü gördüm ki, kendilerini azıcık zorlayıp başladıklarında keyif alıyorlar. Süreci keyifli hale getirebiliyoruz. Bu sayede her gün yeni şeyler öğrenmeye devam ediyoruz.


Atomları çizdik, temel öğelerini yazdık. Bazı elementleri araştırıp okuduk. Hayal kurduk, rollere girdik. Serin oksijen olduğunu, Derin helyum olduğunu hayal etti. Böyle bir oyun yazıp canlandırabileceğimizi düşündük. Daha geçenlerde Yaratıcı Fen Eğitimi gibi bir kitapta okumuştum. Kimya ve dramayı birleştirip nasıl efektif bir öğrenme sağladığından bahsediyordu.


Derin her boş kaldığında zeka küpünü çözmeye uğraşıyordu. Tüm gününü zeka küpüne ayırmasına izin vermektense, boş zamanında yapmasını istedim. Günü tek bir şeyle uğraşarak geçirmek bana gerçekçi ve doğru gelmiyor. Günümü tek bi şeye ayırdığımda diğer şeyler aksıyor. İlgilenmem gereken işlerle azar azar ilgilenerek denge sağlıyorum. Çocukların da bunu öğrenmesini istiyorum. Derin isteksizce matematik çalışırken, neredeyse 10 gündür çalışmadığı için gerilediğini fark etti. Bölme alıştırmaları yazarak ek çalışma kağıdı yaptım. Zor olduğunu düşünerek her zamanki ön yargıyla başladı. Önce zorlandı ama yaptıkça kendine olan güveni arttı. Bir dahaki sefere ön yargıları konusunda farkında olmasını, bunu aşmak için çaba sarf etmesini istedim. Bir sayıyı çarpanlarına ayırmasak da olur ama temel matematik bilmeden tarım yapmak ya da ev işi yapmak bile mümkün değil. Alışkanlıkların gücünü anladıkça okulsuzluğa bakış açım da değişti. Çocuklar birşeyleri merak ediyorlar, evet ama o konuda çevre oluşturmak, destek olmak gerekiyor. Derin element kartlarını ortaya döküp çalışmasa bugün “Her şey atomlardan oluşur.” başlangıcı yapmazdık ve Derin’in element merakı orada kalır, ilerleyemezdi. Belki yine ilerlemeyip bir noktada kalacak. Ama bunu bilmek için hayatımızın her alanında olan kimyayı biraz bilmek, çevremizdeki halini görmek gerekiyor. Hiç bilmediğimiz bir konuya ilgi duyamayız.


Kimya okumaları sırasında Serin ışık ve fotonlar hakkında bir çizim yapıp anlattı. Derin kendi deneyimlerini paylaştı. Bir konu üzerinde araştırma yapıp çalışırken kendi fikirlerini çizip anlatmalarına, karşılıklı konuşup birlikte öğreniyor olmamıza çok seviniyorum. Kesinlikle onlardan fazla bilmiyorum. Sadece başlangıçta ben daha çok okuma yapıp kendileriyle paylaşıyorum. Devamında benim zamanın yokken, onlar zamanlarını çevreyi keşfetmeye harcayıp öğrendikleriyle ilişki kurduklarından, okumalarıyla birleştirdiklerinden mutlaka fazlasını öğrenip, benden önde gidiyorlar. Bu durumun öğrenme motivasyonlarını arttırdığını hissediyorum.


Merin’e yaptığım peynirli, maydanozlu omletini yemesine yardım ederken, Serin de acıktığını söyledi. Tereyağında yumurta istedi. Evde ekmek olmadığını, omlet yapabileceğimizi söyledim. Dolaptan kırmızı biber ve pastırmayı seçti. Çocukların emek vermeksizin yemek sipariş etmelerini doğru bulmuyorum. Herkes yemeğe katkıda bulunuyor. Mutfağı sevdikleri için bunu isteyerek yapıyorlar. Her öğün sonrası olduğu gibi Merin’i yıkamak için banyoya götürürken Serin biberlerini doğramak için izin aldı. Ardından pastırmaları hazırladı. Yumurtasını da kırıp çırpmış. Bana sadece tavaya biraz yağ koymak kaldı. Kendi hazırlayıp pişirdiği öğünü afiyetle ve başarmış olmanın mutluluğuyla yedi.


Derin gün içinde azar azar Seksen Günde Devri Alem kitabını okumaya devam ediyor. Uzun bir ara verdiğimiz için okumasını hatırlatmam gerekiyor. Her gün defalarca Cedric okumalarından rahatsız oluyorum. Bugünlerde sevdiği kitapları okuyacak vakti bulamıyor çünkü zeka küpü işine fena halde kafayı taktı. Yapmasını istediğimiz şeyi aceleyle yapıp küpe geri dönüyor. Diğer işlerini de yaptığı sürece bu ilgisinden memnunum.


Bu akşam balık pişirmek için çocuklarla alışverişe çıktık. Migros’a gittiğimizde Beatrix Potter kitaplarıyla karşılaşmak ve uzun süredir istediğim Ağaçgiller kitabını bulmak büyüm sürpriz oldu. Beatrix Potter bizim için çizginin ötesinde bir yazar. Hikayelerinin bazen acımasız ve bir o kadar da gerçek olmasını, gerçeklikten uzak, sürekli mutlu sonla biten kitapların yanında oldukça değerli buluyorum. Yanına bir de Bahar Eriş kitabı aldım. Yeni bitirdiğim Hayatın İlk Üç Yılı kitabı sade, kolay okunur, unutulanları hatırlatan bir kitaptı. Anlatımını derin bulmasam da çok şey öğrendim. Oldukça beğendim. Tüm kitaplarını okumayı planlıyorum.


Eve dönünce Ali’nin komşumuz ve dostlarımıza yardım ettiğini, traktörle kum taşıdığını gördük. Hemen eve girip yemek hazırlığı yapacakken, Derin babasının yanına gitti. Balıkları arabada bırakmış. Geç kaldım, hemen yemek yapmam gerek ama Serin de babasının yanına, araziye gitmek istiyor. O da giderse hem Merin’e bakıp hem yemek yapmam çok zor, hatta muhtemelen mümkün değil. Herkes giderse birazdan bacaklarıma sarılıp kucak isteyerek ağlamaya başlar. Tam yemeği hazırlayacağımızda herkesin bir yere gitmek istemesine çok kızdım. Ali’yi arayıp Derin’i eve çağırdım. Telefonu kapatmamış. Defalarca seslenmeme rağmen duymadı, babasıyla konuşmaya başladılar. Ali ne istediğimi sordu, Derin de sitem ederek eve gitmesi gerektiğini, yemek hazırlamak için çağırdığımı söyledi. Ali de “Annen seni gerçek hayata hazırlıyor oğlum. İlerde karın da böyle yapacak merak etme. Bu hiç bitmeyecek. Şimdiden kendini hazırla.” dedi. Dinlerken öfkem arttı. Derin marketteyken çok acıktığını söyleyip beni acele ettirmişti. Ama eve gelince açlığını unutup babasının yanına, araziye koştu. Yemek hazırlayacakken gitmesine kızdığımı söyledim. Saat 19:00 olmuştu bile. Kimse yemeğe yardım etmezken birazdan herkesin açlık kriziyle eve döneceğinden emindim. Ali gelince, tüm konuşulanları duyduğumu, çocukları hayata hazırlamak konusunda benim kadar çaba sarf edebilse iyi olacağını, bununla dalga geçeceğine destek olması gerektiğini söyledim. “Derin büyüyünce umarım hayatını bir düzen içinde yaşar. Umarım uygun saatte uyuyup uygun saatte kalkar, gün içinde işlerini halledip akşam bebekleriyle yemek yapmaya çalışan karısını yalnız bırakmayıp yemeği yapar, bebeğe bakar ya da bulaşıkları yıkar. Hayat dediğin şey budur Ali, hayatı paylaşmaktır!” diye söylendim. Kızdığımda sık sık yaptığı gibi hiç bir şey demeden araziye çalışmaya gitti. Kendini hangi gerekçelerle haklı gördüğünü bazen merak ediyorum. Bazen de duymak istemiyorum. Duyarsam işlerin daha kötü olacağını biliyorum.


Derin balık sosunu hazırladı, fırına vereceğimiz patates ve soğanları doğradı. Salata için malzemeleri çıkarıp bazılarını doğradı. Gerisini ben hallettim. Yemek hazır olunca Ali’yi çağırdım ve hiç bir şey olmamış gibi yemek yedik. Güzel bir akşam yemeğiydi. Ailece geçirdiğimiz bu anları seviyorum.


Zamanında yatağa vardık ama zar zor yetiştik. Yemeğin gecikmesini sevmiyorum, günlük rutini bozuyor. Serin’e kitap okuyamayacağımızı, çünkü yatağa geç kaldığımızı söyledim. Sinirlendi, söylenerek uykuya daldı. Günlük yazmamı istemiyor çünkü artık saat 22:00’yi geçtiğinde yazı yazabilmek için kitap okumayı reddediyorum. Geçen hafta bana “Günlük yazman çok saçma. İlerde bizim bir işimize yaramaz. Yazma bence, bize kitap oku.” dedi. Bazen çocukların bencil davrandığını düşünüp üzülüyorum. Aldırmamaya, çocuk olduklarını hatırlamaya gayret ediyorum. Fazlasıyla verdiğimi düşünürken çok daha fazlasını istediklerini görünce birşeylerin yanlış gittiğini anlıyorum. Eskiye göre daha net sınırlar çiziyor, daha çok hayır diyorum. Hayır demekten rahatsız olsam da evet deyip sonunda yaşadığım tükenmişlik haline girmekten kurtuluyorum. Çocukların tükenmiş değil, mutlu bir anneye ihtiyacı var. Çocukların istek ve ihtiyaçları ile benimkiler arasında bir denge bulmaya çalışıyorum. Terazideki ağırlıklar asla sabit değil. Her gün yeniden tarttıkça göz kararı denge bulmakta ustalaşıyorum. Dengesizliğin getirdiği çatışmalardan bir bir kurtuluyorum.


Serin hemen uykuya daldı. Bugünlerde erkenden kolayca uyuyup, erkenden uyanmasına çok mutlu oluyorum. Güzel gün böylece bitiyor.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Kommentare


bottom of page