Çocuklar da bizim gibi bazen çok sorumlu davranırken, bazen sorumsuz olabiliyorlar.
- sesinakmaz
- 5 Tem
- 9 dakikada okunur
3/4 Temmuz 2025 Cuma

Dün sabah hepimiz uyanınca günü dışarıda geçireceğimizi bildiğimizden, hazırlıklarımızı yapmaya başladık. Aylar önce terapistimden randevu almıştım. Ayda bir gidiyorum ama İstanbul’dayken randevumu iptal edince ancak bir ay sonrasına tekrar randevu alabildim. Terapistim “Acil bir durum, bir sorun olursa lütfen bana ulaşın.” der her buluşmamızda. Fakat rutin randevular için oldukça uzun beklemek gerekiyor. Ali gelemeyeceği için, üç çocukla gidemem diye düşünerek tekrar iptal etmek istedim. Fakat Derin “Hayır anne, iptal etmeni istemiyorum. Biz orda Merin’e bakarız. Bir saat idare eder. Ben hallederim.” deyince, risk alıp gitmeye karar verdim. Sadece kendimle ilgili o kadar az şey var ki hayatımda, bundan da vazgeçmemi istemiyor sanırım Derin. Fizyoterapiyi ve pilatesi bıraktığımda da çok üzülmüştü. Üzülmemesini, bunun benim tercihim olduğunu, spor yapmanın bir yolunu bulacağımı söylemiştim. Gerçekten de Ali yüzünden gidemediğimi söylemek doğru değil. Çok istesem ne yapar eder giderdim. Gereksizce saatler aldığını fark ettimden bıraktım. Her gün evde sadece yarım saat spor yapmak büyük fark yaratır hayatımda. Sürdürülmesi zor planlar bana göre değil.
Derin küp çözen arkadaşlarıyla buluşacağı için yanına küplerini aldı. Gitar ve piyano çaldıklarını öğrenince baterisini alamadığına üzüldü. Sadece çalışma pedlerini ve bagetlerini almakla yetindi. Serin resitalde giydiği, O’na özel diktiğim kıyafetlerini giydi.
Merin bizi heyecanla dışarı çağırıp bişeyler anlatmaya çalıştı. Meğer bulduğu böceği göstermeye çalışıyormuş. Hepimiz ilgiyle bulduğu böceğe bakıp yorumlar yaptık. Böcek gören gözlerini, aklını, o küçücük ellerini, parmaklarını çok seviyorum.
Derin kendine ve Merin’e dünkü gibi tavada yumurta yaptı. Evde beyaz ekmek olmasına karşın benim yaptığım ekmeği yemeği tercih etmelerine çok sevindim. Bence herhangi bir yemeği sevmemek diye bir şey yok, alışmamak diye bir şey var. Özellikle evde çeşitli yemekler, sebzeler yapmaya çalışmamın, ekmek, kombucha, yoğurt, turşu gibi ana gıdalar üretiyor olmamın sebebi çocukları alıştırmak. Babamın bana yemeği yedirme şekline çok kızsam da, her şeyi yedirmiş olmasına minnettarım. Bildiğim kadarıyla yemem dediğim neredeyse hiç bir şey yok.
Derin’in kendini ve kardeşini doyuruyor olmasına çok sevindim. Evden çıkmamız gerek ve çok iş var. Özellikle Merin’in yemek yemesi şu an alabileceğim en büyük yardım. Derin’in talep dahi etmeden verdiği bu destekler önemli bir kurtarıcı benim için. Onlar kahvaltı yaparken ben de gidip atları besledim, uygun yere bağladım. Arabayı hazırladım. Derin bir süre önce evden çıkarken “Anne ben klimayı açıp arabayı hazırlayayım.” demişti. Ben açık unutulan klimayı kapatırken, evde unuttukları köpeğimizi dışarı çıkarmaya uğraşırken, yanımıza alacaklarımızı taşırken, Derin’in ve Serin’in arabada oturmuş ekranlarına bakarken gördüğümde öfkeden deliye döndüm. Arabaya dönünce “Klima açık kalmış, Nelly’yi neredeyse evde unutuyormuşuz, yanınıza su almamışsınız. Bir daha evden çıkacağımızda önceden arabaya oturmanızı değil, yapılacak ne var diye bakmanızı istiyorum. Böylece benim de evden çıkma ihtimalim artar. Evden çıkmanın benim için ne zor olduğunu biliyorsunuz!” dedim ve yola çıktım. Çocuklar da bizim gibi bazen çok sorumlu davranırken, bazen sorumsuz olabiliyorlar.
Önce Derin yeni bateri öğretmeniyle sözleştiğimiz üzere tanışmaya gittik. Önceki öğretmeniyle yollarını sessizce ayırdılar. Derin’in oldukça yol aldığını, bu seviye için yapacak pek bir şey kalmadığını, kendi başına da devam edebileceğini söylemişti. Derin uzun süredir tek başına çalışıyor ama devam etmek için bir rehber, bir motivasyon, bir ortamı olsun istiyorum. Bu sebeple başka bir öğretmenle bu görüşmeyi ayarladım. Farkındalığı yüksek biriydi. Derin’in dersten çok bir ortama ihtiyacı olduğunu düşündüğünü, bunu sağlamak için neler yapabileceklerine bakacağını söyledi. Kendisi de bir lisede öğretmenmiş. Okula gitmediklerini, belki de bu sebeple istediği ortamı bulamadığını söylediğimde öğretmen bana “Bence bulabileceği en iyi ortamın içinde zaten.” diyerek okulsuz hayata övgüde bulundu. Derin’le iyi anlaşacaklarını düşünüp heyecanlandım.
Serin ve Merin arkada video izlerken, biz de Derin’le gündeme dair videolar dinledik. Merin kısa sürede uyudu. Yolumuz uzun olduğundan, buna çok sevindim. Zaten böyle olmasını planlamıştım. Derin’le yol boyunca muhabbet ettik. Benimle beraber gündemi takip etme konusunda Derin de yeni, anlamaya çalışıyor ve benim bile bazen kaçırdığım noktaları benden iyi anlamış oluyor. Çaktırmıyorum bazen ya da dalgın oluyorum ama şaşırıyorum. Neredeyse 13 yaşındaki oğlum yol boyunca benimle zevkle muhabbet ediyor. Acaba bu hep böyle olur mu, kulaklığını takıp arkaya geçmek istediği günler gelir mi diye düşündüm. Derin hep böyledir. İletişim içinde olmayı çok sever. Bazen sıkıldığımızı kabul ediyorum ama bence bu Ali ve bana bir armağan. Çoğunlukla bunun farkında olmaya, kıymetini bilmeye çalışıyorum.
Ofis’in önüne 45 dakika erken gelmiştik. Uzun süre arabada oturup bekledik. Çocukları sürekli sessiz olmaları konusunda uyarmak durumunda kaldım. Zaten sessizlerdi ama en ufak tıkırtının bile Merin’i uyandırmasını istemiyordum. Kendime bir kahve aldım. Çocuklar kendilerine aldıkları atıştırmalıkları yediler. Kendilerine bişeyler almak için markete giderken ne alacaklarını sorduğumda, Derin biraz meydan okuyan, ne istersem yaparım havasında “Kola alıcam. Hatta bir de Ice Tea ve vişne suyu. Hepsini karıştırıp içicem. İnanmıyorsun ama görürsün.” demişti. Gülümsedim. Döndüğünde elinde bahsettiği içecekler yoktu. İçmesini istemediğimi bildiği için bana böyle takılıyor, izin veriyorum. Aslında aldıkları cips ve kekleri de yemeklerini istemiyorum ama dışarıdaysak, pek sınır koymuyorum.
Randevu saatim geldiğinde Merin hala uyuyordu. Bir saat daha uyur belki umuduyla hem mutluydum hem kaygılıydım. Çocuklara ben çıkınca arabayı kitlemelerini, Merin uyursa arabada oyalamaya çalışmalarını, yoksa yukarı getirmelerini, çıkarlarsa arabayı kitlemelerini, çok dikkat etmelerini adım adım belki beş kere söyledim. Derin bıkkın bir halde “Anne tamam! Anladık! Biz hallederiz. Ben burdayım!” diye beni uğurladı. Kendimi “Telefonun çalıncaya kadar düşünme, rahatla.” diyerek telkin ettim. Asistan çocukları sordu, terapistim çocukları sordu. Arabada olduklarını duyunca oldukça şaşırdılar ama senelerdir benim çocuklarla çeşitli şekillerde gelmeme alıştılar.
Terapistimle sohbetimiz çocuklar üstünden başlayınca oğlum Derin’in, babasının evde olmadığı zamanlarda onun rolünü üstlendiğini, babayla özdeşleştiğini, bunun çok sağlıklı olduğunu söyledi. Günümüzde eşcinsellik öyle doğma halinden, başkalarına imrenerek öyle olmak isteme haline evrilmiş, sayılar çok artmış. Derin, babasına imrendiği için, öyle bir tehlikenin olmadığından konuştuk. Eşcinselliğe asla karşı değilim. Terapistimle eşcinsel arkadaşlarımızdan bahsettik. Kendilerini saklamak zorunda olmalarına, dünyanın çoğu yerinde açıkça kabul görmüyor olmalarına oldukça üzülüyorum. Herkesin Aristo Ve Dante kitaplarını okumasını isterim. Gözyaşlarımı tutamıyorum. Ama diğer yandan eşcinselliği bir pazarlama, para kazanma kapısı olarak gören, gençleri kurban eden bir pazarın varlığını göz ardı etmemeli, çocuklarımız için dikkatli olmalıyız.
Yaşadığım zorlu günler karşısında güçlü, pozitif, umutlu duruşumu takdir eden bakışlarla karşılaştım. Terapi sürecimin bunda büyük katkısı var. Artık başıma kötü bir şey geldiğinde mağdur, kurban olduğumu düşünmüyorum. Kahrolmuyorum. Eskiden yataktan çıkamaz, fiziken hasta hissederdim. Şartlar, koşullar, çevre değişebilir ama her zaman nasıl olacağım hakkında tercih hakkı benim. Kontrol bende. İçinde bulunduğum sıkıntılı günleri pekala olumsuz yorumlayabilir, kahrolabilir, kedere kapılabilirim. Ama aslında içinde bulunduğum durum, melankoliyi bir kenara bırakırsak, büyük bir fırsat sunuyor olabilir. Olumlu düşüncelerimi, duygularımı pekiştirip, başta sıkıntı veren durumun avantajlarını, güzelliklerini görmeye çalışıyorum. Aile olarak bir aradaysak, gün içinde onlarca şey yaşansa da çocuklarımız güne mutlu bir anne babayla başlayıp yine mutlu ebeveynlerle uyuyorlarsa, güvende hissediyorsak, sağlıklıysak, diğer her şey aşılması gereken tümsekler gibi duruyor.
Derin, terapistime, özellikle bazen sorumluluklarını hatırlatırken onlara kızdığımdan bahsetmemi istedi. Terapiye giderken Derin’in benden özellikle söylememi istediği şeyler olur, beni tembihler. Ben de hepsini söylerim. Hatta bazen kendisi de girip konuşur. Dedim ya, konuşmayı, iletişim içinde olmak en sevdiği şeydir. Doktora anlattığımda bana “Sesin Hanım siz çok iyi bir annesiniz. Kızmak da normal. Hiçbirimiz durgun bir su değiliz, dalgalanmalar yaşıyoruz. Çocuklarınızla keyiflerinin kölesi olmamaları yönünde konuşabilir, anlatabilirsiniz.” diyerek neler konuşabileceğimiz konusunda rehberlik etti. Yine pek rahatlamış ve aydınlanmış şekilde, gülümseyerek ayrıldım.
Derin bir kaç mesaj atmıştı. Merin, ben arabadan çıkar çıkmaz uyanmış. Bir saat yirmi dakika oyalamışlar. Sorun çıkarmamış. Abur cubur ve ekran Merin’in istediği sıklıkta karşılaştığı şeyler olmadığından ilgisini çekmiş, oyalamıştır. Çocuklarımla çok gurur duydum, duygulandım.
Arkadaşlarına gitmek için sabırsızlanıyorlardı. Belki de terapiye gelmemi, arkadaşlarını görmek için istemişlerdi. Bilmiyorum, ama öyle bile olsa bu oyunu şapkamı çıkarıp takdir ederim. Bir çocuğun yapması gereken şeyi yapmışlar diyebilirim. Bişeyler atıştırıp hemen yola çıktık. Etrafa bakınsam da ilk kez evine gidilecek birine alınacak türden bir hediye bulamadım. Bekletmenin daha kötü olduğunu düşünerek ve geleneksel insanlar olmadıklarını bildiğimden eli boş gittik. Artık insanlara öylesine hediyeler almak istemiyorum. Mesela bu insanları şimdi biraz daha iyi tanıdığımdan, bir daha gitsem neler alabileceğimi iyi biiyorum. Diğer yandan kavurucu sıcak altında, üç çocukla, neyin nerden alındığını hiç bilmediğim bir yerde hediye aramak çok zor.
Senelerdir tanıdığım ama ilk defa birebir, uzun zaman geçireceğim bu tatlı aile tarafından çok güzel karşılandık. Çocuklar çok mutluydu. Çocukların ve biz yetişkinlerin bu kadar ortak noktamız olduğuna şaştım, memnun oldum. İşleri sebebiyle, ünlü olmanın avantajlarını kullanarak popüler dünyada bambaşka hayatlar yaşayabilecekken, bu mütevazilikte, kendi kabuğunda, üreterek, eldekinin kıymetini bilerek, dünyayı iliklerine kadar hissederek, gezerek, seyahat ederek yaşamayı seçmek kocaman bir takdiri hak ediyor. İnanılmaz güzel insanlarla, hep sevgiyle anacağım içtenlikte bir gün geçirdim. Çocuklar üzülerek ayrıldılar. Tekrar ve bu sefer bizde görüşmek umuduyla ayrıldık.
Bugün yine fark ettim ki, diğer insanların yanında sessiz kalamıyorum. Durmadan konuşuyor, anlatıyorum. Evden çıkmayı, kalabalıklara karışmayı sevmiyorum ama çıktığımda da en aktif insan oluveriyorum. O an sanırım salgıladığım adrenalinle bunu hissetmiyorum ama sonra sarhoşluğun sabahı simülasyonunu yaşıyorum. Araba binip sürmeye başladığımda inanılmaz bir yorgunluk hissettim. ÖYle bir yorgunluktu ki bu, araba süremeyecek, eve gidemeyecek gibiydim. Merin yolda tekrar uyuyarak bize büyük bir iyilik yaptı. Sanırım bu konuda bana benziyor. Ben de yolculuklarla uykuma karşı koyamam.
Eve geldiğimizde tükenmiş hissediyordum. Ne yiyeceğimizi düşünürken, aklıma dolaptaki dünden kalan çorba geldi, rahatladım. Bir öğün daha dışarıda yemeğe tahammülüm yoktu. Öğlen oldukça kötü bir makarna ve mantı yemiş, bitirememiştik. Atlara bakıp, yemleyip, bostanıma attım kendimi. Çok garip ama yorgunluğum geçiverdi. Üstümdeki ağırlık giderek hafifledi. Sanki dönüş yolunda yeterince hava alamamışım da, şimdi doya doya almaya başlamışım gibi hissettim. Bana “Anne şu bahçe işi seni çok yoruyor.” diyorlar. Gün içinde başkalarına ait olan ama o başkalarının yapmadığı işleri onların yerine çok sık yaptığımdan, bahçede çalışmak söylenenin aksine bana iyi gelen ender şeylerden.
Eve girince yorgunluğumu tekrar hissettim. Merin zamansız uyuduğu için gece uykusuna oldukça geç yattı. Yazı yazamayacağımı hissedip ben de güzel bir uyku çektim.
Bu sabah çocuklarla, Merin için aldığımız pikler tırmanma setini kurduk. Almamaya karar vermiştim ama son zamanlarda mobilyaları çeşitli şekillerle yere atıp tırmanırken çeşitli yerlerini sıkıştırdığından, bir şans vermek istedim. Gereksiz alışverişlerden kaçındığım için kurarken gerekli miydi diye çok sorguladım. Çocuklar, özellikle Merin çok sevdi. Öğle uykusuna kadar çılgınca oynadılar. Tam öğle uykusu saati geldiğinde Merin elimden tutup “Neenn neen neenn” diyerek, çocuklara el sallayarak beni odaya götürdü ve uyudu. Derin de böyleydi. Uykusu geldiğinde beni odaya götürür, emzirirken uyurdu. Serin’in böyle yaptığını hatırlamıyorum. Serin uyumak istemeyen türdendi. Hala öyle.
Merin uyurken yemek hazırladım. Çocuklar matematik ve yazma çalışmalarını yaptılar. Derin sabah ata bakmamış, balkonu yıkmamamış. Gün geçiyor, içten içe deli oluyorum. Merin uyandığında herkes yine dağıldı. Serin bir sürü örtü getirip odayı donatmış. İki gündür dışarıda olduğum için mutfağı istediğim düzene getirmek zaman alıyor. Ne zaman dışarda olsam en çok mutfak çığrından çıkıyor. Çocuklardan dağıttıkları her şeyi toplayıp, çalışmalarına odaklanmalarını istedim. Zaten dağınık olan evin üstüne daha çok dağıtmak artık tahammül edebildiğim bir şey değil. Topladığımda Serin’den ve Derin’den “Oh be! Ev toplu olunca çok iyi hissediyoruz!” sözünü duyuyorum. Ben de “O zaman dağıtmayın ya da toplayın!” diyorum.
Serin örtüleri topladı, etrafa çeki düzen verdi ama oyunları öyle güzel ki, gidip bakmadan edemedim. Önce Antik Mısır figürleriyle bir oyun kurdu. Sonra legolarla yeni dünyalar yaptı. Akşam ahşap hayvanlara harika bir ortam yapmıştı. Bugün Merin de belki ilk defa yalnız başına lego oyununu kurup oynadı. Blokları dilediği sırayla dizmiş. Her seferinde bana seslenip eserini göstermeye çalıştı. Derin bir ara gelip ayağıyla legolara bastırmak, sağlamlaştırmak istedi. Merin “Hayırrr!” diyerek abisini uyardı. Buna çok güldük. Derin yanında ayrılmasın rağmen, Merin oyununa devam ederken ara ara “Abi! Hayırrr!” diye seslendi. Bizi çok güldürüyor. Hepimiz sürekli Merin’i seviyoruz sanki. Kendimizi durduramıyoruz.
Derin, Merin’i oyalamak için götürünce, Serin’le piyano çalıştık. Online çalışmak hiç kolay değil. Serin’e eşlik etmem gerektiğinden, bazen bunalıyorum. Yeni bir parça gelince ben de Serin gibi zorlanıyorum. Ama günler geçtikçe ben de çözüyorum, Serin’e anlatmaya çalışıyorum. Serin de çözünce büyük bir rahatlık hissediyorum. Notaları tam olarak ezberleyemedi. Ben notaların çoğunu bildiğimden ya da yerlerini görerek anladığımdan nerede neye basacağını söyleyebiliyorum. Fakat Serin tamamen tuşların seslerini dinleyerek çalıyor. Ayrıca doğru çalabilmek için kendi tarzıyla, hissederek, sanki dans ederek çalıyor. Bu gerçekten harika, ilgisini, bu halini imrenerek izliyorum. Ama notaları öğrenebilirse, gördüğünü çalabileceği için işi çok kolaylaşacak. Bir yanım acele ediyor, diğer yanım “Yavaşla, zamanla öğrenir. Bırak tadını çıkarsın, keyif alsın.” diyor. Bugün odaklanarak bir süre çalışmamızın çok yararı oldu. Parçayı neredeyse çözdü.
Derin bateri çaldıktan sonra yeni bir küp videosu çekmek üzere yerini aldı. Merin’le ata binme niyetiyle evden çıktık. Serin kitap okuyordu. Derin, eğer evde kalacaksa, video çekerken çok sessiz olmasını istedi. Derin videoda ne anlatacağını gün içinde düşünüp kurgulamış. Kafasının içinde videolar çekmiş. Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor, yapmasını çok takdir ediyorum.
Merin her gun ata binmek için çok heyecanlanıyor. Büyük bir heves içinde. Eline lego atını almış. Yol boyunca atını elinden düşürmedi. Sürekli hem elindeki atı, hem Leyla’yı göstererek ikisinin de at olduğunu anlatmaya çalıştı. Leyla’yı arazinin sonuna kadar götürdüğümüzde minik köprü gibi bir yere geldik. Leyla sanırım buranın bataklık olduğunu düşündü ve katiyen, ne yaparsam yapayım ilerlemedi. Aslında gidilen yere at değil, süren kişinin karar vermesi gerekiyor. Eğer at istemedi diye dönersek, oraya tekrar gitme ihtimalimiz azalıyor. Ama Merin’le bindiğimiz için pes ettim. Yine de Leyla’nın değil, kendi istediğim yerden döndüm.
Dönüş yolunda Serin’le karşılaştık. Köpeğimiz Nelly ile bize doğru geliyorlardı. Nelly ve adını henüz koymadığımız tayımız, çılgınca koşup oynadılar. Sanırım arkadaş oldular. Atların ne kadar çok terlediğini ilk defa bugün bu kadar belirgin fark ettim. Serin de ata binmek istediğini söyleyince Merin’le ikisini bindirip lonj ipiyle yeni bir gezintiye çıktık. Kızları, Leyla’nın az önce geçmek istemediği yere getirip önünden yürüdüm. Ben geçince hiç tereddüt etmeden geçti. Merin yol boyunca elindeki atı hiç bırakmadı. Serin’le sohbet ede ede eve varmak üzereyken, Derin’in motora binmiş yanımıza geliyor olduğunu gördük. Atları besledik. Artık Leyla’ya daha rahat siek konucu sıkıyor olduğumuza sevindik. Hala gerilip korkuyor ama eskisi kadar tepki göstermiyor. Üstünde sinek görmüyor olmamız da ayrıca mutlu olmamıza sebep oldu. Çünkü öyle çok sinek üşüşüyordu ki üstüne, artık ısırdıkları yerlerin kanadığını görünce çok üzülüyorduk.
Ali’nin almayı planladığı büyük baş hayvanlar için önden getirttiği yem çuvalları çocukların oyun karargahı haline geldi. Her gün çuvalların üstüne tırmanıp etrafı izliyor, çeşitli oyunlar kuruyorlar. Bugün ilk defa Merin’in çuval yığının üstüne tek başına tırmandığına şahit alup şaşkınlıkla bakakaldık. Serin ve Derin, bahçede olduğum için ne olduğunu göremediğim bir yarışa başlarken Merin’den saymasını istiyorlar. Merin sayınca başlıyorlar. Çocukların bol kahkahalı, bazen ağlamaklı, bazen kızgın seslerini dinlerken bahçeyi sulayıp, günün kararmasını izledim. Neredeyse göz gözü görmezken Merin yanıma gelip bitkilere gübre attı, suladı. Bizden ne görürse onu yapmakta çok iyi olmasına sevinmeli miyim diye düşündüm eve girerken.
Gün çocuklar için banyoda bolca oyunla, yatakta okumalarla sona erdi. Ben de yorgunluğa daha fazla dayanamayarak burda bitiriyorum. İyi geceler.















Yorumlar