top of page

Çocuklarımın boş zamanını kıskanıyorum

  • sesinakmaz
  • 20 Ağu
  • 11 dakikada okunur

19 Ağustos 2025 Salı


ree

Bu sabah uyanmamaya, uyumaya çalışsam da başaramadım. Gece 3’den sonra yatmama rağmen, sabah Merin’in oyun seslerine uyandım. Dün gece Merin için yatağın kenarına, pencerenin önüne battaniye serip üstüne çoktandır görmediği oyuncaklarını, kitaplarını, kuru çilek, muz gibi atıştırmadıklarını ve su koymuştum. Merin farkında değildi. Sabah uyanmış, üstümde yatıyordu. Uykumu açmadan yerde oyuncakları ve yiyecekleri olduğunu söyledim ama önce anlamadı sanırım. Camdan dışarı bakıp “Abi orada!” dedi sürekli. Meğer Derin uyanıp atlara bakmaya gitmiş, onu gösteriyormuş. Sonra yerdeki yeni düzeni görüp aşağı indi. Derin işini bitirip yukarı çıkınca, Merin yanına çağırıp oynamak istediğini belirtmiş. Derin bana “Anne bana ‘Abi hoppa, del!’ deyip yanına çağırıyor, oynamak istiyor. Çok tatlı!” diye anlattı. Serin ise oyun alanını öyle sevdi ki, sabah Merin’le oynamak için sabırsızlandığını söyledi. Serin için oyun her şeydir, ciddiyetle oynar, kendini bambaşka dünyalarda hayal eder, oyunun içinde kaybolur. Serin’in oyun dünyasını çok seviyorum.


Bir süre sonra ben de gözümü açtım. Uykumu almış hissettim. Merin “Meme!” diye yanıma koştu. Artık diğer memeye geçeceğinde “Öbür meme!” diyor. Bir çok yeni kelimesi var. Özellikle Serin’in bunda payı büyük. Merin tuvalete girince ara sıra sırayla hepimiz, bazen tek bir kişi Merin’e kitap okuyoruz. “Abadi! deyip bizi çağırıyor. Abadi kitap demek. Serin kitaplardaki nesneleri Merin’den söylemesini istiyormuş. Böyle böyle bir çok kelime öğretmiş. Oysa ben sadece keyifle okuyorum, Merin’den tekrar etmesini talep etmiyorum. Serin, Merin’e “Dünya de bakayım! kaktüs de bakayım!” deyip, Merin söyleyince de gururla gülümsüyor.


Dün mental ve duygusal olarak çok yorulduğum, biraz da üzüldüğüm bir gündü. Sabah spor salonuna doğru güle oynaya yola çıkmıştık ki trafik kontrol noktasında durdurulduk. Bir sebepten, eğer durumu hemen çözmezsek araca el koyacaklarını söylediler. Ne olduğunu söylemek istemiyorum çünkü birazdan anlatacaklarım dolayısıyla ve küçük yerde yaşadığım için kimin kim olduğu hemen anlaşılacağından, kimsenin başını derde sokmamak adına bazı detayları saklı tutacağım. Hemen Ali’yi arayıp durumu anlattım. Ali de çözeceğini söyleyip beklememi rica etti. Sorunu çözeceğimiz sistem çalışmıyormuş. Ali’yi iyi tanıyan görevli “Sistem yok. Hemen çözeceğim. Bekliyorum.” demiş. Ali beni arayıp polislerle telefonda konuşmak istediğini, durumu anlatmak istediğini söyledi. Çıkıp adamların yanına gittim ve eşimin görüşmek istediğini söyledim. Beni dinlemeden “Sorun çözmeden sizi trafiğe bırakamayız.” şeklinde bir sürü cümle kurmaya başladılar. Ben de çok kızıp “Sizden beni bırakmanızı istemiyorum. Sistem yokmuş, çözmeye çalışıyorlar. Çocuklarımla burada bekliyor olduğumuz için eşim mahçup. Sorunla ilgilendiğini, çözeceğini size anlatmak istiyor sadece. Sizden beni bırakmanızı istemeye gelmedim. Taksiye biner giderim. Size muhtaç olmam.” deyip arkamı döndüm ve arabaya doğru yürüdüm. Ali’ye de “Konuşmak istemiyorlar.” deyip kapattım. Arabaya binip ağlamaya başladım. Hem kendime ağladığım için çok kızıyordum, hem de durduramıyordum. Çocuklar endişelendiler. “Bişey yok. Polisler gayet kibar. Beni üzecek hiç bir şey olmadı. Neden ağladığımı şu an ben bile bilmediğim için size anlatamıyorum ama bir sorun yok.” dedim. Ali tekrar arayıp “Ağladın mı sen?” dedi. “Hiç bir şey yok. Kimse bana kaba davranmadı. Kendi zayıflığımdan ağlıyorum. Endişelenme.” dedim. Bir kaç dakika içinde tekrar arayıp sorunu çözdüğünü söyledi. “Sen gitme, Derin gidip polislere bilgi versin. Baksınlar.” dedi. Derin araçları durduran iki polise durumu söylemiş. Onlar da amirlerinin, az önce benimle konuşan adamın yanına gitmişler. Adam da “Hanım efendinin işi acil, görmüyor musunuz? Neden hemen bakıp göndermiyorsunuz?” deyip kızmış. Polislerden biri yanıma gelip ehliyetimi verdi ve gidebileceğimi söyleyip iyi günler diledi. Bana bir kabalık, haksızlık etmediler. Ama hanlarına gidip telefonu uzattığımda almamalarına, beni yanlış anlamalarına çok içerledim. Otoriteyle ciddi bir sorunum var. Yanlarına gitmesem üzülmez, arabada beklerdim. Diğer yandan şu an anlatmamayı tercih ettiğim, hayatımda olan biten diğer her şey o an sanki üstüme külçe gibi oturdu ve ağlamaktan başka bir şey yapamadım. Şımarık bir kız çocuğu gibi hissettim kendimi. Ağlayacak, kızacak bişey yoktu. Bu konularda çok zayıfım. Terapistim boyun eğme konusunda çok zayıf olduğumu, biraz öğrenmemin iyi olacağını söylüyor. Ali’ye karşı daha boyun eğen, alttan alan biri olmaya çalışıyorum senelerdir.


Çok canım sıkılsa da spora gittim. Spor yapmak bana en iyi gelen şeylerden biri. Çocuklar da alıştılar. Derin ağrılarım var diye kaytarsa da aldırmıyorum. “Dinlenmesi gerekiyor.” dedi antrenör. Fakat bu sefer de başka sorunlar görmeye başladım. Spor salonun hemen yanındaki market başıma bela şu sıralar. Merin oradan bişeyler alabildiğimizi keşfetti. Sorun çıkardığında dışarıdaki banka gidiyorlar ve markete gidip bişeyler almak istediğini söylüyor. Ben de küçücük spor salonunda bağırıp çağırmasın, spor yapabileyim diye para verip gitmelerine izin veriyorum. Ama böyle devam etmez. Bir çözüm bulmam gerek. Serin hep yanına kitap alırken ya da müzik dinlerken bugün pembe panter izlemek için izin aldı. Spor için çok fazla taviz verdiğimi fark ediyorum. Yürüyüş yaparken yanıma evden atıştırmadık alır, çocuklara verirdim. Çocuklara bakacak kimse olmadığında, bakıcı olarak abur cubur ve ekrana başvurmak en rahatsız olduğum şey oluveriyor. Sırf bu yüzden spor için başka alternatifler arar, gitmekten vazgeçerim. Hangisi doğru bilemiyorum. Süreç içinde çözüm bulmaya çalışıp bakacağım. Spor yapmak beni sağlıklı yaparken, çocukların sağlığını bozmamalı.


Eve gelince, alışveriş yaptığım bir firma arayıp gönderdikleri kargoyu hala almadığımızı hatırlattılar. Ayrıca palet çok büyük olduğu için bir taşıma aracına ihtiyacım olacağını söylediler. Bugün olanlar yetmezmiş gibi bir de bu habere canım sıkıldı. Sadece tek bir kargo şirketi, önceden getirdiği kargoları artık getirmiyor. Üç çocuğumla başka bir ilçeye bir sürü yol gidip gelmem gerekiyor kargomu almak için. Ayrıca hu sefer bir de taşıma aracı tutmam gerekiyor. Kargo şirketinin çok iyi tanıdığım dağıtım görevlisini arayıp durumu anlattım. Kargoyu getirip getiremeyeceğini sordum. Şirketin iki arabası her gün zaten bulunduğumuz ilçeye geliyor. Telefonda beklememi söyleyip kargo şubesini aradı. Benim kargomu yarın alıp getireceğini söyleyip geri göndermemelerini rica etti. Karşı taraf telefonda “Adres bizim dağıtım bölgemiz değil. Hanımefendi senin adını verdi ama sen zor durumda kalma diye getiremeyiz dedim. Götüreceksen densen bilirsin, senin insiyatifinde.” dediler. Tüm bu konuşmaları duymak canımı çok sıktı. Bugüne kadar getirip belirledikleri bir bölgeye bırakıyorlardı. Şimdi ne değişti de getirmemeye karar verdiler anlamıyordum. Bana “Başka bir adres yazın, getirelim.” diyorlar her aradığımda. Ama ben alışveriş yaparken hangi kargo şirketiyle gönderildiğini göremiyorum. Diğer kargo şirketleri eve kadar getirirken, neden başka bir adres yazayım? Zaten hangi şirketin getireceğini bilsem bu şirketi seçmem. Neyse, sonuçta tanıdığım dağıtım görevlisi “Abla merak etme. Kargonu yarın ben getireceğim.” deyip kapattı. Ali’ye anlattım durumu. Kargo görevlisini arayıp teşekkür etmiş. Görevli de Ali’yi iyi tanıdığından, her konuştuğumuzda “Ali abime selamlar.” diyordu zaten. Görüşmeleri isabet olmuş.


Diğer bir sorun da yaptığımız akıllı küp alışverişiyle ilgili. Derin’e doğum gününde akıllı küp ve küp robotu aldım. Fakat aldığımız küp, görseldeki küpten farklı çıktı. Seriyi değiştirmişler fakat bu seri, bu robota uymuyormuş. Kurtunun üstünde eski küpün resmi var ama içinden başka bir küp çıkıyor. Robota uymuyor. Büyük hayal kırıklığı yaşadık. Alışveriş ettiğimiz firma, bize başka bir küp hediye ederek mağduriyetimizi gidermeye çalıştı. Paket elimize bugün ulaştı. Heyecanla açtık ama hüsrana uğradık. Yine aynı sorunla karşılaştık. Şaşırtıcı olan satan kişilerin de duruma hakim olmaması. Tekrar mail gönderdim ama hala yanıt yok. Şu kadarcık sorunlar bile günümü zorlaştırdı, başım ağrımaya başladı. Bazen çok zayıf biri olduğumu düşünüyorum. Üç çocuğum durmadan bana bişeyler anlatır, durmadan “Anne!” derken, dış dünyada olan biten fazla geliyor. Nihan Kaya okurken kendimi daha çok tanıyorum. Uyaranlar, bu tip küçük sorunlar beni çok yoruyor. Kabuğuma çekilip kapanmak, tüm dünyayla iletişimimi kesmek istiyorum. Bu insanın elinde değil. Annem de böyleydi sanırım. Uyaran maruziyetinden sonra günlerce yatardı toparlanmak için. Ben öyle değilim, dışarıdan görünmez içeride yaşadığım sorun. Ben yine süratle özellikle çocuklara eşlik etmeyi, evin sistemini asla ihmal etmem. İçimde kopar volkanlar. Annemin durumu benden çok farklı tabi. O sürekli bunalımda, depresyondaydı. Sevmediği bir işe sahip, kötü bir evliliğin acısıyla yaşamaya çalışan, hayatı ıstırap dolu biriydi. Anneme kıyasla dünyadaki en şanslı insan sayarım kendimi. Yaşadıklarına üzülüyorum. Görüşmesek de mutlu olsun istiyorum.


Ali, gece uyuyup uyumadığımı teyit edip aradı. Gün içinde olanları konuştuk. Tekrar neden ağladığımı sordu, anlattım. “Senin saçının teli için dünyayı yakarım.” dedi. Kolay kolay konuşmaz böyle. Hiç bir sorun olmadığını, dolduğum için o an taşmamı sağlayan bir damla etkisi yaşadığımı söyledim. Sürekli çocuklarla olmanın zorluklarını anlattım. “Hi susmuyorlar. Durmadan ‘Anne!” diyorlar. Sen olsan biraz alırdın yükü üzerimden. Yorgunum, kendime vakit denen şeyin kırıntısı varmış, artık O da yok.” dedim. Hatta çocukları kıskandığımı söyledim. “Derin dün bana küp koçunun onu çok takdir ettiğini, çok iyi çalıştığını ve ilerlediğini söylediğini anlattı. Ben de kızarak ‘Benim de kendime ait bunca zamanım olsa, biri çamaşırımı yıkayıp yemeğimi yapsa, temizlese, yapsa, etse, ben de sevdiğim iş üzerinde dilediğim gibi çalışıp başarılı olurum. Ama şu an senin nevresimlerini değiştiriyorum.”  dediğimi anlattım Ali’ye. Ali gülerek “Sesin biliyor musun, hiç değişmedin. Hala seni ilk tanıdığım o genç kızsın. Bu tarafın hiç büyümüyor ve ben bunu çok seviyorum. Bana yapıyorsun da bunu çocuklara yapacağın hiç aklıma gelmezdi.” dedi. İyi bişey söyledi sanki ama hoşuma gitmedi. Hem haklıydı, hem değildi. Üzerimde bunca sorumluluk varken, nasıl oluyor da büyümeyen ben oluyorum, anlamıyorum. “Hiç bir zaman dünya işiyle vakit kaybetmeyi seven bir olmadım. Hep üretmek, kafamdakileri hayata geçirmek isterim. Tasarımlarım, hayallerim hiç bitmez, biliyorsun. Böyle bir insanın tüm gününü çamaşır, bulaşık, yemekle geçiriyor olması haksızlık değil de ne Ali söyler misin? Kim hayatını sadece bakım veren, ailesinin k.çını toplayan olarak geçirmek ister? Ben değil!” dedim. Ali benim kavga moduna geçişimi gördü, güldü. Ortamı yumuşatmaya çalıştı. Bir yandan bitirmeye çalıştığım ayı ailesinin figürlerinin içini dolduyla dolduruyordum. Ali “Seninle şurda romantik bir ilişki kurmaya çalışıyorum, sen bebek dolduruyorsun. Bırak lütfen.” dedi. Çocukları uyutup bir saat yalnız kalabilmek için tüm gün bekliyorum, bu sefer de Ali ilgimi bekliyor. Hep aynı hikaye. Ömür boyu yaşandı ve yaşanacak sanki. Üstüne bir de “Bunları dikmeyi seviyorsun değil mi?” diye sordu. Bu sorulara çok sinirleniyorum. Sanki bana “Bu gereksiz işleri neden yapıyorsun? Dikiş dikmenin neresi güzel? Bu iş sana para mı kazandırıyor? Benimle ilgileneceğine dikiş dikmeyi tercih etmen yanlış değil mi?” gibi şeyler söylüyor gibi hissediyorum ve deliye dönüyorum. Ali alkollüydü. Aslında bu durumda benim biraz daha alttan almam uygun olacak ama yapamıyorum. Benim sorunum bu. Ali alkollüyken daha çok sinirleniyorum. Söylediği her cümleyi başka bir şey söylemiş gibi yorumluyorum. Yan yana olsak tartışmamız kaçınılmaz olabilirdi. Buralarda kendimi kontrol etmeye, normal olmaya çalışıyorum. Eskiye göre çok iyiyim. Sevgiyle vedalaşarak görüşmeyi sonlandırdık.


Bugün, düne kıyasla sakin bir gün geçirmek isteyerek uyandım. Çocuklara kahvaltı hazırlayıp Serin’in istediği bebek yastıklarının modellerini kestim. Merin bu ara büyüme atağı içinde mi diye düşünüyorum. Kelimenin gerçek anlamıyla hiç, asla durmuyor. Sürekli bir şey istiyor, bir sorun iletiyor. Çocuklarla üçümüz Merin’in taleplerine yetişemiyoruz. Sanırım bugün öğlene kadar sessiz kaldığı bir dakika olmadı. Hepimiz öyle yorulduk ki, öğle uykusuna yatmasını sabırsızlıkla bekledik. Merin uyuyunca sessizlik saati yapıp, yeni başladığımız sesli kitabı dinleme planı yaptık. Ali’yle uzun bir görüşme daha yaptık. Çocuklarla konuştu daha çok. Bitince Seri’le yastıkları dikerken, Derin de küp çözümlerini bitirmeye çalıştı. Merin düşündüğüm kadar uyumadı, uyandı. Ne çabuk geçiyor zaman, aklım almıyor. Hiç bir şey yapamadan uyanıyor.


Hemen balıkları fırına koyup sos hazırlamaya başladım. Sosu Serin yapmak istedi. Salatayı da Derin yaptı. Derin’in bu ara pek mutfağa girmediğini fark ediyorum. Babası olsa beraber girerler, bize de nefes yemekler hazırlarlardı. Mutfakta kullandığı becerilerini unutmasından korkuyordum. Bugün salatayı yaparken anladım ki hiç bir şey kaybetmemiş. Tüm sebzeleri küçücük doğrayıp tam bir yazlık kaşık salatası yaptı. Restoranlarda bu salataları neden çatalla sunduklarını hiç anlamıyorum, her seferinde kaşık istemek durumunda kalıyorum. Derin bana “Anne bence yemek yapmak dünyanın en kolay işi. Mutfaktaki becerilerimi asla unutmam, merak etme.” dedi. Derin de endişelerimi fark etmiş.


Yemeğimizi yedik, çocuklar çalışmalarını yaptılar. Derin kulaklıkla bateri çalıyor. Şarkıyı duymamasına rağmen Serin hepsini tahmin edip doğru biliyor. Sevgiyle izliyorum çocukların bu hallerini, müziğe olan düşkünlüklerini. Ben de geceleri yazı yazarken Serin’in sevdiği parçaları dinler oldum. Benim sevdiğim şarkı diye bişey kalmadı. Ali hatırlıyor da bana hatırlatıyor ara sıra. Çok mutlu oluyorum. Mesela Ali benim için Californication açtığında  “Nerden biliyorsun çok sevdiğimi?” deyip şaşarım. Birlikte dinlediğimizi hatırlamıyorum bile. Çocuklara olan eşliğimi bir iş gibi, kariyer gibi düşünüyorum. Profesyonel olarak yapmaya çalışıyorum. Kendi ilgilerime dalıp onları ihmal etmek işimi yapmadığımı hissettiriyor. Bu yolda özellikle çocukları iyi gözlemlemem, dinlemem, anlamam gerekiyor. Sorumluluğumu her gün hatırlatıyorum kendime. Bu sebeple eskiden sevdiğim şeyleri unutmuş olmak pek sorun değil benim için. Kendime göre önemli bir amacım var.


Bugün çocukları yüzmeye götürüp götürmemeyi çok düşündüm. Merin bir ara yüzmeyi kast etti, gitmek istediğini anlattı. Özellikle bugün, çocuklar için bir ihtiyaç belirleyip bunu takıntı haline getirdiğimi gördüm. Yüzmeye gitmek istemiyorum ama çocukların ihtiyacı olduğunu hem de her gün ihtiyaç duyduklarını, yaz günlerinin sayılı olduğunu düşünüp götürmek için kendimi zorluyorum. Halbuki haftada bir-iki gün gitmek de yeterli. Ama ben her gün, daha sık götürmezsem işimi iyi yapmadığımı, çocukların ihtiyacı olanı ekimde olduğu halde vermediğimi düşünüyorum. Bunun, yeni bitirdiğim Nihan Kaya’nın yüzme üzerine yazdığı kitapla alakası yok. Derin doğduğundan beri böyleyim, hep böyleydim. Tüm gün evin içinde kalmak bana da iyi gelmiyor. Ama yüzmeye gitmek için zorlamadım kendimi. Dışarı çıkıp oyalandık, bahçede çalıştık. Bahçede olmanın nesi az ya da eksik diye düşündüm. Hep daha fazlasını yapmaya, hep çıtayı yükseltmeye çalışıyorum. Oysa bazen sadece bahçede olmak bile yeterli ve güzel.



Çoktandır hayalini kurduğum kara tahta. Aslında ahşap çerçeve istedim ama satışta bir tane bile bulamadım.
Çoktandır hayalini kurduğum kara tahta. Aslında ahşap çerçeve istedim ama satışta bir tane bile bulamadım.

Serin ve tay.
Serin ve tay.

Merin tayın ipini çekiyor.
Merin tayın ipini çekiyor.

Tay Merin'i severken.
Tay Merin'i severken.

Merin ve ben.
Merin ve ben.

Leyla.
Leyla.

Uzun zamandır hayalini kurduğum yazı tahtası bugün geldi. Kargo görevlisi sürpriz bir şekilde eve kadar getirdi. Çok mutlu oldum. Hemen gezegenleri, güneş sistemini çizdik. Merin bayıldı. Nasıl resim yaptığını babasına gösterdi. Tay yanımıza gelince, bir kaç gündür atlarla ilgilenmediğimi, dikiş işine ağırlık verdiğimi düşündüm. Atları getirip yem ve su verdik. Bir süredir taya ip bağlamak için alıştır aya çalışıyoruz ama ipi gördüğü an ya da bazen en ufak bir hareketimizde kaçıyor ve asla gelmiyor. Bugün ilişkimizde bir dönüm noktası yaşadık. Sıklıkla yaptığım gibi şekerle ödüllendirerek bir süre sevdim. Sonra ipi alıp sevmeye devam ettim. İpi boynuna ilk atmayı denediğimde kaçtı ama sonra yine geldi. İkinci denememde başardım, hatta boynuna bağladım. Uzun süre sevdim, hiç uzaklaşmadı. İpi belli bir noktada tuttum. Asılmadım ama hissetmesini sağladım. Bu çok tehlikeli bir iş, tay kurtulmak için kendi boynunu bile kırabilir. İpi hafifçe kendime çekerek her seferinde bir adım geri gittim ve “Gel kızım.” dedim. O da ürkekçe, bira düşündükten sonra her seferinde bana bir adım geldi. Bu yaşadığımız anın ne kadar özel ve değerli olduğunu, nasıl bir mutluluk ve heyecan yaşadığımı, zafer kazanmış, kalbimi kazanmış hissettiğimi anlatmakta zorlanıyorum. Tayla kurduğunuz görünmez bağın temeli olan bugünü asla unutmayacağım. Kalbim sevinçle doldu, sıkı sıkı sarılmak, öpmek, kucaklamak istedim. Sanki o güzel kalbimi ilk kez yakından gördüm. Diğer yandan bağladığım iple ne yapacağımı bilmiyordum. Merin atları hem çok seviyor, hem de yanına yalnızken geldiklerinde korkuyor. Fakat iplerinden tutup sıkı sıkı çekmeyi, hatta ayar vermeyi asla ihmal etmiyor. Küçücük boyuyla atlara hükmetmesi inanılmaz geliyor bana. İpin uzun yerini kesmeye karar verdim. Her gün bu bağa bir ip bağlayıp alıştırma yapabileceğimi düşündüm. Hep içten içe vicdan azabı duyuyordum. Atları sahiplenip onlara biniyor olmamıza üzülüyordum. Bugün bunun aksi bir his kapladı içimi. Köpeğimiz Nelly de bizim sevgimiz için, bizim hayatımızı kolaylaştırmak için her şeyi yapar. Yeter ki onu sevelim. Tayda da benzer bir ait olma ihtiyacı gördüm. İpi kesmeme rağmen her çağırdığımda yanıma geldi. Korkutmamak için çok sakin davransam da içim mutluluktan havalara zıplıyordu. Bir tarafımsa buruktu. Yakın gelecekte planımızda olan uzak doğu seyahatimiz sadece bir tatil mi olacak, yoksa hayatımız mı değişecek bilmiyorum. En çok üzüldüğüm köpeğimiz, kedilerimiz ve atlarımıza ne olacağı. Atlarla her gün bağ kurmak, bu düşünceler aklıma geldiğinde acı çekmeme sebep oluyor. Belirsizlik içinde yaşamak canımı sıkıyor. Ama her şeyin planlı, beklenen, belirli olduğunu varsaymak büyük bir yanılgı, doğru değil. Şu an hayatının yolunda, belirsizliklerden uzak olduğunu sanan insanlar sürekli yeni bir durumla karşılaşıyor ve uyum sağlamaya çalışıyor. Sadece ben belirsizliği daha net görüyor, biliyor, durumumu belirsiz olarak tanımlayabiliyorum. Durumum kimseden farklı değil. Böyle düşünüyorum.


Bir süredir okuduğum kitabı bitirdim ve Ergen Beyni isimli kitaba başladım. İyi bir giriş yaptı, sevdim. Derin’in yeni haline giderek alışıyorum. Okumak, sabırlı olmama yardım edecek, eminim. Evde zaten bir bebek varken, büyümüş görünümlü bir bebek daha fazla geliyordu, artık anlıyorum. Gündüz mutfağı toplar, ev işi yaparken aslında pek sevmediğim sesli kitap dinlemeyi alışkanlık haline getirdim. Gün içinde oturup soluklanmadığım için kitap dinliyor olmak iyi geldi. Şu Öncü’nün Hepimiz Narsistiz kitabını dinliyorum. Kitabı bir süre önce almış, bir türlü okuyamamıştım. Sevdiğim bölümleri kitabı açarak çiziyor, işaretliyorum. Kitabı sesli olarak dinlesem de mutlaka alırım, not tutarım. Bu kitap beklediğimden iyi çıktı. Gerçekten hepimizin narsist olduğu çok açık. Önemli olan ne düzeyde narsistik özellik taşıdığımız. Temeli çocukluğa dayandığından, bebeklik ve ergenlik döneminden de detaylıca, çok beğendiğim, ilgi çekici, işime pek yarayacak biçimde bahsetmiş. Tüm bunları okumak, Derin’den beklentimi düşürüyor, kendimi sorgulamamı sağlıyor. Tamam, O beyni benden çok farklı bir ergen, ama ben de onunla tartışır, kızarken, ergenliği, bebekliği geride bırakıp olgunlaşamamış bir yetişkine dönüyorum. Artık silkelenip oğlumun tepkilerini sakince karşılamak, bünyemde yumuşatmak istiyorum.  Bir yandan bu ergeni dışlama hali, ebeveyn için olması gereken, doğal bir süreç. Kuşların Felsefesi kitabında okumuştum. Kuşlar, artık büyüyüp yuvadan uçması gereken yavrularına çok kızıyor, istemiyorlar. Bu olması gereken bir ayrışma hali. İnsanların da büyüyen çocuklarına içgüdüsel bir tepkisellik içinde olması muhtemel. Fakat normal olduğunu, böyle olması gerektiğini savunmuyorum. En zeki, modern dünyada çocuklarıyla yaşayan canlılar olarak aklımızı kullanıp sakin olmalıyız. Çocuğumla aynı takımda olduğumu, onu hep desteklediğimi, çok sevdiğimi bilsin istiyorum. O zaman göstermeliyim. Zaten içinde bulunduğu kaosta yardıma ihtiyacı varken, bir de benimle uğraşmamalı. Doğru desteğe çok ihtiyaçları var büyüyen çocuklarımızın.


Yazacak tek çok şey var ama enerjim yetmiyor tamamlamaya. Bugünlük bu kadar. İyi geceler.


Merin öğle uykusundan uyanıp Serin'in kucağına gitti.
Merin öğle uykusundan uyanıp Serin'in kucağına gitti.
ree
ree
ree
ree

 
 
 

Yorumlar


bottom of page