top of page

Çocukların ilk konser deneyimi

  • sesinakmaz
  • 29 Ağu 2024
  • 7 dakikada okunur

21 Ağustos Konser gecesinden devam…


Ali’ye konsere gidiyoruz deyince “Bende mi geleyim?” diye sordu. “Evet beraber gidiyoruz, çabuk gel lütfen.” dedim. “Toplantıdayım, hemen gelemem.” deyince beklemekten başka çaremiz kalmadı. Yedi gibi gelebileceğini söylese de ancak dokuzda gelebildi. Çocuklar ilk defa konsere gidecekleri için çok heyecanlılardı.


Derin nerede kaldığını sormak için babasını aradığında, ne kadar içtiğini konuşma şeklinden anladı. “Babam yine içmiş. Zaten geç kaldı. Hayatımda ilk defa konsere gidicem ama babam olağan davranıyor, önemsemiyor.” dedi. Ali’ye kızdığım için çocukların benden etkilendiğini düşündüm. “Oğlum babana alkolün dozunu kaçırdığında kızsam da, eve sarhoş da gelse bu görüşme ve toplantıların hepsini iş yapmak, para kazanmak, var olmak için yapıyor. Bunu anlamalıyız. Baban bir iş adamı. Böyle çalışıyor. Sadece arkadaşlarıyla görüşmek için bile dışarda olsa, bu bağlantılara ihtiyacı var. Benim böyle bir sorumluluğum olmadığından kendimi izole edebiliyorum. Baban yapamaz. Bize bakması gerek.” dedim. Konser için VIP bilet bulduğumda satın alırken sormadım bile. Sağlayıcı olmak da ağır bir görev.


Eve arabayı kullanan genç bir adamla geldi. Toplantı yaptığı arkadaşları beraber alkol içmeyi teklif etmişler. Ali araba kullanacağı için reddetmiş. İçebilsin diye kendisine bu genç adamı şoför olarak tahsis etmişler. Dışarıda arkadaşları, çevresi Ali’yi memnun etmek için dört dönerken, evde saygı görmediğini söylüyor. Hayatlarımız bambaşka. Farklı olduğumuz için iyi anlaştığımızı söylüyor terapistim. İstesem, Ali’ye dilediğim her çoğu yaptırabileceğimi sadece terapistimden değil, başkalarından da duyuyorum. Kendi telaşlarım, tutkularım, yorgunluklarım var. Gururum çoğu şeyi yapmama izin vermiyor. Kocamı el üstünde tutup, cilve yapmaktan daha önemli işlerim var diyorum kendime. Ayrıca bunu küçük düşürücü buluyorum. Boyun eğmeyen tarafım bana bile zorluk çıkarıyor. Ailemdeki kadınların eril taraflarının baskın olmasından kaynaklanıyor sanırım. Bunun da farkında olup dengelemeye uğraşıyorum.


Ali geldiğinde hemen yola çıktık. Konser girişi feci kalabalıktı, şoförümüz olmasa işimiz oldukça zor olacaktı. Arabaların kapıya girmesine bile izin verilmiyordu. Ali jandarmayla görüşüp arabanın bizi kapıya kadar bırakıp dönmesi için izin aldı. Jandarma bizim şoföre “Sadece 10 dakikan var. Çıkarken beni gör.” dedi. Film gibi bir hayatım olduğunu anladığımdan beri başkalarının hayatını izlemekten sıkılıyorum.


Ali girişte tanıdık polis, zabıta ve jandarma arkadaşlarıyla karşılaştı. Aslında gelmeden bir kaç yeri arayıp içerde tanıdık biri olup olmadığını sordu ama bulamadı. Herkes gibi kalabalığın içine karışıp, herkes gibi rock konseri izlemek Ali’ye göre değildi, biliyordum. Bunu sadece bizim için yapıyordu.


Ali oldukça fazla içmişti, ağır abi arkadaşlarıyla toplantıdan çıkmıştı. Keyfi çok yerindeydi. Dün tartışmamıza rağmen bugün hiç bir şey olmamış gibi davranıyorduk. Olayları büyütmemek bize çok iyi geliyor. Ama tatsız şeyler yaşayabileceğimizi seziyordum. Girişte kalabalık bir kuyruğa girdik. Aldığım VIP biletin notlarında sıra beklemeden giriş yazıyordu. Ali ön tarafa görevlilerle konuşmaya gidip bunun bir saçmalık olduğunu, özel bilet almamıza rağmen kucağımızda bebeğimizle beklediğimizi söyledi. Görüştüğü görevlinin yanında bir görevli daha vardı. Ali’ye be olduğunu sormuş ama Ali zaten olayı ilk görevliye anlatmaya başladığı için konuşmaya devam etmiş. Sonra diğer görevliye döndüğünde genç adam “Benimle konuşmayıp başını çeviriyorsun.” demiş ve Ali’ye arkasını dönmüş. Ali’nin en tahammül edemediği davranışı göstermiş. Ali küplere bindi. Adama bağırarak “Sen hayırdır bana arkanı dönüyorsun? Gel bakayım buraya. Bana öyle arkanı dönüp gidemezsin! O zaman bu bileti satmayacaksınız millete!” diye bağırdı. Diğer görevliler gelip araya girdi, Ali’yi sakinleştirdiler. Biletimizi açarsak hemen içeri alacaklarını söylediler. İnternet çekmiyordu. QR kodu bir türlü açamadım. Sonunda başardığımda bilekliklerimizi takmak üzere içer aldılar. Az önce yaşanan tatsızlık için bizden özür dilediler. “Abi buraya otostopla geldik. Bir amacımız var. Sabahtan beri güneşin altında yandık, çok yorulduk. Binlerce kişiyle uğraştık. Sen de bizi anla. Kusura bakmayın.” dediler. Böyle bir olayın olacağını sezsem de stresten ellerim, ayaklarım, tüm vücudum titriyordu. Çocuklarla o an konuşamadık ama eminim onlar da korkuyla sarsıldılar.


Konser alanı çok kalabalıktı. Zar zor VIP kısmına girdik ama kalabalıktan nefes almak bile zordu. Ayrıca bu kalabalığın içinde insanlar sürekli sigara içiyor, ellerinde yanık sigarayla dolaşıyorlardı. Çocuklara değmesinden çok endişelendim. Açık havada olmamıza rağmen sigara kokusundan nefes almakta güçlük çektiğimi hissettim. Kim bilir çocuklar ve Merin için ne kadar zordur diye düşündüm. Aslında evimizde alerjik astımlı, en kötü durumda olan Ali’dir. Ama kendisi sık sık sigara içilen ortamlarda bulunduğu için “Ben alışığım. Daha kötülerini de gördüm.” dedi.


Tüm zorluğa rağmen çocukların ilk defa bir konser deneyimliyor olmalarından büyük mutluluk duydum. Uykusuz kalacak, yorgun olacak olmama rağmen sırf çocuklar için gelmiştim. Fakat düşündüğüm gibi olmadı. Çocuklar müziğe değil etrafa dikkat kesildiler. Bu kadar kalabalık, gece dışarıda olmak sanırım fazla geldi. Uyku bastırdı, yoruldular. Seksendört grubunu tanımıyor olmaları da ilgilerini çekmemiş olabilir. Saat 23:00 olmuştu. Konser alanına geleli daha 1-1,5 saat olmasına rağmen hepimiz yorgunduk. Sırada Cem Adrian sahne alacaktı. Ali kesinlikle dinlemek istediğini söyledi. Fakat çocukların keyifsiz göründüğünü anlayınca gitmeye karar verdik.


Dönüş yolu boyunca Ali bana ne dinlemek istediğimi sorup sevdiğim şarkıları çaldı. Coldplay, Cranberries, U2… en son aklıma Californication şarkısı geldi. Dinlerken bir zamanlar ne çok Red Hot Chili Peppers dinlediğim geldi aklıma. Serin ve Merin uyuyordu, Derin çok keyifsizdi. Benim için ise stresli ama sonu güzel bir gündü. Müzik dinlemek, dışarı çıkmak, eski günleri hatırlamak iyi gelmişti. Terapistime artık her şeyin değiştiğini, üç çocuktan sonra eskiden zevk aldığım çoğu şeyi hayatımdan çıkardığımı anlatmıştım. “Sabah uyanıyorum ve çamaşır asıp katlamaya başlıyorum. Tüm gün çocuklara eşlik etmek, pişirmek, temizlemek arasında geçip gidiyor. Diğer her şeyi yetiştiriyorum ama tükendiğimi hissediyorum. Kendim için ihmal etmediğim tek şey yazmak. Ali değil ama ben yemek hazırlarken ya da güneşi batırırken güzel bir müzik eşliğinde günde bir kadeh içtiğim alkolü bile bıraktım.” dediğimde terapistimin suratında kahrolmuş bir ifade belirdi. “Şarabınızı için lütfen.” dedi. “İçemem. Artık bir kadeh bile içsem çocuklara kitap okuyacak kafam kalmıyor.” dedim. “O zaman gündüz için. Yeter ki size iyi gelen bişeyi bırakmayın. Temizlik için hala bir yardımcı bulamıyor musunuz?” dedi. Bir çok kişiyi denediğimizden bahsettim. “Sesin Hanım kusurları da olsa, iyi temizlik yapamasalar da birini bulun. Çocuklar da alışsın. Düşünsenize, haftada bir gün üç-dört saat özgürlük için ben olsam her şeyi yapar, katlanırdım. Sizin bu mükemmel anneliği 7 gün 24 saat sürdürüyor olmanız normal değil. Tüm uğraşlarınıza rağmen hastalığınız geçmemiş. Kendinizi hasta ediyorsunuz. Ben sizi, sizden korumaya çalışıyorum. Lütfen kitabımda hastalıklardan bahsettiğim kısmı okuyun. Belki de iyileşmek istemiyorsunuz.” dedi. Sinüzitin duygusal nedenlerini araştırınca birine kızgınlık gibi bir bulguya rastladım. Başka bir kaynakta yaratıcı işler yapamama, yaratıcı tarafı köreltme gibi açıklamalara rastladım. Hepsi durumumla uyuşuyordu. Dikiş dikmeliyim, elbiseler tasarlamalıyım, resim yapmalıyım, üretmeliyim, yapmalıyım, çizmeliyim, fotoğraf çekmeliyim ama zamanım yok. Bunu kabul etmek, Merin’in varlığına haksızlık gibi. Sanki bunu söylersem kızımı yeterince sevmiyormuş gibi görüneceğinden, korktuğumdan itiraf edemiyorum. Merin’e, Derin ve Serin’e olan sevgim her şeyin üstünde. Onları dünyaya getirerek bir karar vermiş oldum. İyi olmaları için elimden gelenin en iyisini yaparım. Ama işte gerçek; üç çocuklu okulsuz hayat hiç kolay olmadı, çok zorlandım, zorlanıyorum. Yalnız kalacağımı başından biliyordum. Bunu bilmek yine de işimi kolaylaştırmadı. Her ne kadar bunu doğru bulmasam da Ali söylemişti; “Sesin çocuğumu çok severim, maddi olarak her şeyini karşılarım ama bir çocuk daha bakamam.” demişti. Çocuk sahibi olmadan önce bu konuşmaları anlıyorum da, sürpriz bir hamileliğin gidişâtına karar verme aşamasındayken bunları söyleyerek bir kadını seçim yapmaya zorlamak alçakça geliyor. Kendimi yarı yolda bırakılmış, terk edilmiş hissediyorum.


Hamileliğim boyunca Ali’nin başında bir dert vardı. Hayatımızı tamamen değiştirme riskiyle yaşadık. Bana “Benimle gelir misiniz?” dediğinde, “Seninle her yere geliriz. Ailemiz, senin iyi olman her şeyden önemli.” demiştim. Fakat ben Merin’i dünyaya getirmeye karar verdiğimde, önüme koşullar sundu, “Şimdiden yalnızsın.” mesajı verdi. Ali’yi çok seviyorum ama bunları sindiremiyorum. Bakıyorum da, beklenti içine giren hep benim. Bana “Benimle gelir misiniz?” diye sorduğunda, “Hayır, gelemeyiz. Bunu yapamam.” deseydim, bana kırılmaz, zorlamaz, anlar ve kabul ederdi. Ali beni hiç bir şeye zorlamaz. Sadece sorar ve cevabımı kabul eder, başının çaresine bakar. Asla sorun çıkarmaz, küsmez, yapmadıklarım için surat asmaz. Bense sürekli fedakarlık yapıp karşılığında onun da bana aynı şekilde davranmasını bekliyorum. Bu açıdan çok haklı. Hiçbir fedakarlıkta bulunmadan herkes kafasına eseni yapsaydı bu bir aile olabilir miydi bilmiyorum. Yaptığım fedakarlıklardan pişman değilim. Sonuçta aile olabilmek bu hayattaki en büyük ihtiyacımmış ve bunu başardım. Fedakar anne, eş değil olarak değil de her şeyi kendi mutluluğum için yaptığımı kabullenmeliyim.


Her zaman olduğu gibi tüm gece boyunca Ali’nin telefonu susmadı. Hep böyledir, artık kim olduğunu sormam. Telefonu bozuk olduğu için arabada hoparlörden konuştu. Meğer bu akşam Ali’yi başka bir toplantıya daha bekliyorlarmış. Arayanlar toplumda saygın, bilinen insanlar. Sırayla hepsi Ali’yle görüştü. Ali, asıl konuşmaları gereken konuyu konuşmadıkları için biraz kızdı. “İlla benim olmama gerek var mı? Ne konuşacağınızı bilmiyor musunuz?” dedi. Konuştuğu birine “Konser önemliydi biliyorsun. Gelemedim.” dedi. Karşıdaki adam “Tabi tabi, iyi yaptın. Arada gazını almak gerek.” dedi. Güldüm. Erkeklerin kadınlara bakış açısına gülüyorum. Konsere Ali olmadan da üç çocukla gider, çok da eğlenirdim. Gazımı almasına ihtiyacım yoktu. Biz kadınların erkekleri en rahatsız eden tarafı, onlar olmadan da gayet güzel yaşayabilecek olmamız sanırım. Erkeklere ihtiyaç duymamıza, her şeyden çok ihtiyaç duyuyorlar. Ali duyduğumu anlayınca “Salak salak konuşuyor. Ciddiye alma lütfen.” dedi. Umursamadım. Bir başka adam Ali’ye “Bu akşam bu masada sana çok ihtiyacım vardı. Keşke burada olsaydın.” dedi. “Yav biliyorsun, Sesin aradı. Çocukları konsere götürmem gerekiyordu.” dedi. Ben bile Ali’ye bu cümleyi kurmazken, bir başkasının bunu söylüyor olmasını çok fazla garipsedim. Belki de sorun Ali’ye yeterince ihtiyaç duymuyor olmamdı. Her şeyi kendim hallediyor olmam benim arızalı yanım.


Dün Ali’ye kızgınken, bugün hayatının detaylarını görünce üzüldüm. Herkes bir taraftan çekiyor, herkesin Ali’den bir talebi var. Bu açıdan bakınca hayatı gerçekten zor. Hayatında öyle çok farklı şekillerde ve konularda sorunlar var ki, öyle gereksiz insanlar arıyor ve muhatap olmak zorunda kalıyor ki, belki de tüm bunlarla ancak eve gelip, uzanıp, telefonunu alıp en aptal videoları izleyerek baş edebiliyor. Tek kafa dağıtma yöntemi, düşüncelerden uzaklaşma yolu bu. Ben de çocuklara anlatamadığım için, dertlerimi, sıkıntılarımı anlatmak, dert yanmak için kocamı bekliyorum. Dışarıdan öyle doku geliyor ki, benim çöpümü alacak yeri kalmıyor. Erkekler huzur sever sözü buradan geliyor sanırım.


Ali ve şoförü bizi eve bırakıp gittiler. Serin ve Merin’i yatağına yatırdım. Derin tahmin ettiğim gibi kötü hissediyordu. Taktıkları bilekliğin sıktığını söyledi. Konser beş gün süreceği için bilekliği beş gün boyunca çıkaramıyoruz. Gevşetmeye çalıştık ama olmadı. Aslında iz bırakacak kadar sıkmıyordu. Derin başka bir şeye kızmış, öfkesini bileklikten çıkarmaya çalışıyor gibiydi. Ne olduğunu sordum. Bir yandan bilekliği gevşetmeye çalışıyor, bir yandan ağlıyordu; “Bilmiyorum, gerildim. Sanırım babam tartışma çıkarınca endişelendim. Keyfim kaçtı.” dedi. “Bu akşam böyle bir şey olacağını ön görmüştüm.” dedim. “Harika anne! Keşke bana da söyleseydin de kendimi hazırlasaydım!” diyerek kızdı. “Oğlum babanın tavırları fevri olsa da kendine göre haklıydı. Bazen sesini çıkarman gerekir. Üzgünüm. Bu akşam başka bir dünyayla karşılaştınız ve bu sana biraz fazla geldi. Anlıyorum. Çok sakin, sessiz, etrafımızda tanıdık yüzlerle dolu bir hayat yaşıyoruz. Özellikle babanızın yanında ayrıcalıklısınız. Ama dışarıda hayat böyle. Kimse kimseyi tanımıyor, ayrıcalıklı değilsin. Sorunlar yaşayacaksın ve çözmen gerekecek. Nasıl çözdüğün çok önemli. Bu babanın yolu. Sen de kendi yolunu bulacaksın.” dedim. Biraz sohbet ettik. Rahatlayıp uyudu.


Gün, karmaşık duygularla sona erdi.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Merin 1 yaşında!

Gece geçe kaldım. Çocuklar uyuyunca çalışma odasına kapanıp yazı yazdım, plan yaptım. Gündüz çocuklarla ve Merin’le yediğim yemeği...

 
 
 

Comments


bottom of page