top of page

Üşenmek atıl bırakır

  • sesinakmaz
  • 22 Ağu
  • 9 dakikada okunur

21 Ağustos 2025 Perşembe



Merin için yatağın yanına hazırladığım oyun alanı.
Merin için yatağın yanına hazırladığım oyun alanı.

ree

Sabah mutlulukla gözlerimi yeni güne açtım. Artık Merin uyandığında oyun alanına gidip oynuyor, yemek yiyor. Derin ve Serin de uyanıp Merin’e eşlik ediyorlar. Erken yatıp erken kalkmanın sağlık açısından önemini ciddiyetle gözetsem de biraz yalnız kalmanın başka çaresini bulamıyorum. Bu durum gördüğüm kadarıyla fena da olmadı. Gece uyanık kalınca karnımın acıkması ve iradeli davranamamak canımı sıkıyor. Ali gibi gececi davranıp yemek yemeye, atıştırmaya başladım. Umarım yaptığım spor durumu telafi ediyordur. Genel olarak hareketli bir yaşamı sevdiğimden, enerji ihtiyacım da artıyor sanırım. Elimde olsa spor salonuna bile bisikletle gideceğim. Serin’in bisikleti arızalı olduğundan yapamıyoruz. Geçenlerde öğlen Merin uyuyunca, çocuklara kamerayı bırakıp öğle sıcağında bisikletle spor salonuna doğru yol aldım. Düşündüğüm gibi sıcak zorlamadı, gayet keyif aldım ama Merin erkenden uyanmış. Yarı yoldan dönmek zorunda kaldım. Eve gelip Merin’i aldım ve spor salonuna Merin’le gittim. Son yıllarda harekete geçmekle ilgili büyük direnç hissetmiyorum. Hareket edebileceğim alanlar yaratmaya çalışıyorum. Atı da bu düşünceyle aldık. Ali, yüz tane büyük baş hayvan ve bir de ATV alacağını söylediğinde, kendim için taşıma aracı olarak at istediğim. Atları, çocukları biniciliğe hazırlamak için falan almamıştık, sadece benim özel isteğimdi. Sürat teknesi dediğinde kano ya da Paddle Board derim. Motor dediğinde bisiklet derim. Bu motorsuz araçların doğayla daha yakın olmamı sağladığını, doğaya zarar vermediğini düşünüyorum. Hem kendime, hem çevreme fayda sağlıyorum.


Uyandığımda Merin ve Derin yanıbaşımda oynuyorlardı. Uyarmadığım halde Merin’i yalnız bırakmıyorlar. Önce aşağı inip orada oyalanmışlar. Merin yukarı çıkmak istediğinde yanıma gelmişler. Yatakta çocuklarla sohbet ederken kayınpederim aradı. İşlettikleri apart için benden web sitesi ya da instagram hesabı açmamı istedi. Görünür olması için düzenli paylaşım yapılması gerektiğini söyledim. Buluruz birini, hallederiz deyince, içimden bir de buna ayıracak zamanım olmadığını düşünsem de, üzülmesin diye “Tamam baba, yaparız.” dedim. Büyüklerin gönlünü almak bu kadar kolay aslında. Hatta üzülmesin diye istediklerini yapmaya çalışırım büyük ihtimalle. Kendi aileme acımasız davranabilirken, kayınvalidem ve kayınpederime kıyamıyorum. Çünkü onlar da bana asla kıymadılar, kalbimi kırmadılar. Klasik kaynana, kayınpeder sorunlarının hiç birini yaşamadım kendileriyle. Anlayışlı, hoşgörülü oldular her zaman. Bir keresinde kayınpederim evde Mevlüt yapacağını söyleyip bizi de çağırdı. Sadece çocuklarının olacağı küçük bir toplantıydı. Tam gideceğimiz sırada Ali’yle bira içtiğimiz için, birayı bırakmadım. Mevlüt toplantısına elimde birayla girip masaya, hocanın yakınına oturdum. Ne Ali, ne babası bana bir uyarıda bulunmadılar. Ali zaten bu girişimleri çok komik bulduğu için umursamadı. Sonra düşününce, acaba kayınpederime saygısızlık mı yaptım diye düşündüm, üzüldüm. Beraber olduğumuzda alkol tüketmek çok normal olduğundan, tüm aile bunu yaptığından, Mevlüt günü de ortamda içmenin normal olduğunu düşündüm. Ama bu konularda milletimiz tiyatro oynamayı sevdiği, mış gibi yapmalara bayıldığından, sevdiğim insanları üzdüm mü diye düşünüp kayınpederime durumu açtım. Kesinlikle bir kastım olmadığını söyledim. Hiç oralı olmadı, “Yok kızım nasıl istersen. Hiç sorun değil bizim için. Öyle düşünmedim.” dedi. Sözde benim ailem moderndir, okumuş, kültürlüdür. Ama böyle bir hareket kendilerine yapılsa yeri yerinden oynatırlar. Altında bambaşka şeyler ararlar. Ali’nin ailesini çoğu açıdan kendi ailemden çok daha modern ve iyi niyetli buluyorum. Yormuyorlar. Kolaylaştırıyorlar.


Daha önce kayınvalidem ve kayınpederim için, apartlarına özel bir sayfa yapmıştım. Tek tek fotoğraflayıp özenle paragraflar yazmıştım. O dönem ilk defa yurt dışından çok arayan olmuş. Elit bir kesim talepte bulunmuş. Çok basit bir köy apartını, bambaşka bir gözle, köy hayatını deneyimlemek isteyecek olanların beğenisine sunmak üzere hazırlamıştım. Kayınpederim tekrar böyle bir çalışma istiyordu. Benim profesyonel işim bu, bir şeyi olduğundan bile iyi göstermek. Reklam, tasarım, kurumsal kimlik çalışmaları üzerine eğitim aldım. Markalar hep ilgimi çekti. Fakat artık bambaşka bir yoldayım. Zaman ayırabilsem, kendi blog sayfama özenir, en azından bir kaç okurun istediği gibi tarihlere göre dosyalarım. Daha dinamik, kolay okunur bir sayfa haline getiririm. Aklımda çok şey var ama hayata geçiremiyorum. Ancak yazıp yayınlayacak kadar zaman ayırabiliyorum. Bu satırları yazarken umarım hayatımı da olduğundan güzel göstermiyorumdur diye düşündüm. İzlediğiniz, okuduğunuz hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını aklınızdan çıkarmamanızı isterim.


Aşağı inip Fatih Altaylı’nın boş koltuğunda kim olduğuna baktım, her gün yaptığım gibi dinledim. Çocuklara kahvaltıda ne istediklerini sordum. Merin dolaptan ketçap mayonezi alıp masaya oturdu. Çok komikti. Onu böyle görünce aklıma şnitzel yapmak geldi. Hepsi çok sevindiler. Gün içinde yerler diye mısır gevreği de söyledim. Sürekli acıkıyorlar ve yetişemiyorum. Düzenli ve dengeli beslendikleri için göz yumuyorum kaçamaklara. Benim için kurtarıcı oluyor atıştırmalıklar. Ya da zihnim beni böyle yanıltıyor, böyle gördüm. Abur cubur çeşitliliği içinde yaşadım kendi geniş ailem içinde. Ama yemeklerimi, meyve, sebzeyi de çok yerdim. Ali bana hep “Senin kadar abur cubura karşı olup, senin kadar satın alanını görmedim hiç.” der. Çok haklı. Aksi halde devamlı bişeyler hazırlamak durumunda kaldığımdan, kötü yiyeceklere başvuruyorum zaman zaman. Gayet sağlıklıyım. Böyle avunuyorum. Yiyeceğin bize vereceği yarar ve zararı da biz ve duygularımız belirliyor sanki. Arada bir yemek beni olumsuz etkilemiyor.


Geç kalkınca gün geçiveriyor sanki. Öğlen olmuştu bile ve ben hala mutfağı toplamaya çalışıyordum. Merin bir dakika bile durmuyordu. Durmadan, sürekli, bişey söylüyor, talep ediyor. Hiç abartmıyorum. Bir dakika durmuyor. Artık dayanılmaz hale geldiği için mutfağı tolamayı bıraktım. Dışarı çıkmak, trambolinde zıplamak istiyordu. Derin’e ve Serin’e sordu. “Abla aaa aaa aaa, abi aaa aaa aaa!” derken zıplama hareketi yapıyor. Bu beraber zıplayalım mı anlamına geliyor. İkisi de hayır dediler. Ben de kardeşleriyle zıplamalarını rica edemedim çünkü zaten sabahtan beri ilgilenmişlerdi. Çocukların da kendilerine ait zaman ihtiyaçları vardı. Merin’e trambolinde kendisiyle zıplayacağımı söylediğimde çok sevindi. Derin “Anne tamam, sen gitme. Ben giderim.” dedi. “Hayır oğlum, gayet iyiyim. İsteyerek gidiyorum. Sağ ol. Sen işine bak.” dedim. Evde işim bitmediğinden, en azından kardeşiyle ilgilenme işini yaparak destek olmaya çalışıyor her zaman ki gibi. Eğer çıkmasaydım mutfağı toplamayı bitirebilirdim mesela. Ama olaya böyle bakmak istemiyorum. Adil ve dengeli olmak istiyorum.


Öğlen saat 12:00 olduğu için hava çok sıcaktı. Merin elimden tutup sadece zıplıyordu. Sanırım 10-15 dakika durmadan zıpladık. Trambolinde durmadan, sürekli zıplamak hiç kolay iş değil ve Merin buna hiç son vermeyecek gibi görünüyordu. Hava sıcak olmasa kulağıma kulaklık takıp kitap dinlemeyi bile düşündüm. Merin zıplamaktan başka hiç bir şey yapmıyor ve halinden çok memnun görünüyordu. Merin’in bu aşırı hareket sağlayan uyaran ihtiyacı beni oldukça zorluyor. Hareketli bir uyaran söz konusuysa asla bitmesin istiyor. Her türlü adrenalini seviyor. Ata binmek, kanoya, tekneye binmek, traktörle, kepçeyle yolculuk etmek, trambolinde saatlerce zıplamak, yürümek, koşmak, tırmanmak, yüzmek en sevdiği şeyler. Doğduğundan beri Merin’i oyalamakta zorlanıyoruz. Umarım büyüdükçe hafifleyecek ama kalabalık bir aile olmamıza rağmen hepimiz çok yoruluyoruz. Merin uyuduğunda sadece dinlenmek, kafamızı dinlemek istiyoruz. Trambolinde dakikalarca zıpladıktan öyle terledim ki, artık ineceğimi söyledim. Merin çılgınca bağırıp ağlarken eve getirdim. Derin “Anne artık bizi anlamışsındır. Merin her gün trambolinde bizi böyle zorluyor. Oyun oynayamıyoruz, sadece zıplamak istiyor. Çok sıkıcı. Bizi trambolinden soğutuyor.” dediğinde, ne çektiklerini anladım. Lego figürleri olan at ve inekleri alıp banyoda yıkayacağımı söyledim. Merin de çok terlediği için öğle uykusundan önce duş alırsa rahat uyuyacağını düşündüm. Bu konuda annem gibiyim. Çocuklar terleyip kirlendikçe yıkanmalarını isterim. Günde üç kere yıkandıkları olur. Ama çoğu zaman sabun şampuan ihtiyacı olmadan, basit bir zeytinyağlı sabun yeter bunun için. Artık çocuklar da günün yorgunluğunu duş almadan atamıyorlar, banyo yapmadan uyuyamıyor, tüm gece kaşınıyorlar. Merin atları banyoda yıkama oyunuma kandı ve duş alırken oyun oynadık. Artık işlerime bakmak üzere banyodan çıkarken Merin tekrar ağlamaya başladı. Merin’e özel olarak uzun zaman ayırdığımda sakinleşmiyor, daha fazlasını istiyor. Kitaplarda hep söylenir ya, çocuğunuza zaman ayırın, yoksa o zamanı sizden kötü şekillerde alır diye. Uzman denen insanların sözlerine bakıp çocuklara tek tipmiş gibi bakmıyorum. Bunun kesinlikle Merin’de işe yaramadığını görüyorum. Biraz kendi kendine oynama, oyalanma becerisi kazansın istiyorum. Ağladığı için çocuklar kıyamayıp yanına geldiler, oynadılar. Onlar da sıkılıyor ama Merin’e kıyamıyorlar. Bir süreliğine de olsa ne istiyorsa yapmaya çalışıyorlar.



Derin bize gezegen kitabını okuyor.
Derin bize gezegen kitabını okuyor.

Yemek yaparken gezegenleri okuyorum.
Yemek yaparken gezegenleri okuyorum.

Merin sonunda uyuyunca hepimiz bir oh çektik. Dikiş yapmaya döndüm. Çocuklar da günlük çalışmalarını tamamladılar. Sesli kitabı dinleyip bitirdik. Çocukların astronomi merakından dolayı Jules Verne’nin Aya Yolculuk kitabını dinlemiştik. Bence her zamanki gibi muhteşemdi ama çocuklar hayal kırıklığı yaşadılar. Hep sonu umut veren, mutlu eden kitaplar okumak istiyorlar. Derin söylenmeye başladı. “Karamsar mı olmak istiyorsunuz? Klasikleri okuyun! Sonu hüzünlü hikayeler mi istiyorsunuz? Jules Verne okuyun! Kapkaranlık bir kuyuya düşüp depresyona mı girmek istiyorsunuz? Gökbilimi inceleyin!” diye isyan etti. Gökyüzüyle ilgili detaylar da Derin’i korkutuyor. Özellikle dünyanın sonunun geleceği ve güneşim bir gün söneceği bilgileri tüylerini ürpertiyor. Derin böyledir. Antik Mısır okurken de, insanların öbür dünyayı düşünerek ölme hazırlık yaparak yaşamalarını çok depresif bulmuştu. Bense bunları hayatın gerçekleri ve büyümenin parçası olarak görüyorum. Küp averageları bitince bize sesli olarak bir gezegen kitabı okumasını istedim. “Neden?” Dedi suratını buruşturarak. “Çünkü dikiş dikiyorum, okuyamam ama sen müsaitsin.” dedim. İstemeye istemeye okudu. Her nedense, anne olduktan sonra çok daha meraklı, öğrenmeye tutkun biri oldum. Edindiğim her yeni bilgi heyecanlandırıyor beni. Duyduklarıma hayran kaldım. Jüpiter sanki kalbimi fethetti. Çocuklara günün ikinci öğününü hazırlarken Derin’in kaldığı yerden okudum. Aklıma astronomiyle ilgili bir sürü proje geldi ve hemen yapma isteğime karşı koydum. Başladığım onca dikiş projesini bitirmek istiyorum. Sıraya koyuyorum. Öğrenme çok yavaş ilerliyor sanki ama doğalı bu aslında. Öğrenme dediğin şey sürekli, hızla üst üste koyarak olmuyor, yüzeyde kalıyor. Derine inmesi, içimize işlemesi için zamana ihtiyaç duyuyoruz. Ayrıca kitapta, aylardır okuduğumuz, İstanbul yolculuğunda bolca araştırdığımız Fatih Sultan Mehmet ve güllelerinden, İstanbulu nasıl fethettiğinden bahsetmesi, öyle güzel bir tesadüf oldu ki, kulaklarımıza inanamadık. Öğrenmenin bu çapraz ve paralel değişken halini, bağlantılarını çok seviyorum.



ree

ree

ree

ree

Çocuklar bir süre Merin’le oynadılar. Yine çılgınca ısrarlarda bulunuyordu. Derin’in at olmasını ve durmadan binmeyi istiyordu. Ardından Serin ve Derin, Merin’in kol ve bacaklarından tutup sallamaya başladılar. Bir bağımlı gibi zevk alıyordu bu işkence gibi görünen hareketlerden. Kahkahalarla güldük. Derin bateri çalışırken bile rahat bırakmadı. Derin de “Beni artık rahat bırak!” demiyor, ne isterse hala yapmaya çalışıyordu. Derin’e saçını bağlatırken fotoğrafını çektim. Sonra Derin’in nereden çalıştığına göz atınca, kitaptan çalıştığını fark ettim. Artık notayla çalışmayı öğrendiği için kitaptan çalışmaları takip ediyordu. Çok takdir ettim. Keyif alıyor gibiydi.



ree

ree

ree

ree

Dikiş dikmek inanılmaz uzun sürüyor. Bir oturuşta bitirmek istiyorum ama mümkün değil, günler sürüyor. Sırf dikiş dikebilmek için çocukları bir kaç gündür yüzmeye bile götüremedim. Sonuçta kızlara çok istedikleri oyuncak figürleri diktiğim için, bunun da yararlı olduğunu düşünüyorum. Dikiş masasından kalkmak istemesem de dışarı çıkmam, atlara bakmam gerektiğini düşündüm. Leyla susamış, kişniyordu. Derin üstüne düşenleri fazlasıyla yapmaya çalıştığı için, bir de “Git ata bak oğlum!” diyemiyorum. Merin’le gidip ipini çözdük. Doğruca suya gidip içti. Kaçmasın diye bahçe kapısını kapatıp eve girdik. Bir süre sonra mutfaktaki pencerenin yakınına geldiklerini fark ettim. Atlarla bağlarımızı güçlendirmek için her gün uğraşıyorum. Atıştırmaları için meyve vermenin tam zamanı diye düşündüm ama Merin’le çıkmak istemiyordum. Atları hem çok seviyor, hem de çok korkuyor. Eğer yerdeyse, atlar fazla yaklaşırsa bağırıyor ve atları korkutuyor. Diğer yandan terlik giymesi bile bir olay. Sandaletlerini giymesi için bekliyorum. “Terliğin yok mu?” diyorum, duyabileceğim en tatlı “Yok!” cevabını alıyorum. “Terliklerin burada, burada var!” diyorum, “O pis! Pis! Pis!” cevabını veriyor. İnanılmaz tatlı ama beni bekletiyor, çok zamanımı alıyor. Serin dün yaptığı gibi tek başına kitap okumak için yatak odasına çıkmıştı. Aşağı indiğinde “Anne biz Merin’le odaya çıkalım mı? Oynarız.” diyerek tam zamanında yardımıma koştu. Onlar çıkınca hemen atların yanına gidip besledim, sevdim. Bahçemi sulamak için sistemi çalıştırdım. Bir süre sonra kızlar çığlıklarla aşağı indiler. Merin yine Serin’i ısırmaya çalışmış. Bugünlerde bunu çok sık yapmaya başladı. Serin’in göbeğinde ısırık izleri var. Çocukların sıkıldığını düşünüp, bebeklerin pamukla doldurduğum uzuvlarını ve pamuğu da alıp dışarı çıktım. Hem hava alıyor, hem işime devam ediyordum. Güneş muhteşemdi. Keşke hep dışarıda olabilsem diye düşündüm. Keşke hem sürekli dışarıda olup hem de ev işlerini yürütebileceğim bir düzenim olsa diye geçirdim aklımdan. Güneş harikuladeydi. Tay gelip çocukların elinden havuç yedi. Alışırsa eve bile girmek isteyeceğini düşünüyorum. Giderek daha tatlı hale geliyor sanki.



ree

ree

ree

ree

Taya yular ve ip eğitimi verirken, Serin elinde meyve tabağıyla geldi. Kendine şeftali doğramış. Atlarla ve Merin’le de paylaştı. Serin’in bu kendine yeten ve canı istediğinde diğerlerine de destek olan halini seviyorum. Bazen çok bencil olabiliyor ama bu olması gereken. Bencil halini de seviyorum. Sınırını biliyor. Doyduğunda fazladan bir lokma daha yiyemez mesela. Bence bu harika bir farkındalık. Başkalarına yardım etme, zamanını, enerjisini verme konusunda da sınırlarını çiziyor. Bu da çok hoşuma gidiyor. Bir kız olarak bu sınırlara çok ihtiyacı olacak. Derin çok daha fazla çalışıyor, kardeşine bakıyor. Bir erkek olarak bence bu da çok iyi ama diğer yandan erkek de olsa ileride kötü niyetlerle suistimal edilmesini istemiyorum. Günümüzde kapitalist dünya bize kendini sev, kendine zaman ayır, kendini düşün, fedakar olma gibi mesajları fazlasıyla veriyor. Umarım uçlara savrulmadan olabildiğince dengeye kalabiliriz. Diğer yandan Serin’den üşenmeyle ilgili cümleler duyuyorum. Çocuklarımın çoğu şeyi üşendikleri için yapmadıklarını fark ettiğimden beri üşenmeyle ilgili konuşmalar yapıyorum. Üşenen insan başka bir canlıya bakamaz, evine özen gösteremez, yapmak istediklerini bir türlü hayata geçiremez, kendine bile bakamaz, duş alamaz, yemek hazırlayamaz, atıl kalır diyorum. Serin üşendiğini her fark ettiğinde harekete geçmek için özen gösteriyormuş. “Üşendim.” diyen insanlara da dikkat kesilip “Anne o işi yapamamış çünkü üşenmiş.” diye anlatıyor bana. Umarım duygu durumları sağlam, üşenmeyen yetişkinler olurlar. Üşenmeni arkasında büyük bir duygusal sorun var. Tam olarak aşamasam da benim büyük oranda üstesinden gelmem yıllarımı aldı.


Akşam olduğunda, küplerine ve canlı yayına çokça gömüldüğünü fark ettiğim Derin’den yatacağımız odaya çıkıp klimasını açmasını istedim. Her gün böyle yapıyoruz. Üst kattaki odalar çok sıcak olduğundan, serinletmek için önceden açmak gerekiyor. Derin üşenip Serin’e “Sen açsan olmaz mı Serin?” dedi. Ben de Serin’in yorulduğunu söyleyip kendisinden ısrarla talep ettim. Bunu duyan ve Merin’den ancak fırsat bulup oyun evini yerleştirmekle uğraşan Serin “Benim de kendime zaman ayırmam gerek Derin. Yapamam!” dedi. Çok ama çok güldüm.



ree

Arada bir Derin'in  yanına gidip seviyor, okşuyor, sarılıyor Merin.
Arada bir Derin'in yanına gidip seviyor, okşuyor, sarılıyor Merin.

ree

Rutinlerimizi yerine getirip yatağa yattık. Serin’e bir bölüm Pluk okudum. Hep bir bölüm daha diye ısrar ediyor ama olmaz dedim. Bu konularda daha net sınırlar çiziyorum artık. Kendimle kalıp yazacağım saatler altın değerinde.


Bugünlük bu kadar. İyi geceler.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page